Corum Hitit Universitesi İlahiyat Fakultesi Oğretim Uyesi

Corum Turk Ocağı Başkanı


-1993 yılında Ankara Universitesi İlahiyat Fakultesinden mezun oldu.

-1994 tarihinde Gazi Universitesi Corum İlahiyat Fakultesine araştırma gorevlisi olarak atandı.

-1996 yılında Ankara Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Kelam Anabilim Dalında Yuksek

Lisansını, 2001 yılında doktorasını tamamladı.

-2002 tarihinde Gazi Universitesi Corum İlahiyat Fakultesi Kelam Anabilim Dalına Yardım docent kadrosuna atandı.

-2002-2003 tarihleri arasında Kırgızistan OŞ Devlet Universitesinde gorev yaptı.

-2003-2004 tarihlerinde Gazi Universitesi Corum İlahiyat Fakultesinde dekan yardımcılığı gorevinde bulundu.

-2009 Tarihinde Docent, 2014 tarihinde Profesor kadrosuna atandı.

-Halen Hitit Universitesi İlahiyat Fakultesi Kelam Anabilim Dalı oğretim uyeliği yapmaktadır.

-Turkiye Gunluğu, Turk Yurdu, 2023 gibi Ulusal dergilerde yayımlanmış makaleleri ve "Delil ve İstidlalin Mantıki Yapısı İlk Donem Sunni Kelam Orneği", " Mit Kozmoz ve Akıl", "Mit Kozmos ve Akıl: Zerduştluk Maniheizm Hıristiyan Gnostikler ve İslam" adlı yayımlanmış kitapları bulunmaktadır.

-Ortadoğu'da Mezhepler, Gnostik inanclar, Selefilik, İslami Hareketler konusunda calışmaktadır.



HABER

“Turkiye ’de Ehl-İ Sunnet Kaybolursa Işid Anadolu Coğrafyasını Esir Alır”
14 Aralık 2014

Corum Hitit Universitesi İlahiyat Fakultesi Oğretim Uyesi ve Corum Turk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Hilmi Demir, “Turkiye ’de ‘ehl-i sunnet ’ dediğimiz o ana şemsiyeyi kaybederseniz Anadolu coğrafyasını ateşe atarsınız. O kızdığınız, korktuğunuz IŞİD Anadolu coğrafyasını esir alır” dedi.

Samsun Turk Ocağı ’nın geleneksel hafta sonu konferansında bu hafta Corum Turk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Hilmi Demir, “IŞİD ve Selefi Tehdidi” konulu konferans verdi.

Samsun Turk Ocakları Dr. Fethi Tevetoğlu Konferans Salonu ’nda duzenlenen konferansa Balkan Turkleri Konfederasyonu Genel Başkanvekili İzzet Altuntaş, TSK Mehmetcik Vakfı Samsun Temsilcisi E.Kur.Alb. İbrahim Yıldırım, Turk Ocağı Başkanı Prof.Dr. Kaya Tuncer Cağlayan, yonetim kurulu uyeleri ve oğrenciler katıldı.

Konferans oncesi konuşma yapan Turk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Kaya Tuncer Cağlayan, “İslam bizim icin cok onemlidir. Turk milleti olarak İslamiyet ’e mensup olan bir topluluk olarak hizmet etmenin derdiyle gelmişiz. Bizim idaremiz altında fark inanc grupları sadece İslamiyet icersindeki mezhep farklılıkları değil ama diğer grupları da yaşama imkanı bulmuş yuksek medeniyetin mensupları olmuşuz” diye konuştu.

“TURKİYE ’DE EHL-İ SUNNET KAYBOLURSA ANADOLU KAN GOLUNE DONER”

IŞİD ve Selefi Tehdidi konulu konferansını veren Corum Turk Ocağı Başkanı Prof.Dr. Hilmi Demir, “1980 darbesi Turkiye ’de din eğitiminde yeni bir modele gecişi savundu. ‘Nereden biliyorsunuz ’ derseniz, cunku benim icinde bulunduğum Ankara İlahiyat Fakultesi buna onculuk yaptı. Bu da mezhepler ustu eğitim modelidir. Yani ‘mezhepleri dikkate almayacağız ’ demekti. İslam ’da mezhepleri dikkate almayan duşunceye biz de Selefilik diyoruz. Turkiye ’de askerler Selefi duşuncesinin yerleşmesine hizmet ettiler. 1980 ’lerden sonra Turkiye ’de dini duşuncede yavaş yavaş ciddi kaymalar oluyor. Eğer bu kayma devam ederse, yani Turkiye ’de ‘ehl-i sunnet ’ dediğimiz o ana şemsiyeyi kaybederseniz Anadolu coğrafyasını ateşe atarsınız. Burası kan golune doner. O kızdığınız, korktuğunuz IŞİD Anadolu coğrafyasını esir alır. Cunku onun alternatifi ve buraya gelmemesinin ana gerekcesi aslında bu Selefilik duşuncesine direnen hatlardır. Siz bu hatları yok ederseniz, Selefilik her tarafa yayılır. Gunumuzde bizim bu tur yapılara karşı korunaklı olduğumuz bolge veya yer mezheplerdir. Bu mezheplerin ozellikleri cunku bunlarla kan uyuşmazlığına sahiptir. Ozellikle Hanefilik ve Maturidilik ’tir” şeklinde konuştu.

“IŞİD, DEVRİMCİ SELEFİLERDİR”

IŞİD teror orgutunun devrimci Selefilerden olduğunu ifade eden Demir şoyle konuştu: “Hanefilik ve Maturidilik ’in bircok ozelliği vardır ki, bu ozellikler Selefi duşunce ile bir arada var olamazlar. Yani bir yerde Hanefilik ve Maturidilik gelirse Selefilik camdan kacar. Eğer orası Selefileşmeye başlarsa zaten bir muddet sonra orada Hanefiliği ve Maturidiliği bulamazsınız, yok olur gider. O yuzden bulunduğumuz coğrafyada ehl-i sunnet dediğiniz merkezi korursanız, selefi dediğiniz duşuncenin gelişmesini engellerseniz. Selefilik, aslında İbni Teymiyye ’nin fikirleri uzerine inşa edilmiş Vehhabi versiyonun moderniz hareketlerle birleştirilmiş şeklidir. İcerisinde katısından aşırısına kadar bircok yelpaze barındırır. Yani o yuzden biz Selefiliğin bir kutup olmadığını soyluyoruz, onun da kolları var. İcerisinde Islahcı Selefiler var, Moderniz Selefiler var, Entelektuel Selefiler var. Birde IŞİD ve El Kaide gibi batılıların dediği gibi cihatcılar var. Ben ise bunlara devrimci selefiler diyorum. Cunku cihat kavramı bizim icin onemli bir kavramdır ve bunu harcamamak lazım. bugun karşımıza IŞİD gibi yapılar bizim bu selefi dediğimiz geniş caddenin cihatcı gruplarıdır. Bu herifler geleneksel Selefiliğin ozelliğini taşıyorlar. Mezheplere karşılar, tasavvufa karşılar. O yuzden her gittikleri yerde turbeleri yıkıyorlar. Osmanlının geleneğine karşılar, demokrasiye karşılar. Cihat yoluyla hilafetin ve İslam ’ın yeniden inşa edilmesini istiyorlar. O yuzden savaşın, cihadın, askeri mucadelenin tek ve yegane mucadele bicimi olduğuna inanıyorlar.”



YORUM

Sunniliğin Ne İduğunun Beyanıdır
Hilmi Demir
turkocaklari.org.tr 10 Nisan 2015

Ortadoğu ’da yaşanan catışmalar Turkiye ’de uzun yıllardır bu milletin dini değerleriyle ve inanclarıyla hesaplaşma icinde olanlara yeni bir fırsat vermiştir.

Bu fırsatı kacırmayanlar, bin yıldır İslam coğrafyasında bir arada yaşamanın, farklıkları yonetmenin bir ust kimliği olan Sunniliği aşağılama, catışma tarafı gosterme icine girmişlerdir.

Sunnilik bir mezhep değildir. Sunnilik Ehl-i Kıble Tekfir Edilmez ilkesiyle Muslumanları bir arada tutan barışın dilidir.

Sunnilik gunahlar sebebiyle bir Musluman İslam ’dan dışlanamaz ilkesiyle farklılıklarımızı ve eksikliklerimizi hoş gormenin adıdır.

Sunnilik Makasıd-ı Şeriatın en temel gorevinin, Canın, Dinin, Aklın, Malın, Neslin, Adaletin ve Alemin kozmik duzenin korunmasıolduğunu soyleyen Nizam-ı Alem ulkusudur.

Sunnilik İmamı Azam Ebu Hanife ’nin, İmamı Eş ’ari ’nin fikir dunyası uzerine kurulan Medeniyetin adıdır.

Sunnilik Hoca Ahmed Yesevi ’nin, Nakşibendi Hazretlerinin, Şeyhi Ekber İbn Arabi ’nin, Mevlanın Hacı Bektaş Veli ’nin ruhuyla her daim canlı kalan Anadolu ’nun ruhudur.

Sunnilik Alparslan ’ın, Selahaddin Eyyubi ’nin, Osman Gazi ’nin, Fatih Sultan Mehmed ’in, Kanuni Sultan Suleyman ’ın, Abdulhamid ’in elinde tuttuğu sancağın adıdır.

Sunnilik bir din değildir, dinin anlaşılması ve yaşanması icin bu ummetin Ulemasının ictihadıyla oluşturduğu bin yıllık yolun adıdır.

Sunnilik Ehl-i Sunnetin yoludur.
Namazı nasıl kıldığın Sunniliktir.
ZekÂtı nasıl verdiğin Sunniliktir.
Vakfı nasıl kurduğun Sunniliktir.
Kurbanı nasıl kestiğin Sunniliktir.
Hangi sudan abdest aldığın Sunniliktir.
Araziyi nasıl işlettiğin Sunniliktir.
NikÂhı nasıl kıydığın Sunniliktir.
Sunnilik bir din değildir, doğrudur. Ama Sunnilik o dinin nasıl yaşandığının adıdır. Dinin ayrılmaz parcasıdır. Cunku Sunnilik Hanefiliktir, Şafiliktir, Malikiliktir, Hanbeliliktir.

Eğer Sunnilik yoksa Namazı, ZekÂtı, Abdesti, Kurbanı hangi din uzere icra edeceğiz?

Sunniliği bir mezhep gibi gostermek, Sunniliği catışmanın tarafı olarak suclu ilan etmek bin yıldır kurulan Ehl-i Sunnet catısını yıkmak anlamına gelecektir.

Elimizin tersiyle bin yıllık bir tecrubeyi, geleneği, mirası, Medeniyetimizin kadim koklerini yok ettiğimizin farkında mıyız?

Bu catıyı yıkmaya uğraşanlar Ortadoğu ’da Muslumanların birbirlerini nasıl tekfir ettiklerine bakarak ders cıkarmalıdırlar.

Bu gun sorun Sunnilikte değildir, Ehl-i Sunnetin kuşatıcı, farklılıkları koruyan ust kimliği ve sulh dilinin yerini alan dışlayıcı, otekileştirici, mezhepsizlik uzerine kurulan radikal dini soylemlerdedir.

Hedef almanız gereken Sunnilik değil bu radikal soylemlerin beslendiği, şiddeti dini bir ideoloji olarak kullanan siyasal dini orgutlerdir.

Bu orgutlerin hic biri Sunnilikten beslenmemekte tam aksine Sunniliğin boşalttığı alanı dolduran cağdaş radikal soylemlerden beslenmektedirler.

Bu gun Suriye ’de catışan gruplar Maturidi ya da Eş ’ari geleneğinden beslenmiyorlar tam aksine bu gelenekleri din dışı ilan ediyorlar. Onların hic birinden bu alimlerin adını duydunuz mu?

Bize Mezhepler ustu bir din anlayışını dayatanlar, catışmanın ancak boyle cozuleceğini soyleyenler aslında yuzyıldır radikal dini soylemlerin zaten mezhepler ustu bir din anlayışı geleneğinden beslendiğini bile bile gormezden geliyorlar.

Bu coğrafyada Sunniliği kucumsedikce, onu aşağıladıkca, onunla bağlarımızı zayıflattıkca şiddeti kutsayan radikal dini hareketlere yol vermiş oluruz.

Anadolu ’da Sunniliği catışmanın tarafı gostererek genclerinizi bin yıllık İslam geleneğinden uzaklaştırarak, onları bu topraklara ait olmayan yabancı, oldurmeye ve yok etmeye ayarlanmış bir din anlayışına doğru itmiş oluruz.

Unutmayın bu coğrafyada barışın dilini yeniden kurmak Mezhepler ustu bir yorumu onceleyip Sunniliği otekileştirmekten değil, bilgi, hikmet ve irfanla yoğurulmuş Sunniliğin kuşatıcı sulh dilini ve farklılıkları bir arada tutan Anadolu geleneğini yeniden diriltmekten geciyor.




GORUŞ

Diyanet Camisinde Selefi Vehhabi Propaganda
Hilmi Demir
www.turkocaklari.org.tr
4 Mayıs 2015

İslam dunyasında Osmanlı ’nın yıkılışı ile birlikte yalnızca siyasal bir boşluk oluşmadı aynı zamanda İslam duşuncesinin merkezinde de onemli bir boşluk meydana geldi. Osmanlı egemenliği altındaki Bağdat, Şam, Kahire, Konya, Bursa ve İstanbul gibi merkezler ve bu merkezlerde yuzyıllardır var olan ilmi kurumlar Sunniliğin onemli epistemik merkezlerini oluşturuyordu. Bu merkezlerdeki medreselerin coğunda Eş ’ari-Şafi ya da Hanefi-Maturidi sistematiğine bağlı dini ve ilmi bilgi uretiliyordu. Bunun yanında Felsefi ve Tasavvufi duşuncede buyuk olcude bu Sunni paradigmanın icinde kabul ediliyordu. Dolayısıyla Osmanlı egemenliği altındaki Sunnilik tum bu eğilimleri icinde barındıran geniş bir cerceve sunuyordu.

19. Yuzyılda Vehhabiliğin cıkışıyla başlayan Sunni kırılma, Suriye ’de Cemaleddin Kasimi ’nin Selefiliği, Kahire ’de Afgani ve Reşid Rıza ’nın Islahcı Selefiliği Hindistan alt kıtasındaki Ehl-i Hadis Selefiliği ile yeni ve farklı bir yonelime evirildi. İslam dunyasında artık Medine ve Mekke ’de yeni bir Selefi Vehhabi merkez oluşmuştu. Anadolu ’da coken epistemik merkezler yerini İslam dunyasında Bağdad, Kahire, Şam, İslamabad gibi İslamcı hareketlerin yeni merkezlerine bırakmıştı. 60 ’lara doğru bu Selefilik, Mısır ’da İhvan-ı Muslimin ve Seyyid Kutup, Pakistan ’da Mevdudi ile ideolojik bir aşıya tabii tutuldu.

Bununla birlikte Turkiye Cumhuriyeti İslam dunyasında merkezi bir aktor olmak gibi bir iddia taşımıyordu. Ayrıca Cumhuriyet Hanefi-Maturidi bir gelenekten de tamamen vazgecmedi. Gerek Diyanet gerek ise ilahiyat fakultelerinde bu gelenek kısmen de olsa varlığını surduruyordu. Ozellikle toplumsal tabanda guclu bir din anlayışı olarak kabul goren Nakşi-Hanefi-Sunni gelenek Anadolu ’da İslamcı hareketlerin modern ve ıslahcı Selefiliği ile Korfez eksenli Selefi Vehhabiliğe karşı ciddi bir direnc hattı oluşturdu. Gerek Yeniden Milli Mucadeleciler, gerek Turk Milliyetcileri gerek ise Milli Goruş hareketi farklı siyasal duruşlara sahip olsalar da, Hanefi Nakşi Sunni bir damarı hep korudular.

80 sonrası dış konjonkturde İran Devrimi ve Afgan Cihadı ic konjonkturde ise 12 Eylul darbesiyle tasfiye edilen ve cezaevlerinin ağır koşullarında radikalleştirilen Hanefi Nakşi Sunni damar Anadolu ’daki din anlayışında ikinci bir kırılma yaşadı. Artık hemen hemen tum İslam dunyasında İran Şiiliği ve Selefilik Siyasal dini ideolojiyi etkisi altına alan iki ana akım olarak yerini almıştı. Burada Selefiliğin bir ana akım olarak Selefi Davetten Selefi Cihatcılığa kadar geniş bir yelpazede farklı akımları icinde barındıran genel bir tanımlama olduğu unutulmamalıdır.

12 Eylul askeri darbesi Turkiye ’deki resmi din eğitiminde yeni bir yontemin benimsenmesine yol actı. Nedendir bilinmez darbeyle birlikte “mezhepler ustu din eğitimi” şeklinde bir yontem hayata gecirildi. Bu yontem hem orta ve lise din kulturunde hem de Diyanet ve İlahiyatlarda genel bir cerceve olarak benimsenmeye başlandı. Hem İmam hatip ders kitaplarında hem de diyanet yayınlarında hem de İlahiyatlarda Eş ’ari-Şafi ya da Hanefi-Maturidiliğin merkezinde yer aldığı geleneksel Sunnilik terk edilerek Selefiliğin başrol oynadığı bir din anlayışının tercih edildiğini goruruz.

Buna karşılık İran Şiiliği ile ana akım Selefiliğe bağlı olan Selefi din anlayışının aktorleri Turkiye icinde alan kazanmak icin rekabet ediyorlardı. Ozellikle 2000 ’li yıllarda başlayan dini duşunce alanındaki geniş imkÂnlar basın, medya ve STK ’larda bu iki akımın gittikce guc kazandığını ve Turkiye ’deki din anlayışında daha etkili olmaya başladıklarını soylemek yanlış olmayacaktır.

Turkiye ’de resmi din eğitimi yapan kurumların ise bu iki akıma karşı ne bir stratejileri nede bunların yaygınlık kazanmasından kaynaklanan bir endişeleri vardır. Ozellikle Irak ve Suriye ’de yaşanan krizle birlikte Turkiye ’nin hem icerisinde hem de dışarısında İran Şiiliği ile korfez eksenli Selefiliğin aktorleri arasındaki gunden gune artan bir rekabet gozlemlenmektedir. Bu rekabet ozellikle iceride bu aktorlerin vasallarını daha aktif hale getirmişken Turkiye hala bu hareketlere alan sağlayacak din eğitim modeline devam etmektedir.

Cevremizde artan radikalleşmeye karşı farklılıkları bir arada yaşatmanın, coğulculuğu sağlamamanın ve farklı mezhepleri hoş gormenin yolu Eş ’ari-Şafi ya da Hanefi-Maturidiliğin merkezinde yer aldığı geleneksel Sunnilikten gecmektedir. Buna karşılık Turkiye ’de hem sivil hem de resmi kurumlar bu geleneksel Sunniliğin altını oyan, onu zayıflatan her turlu propagandaya ve yapılanmaya karşı adete sessiz kalmaktadır. Bunun en son orneğini bir sempozyum icin gittiğim Turkiye ’nin buyuk şehirlerinden birinde şahit oldum. Konuyla ilgilendiğimi bilen oğrenciler yoğun olarak gittikleri bir cami kutuphanesinde bulunan ve ucretsiz olarak dağıtılan bir eserden bahsettiler. Meslektaşlarımla birlikte cami kutuphanesinde bu eserin iki nushasını tespit ettik. Sonrada bu eseri aynı zamanda internet sitesinden de ucretsiz olarak indirilebileceğini tespit ettim.

Kitap korfez devletlerinden biri tarafından basılarak ucretsiz olarak 32 ulkede dağıtılan bir el kitabıydı. Kitap aynı zamanda Hac ibadeti sırasında gelen hacılara da ucretsiz olarak dağıtılmaktadır. Kitaba oldukca masum bir isim verilmişti: Son Uc Cuzun Tefsiri. Kitap Kur ’an ’ın son uc cuzunde yer alan surelerin mealleriyle başlıyordu. Fakat bildiğimiz Kur ’an cevirilerinden farklı olarak satır aralarında ayetlerin kısa tefsiri de yapılıyordu. Kur ’an meal ve tefsirlerinin sonunda ise Musluman Hayatında Onemli Sorular başlığı ile kitabın yaklaşık yarısını kapsayan dini bilgiler veriliyordu. Kitabın meal ve tefsirlerinde cok dikkatlice bakmadan anlaşılamayacak yazılış amacı bu ikinci bolumde oldukca acık bicimde kendini gosteriyordu.

İman Nedir?
Tevessul Kac kısımdır?
Olulere ve gÂipteki kişlere dua etmenin hukmu nedir?
Tevhid kac kısımdır?
Dinde bid ’ati hasene, bid ’ati seyyie (yani iyi bid ’at, kotu bid ’at) var mıdır?
Adakta bulunmanın hukmu nedir?

Bu başlık altında yer alan acıklamalar Kitabın aslında Eş ’ari ve Maturidi Sunni gelenekle ilgisi bulunmayan Selefi Vehhabi bir cizgide hazırlandığını acıkca ortaya koymaktadır. Kitabın 62 soruyla goruşlerini acıkladığı bu bolumu, adeta Hanefi Maturidi geleneği temsil eden Hakîm es Semerkandi ’nin yine 62 başlık altındaki Sevadu ’l-A ’zam adlı eserine karşı yazılmış gibidir. Bu soruların devamında kitapta Abdunnebi ve Abdullah adında temsili iki kişinin tevhid, şirk tartışmasına yer verilir. Abdunnebi Allah ’a değil nebiye tapan muşrik kimseyi temsil ederken Abdullah Allah ’a tapan tevhid ehlini temsil etmektedir. Bu tartışmada Abdunnebi ’nin goruşleri daha cok Selefi Vehhabi olmayanların goruşlerini yani geleneksel Sunni coğunluğu ifade eder. Dolaysıyla kitap kendi goruşlerini benimsemeyenlerin muşrik olduğunu ima etmektedir.

Diğer onemli bir başlıkta İslam ’a Aykırı Olan Şeyler adıyla aslında dinden cıkaran diğer bir ifadeyle kişiyi kafir yapan hususların sayıldığı bolumdur:

Allah ile kendisi arasına vasıtalar koyup onlara dua eden, onlardan şefaat isteyen ve onlara tevekkul eden/guvenip dayanan kimse icma ile kÂfirdir.

Muşrikleri kafir saymayan veya onların kafir olmasında şupheye duşen ya da tuttukları yolun doğru olduğunu soyleyen kimse kÂfir olur.

Burada tevessule yer veren tasavvufi ekoller ile Selefilerin şirk tasavvurunu kabul etmeyen diğer Muslumanların acıkca kafir sayıldığı anlaşılır. Zira bu bolumde el alınan muşriklik bildiğimiz anlamıyla Allah dışında ikinci bir ilah kabul etmeyi icermeyip, olulere dua etme, kabirleri ziyaret etme, tasavvufu kabul etme, adak adama gibi Sunnilikte şirk kabul edilmeyen bir cok davranışı icermektedir.

Kitabın 130. Sayfasından itibaren ise ibadet ve ameli konulara yer verilir. Burada yer alan acıklamalar ise Hanefilikle bağdaşmayan Hanbeli Fıkhına ait olan acıklamalar icermektedir. Soz gelimi iki kulle suyun temiz kabul edilmesini Hanefiler kabul etmezken kitap bunu temiz kabul etmektedir. Kadınların başortusu uzerine mesh etmelerinin caiz gorulmesi de buna ornek verilebilir. Ve asıl en onemlisi namazın kılınış şeklindeki tariflerdir. Bu tarifler tamamen Hanefi Fıkhının kabul etmediği uygulamalardır. Ozellikle son zamanlarda internette Hanefilerin namaz kılma şeklinin Hz. Peygamberin kıldığı namaza uygun olmadığı ve bid ’at bir uygulama olduğu şeklinde onlarca videonun yer aldığı duşunulerse kitaptaki bu acıklamaların neden onemli olduğu daha iyi anlaşılır. Dolayısıyla bu kitap namaz gibi temel bir ibadet uzerinden acıkca Hanefiliğin sahih bir mezhep olmadığı ve uygulamalarının bidat olduğunu zihinlere yerleştirmektedir. Kitabın acıkca zikretmediği ama aslında dikkatle incelendiğinde fark edilecek asıl amacı Hanefi ve Maturidilikle mucadele etmeye yoneliktir.

Kitapta ayrıca tefsir ve meal kısmında yer yer kendini gosteren Turkiye ’de onemli bir taraftarı bulunan bir mezhebe karşı otekileştirici bir dil kullanılmaktadır. Bu dil kitabın tamamında ise acıkca Hanefiliği ve ozellikle de Hanefi-Maturidi itikadi duşunceyi hedef almaktadır. Kitabın hem itikadi hem de Fıkhi goruşleri ise Selefi Vehhabi bir temele dayanmaktadır. Bu temel aynı zamanda bu gun Suriye ve Irak ’da catışan radikal orgutlerinde temel dini ideolojisidir. Bu kitabın ucretsiz olarak ne kadar camiye girdiğini ve Turkiye ’de kimlere kadar ulaştırıldığını tam olarak bilmiyoruz. Fakat en azından bu kitabın universite oğrencilerinin gittikleri camilerde gencler arasında dağıtılması Turkiye ’deki Eş ’ari-Şafi ya da Hanefi-Maturidi geleneğin aşındırılması acısından duşundurucudur. Bu kitap da yer alan duşunceler eğer benimle aynı hassasiyeti taşıyorsanız şu hususlar acısından problemlidir:

Hanefiliğin aşındırılmasını ve Hanefi mezhebinin tercih edilememesine yol acacaktır.
Dolayısıyla Sunniliğin aşındırılmasına ve terk edilmesine neden olacaktır.
Eş ’ari ve Maturidi itikadı sorunlu hale getirecektir.
Tasavvufa karşı duşmanlık oluşturacaktır.
Selefi Vehhabi duşunceyi meşrulaştıracaktır.
Sonuc olarak Turkiye ’de radikalleşmenin onunu acacaktır.

Burada asıl uzuntu verici olan bu kitabın diyanet camisine girerken ve kutuphanesinde yerini alırken o caminin imamı tarafından bu kitabın ideolojisinin fark edilmemesidir. Turkiye ’de muazzam ihtişamlı camiler ve yuze yakın İlahiyat Fakultesi acarken burada gorev alacak imama Anadolu ’da bin yıldır var olan Eş ’ari-Şafi ya da Hanefi-Maturidi geleneğe karşı olan Selefi Vehhabiliği oğretemeyişimiz uzerinde durulması gereken bir mesele olmalıdır. Ve asıl onemli olan, bu konuda İmamı bilgisiz kılanın bu kurumlardaki eğitimin yetersizliği mi yoksa uzun yıllardır surdurulen bilincli bir tercihin sonucu mu, olduğudur. Kuşkusuz birincisi de oldukca vahimdir ama telafi edilebilir. İkincisi ise korfez ulkeleriyle bircok alanda ittifak kuran Turkiye ’nin dini ideolojisinde de buyuk bir devrime hazırlandığının habercisidir. Uzun zamandır bu iki kurumu dizayn eden aktorlerin eğer boyle bir tercihi varsa Eş ’ari-Şafi/ Hanefi Maturidiliğin son kalesi duşmek uzeredir.



SOYLEŞİ

Hilmi Demir yazdı: Turkiye IŞİD ’e karşı doğal direncini kaybediyor!
9 Mayıs 2016

“Turkiye ’de radikal Selefiliğe ve tekfirciliğe karşı guclu bir merkez inşa edilmedikce, bu sorun gittikce artacaktır.”

Turkiye ’de IŞİD ’ın cok guclu bir destek bulduğu soylenemez. Bunu iddia etmek hem oldukca abartılı olur hem de gerceklerle ortuşmez.

Suriye ’deki ic savaşla gundeme gelen yabancı savaşcılar ile ilgili rakamlar da bunu gosteriyor. Turkiye ’den Suriye ’ye savaşmak uzere giden kişi sayısının 2 bin-2 bin 500 civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunların hepsinin IŞİD ’e katıldığı da soylenemez.

ABD merkezli guvenlik danışmanlığı şirketi Soufan Group ’un verilerine gore, Irak ve Suriye ’de 86 farklı ulkeden 27-31 bin savaşcı var. Toplam yabancı savaşcının 30 binin uzerinde olduğu duşunulurse, Turkiye ’den katılımların cok buyuk bir rakam olmadığı soylenebilir.

Turkiye ’nin hem tarihsel hem de mevcut sosyolojisinin diğer Musluman ulkelerden oldukca farklı olduğu ve bu nedenle de IŞİD ’e katılımların duşuk kaldığı one suruluyor. Bunu iddia edenler ozellikle iki gerekce ortaya koyuyorlar. Birincisi, Anadolu ’da İslam ’ın tasavvuf ile uzun sureli birlikteliği ve Hanefi-Şafi ağırlıklı Sunniliğin hÂkim olması. Bu alışımın IŞİD ve benzeri radikal Selefi yapılara katılımı onlemese bile teşvik etmeyeceği varsayılıyor. İkincisi ise AK Parti iktidarının Muslumanların rejimle yaşadığı gerilimi azalttığı ve devlet tarafından otekileştirilmedikleri inancına dayanıyor. AK Parti ’nin guclu halk desteği de bunu gosteriyor. Bu durumda AK Parti ’nin aşırı muhafazakÂr tabanı da tutacağı varsayılabilir.

İşte bu iki sosyal ve siyasal gerekcenin Turkiye ’den IŞİD ve benzeri orgutlere katılımı azaltacağı ve iceride bunlara karşı desteği duşureceği duşuncesi one cıkıyor. Oysa son zamanlarda basına sızan raporlar IŞİD ’in Turkiye ’de desteğini artırdığını gosteriyor. Peki neden?

Turkiye ’de var olduğuna inanılan sosyolojide mi bir değişim yaşandı yoksa bilmediğimiz başka nedenler mi var?

Turkiye ’de IŞİD ’e destek artıyor mu?

Radikalleşme surecleri uzerindeki tartışmalara girmeyeceğim. Ama bu konuda yapılan araştırmalar ideolojinin oldukca onemli olduğunu gosteriyor. Farklı kulturel, ekonomik ve sosyal cevrelerden insanların ortak bir fikir uğruna hareket etmesini sağlayan en onemli şey, maruz kaldıkları ortak dini ideolojik propaganda ve bu dini ideolojiye olan bağlılıklarıdır. IŞİD ve benzeri orgutlerin dini ideolojisi de Diyanet İşleri Başkanlığı ’nın raporunun da ortaya koyduğu gibi radikal Selefiliktir. Buna gore, Turkiye ’de radikalleşmeyi artıran en onemli sebebin bu ideoloji olduğunu soyleyebiliriz.
Selefiliğin ya da radikal Selefiliğin Turkiye ’de hangi kanallarla yaygınlık kazandığını anlamak onemli. Kuşkusuz Turkiye ’de İslamcı hareketlerin ve İslamcılığın cok eski bir tarihi var. İslamcı hareketler uzerinde radikal duşuncelerin etkisini Arap dunyasından Seyyid Kutup, Mevdudi gibi duşunurlerin eserlerinin tercume edildiği 1960 ’lı yıllara kadar goturmek mumkun. Ayrıca 1979 ’daki İran Devrimi ile Şii devrimci fikirlerin ve aynı zamanda başlayan Afganistan cihadının Abdullah Azzam gibi ucuncu bir tercume dalgası yarattığını biliyoruz. Bu sureclerin Turkiye ’deki İslami duşunceyi geleneksel bağlarından uzaklaştıran bir dalga oluşturduğunu da hatırlamak gerekir.

Bununla birlikte, 1990 ’lı yıllardan itibaren Turgut Ozal ile başlayan muhafazakÂrlığın egemenliği Turkiye ’de ciddi bir radikalleşmeyi engellemiş, tam aksine demokrasi, cok kulturluluk ve laik ile dindar kesimler arasında bir uyum geliştirmiştir. 1997 ’de hayata başlayan İslami Araştırmalar Dergisi ve cevresinde yapılan tartışmalar bunun en ilginc orneklerini verir.

Fakat Suriye ’de başlayan ic savaş bu sureci tersine cevirmiş gibi. Demokrasi ve cok kulturluk tartışmaları birdenbire yerini ‘Demokrasi kufurdur ’ tartışmalarına bırakmış durumda. ‘Buraya nasıl ve neden geldik ’ ve ‘IŞİD Turkiye ’de nasıl eleman devşiriyor ’ soruları aslında birbiriyle oldukca ilgili. Haliyle IŞİD ’e taban sağlayan sosyolojiyi irdelemekte fayda var.

IŞİD ’e taban sağlayan sosyoloji nedir?

Turkiye ’de son zamanlarda sosyal medya, internet ve yazılı basında Selefi metin ve gorsel malzemelerde gorece bir artış gozlemleniyor.

Buna rağmen Turkiye ’de radikal Selefi ideolojinin taban bulmasının nedeninin bu ideolojinin orgutsel gucune bağlı olmadığını duşunuyorum. Cunku devletin elindeki din eğitimi ağı oldukca guclu. Diğer bir ifadeyle, IŞİD ve benzeri yapılar; radikal Selefi orgutler ve propaganda mekanizmaları cok guclu olduğu icin değil, tam aksine bu ideolojiye karşı direncli olması gerektiği duşunulen Anadolu Sunniliği cok zayıfladığı icin taraftar buluyor. Yani Turkiye IŞİD ’e karşı doğal direncini kaybediyor.

Turkiye ’de tasavvuf, tarikatlar ve din eğitimi veren kurumların radikal Selefiliğe karşı direncli olmalarını sağlayacak dini-itikadi duşunce iki ekole dayanır. Bu iki ekol, İslam duşuncesinde 10. yuzyıldan itibaren İslam dunyasının buyuk coğunluğunun itikadını belirlemiştir. Selcuklulardan Osmanlılara Anadolu ’da felsefi ve tasavvufi duşunceyle ic ice olmuştur. Maturidilik ve Eş ’arilik şeklinde anılan bu iki ekol, 12. yuzyıldan itibaren İslam dunyasında Sunniliğin ikame edildiği iki ana sutun olmuş ve Anadolu ’da tarikatların da cercevesini belirlemiştir.

Sunni Barışı ’nda kırılmalar

Bu ekoller ‘Ehl-i kıble tekfir edilemez, ameller imandan bir cuz değildir ’ ilkeleriyle yuzyıllarca tekfirciliğe gecit vermemiştir. Bu iki ilke, farklılıkların tekfire donuşmesine ve buyuk gunah işlese dahi bir Muslumanın dinden cıkarılmasına engel olmuştur. Boylece benim ifademle bir “Pax Sunnica”, yani Sunni Barışı kurulmuştur. Bugun bu Sunni Barışı ’nda yaşanan kırılmaların siyasi, sosyal, ekonomik nedenleri olsa da bu catışmaların siyasal alandan dini-itikadi alana sıcramasını sağlayan en onemli neden, Muslumanların aralarındaki farklılıkları kufr, şirk ve irtidad (İslam ’dan cıkma) olarak isimlendirmeleridir. En kucuk te ’vil (akli yorum ve dinde goruş acıklama) farklılıklarına dahi musamaha gosteremeyen, siyasi meseleleri dini-itikadi kavramlarla tanımlayan bir dindarlığın bu topraklarda karşılık bulması, tekfirciliğe karşı direncin kırılmasıyla acıklanabilir.

Bu direncin nasıl kırıldığını anlamak icin de Sunni Barışı ’nı kuran Eş ’ari ve Maturidi geleneğin Anadolu ’da bir karşılığı olup olmadığına bakmak gerekir. Turkiye ’de dini hayatı yonlendiren en guclu kurum, kuşkusuz Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat fakulteleri ve imam hatiplerdir. İkinci olarak da orgun olmayan eğitimde ve halk arasında yaygın olan tarikat ve cemaatler gelir. İlk grupla ilgili olarak yapılan araştırmalar bize bir fikir verebilir. Diyanet İşleri Başkanlığı ’na bağlı kurumlarda 2015 ’ten itibaren yaptırdığım bir araştırmada, 200 din gorevlisinin Eş ’arilik ve Maturidilik bilgisini olcmeye calıştık. Mulakatta 30 yıllık bir din gorevlisinin Maturidilik hakkındaki soruya verdiği yanıt şuydu: İmam Maturidi hakkında hicbir şey hatırlamıyorum.
Araştırmaya katılan bir diğer on yıllık din gorevlisinin Maturidilik hakkındaki bilgisi “Mezhep imamlarından ikincisidir. Kitaplarından okumuştum ama hicbir şey hatırlamıyorum” şeklindeydi. “İtikatta bir mezhebiniz var mı?” sorusuna 140 ilahiyat oğrencisinden ancak 30 ’u evet cevabını verdi. Bu yanıt şu anlama geliyor: Bu oğrencilerin yaklaşık yuzde 80 ’i yukarıda acıkladığımız Sunni Barışı ’nın temel ilkelerini bilmiyor ya da onemsemiyor.
İkinci grupta yer alan gerek dini gruplar gerekse bazı tarikat cevrelerinde yayımlanan “Tevhid”, “Akaid” ve “Ehl-i Sunnet Akadi” metinlerine baktığımızda da, bu metinlerin buyuk coğunluğunun yine Sunni Barışı ’nı kuran Eş ’ari ve Maturidi gelenekten daha cok İbn Teymiyye, Muhammed b. Abdulvehhab ve radikal Selefi cizgide metinler olduğunu goruruz. Bildiğimiz geleneksel Sunnilikte olmayan, amelî kufr ve amelî şirk ve uclu tevhid anlayışı ile buna bağlı HÂkimiyet Tevhidi gibi tanımlar bu kitaplarda yer alır. Gerek din eğitimi veren kurumlarda gerekse din eğitimi veren sivil alanlarda etkili olan bu eserlerin Turkiye ’de bildiğimiz ve radikalizme karşı cok guvendiğimiz yapıları aşındırdığı soylenebilir. Turkiye ’de geleneksel Sunniliğin cok zayıflamış olması, bu tur kitapların cok kolay şekilde yayılması ve ideolojilerinin taban bulmasını sağlayabilir.
Burada asıl mesele, AK Parti iktidarının Ortadoğu ’da Muslumanların haklarını savunan soyleminin iceride radikalleşmeyi nereye kadar tutacağında gizlidir. Ayrıca ‘Mezhepcilik yapmayın ’ şeklinde sıkca vurgulanan soylemin yanlış bir bicimde radikal Selefiliğe karşı direnci daha da zayıflatma riski de unutulmamalıdır. Suriye ’de muhalifleri desteklemesi, Ortadoğu ’da mazlum Muslumanların sesi olmasına rağmen IŞİD ’in doğrudan AK Parti ’yi hedef alan acıklamaları oldukca tedirgin edici gozukuyor. Sosyal medya hesaplarında demokrasi ve oy vermenin kufur olduğuna ilişkin tartışmalar, AK Parti ’nin tek başına bu radikalleşmeyi onleyemeyeceğini gosteriyor.
Sonuc olarak Turkiye ’de radikal Selefiliğe ve tekfirciliğe karşı guclu bir merkez inşa edilmedikce, bu sorun gittikce artacaktır. Merkezde guvenilen Anadolu Sunniliği guc kaybettikce, siyasal merkezin guclu olması bu radikalleşmeyi onlemekte daha da zorlanacaktır.