
Birlikte fotoğrafları cekildi, altına sevgili oldukları yazıldı. Ama onlar aslında kardeş.


Ustelik meslekleri de aynı. Rıza Kocaoğlu “Kuzey Guney”de Kuzey’in en yakın arkadaşı Ali’yi, kardeşi Gozde Kocaoğlu da “Fatmagul’un Sucu Ne?”de Kerim’in kardeşi Deniz’i canlandırıyor.
Gectiğimiz gunlerde sizi sevgili zannedip fotoğrafınızı cekmiş gazeteciler...
Gozde Kocaoğlu: Bundan iki yıl once İstanbul’a geldiğimde de oyle bir haber cıkmıştı. İkimizin fotoğrafını cekip, “Rıza’nın yeni gozdesi” diye haber yapmışlardı.
Rıza Kocaoğlu: Onu da tesadufen, yani ismini bilmeden “Gozdesi” diye yazmışlar.
Gozde: Gecen gun de cekilince, ağabeyim artık “Kız kardeşim” diye acıklama yaptı.
Rıza: Ben normalde magazincilerle oyle bir diyaloğa girmeyi sevmiyorum. O gun de zaten bir kelime kullandım ve “Kardeşim” dedim.
Bunlar komik birer anı sonucta...
Rıza: Tabii oyle bakmak lazım, bir gerilim yok.
Siz sadece işinizi yapıp gitmek istiyorsunuz ama bir şekilde konuşarak da kendinizi ifade etmek zorundasınız...
Rıza: Bunu ben de duşunuyorum... Oyunculuk ozel bir meslek ama ozel olmasının sebebi şu değil; “Herkes beni tanıyor, seviyor”. Bu meslek ozel, cunku insan ruhunun derinliklerindesin ve orayla ilgilenen bir iş yapıyorsun. Bu cok hassas bir şey. Orayla ilgilenirken, magazin haberleri seni acayip keser. Cok hassas ve bir psikolog kadar ciddi olmak gerekiyor. Her gun kendine dair bir şey oğreniyorsun. Ve bu bir ehliyet gerektiriyor. Bizim o ehliyetimiz var, o yonde ilerliyoruz. Eğer bunu unutursam, işte başarısızlık orada başlar. Flaşlara tutunup bu işi yapamam.
Bunun bilincinde olmanız cok guzel. Herkes sizin gibi duşunse, cok daha kaliteli işler ortaya cıkabilir.
Rıza: Bu işin temel paradoksu bu. Hayatıma devam edebilmek icin populer olmak zorundayım. Ama gizli ve gizemli bir yerde durmalıyım ki; inandırıcılığımla, oynadığım her karakterle seyirciyi kendime cekebileyim. Onları hikÂyeye inandırabileyim.
OYUNCULUK CİDDİ İŞ AMA FAZLA
CİDDİYE ALMAYA DA GELMEZ
Psikopat rolleri ustunuze yapıştı mı sizce?
Rıza: Yok, onu “Kuzey Guney”de yırttık.
Ama cok da yakışıyor size...
Rıza: Eyvallah! Her aktor oyuncaklı şeylerle uğraşmayı sever. Aslında iyi calışılırsa ve başarılırsa, o uctaki roller daha avantajlı. Ama iyi calışılmazsa da insanı rezil eder.
Rolunuz kucuk de olsa mutlaka fark ediliyorsunuz. Farkında mısınız bunun?
Rıza: Teşekkur ederim. Albert Camus’nun bir sozu var; “Mesleğimi beni insanlardan ayırdığı ve ozel kıldığı icin değil, aksine beni insanların icine soktuğu icin seviyorum.” Ben de oyle. Yıllar once okuduğum “Denemeler”inde bir cumleydi. Gercekten bu iş beni normalleştiren ve kendi yalnızlığımdan uzaklaştıran, sosyalleştiren bir iş. Bu yuzden tutkuyla bağlıyım. Ve tutkuyla bağlanacak başka bir şeyim yok oyunculuk dışında. Ama şunu da hicbir zaman unutmuyorum; “Oyunculuk cok ciddi bir iştir ama fazla ciddiye almaya da gelmez.” Galiba Muşfik Kenter’in sozuydu. Temel slogan bu.
Siz normalde icine kapanık bir tip misiniz?
Rıza: Bazen... Eskiden daha cok oyleydim. Tiyatro eğitimiyle ister istemez kendini daha bir acıyorsun ve ozguven midir nedir onun adı, gittikce, oturdukca daha cok sosyalleşebiliyorsun. Ama cok eğlenceli olduğum zamanlar da var. O yelpaze cok geniş ve bazen uclarda olabiliyor bende.
Tabii arkadaşlarınızın yanında daha rahatsınızdır...
Rıza: Tabii kendimi rahat hissettiğim zaman cok yuksek olabiliyorum. Ama obur turlu de cok kapanabiliyorum. Gozde benden daha rahat ve neşelidir. Ozguveni benden daha yuksektir.
AĞABEYİM OYUNCU
OLMAMI İSTEMEDİ
Siz ağabeyinizden mi etkilenip, oyunculuk yolunda ilerlemeye başladınız?
Gozde: Ben 7 yaşındayken, ağabeyim tiyatroya başlamıştı. Donem arkadaşları da Engin Altan Duzyatan, Şebnem Bozoklu, Burak Altay gibi isimlerdi. Ben onların icinde buyudum. Hep cok ozendiğim bir dunya oldu. Cunku cok guzel şeyler konuşuyor ve yapıyorlardı. Onlar sayesinde 7 yaşından itibaren tiyatroya başlamış oldum. Daha sonra da liseye giderken, oyunculuğun universitesini okumak istediğimi acıkladım ağabeyime.
Butun aileye aynı anda mı soylediniz, yoksa ilk acıklama ağabeye mi yapıldı?
Gozde: İlk ağabeyimle konuştum. Cunku o kadar icindeydim ki; sanki ağabeyim okulda ne yaşıyorsa ben de onu yaşıyordum. Onlar 9 Eylul’un Alsancak Kampusu’nde okudu. Onlar okulu bitirdikten sonra yeni bir kampuse gecmiştik biz. Ben ağabeyimin kampusunde okuyamadığıma bile uzulmuştum. Ama ağabeyime oyuncu olmak istediğimi acıkladığımda istemedi ilk once.
Neden istemediniz?
Rıza: Cunku eziyetli ve zor bir surec. Hem okul kısmı hem de sonrası. Şansa cok ihtiyac var. Gorunduğu gibi parlak bir şey olmadığını anlatmaya calıştım.
Gozde: İstediğimi bilmesi gerekiyordu. Bunun icin de bayağı bir mucadeleye girdik. Lise bitince ağabeyimle calışmaya başladık. Yazlıkta, oğle vakti 12.00’de dağda koşuya cıkarıyordu beni. Şunu soyluyordu: Hızını asla kesmeden koşacaksın, nefes nefese kalmadan o dağa cıkacaksın ve ineceksin. Sonra yuksek sesle tiradını soyleyeceksin ve butun soylediklerin anlaşılır olacak! Aslında tamamen inadımı sınamak istiyordu. Sonra ben de kendisi gibi 9 Eylul mezunu oldum!
Oyuncu olmayı nasıl aklına koymuş...
Rıza: Evet... Gozde benden daha guclu. Oyunculuk gercekten zor, gorunduğu gibi kolay değil. Bunu bir şekilde anlamak ve anlatmak gerekiyor. Sadece işsizlik kısmı değil zor olan. İşin olduğu zaman da sette 24 saat calışabiliyorsun. Konsantrasyonun hic bozulmayacak, gozun kaşın duşmeyecek, hep yuksek enerjide kalacaksın... Konservatuvarda da hocalar sınıfa giriyor ve kapıyı kilitliyor. Bir dakika gec kaldın mı sınıfa almıyorlar. Beş derse gitmediğinde sınıfta kalıyorsun. Askeri disiplinle seciyorlar bizi. Cunku bu mesleği ancak boyle oğretebilirler.
SADECE İCİME SİNEN
İŞLERDE YER ALIYORUM
Peki askeri disiplinle bu işin eğitimini alanlar, bazı isimlerin sadece medyatik oldukları icin başrol oynamaları karşısında ne hissediyor? Ayrıca o kişilere odaklı duzenlenen calışma saatleri karşısında nasıl hareket ediyorsunuz?
Rıza: Oncelikle bunları yaşıyorsun ve daha sonra secimlerini ona gore yapmaya başlıyorsun. O da başka bir zorluk; işsiz kalıyorsun. Ama butun bunların en az yaşanacağı yerlerle, en az yaşanacağı kişilerle calışmak icin direniyorsun, bekliyorsun. Şansın yaver giderse ve yeteneğin varsa onunla karşılaşıyorsun. O yuzden ben bu soylediklerinizi en aza indirgenmiş şekilde yaşadım. Gozde de o yolda gidiyor.
Sizi sevenler artık başrolde oynamanızı bekliyor...
Rıza: Ben doğru duzgun işlerde neresinde olduğuma onem vermeden oynuyorum. Ne şekilde olduğumu sorgulamıyorum. İcime sinen işlerde yer alıyorum. Bu sebeplerden oturu işsiz kaldığım zamanlar da oldu. Yoklukla terbiyeden daha değerli bir şey yok. Mesleki anlamda yokluktan bahsediyorum. Başrol olabilir, olmayabilir de. Beş dakikalık bir şey de olabilir ama cok değerli bir şeydir. Ufacık bir şeyle var olabiliyorsam ne mutlu.
GOZDE’Yİ İZLERKEN AĞLADIM
“Fatmagul’un Sucu Ne?” dizisinde ağabeyiniz Engin Akyurek...
Gozde: Kardeşi oynamak guzel. Cunku cok yakın olduğum bir duygu.
Siz kardeşinizi ilk izlediğinizde nasıl buldunuz?
Rıza: Heyecanlandım tabii. Gozde, kamera karşısında benden daha rahat duruyor. Cok beğendim. Ben kendimden daha yetenekli buluyorum onu zaten. Yelpazesi geniş ve neşeli. Yuksek bir enerjisi var. Bir de ağabeyiyle karşılaştıkları bir sahne vardı, orada bittim, ağladım...
AĞABEYİME COK GUVENİYORUM
Gozde’nin en buyuk avantajı, tecrube sahibi bir ağabeyinin olması. Ağabeyiniz “Şu rolde oynamanı istemiyorum” derse, sozunu dinler misiniz?
Rıza: Oynar...
Gozde: Nedenlerini tartışırız tabii. Beni ikna ettiği bir nokta olursa kabul ederim. Ben onun fikirlerine cok guveniyorum.