akademisyen


16 Aralık 1946 tarihinde İstanbul Uskudar‘da doğdu. Yazar ve duşunur Cemil Meric ’le, tarih ve coğrafya oğretmeni, Fevziye Menteşoğlu Meric ’in kızıdır. Camlıca Kız Lisesi mezunu. İstanbul Edebiyat Fakultesi Sosyoloji Bolumunu bitirdi. Aynı bolume asistan oldu. Aynı bolumde Kurumlar Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı olarak gorev yaptı.

ESERLERİ:

Cevdet Paşa ’nın Toplum ve Devlet Goruşu ve Babam Cemil Meric adlı iki eseri var.

Ayrıca Sosyoloji Konuşmaları ’nı derledi. “Dunden Yarına Sosyoloji” ve “Sosyolojik Duşunce Atlası” adlı calışmaları yayına hazırlanıyor.


Prof. Dr. Umit Meric Yazan, babasına gosterilen ilgiyi yorumladı:

Cemil Meric hayranları
gunden gune coğalıyor
Olcay Yazıcı

TAKDİM
Artık, Cemil Meric ismi tefekkurun, cilenin ve bir buyuk kultur abidesinin semboludur ulkemizde. Cunku, yoz ve sığ bir kuşatma ile adeta bir mağaraya hapsedilmiş olan bizler, Batı ’yı da, Doğu ’yu da, Hind ’i de, Uzak Doğu ’yu da hep ondan oğrendik. O beyinlerimize duşurduğu “tecessus” ateşi ile bizi fikri bir yenileşmeye sevk etmiş, bir kultur ve irfan uyanışına doğru yonlendirmişti. Eğer o olmasaydı, ne “Bu Ulke”yi boylesine derinden tanıyabilecek, ne de “Işık Doğu ’dan Gelir” fikri ile kendimize donebilecektik.

Aramızdan ayrılışının 12. Yılı munasebeti ile, gunden gune buyuyen Cemil Meric dalgası, Cemil Meric sevdası, Cemil Meric ilgisi uzerine, değerli kızı, sosyolog Prof. Dr. Umit Meric Yazan hanımefendi ile sohbet ettik.

SPOTLAR

Cemil Meric, bugun 500 bin kişilik bir okur kitlesine ulaşmıştır. Bir teşbihle soylersek, Cemil Meric bir ciftcidir, Anadolu bozkırına duşunce tohumlarını sacmıştır ve o tohumlar şimdi filizlenip boy atıyor.

Cemil Meric ’in okurlar cemaatini tanımak, onların uzerinde durmak lazım. Artık okurlardan, yazara gitme zamanı gelmiştir. Bu konuda cok ozel gozlemlerim var. Bunlardan en onemlileri, edilen telefonlar, gonderilen mektuplar ve babamla ilgili anma toplantılarında bir araya gelen genc nesillerin yaptığı analizler.

“Seni tanımakla başladı her şey. Sen kopardın kızılca kıyameti. Akıllar seninle durdu. Kara zindanda doğan guneş sendin. Mağaradan seninle cıktım. Gormeyen gozlerim, seninle gorur oldu. Acı cekmek neymiş, fikir neymiş seninle tanıdım. Şuurumun lambalarını yakan sensin.”

Turkiye projeksiyonsuz yaşıyor. Gelecekle ilgili hic bir ideali yok. Halbuki buyuk devletleri yuzer yıllık, beş yuzer yıllık, biner yıllık projeleri, hedefleri vardır. Turkiye gunubirlik bir bocek gibi yaşıyor. Turkiye ’nin geleceğini duşunmesi, geleceği uzerine projeksiyonlar yapması kacınılmazdır.

OLCAY YAZICI

Bilinen bir gercek, fakat genc nesiller acısından soruyorum. Kimdir o fikrin gokkuşağı olan, Batı ’yı da, Doğu ’yu da bizlere oğreten, fikrin buyuk cilekeşi Cemil Meric? Onun sadece kızı değil, aynı zamanda gozu, kulağı olan sizden, bir kere daha rica etsek?

“Gulu tarife ne hacet, ne cicektir biliriz!” diye bir sozumuz vardır. Bence artık Cemil Meric ’i anlatmanın, tarif etmenin zamanı gecmiştir. Cunku Cemil Meric, tariflerin otesine gecmiştir. O eserleri ile bugun aşağı yukarı 500 bin kişilik bir okur kitlesine ulaşmıştır. Bir teşbihle soylersek, Cemil Meric bir ciftcidir, vatan sathına, Anadolu
bozkırına duşunce tohumlarını sacmıştır ve o tohumlar şimdi onlarla, yuzlerle yeşeriyor, filiz verip, boy atıyor.
Dış dunya Cemil Meric ’i tanımak istiyor
Buyuk cileler cekilerek, vatan coğrafyasına dikilen Cemil Meric cicekleri acıyor, diyebiliriz yani?

Evet, diyebiliriz...Bu cicekler, topraktan cıkmış, boyatmışlardır. Bu bakımdan Cemil Meric ’in artık okurlar cemaatini tanımak, biraz da onun uzerinde durmak lazım. Artık okurlardan, yazara gitme zamanı gelmiştir. Bu okurlar cemaati ile ilgili olarak benim cok ozel gozlemlerim var. Bunlardan en onemlileri de, edilen telefonlar, gonderilen mektuplar, babamla ilgili anma toplantılarında bir araya gelen genc nesiller.
1997 ’nin Aralık ayında Tarık Zafer Tunaya kultur merkezinde, Buyukşehir Belediyesi Kultur Dairesi tarafından duzenlenen toplantıdaki konuşma metinleri İz yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Adı ise ilginc, “Cemil Meric ve Bu Ulkenin Cocukları.” Bu okurlar cemaati ile iki senedir temasımızı hic kaybetmedik. Ayda bir defa toplanıyor, bazen Cemil Meric ’in eserleri uzerine, Cemil Meric ’ten alınan ilhamla yeni olaylar uzerine goruş ve fikir alış verişinde bulunuyoruz.
Ayrıca, Tunus Universitesi ’nin tarih profesoru Abdulcemil Temimi ’den, Cemil Meric ’in Arapca ’ya tercumesi icin teklif geldi.
Konuşma sırasında babamın adı gecti. Ne yazık ki, musluman bir Arap entellektueli olarak, muhterem babanızı tanımıyorum. Benim gibi diğer Arap dunyası da maalesef tanımıyor. Turkiye ’nin bu kadar onemli bir yazarını tanımamak, bizler icin ayıp sayılır. Babanızı bana biraz tanıtınız, dedi. Ben de peki dedim ve “Bu Ulke”yi acarak ona, “Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser bicerdik!...” cumlesiyle başlayan bolumu okudum. Temimi oylesine etkilendi, oylesine beğendi ki bu cumleyi, lutfen dedi, babanızdan bir secme yapınız ve onu vakit gecirmeden Arapca ’ya tercume edelim. Arap dunyası, 20. Yuzyıl Turk kulturunun yetiştirdiği bu irfan adamını mutlaka tanımalıdır.
Bu munasebetle bir yıldır Cemil Meric ’in Arapcaya cevrilmesi metinleri uzerinde calışıyoruz.
Cemil Meric ’e karşı buyuk bir ilgi

Ayrıca Turk cumhuriyetlerinde de, Cemil Meric ’e karşı buyuk bir ilgi uyanmaktadır. Cemil Meric ’in, Kazak ve Azerbaycan Turkcesine tercumesi yolunda da teklifler var. Yani biz belki Cemil Meric ’i dış dunyaya yeterince tanıtmadık, fakat dış dunya kendiliğinden Cemil Meric ’i tanımak istiyor, bunun icin sınırları zorluyor. Cunku Turkiye ’yi tanımak demek; bir anlamda Cemil Meric ’i tanımak demektir.
Bu arada Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ’ndan bir davet aldım. “20. Yuzyıl Turk Kulturune Yon Verenler” başlıklı bir dizi başlatıyorlar. Şahsiyetler arasında babam Cemil Meric ’in yanı sıra, Mehmet Akif, Peyami Safa, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Kemal Tahir gibi isimler de bulunuyor.

Bir şehre, bir koye ve bir mahalleye tek bir Cemil Meric sevdalısı bile duşmuş ise, o belde zamanla fikri bir tutuşma yaşayacak demektir...Genc Cemil Meric severler kimlerdir? Ne tur mektuplar geliyor size Babanızla ilgili olarak?...

Cemil Meric ’i tanımak isteği daha cok yurtdışından geliyor. Turkiye ’yi tanımanın, once Cemil Meric ’i tanımaktan gectiğine inanıyorlar.
Psikoloji bolumunden mezun bir oğrencinin, Elif Ozdemir ’in, babam Cemil Meric ’le ilgili yazdıklarını aktarmak istiyorum. Bir bir profil cizmek icin.

Elif benim oğrencim. 1997 yazında Amerika ’ya gitti. Biliyorsunuz dunyanın en buyuk kutuphanesi Washington ’dadır. Orada, Turkiye ’den yazar var mı diye araştırmış, bakmış ki, kutuphanede “Hint Edebiyatı” var, “Bu Ulke” var, “Jurnal” var, “Mağaradakiler” ver, “Işık Doğu ’dan Gelir” var, “Kırk Ambar” var, “Umrandan Uygarlığa” ve “Sosyoloji Konuşmaları” var. Yani, secmeyi bilen her idrak Cemil Meric ’i arayıp buluyor.

Yerliden, evrensele acılmak demek bu olsa gerek?

Evet, evrensellik bu demek...Gelelim, Cemil Meric ’in okuyucular cemaatine(Umit hanım ozellikle bu kavramı kullanıyordu. Biz de değiştirmedik.) Bunların icinde yazarlar da var. Cahit Koytak ’ın yazdığı ilginc bir şiir var. Adı “Son Osmanlı.”

Cemil Meric okurlarını daha yakından tanımak icin, Tarık Zafer Tunaya ’daki toplantıya katılan, 17 yaşındaki Şukran Catak ’ın yazdığı mektubun ilk sayfasını okumak istiyorum:
“Sayın Umit Meric Yazan, guzel paylaşımlara, dorukta mutluluk ve duyumlara vesile olduğunuz icin teşekkurler. Kendimi hala bir ruyanın icinde hissediyorum. Ve oradan sesleniyorum şu an size. Fakat sanırım her şey gercek, ruyadaki gibi eksiksiz ve guzel. Ve en onemlisi artık baş rollerden birini de ben oynuyorum. Sizinle, Cemil Meric gunlerini paylaştık. Teneffus ettiğimiz havayı, kitabı, tarihi, heyecanları paylaştık. Yureklerimiz tek bir yurek oldu. Beynimizi buyuttuk o gun. Yureklerimizle birlikte fikirlerimizi, ulkulerimizi, heyecanlarımızı da buyuttuk.
Tum bunları harflere, kelimelere, cumlelere hapsettim. Onları seslere bağladım. Ben yeni heyecanları da yine seslere, kelimelere kilitleyeceğim. Benden yeni sesler gelecek kulaklarınıza.”

Cemil Meric icin şeref defteri
Bir de defterim var. Cemil Meric ’in şeref defteri. Defterin ilk sayfasına 4 Mayıs 1997 ’de kızıma hitaben şoyle bir şey yazdım:
“Sevgili Hazal, bu defter Cemil Meric ’in fatihi olduğu serdengectilerin defteridir. Ona sahip cık. Cunku bu liste, sana bırakacağım mirasın hepsinden daha onemli, daha olumsuz ve daha anlamlıdır. Deden, bu ulkede bir duşunce aristokrasisi yarattı. Bu listede onların şeref listesini bulacaksın...”

Daha sonra bu deftere ceşitli isimler, Cemil Meric ’le ilgili duygu ve duşuncelerini yazdı. Onlardan birini size okumak istiyorum. Mimar Sinan Universitesi Sosyoloji Bolumu oğrencisi, Mahmut Calışır ’ın yazdıkları şoyle:
“Seni tanımakla başladı her şey. Sen kopardın kızılca kıyameti. Akıllar seninle durdu. Kara zindanda doğan guneş sendin. Mağaradan seninle cıktım. Gormeyen gozlerim, seninle gorur oldu. Aşk neymiş, acı cekmek neymiş, fikir neymiş seninle tanıdım. Şuurumun lambalarını yakan sensin...Seni tanıdıktan sonra vatansız, kimliksiz kaldım. Seni tanıdıktan sonra ruhum boyalı bir kuş oldu. Şimdi ben gocebe bir serseriyim. Havarisiz İsa ’yım...Seni tanımadan once onumde iki kapı vardı. Biri cinnet, biri olumdu. Şimdi ucuncu bir kapı var: O aşk kapısı...Kitaplar yaralarıma şifa olmaz oldu. Artık ben de karar verdim kitap olmaya. Seninle buyutuyorum acımı, huznumu ve kendimi...Ben dergahtan kovulan dervişim. Korler seninle gorur oldu. Sağırlar seninle duydular. Dilsizlerse şimdi hatip.!..”

Bir başka oğrenci, Yusuf Emre ’nin yazdıkları ise şoyle:
“Utanıyorum ismini yazmaktan, fikrin devasa insanı. Bu nesil adına. Bir sarmaşık gibi sarıldım, aşık olduğum kitaplarına. Bu aşkın buyusunu bana kim yaptı? Bilmiyorum. Ama boyle bir buyuye nesil olarak muhtac olduğumuzu biliyorum. Sen dunyaya hic bir zaman kor bakmadın. Bizler ise acık gozlerimizle kor yaşadık. Yıllarca bilgiye, kulture karşı ac yaşadığımız icin, hislerimizi de kaybettik. Okumamakla ve kitaba yabancı kalmakla, en şiddetli zulmu kendimize reva gorduk. Ruhaniyetin karşısında şimdi biz utanmayalım da, kimler utansın? Kazanma adına hic bir şeyini boşa kaybetmedin. Seninle bir defa daha, yoklukta varlık cilvesinin sırrını anladık. Med-cezire maruz kalan sıkıntıların dalgalar gibi sahilindeki kayalara vuruyor. Ama sen aşınmadan, kızın ellerinden tutarak, yoluna devam ediyordun. Biz ise kıymetini bilemediğimiz zaman sermayesinin yokluğundan şikayet ettik durduk. Az da olsa yuruyebilseydik, duranların haline ağlamayı oğrenecektik. Fakat şimdi kendi halimize bile ağlayamıyoruz.

Kapalı gozlerinle kitaplara selam sarkıtıyordun. Son anlarında kapalı şuurunla, Muhammet Sevgilim diyordun. Ağzından cıkan son cumleyi duyduğumda, iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Ağlamadım dersem, yalan olur. Şuurunun kapalı olduğu bir anda bile, Muhammed Sevgilim diyordun. Yaşasaydın, soylediğin bu cumle icin sana kole olmaya razı olurdum...”

Bunlar gibi daha yuzlerce mektup var. Butun bunlar şunu gosteriyor ki, Cemil Meric ’in Anadolu bozkırına sactığı tohumlar artık bugun cınar gibi boy atıyor.

Meric soyadı siyasetin uzerindedir

Secim oncesinde siyasi cevrelerden size aday olmak icin teklifler geldi. Fakat, bunları kabul etmediniz. Neden? Siyasete soğuk mu bakıyorsunuz?

Oğrencilerime de soylediğim bir cumle var. O da şudur: Sizler butun partilerin ustundesiniz. Kendinizi bir parcaya mahkum ederek, butunden vazgecmeyiniz. Sosyolog bir partinin değil, Turkiye ’nin sosyologu olmalı.
Turkiye kendi kendisini tanımayan bir ulke haline gelmiştir. Turkiye projeksiyonsuz yaşıyor. Gelecekle ilgili hic bir ideali yok. Halbuki buyuk devletlerin yuzer yıllık, beş yuzer yıllık, biner yıllık projeleri, idealleri, hedefleri vardır. Turkiye ise plansız, programsız ve gunubirlik, adeta bir bocek gibi yaşıyor. Turkiye ’nin geleceğini duşunmesi, geleceği uzerine projeksiyonlar yapması şarttır. Yarınla ilgili planlar bugunden yapılmalı. Eğer bu yapılmazsa, yarınla ilgili umitlerimiz de olamaz. Sosyologların bu sahada faydalı olacağına inanıyorum. Fakat, sosyologlar hukumetlerin değil, devletin sosyologu olmalı...
Konuya donersek, evet, Meric soyadının siyasileşmemesi icin siyasete atılmadım. Cunku o Turkiye ’nin butununu kapsayan kuşatıcı bir isim. Bu isme saygı gostermek, benim babama karşı bir gorevimdir.

Kalemin kutsiyetine inanıyorum

Dunyanın kuculduğunden ve kureselleşmeden soz ediliyor. 2000 ’li yıllarda genel bir dunya devleti kavramı mı ağırlık kazanacak, yoksa milli kimlikler mi on plana cıkacak?

Tabii bu sorunuza homojen bir cevap vermek mumkun değil. Cin ve Turk milleti gibi binlerce yıldan beri suregelen milletler vardır. Avrupa millet bilinci var. Bir de ayrıca tarih boyunca hic devlet kurmamış etnik unsurlar var. Yani globalleşme karşısında milletlerin durumu ne olacak sorusunun cevabı tek olamaz.

Elbette dunya cok kuculdu. İlk defa bu kadar kısa zamanda milletler birbirlerinden haber alır hale geldi. Ben bilgisayarıma tıklıyor ve Avusturya ’daki bir profesorle sosyoloji uzerine konuşabiliyorum. Bu kucumsenecek bir şey değil. Salise farkı ile fikir alış verişinde bulunabiliyoruz. Bu manada elbette dunya kuculdu. İnsanlar oturduğu yerden, bilgisayar aracılığı ile uluslararası konferans verebiliyor.
Fakat bu anlattıklarımdan teknolojiyi cok yucelttiğim, ovduğum anlaşılmasın. Ben evime bilgisayar almadım. Hatta once daktilo ile yazıyordum. Onu da bıraktım. Şimdi sadece elle yazıyorum. Yani kalemin kutsiyetine inanır hale geldim. Kalem kutsaldır. Cunku uzerine yemin edilmiştir. Bilgisayar bir yerde hain bir arac. Bir virus cıkıyor ve her şeyi, butun bilgiyi, emeği sıfırlayabiliyor. Oysa elle yazılan bir kelime yuzlerce sene silinmeden saklanabilir.
Şuphesiz faydalı bir arac. Fakat ben bugune kadar bilgisayar kullanarak, dahiyane bir eser sahibi olmuş tek bir insanla karşılaşmadım. Fakat insan dahi ise belli şeyleri kullanmak acısından bilgisayardan istifade edebilir. Zaten dunyanın en onemli bilgileri hic bir zaman bilgisayarlara yuklenmez.

Olcu, değişirken “biz” kalmak olmalı

Toplumların değişmek kacınılmaz durum. Fakat değişirken toplumun kendisi kalması, bu ana rengi muhafaza etmesi onemli. Değerli sosyologumuz Prof. Dr. Mumtaz Turhan hoca, olcuyu “biz kalarak değişmek ve değişirken biz kalmak” şeklinde ozetliyor. Sizce olcu ve denge nasıl kurulmalı?

Bunun olcusunu, mayasını hic bir birey koyamaz. Yalnız sosyolojik kanun olarak bir hakikat var. O da şudur: hic bir toplum butunuyle aynı kalamaz. Ve yine hic bir toplum butunuyle değişemez. Yani değişirken aynı kalır, aynı kalırken değişir. Mumtaz hocanın olcusu doğru. Bu bakımdan hic bir ideoloji sonsuz, olumsuz değildir. Tabii ki dinleri bunun dışında tutuyorum. Soz konusu olan beşeri ideolojilerdir. Beşeri nizamlar ise daima birbirini aşacaktır. Sosyal hareketleri bir yerde kontrol etmeniz mumkun olmaktan cıkabilir. Kendi kanununu kendi uygular.