yazar, şair


1969 yılında Gumuşhane'nin Kelkit ilcesinde doğdu. Gazi Universitesi İİBF ’den mezun oldu. Bir kamu kuruluşunda gorev yapmaktadır. TBMM ve Başbakanlıkta gorev yaptı.

Yerli duşunce eksenli, 'Bu Ulkenin Cocukları' dergisini cıkardı. Bir cok dergide şiirleri yayınlandı ve ceşitli yarışmalarda dereceler elde etti. Bazı şiirleri, ceşitli bestekarlar tarafından bestelendi.

Ulke ve Yarın dergilerinde siyasi yazılar, Ustura ve Amele dergilerinde ‘Meclis Caycısı Tek Şeker Dursun ’ anlatıyor isimli mizahi oykuler yazdı.

Turkiye ’nin değerlerine sahip cıkan, Turkiye ’nin potansiyellerini harekete gecirilmesi konusunda fikirler ureten yazılarının yanı sıra, Turkiye ’ye iceriden bakabilen yerli bir bakışı yazılarında her zaman gormek mumkun.

ESERLERİ:

1-Bu Ulkenin Cocukları
Deneme
21.Yuzyıl Yayınları
Ankara 2004
ISBN 975-96921-1-2


HAKKINDA YAZILANLAR

Erol Elmas, Bu Ulkenin Cocukları ’ndan.

Anadolu ’nun en ucra koşelerinden, yaylalarından, ovalarından, nehirlerinden sesler getiriyor. Yaylalar, suyun soğuk, ayranın lezzetli, genclerin sağlıklı olduğu alanlar. Yaşadıkları kendi iclerinde derin ve dipsiz bir kuyuya duşmuş gibi sarsıntılar, catışmalar umutlar ve aşklar barındırıyor. Gundeme gelmediği, sesleri duyulmadığı icin yok sayılıyor. Habersiz kılındığımız bir coğrafya. Bu coğrafyanın ilk sakinleri. Mutluluğun son kahramanları.

Ne var ki sesi olmayanın kendisini de yok sayıyoruz.

Erol Elmas bu coğrafyanın, bu coğrafyada sakin insanların sesine zemin olmuş; bu nedenle Bu Ulkenin Cocukları varlar ama sesleri kendilerine yetmiyor. En derin gonullerde yoğunlaşan, boğulan ve dağılan bir ses onlarınki. Kitap, bu sesleri duyulur, feryat sahiplerini gorunur kılıyor. Onlar bizden, biz onlardanız ve biz onlar icinden cıkanlarız.

Şehirleri onlar adına kuşatıyor, seslerini şehirlerin en merkezî yerinde duyulur kılmaya calışıyoruz. Onlar halılarda, kilimlerde bu ulkenin turkusunu ilmik ilmik işlerken, genc kızların aşkını ipliklerin rengine boyarken, biz şehirlerde camilerin cinilerini calıyor, geride derin, cirkin, hoyrat yara izleri bırakıyoruz.

Kim diyebilir ki Bu Ulkenin Cocukları ’nın gonlunde bıraktığımız yaralar; cinisini kaybetmiş bir camii duvarından daha yaralı, daha huzun verici değil. Hicbir fotoğraf resmedemez ve hicbir kamera cekemez diye yaşanmaz mı sanılır acılar?

Bu Ulkenin Cocukları kendi coğrafyalarında bir turku olurken, estetik ve etik bir duruş sergilerken, surusunu yonlendiren bir cobanın kavalında bin yıllık bir nağme iken Buyukşehirlerde hoyrat, kaba ve saldırgan bir naraya donuşuyor.

Ellerindeki bağlamaları, gitarla değiştiren, ama sesini, konumunu ve anlamını kaybedendir. Turkuleri celik testerelerle keser, yureğini zımparalarken kendi olmaktan cıkan, hicbir yere ait olamamışlığın sakilliği icinde kalakalmakta, kopru altlarında yatarken, yuksek binalarda evrak imzalamaktadır. Duruşu sarsılmış, sesi bozulmuş pahalı giysiler icinde koşe başlarında fedailik yapmaktadır.
Estetikten yoksun bir hoyratlığın mucessem abidesidir artık. Yabancılaşmanın yon levhası, kaybolmanın resmi, gocebeliğin postmodern heykelidir. Yaralı,ama sebebini bilmez, sarhoş ama ictiğini gormez, caddelerde ama nereye yuruduğunu bilmez haldedir. Herkesin gozu onundedir. Kimse farkında değildir. Kendisi de farkında değildir, yayladan şehre inerken kaybolduğunu bilmeyendir.

Bu Ulkenin Cocukları ince hastalıklarımızın teşhisi, farkındalığı ve şehirlerin vicdanı gibidir. Her vicdan gibi kendisinden uzak ve gucunden habersizdir. Bu ulkenin toprakları işgal edilirken coğalan bebek mezarları, artan sığınma evleridir. Butun kalemler; bir sese dilini, bir yuze tebessumunu, bedenlere heybetini veremez bir kekemelik icindedir. Mektup yazmak nostaljidir. Konuşan, elektronik mail, digital mesaj, telefonlarda polifonik bir sestir.

Erol Elmas, doğal bir sesi, mutebessim bir yuzu ve umutlu bir aşkı anlatıyor.

Bu Ulkenin Cocukları, kendilerini ve ulkelerini aşkın gozalıcı renklerine boyadığı, albenili afişlere sığdırdığı, televizyon karelerine eklediği zaman herkes sılasına kavuşacaktır. İcimizdeki sıladan uzak, gonlumuzun konaklarından habersiz, postmodern garipleriz. İcimizde duşmanlıklar; şehirlerin yeni sakinleridirler. Hem yerli hem yabancı hem gariptirler. Gurbet oz diyarımız, sılalar gurbet olmuştur. Bu hercumerci yaşayanlar, buyuk depremlerin fay hattında curuk binalardır. Yıkılması an meselesi, ayakta kalması mucizedir. Bir mucize icinden gecmeden hic kimse bir hikmete, irfana ulaşamayacak kadar bihaberdir.

Yaralı olan sadece, bilinclerimiz değil, gonlumuz, sevdamız, medeniyetimizdir. Bu yaraya tuz basmak Bu Ulkenin Cocukları ’nın son caresi; gideceği guraba hastanesi ve sigortası yeşil karttır. Bu cembere sığmayanlar, ufuk cizgisine gozlerini dikmekte ve gelenin Nuh ’un gemisi olması icin surekli duada, bitmeyen temenniler icindedir.

Bu Ulkenin Cocukları, bu temennilerden bir ses, kuyudan seslenen Yusuf ’tur.

Mustafa Everdi

2-Ateşe Duşen Gul
Şiirler
Erol Elmas
Ankara 1999
ISBN 975-96921-0-4

Hakkında Yazılanlar:

Şiir ve Erol Elmas

Şiir, duyguların en carpıcı şekilde; samimi, melodik ve orijinal dille ifadesidir.Guzel bir şiir, bir romanın ozetidir...Geleneksel şiirimiz olan hece vezni, koşma tarzımızın yaşaması icin boyle yetenekli genclere ihtiyacımız bitmeyecektir.Şiir dunyamıza ilk kitabıyla adım atan şair Erol Elmas ’ı kutluyor, gozlerinden operken başarılarının devamını diliyorum.
Cemal Safi


3-Fıkra Değil Gercek 1
(Mizah)
İstanbul 2004
ISBN 975-281-012-8
Parantez Yayınları

Helikopter yumurtası olur mu? İneğe yeşil kart verilir mi? Yangın merdiveni neden yapılır? İnsan kendi kendini zehirler mi?
Tabancayla kaşınırsan ne olur? Turkiye garip ama gercek olayların surekli yaşandığı bir ulke. Buradaki olaylar gercek olmasına gercek de gariplik kişiden kişiye değişebilir. Fıkra gibi olaylar, gunluk sıradan bir haberdir. Hergun karşılaşma ihtimali olan bir olaydır. Bir kısmına bizde şahit olmuş hatta başımızdan gecmiştir. Cunku biz de bu ulkede yaşıyoruz, buraya aitiz.


4-Fıkra Değil Gercek 2
(Mizah)
İstanbul 2005
ISBN 975-281-042-X
Parantez Yayınları

Makinistsiz tren kac kilometre gider?
Kadınlık hormonundan doping olur mu?
Yunan arıları Turk balını nasıl calar?
Şaşkın hırsız nereye sığınır?
Hasta danayı hastaneye nasıl goturursunuz?
Otobus durağı neden calınır?
Burnunu karıştırmanın cezası nedir?
Vakitsiz oten horozu ne yaparlar?
Dunya ’nın en pahalı arazisi nerededir?

Hepsi birer kara mizah orneği olan olaylar…

“Burası Turkiye” dedirten yaşadığımız ulkenin
gercekleri…

Bir fıkra, bir mizah eseri derinliğinde haberler…

Erol Elmas, hayata gulerek bakalım diye birbirinden garip, ilginc olayları bir araya topladı.
x

5-MARANGOZ DOKTOR
Bir Cerrahın Sıra Dışı Anıları
Ekrem Saatcı
Yayına Hazırlayan Erol Elmas
ISBN 978-9944-62-607-1

Erol Elmas ’ın yeni kitabı Marangoz Doktor yayınlandı. Erol Elmas bu kitabında, ulkemizin yetiştirdiği onemli şahsiyetlerden biri olan Dr.Ekrem Saatcı ’nın anılarını bizlere aktarmaktadır. Ekrem Saatcı, hem milletvekili hem de doktor olarak Ulkemize onemli hizmetleri olmuş bir kişidir.

Erol Elmas, kitabının giriş bolumunde kitapla ilgili olarak şunları soylemektedir:
“Hatıralar insan hayatının muhasebesidir. Anı kitapları, bazen bir guzellemedir. Guzelleme yon veremediğimiz kaderin iyi taraflarını one cıkarmaktır. İnsan hafızası unutulanlardan bugune kalandır.

Anı Kitapları, bazen bir hesaplaşmadır. Hesaplaşma muhasebenin cetelesidir. Sonunda her zaman kendimizle, hayatımızla hesaplaşmaya varıp dayanır.
Evrensel hafıza hatıralarla oluşur. Her hatıra kitabı dunyanın ifşaatına bir işarettir. İnsan gelip gecer. Hatıralar ifşaatlardan oluşan bir birikime varıp dayanabilir. Cunku ele verilen hayatımız değil, hayatımıza yon veren olgu ve olaylardan haber veren bir işarettir.
Ekrem Saatci, bir doktordur, cerrahtır. Bir kitabın one cıkardığı soz olan “Bicimsiz ayak yalnız elle duzelir.” Elde bir neşter varsa herkesi ameliyat masasında gormek temennisi vardır. Hayat butun zorluklarını hatıraların edebi tadında aşar. Okuyanlar icin bu zorluklar hayata renk veren olaylardır. Zor olmasa hatırlanmaz. Hatırlanmaya değer, anlatılan hatıralar, bizi, kişiliğimizi şekillendiren olgular olmaktadır. Yoksa akıldan cıkar ve unutulan bir olay olarak hayatımızın cop kutusuna girer. Yaşayan biziz ancak bugune kalmamış, unutulmuş ve silinmiştir.
Ekrem Saatci cocukluğunu, guclukler icindeki okul hayatını anlatırken, siyasi tercihine yon veren Demokrat Partinin Demirkırat kavramı, cocukluk coşkusu ile bindiği tahta atın demir olmasının tahayyulunde yaptığı cağrışımla nesnelleşmektedir. Mesleği cerrahtır ve neşter keskin bir demirdir. Karakterini hayatın orsu ile kaderin cekici arasında şekil verilen demir gibi duşunmek bir başka ironidir. Artık yeteneği hastalıkları teşhiste, risk alan tedavi edici tercihlerinde kendini ele vermektedir.

Doktorluk, olumle hayat, yaşamakla olmek arasında bir temastır. Bu temas oteye iten son bir darbeye de donuşebilir, Azrail ’in elinden alan bir cabaya da donuşebilir. Doktor idealizmi, Anadolu ’ya yaşama sevinci veren sebeplerden biridir. Dunyanın her yerinde boyledir elbette. Yaşama umudu, size uzanan bir doktor eliyle harekete gecmektedir. Hastayı olume terk eden ilgisizlik, kendisine tedavi umudu veren bir elin uzanmamasıdır. Bu eli gorduğunde hasta butun kuvvetiyle sarılır ve hayata tutunur. Yoksa tıbbın da caresiz kaldığı hastalıklar, ihmaller, politikalar ve terk etmeler vardır. Burada onemli olan hastaya beklediği umudu altını cizen bir kararlılıkla verebilmektir. Ekrem Saatci bu umudu tam vermektedir. Daha tedaviye başlamadan guvenle ve teşhisinden emin olarak hastaya umut verip kolları sıvamaktadır.

Hayatın meşakkati var. Derin oyunları var. Kendimizi denizin uzerinde ruzgÂrın etkisiyle son durağa iten bir sandalda hissederiz. Bu sandalın devrilmek tehlikesi var, bazen su alır ama kureklere asılan kollarımız bize yaşama umudu vermektedir. Ekrem Saatci de hastalara uzattığı elinin verdiği umutların kendisine de umut ve yaşama sevinci verdiğini anlatmaktadır.
Hatıraları bu umudun yuksek sesle haykırması gibidir. Anadolu ’nun tarihinden işaretler ele vermektedir. Turk siyasi hayatından, tıp eğitiminden; mesleğe atılınca hastane, doktor ve hasta ucgeni arasındaki surecin işleyişinden haberler vermektedir.

Her meslek sahibinin cektiği ızdırabı, “mum dibine ışık vermez” atasozunu doğrulayan olaylarla Ekrem Saatci, aile ve akrabalarına yaptığı tedavilerin doğurduğu kırgınlıkları anlatarak da ayrıca onemli bir soruna parmak basmaktadır.

İnsan başarıya ulaşabilir, zengin olabilir, cocuklarına mureffeh bir hayat sunabilir. Ancak onların gonlunu yapmak, rızasını almak başarısını gosteremez. Bu bir hicrandır. İnsanı hicrana sevkeden kendi nobranlığı değil hayatın cilvesidir.
Hayatın cilvesi, bazen tek başına bırakan bir yalnızlık getirir. Bazen tek başına bir olum getirir. Sadece fakirlerin başına gelmez, hayatın garibi herkesin başına gelir.”

Kitapla ilgili olarak ise Ekrem Saatcı şunları anlatmaktadır:

“Uzun zamandan beri anılarımı yazmak istiyordum. Hayatımın butun safhalarını, ozellikle doktorluk anılarımı anlatmak karşı konulmaz bir amaca donuştu. Ama araya hep başka şeyler girdi, insanın meşguliyeti bitmez. Bu meşguliyetler arasında ha bugun ha yarın derken 80 yaşıma, hasılı bugune kadar geldik. Yine de demek kısmet buguneymiş, yazıp yayınlayabildim diye sevinmem gerekir.
Anılarımın ebedi olması ve genclere ozellikle gelecek nesillere yol gostermesi icin anlatmak istedim. İnsan olunce yanında bu dunyaya ait hicbir şey goturemiyor. Mal mulk burada kalıyor. Hatıralar ise hesabı verilecek amellerimiz olacak obur dunyada. Ben de hesabı şimdiden vermek, bir doktor olarak tecrubelerimi anlatmak istedim. Ben yaşadıklarımı, hastalara uyguladığım tedavileri anlatacağım. Oyle olaylar anlatıyorum ki oyle tedavi yontemleri uyguladım ki inanması zor. Bugunku aklım olsa cesaret edebilir miydim diye duşunuyorum bazen.

Tabii inanıp inanmamakta herkes serbest. İnanan inanır. İnanmayan gulup gecer. Hatta ve hatta inanmayacak kişilerin başında, belki de tahmin ettiğim gibi, meslektaşlarım da gelebilir. “Boyle bir tedavi tıbben mumkun olmaz” diyebilirler. Onlara da saygım sonsuz. Herkes inancında serbesttir. Ama ben de doğruyu soylediğime inanıyorum. Benim yaşımdaki bir insanın bundan sonra ne paraya ne şohrete ihtiyacı var.
Hayat hikÂyemize bu şekilde başlayalım. Tabii, hayat bir hikÂyeden başka bir şey değil, oyle değil mi? Hikaye dinleyen veya okuyan icin. Yoksa ben her yılı, ayı, gunu saati, dakikayı yaşadım. Yaşananlar benim icin bile maziye donuştu. Maziden kalanlar bugun size anlatabildiklerim. İnsan gunluk tutmayınca, yaşadığı anlarda bunu tespit etmeyince bugunden geriye ancak hatırlayabildiklerim bu kitapta yer alıyor.

Sağolsun Erol Elmas, butun bu anıları teybe kaydetti, cozumunu yaptı, eli yuzu duzgun bir hale getirme de cok emeği gecti. Benim hemşehrim ve hayatının onemli işleri arasında buna zaman bulup yayın dunyasına kazandırdığı icin kendisine cok muteşekkirim.

Gunlerce konuşmalarımı dinledi, teybe kaydetti. Sayfalar dolusu cozumu gercekleştirdi, duzenledi ve elinizdeki bu eseri ortaya cıkardı. Tabir caizse ben yaşadım o yazdı ve bir cerrahın sıra dışı anılarını birlikte gercekleştirdik….”

Kitapla ilgili irtibat icin : Erol Elmas
[email protected]




YETKİLER VE YETKİLİLER

Erol Elmas
[email protected]

Masum ve guzel insanlar Anadolu ’nun en ucra yerlerinden kalkıp geldiler buralara. Daha doğrusu buralara oyle kolay gelmediler; engelleri aşarak,bin bir zorlukla mucadele ederek geldiler. Yoksullukları ile geldiler. Ne dedeleri paşaydı,ne dayıları genel mudur,ne de burokrasi de bir akrabaları vardı. Hayatları hep bıcak sırtlarında gecmişti. Bir şekilde şehirle tanışmaları gerekirdi, onları şehirle zekaları ve azimleri tanıştırdı. Oğretmensizliğe rağmen gelip şehir kapılarında beklediler. Şehir onları hemen kabul etmedi. Universiteler onlara hemen acılmadı. Ama zekaları engel tanımıyordu. Okudular…

Mezun olunca yine tanıdıkları yoktu. Kimse onları cağırıp iş teklif etmedi. Ama gozlerindeki zeka pırıltıları bile dengeleri değiştiriyordu. Onları saklamanın imkanı yoktu. Daha ne kadar saklayabilirdiler ki… Saklayamadılar,yok sayamadılar…

Kurumların sınavlarında ince ince işlenmiş oya gibi one cıktılar. Fabrika dokumalarının yanında bunların bir el mahareti ile ortaya cıktıkları belliydi. Gozlerindeki zeka ışıltılarının yanında,gonullerinde taşıdıkları değerler vardı. Gerci kurumlar bunlara fazla bakmazdı ama olsun onların bir farkı olmalıydı değil mi? Okudukları okullar belliydi.Okuduğu okulları karşılarına engel olarak koymak guzel bir buluştu. Burokratlar bu konuda engel cıkarma ustalarıydı. Nasıl olsa engel cıkarmaya yetkileri vardı.

Hicbir zorlukla karşılaşmamış, ozel hocalarla okutulmuş, paralı kolejlere ve paralı universiteler yollanmış, iş teklif edilmiş bu insanlar, diğerlerini nasıl kabul etsinler ki… Bunlar da nereden cıktılar…

Bazı yetkililerin; pahalı elbiseleri,masaj salonlarında rahatlamış yuzleri,pamuk gibi yumuşacık elleri,hanım hanımcık tavırları vardı. Luks odaları,dilsiz uşakları,cekmecelerinde gizli muhurleri,bir insanın hayatını alt ust edecek kararları vardı. Samimi sekreterleri,cok hatlı bedava telefonları,şoforlu arabaları,lojmanları vardı. Bir tehlike anında hemen devreye koyacakları bir cok tanıdıkları,eşleri,dostları,ahbapları vardı. Her şeyleri garanti altına alınmıştı.

Anadolu ’dan gelen bu guzel cocuklar; engellere, sınavlara ve mulakatlara tabi tutularak elenebildiği kadar elendiler. Kalanlar ağları yırtarak gecmişlerdi. Yapacak bir şey yoktu. Yoktu ama gidebilecekleri bir mesafe de yoktu. Gidebilecekleri mesafelere birkac imza ile ulaşılabiliyordu. Bu kadar imzayı atacak ilişkileri hicbir zaman olamazdı. Arkalarında sadece annelerinin duaları vardı…

En pahalı lokantalara gidip yeni ortaklar bulmadılar. Hafta sonu tatilleri icin dağ evlerine gitmediler. Tanınmış(yada pahalı) elbise satan mağazalara uğramadılar. Yazları asla yurt dışındaki cennet koşelerine coluk cocuk yada metresleri ile gitmediler. Calıştıkları yerleri soyup soğana cevirmediler.

Bu cocuklar niye boyle şeyler yapmıyorlardı.

Bunlar da cok fazla oluyorlardı. Ne sanıyorlardı kendilerini.



HABER

Erol Elmas'ın Emir Yıldızdan-Deruni Turkiye romanı cıktı

Pink Floyd'a karşı Barış Manco ve Kurtalan Ekspresi nasıl bir araya geldi? Dark Side Of The Moon'a karşı 2023-Kayaların Oğlu cevap olarak nasıl verildi?

Kayaların Oğlu'nda ne anlatıyor? Ay'ın Karanlık Yuzu (Dark Side Of The Moon) operasyonu devam mı ediyor? Roger Waters bir mesajı mı yayıyor/taşıyor?
Muzik savaşlarının perde arkası...

Ucan Hastane ’de neler yapıldı? Dr.De Bekay ’ın gorevi neydi? Cin neden bu ucan hastaneye el koydu? ORBİS'de kimlere operasyon yapıldı? CİA ORBİS'i operasyonlarında nasıl kullandı?

Turgut Ozal ’ın mezarının acılışındaki esrarengiz iki kişi dort saat boyunca neler yaptı?
Başbakana verilen ‘Cesaret Odulu ’nun orijinali nasıldı ve nasıl bir mesaj verilmek istendi?
Konstantin ’in mezarı nerede? Bizans altınları icin kimler olduruldu?

Neden her depremde Fatih ’in turbesi gundeme getiriliyor?

Allianoi neden sular altında bırakıldı? Vatikan ’ın Allianoi ’deki amacı neydi?

Teksas ’a neden yeni ozgurluk heykeli dikme istiyorlar? Kuru Kafa ve Kemikler orgutu nasıl devreye girdi?

Turkiye ’deki bazı madenler nasıl nukleer şemsiye vazifesi goruyor? Bunlar neden yok pahasına dışarıya satılıyor?

Galata ’daki kadim sulale nasıl yuzyıllardır varlığını surduruyor? Galata ’nın bilinmeyenleri…
Gıdaların insan uzerindeki etkileri neler? Neden kutuplarda antibiyotik savaşları yapılıyor?
İstanbul ’un işgali sırasında Mukaddes Emanetler nasıl korundu? Bu mucadelenin perde arkası…
Hitler uzerinde yapılan tıbbî deneyler…Hitler lider olarak nasıl hazırlandı?

Hz. Yahya ’nın (as) kol ve kafatası kemikleri gercekte kimin?

Osmanlı, Papa ’nın kolunu neden kesti? Vatikan yıllar sonra nasıl intikam aldı?
Neden bircok ulke Stefan ’ın Kılıcı ’nın peşinde?
Bu soruların cevabı bu kitapta…

Kitapevi: 0.212.526 99 41
Molla Fenari Sokak No:28 Yıldızhan Cağaloğlu-İstanbul