Cumhurbaşkanlığı Kulliyesi, dun akşam saatlerinde Yunus Emre Yılı Gorsel ve İşitsel Medyada Doğru Turkce Kullanımı Odul Toreni ’ne ev sahipliği yaptı. Torende acıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, medyanın, Turk dilinin korunmasının ve doğru şekilde yeni nesillere aktarılmasının ana mecrası olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, acıklamalarının devamında Turkce kullanımında kelime dağarcığının darlaştığı konusuna değinerek sosyal medyadaki dil kullanımı hakkında konuştu. Erdoğan, sosyal medyada kullanılan dilin Turkce icin tam bir felaket habercisi olduğunu, meselenin ciddiye alınması gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı ’nın acıklamaları şu şekildeydi:
[h=2]“Sosyal medyadaki dil felaket habercisi”[/h]
“Aleni, bariz, aşikar, ayan, bedihi, vazıh, sarih, munhal, uryan, berrak kelimeleri yerine gunumuzde sadece 'acık' kelimesini kullanmaya mahkum olmamız başka nasıl izah edilebilir? Maalesef bunun gibi yuzlerce misal vermek mumkundur. Hele sosyal medya denen mecralarda kullanılan dil, Turkcemiz icin tam bir felaket habercisidir. Bu meseleyi ciddiyetle ele almazsak fikri muhtevamızın kısırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını uzulerek ifade etmek isterim.”
[h=2]“1930 ’lu yıllarda dilde sadeleştirme, tefrit derecesinde sonuclara neden oldu”[/h] Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1930 ’lu yıllara gelindiğinde dilde sadeleştirme faaliyetlerinin tefrit derecesinde neticelerin doğmasına neden olduğunu da ifade ederek şu acıklamalarda bulundu:
“Guya Turkcemizi yabancı kelimelerden arındırma bahanesiyle asırlardır benliğimize şekil veren nice kelime dilimizden dışlandı, hor goruldu. Bunların yerine konmak istenen tatsız, tuzsuz, renksiz, ahenksiz yuzlerce kelimeyle kadim medeniyetimiz kesintiye uğratılmaya calışıldı. Asırlar boyunca dilimizin musiki kudreti kazanması, kelimelerimizin birer name guzelliği alması icin verilen emekler yok edilmek istendi. Hayali kurulan şey aslında devletimizin muesseselerinden de milletimizin gonlunden de ecdadın butun izlerini silmekti.
Lisanımızı tehdit eden diğer bir unsur ise tabelalarda, yazışmalarda ve konuşmalarda yabancı kelime kullanma hastalığıdır. Bu salgın da 1930'larda başlayan dilde tasfiye hareketinin menfi neticelerinden biridir. Turkcemizi kısırlaştırma cabaları aynı zamanda onu Avrupai dillerin istilasına da musait hale getirmiştir. Dilimiz adeta mustevlilerin istilası altında.
Cağdaşlıklarını ve ilericiliklerini ortaya koydukları fikirlerle, eserlerle, urunlerle değil de kullandıkları yabancı kavramlarla gostermeye calışanların zavallı hallerini acı bir gulumsemeyle takip ediyoruz. Halbuki Turkcemizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek icin verdiğimiz mucadele esasında bir milli mucadeledir, bir beka mucadelesidir. İnşallah diğer mucadelelerimiz gibi dilimizi koruma gayretimizi de başarıyla neticelendireceğiz. Bu konuda takip edeceğimiz yol, Yunus Emre'nin yoludur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, acıklamalarının devamında Turkce kullanımında kelime dağarcığının darlaştığı konusuna değinerek sosyal medyadaki dil kullanımı hakkında konuştu. Erdoğan, sosyal medyada kullanılan dilin Turkce icin tam bir felaket habercisi olduğunu, meselenin ciddiye alınması gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı ’nın acıklamaları şu şekildeydi:
[h=2]“Sosyal medyadaki dil felaket habercisi”[/h]

“Aleni, bariz, aşikar, ayan, bedihi, vazıh, sarih, munhal, uryan, berrak kelimeleri yerine gunumuzde sadece 'acık' kelimesini kullanmaya mahkum olmamız başka nasıl izah edilebilir? Maalesef bunun gibi yuzlerce misal vermek mumkundur. Hele sosyal medya denen mecralarda kullanılan dil, Turkcemiz icin tam bir felaket habercisidir. Bu meseleyi ciddiyetle ele almazsak fikri muhtevamızın kısırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını uzulerek ifade etmek isterim.”
[h=2]“1930 ’lu yıllarda dilde sadeleştirme, tefrit derecesinde sonuclara neden oldu”[/h] Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1930 ’lu yıllara gelindiğinde dilde sadeleştirme faaliyetlerinin tefrit derecesinde neticelerin doğmasına neden olduğunu da ifade ederek şu acıklamalarda bulundu:
“Guya Turkcemizi yabancı kelimelerden arındırma bahanesiyle asırlardır benliğimize şekil veren nice kelime dilimizden dışlandı, hor goruldu. Bunların yerine konmak istenen tatsız, tuzsuz, renksiz, ahenksiz yuzlerce kelimeyle kadim medeniyetimiz kesintiye uğratılmaya calışıldı. Asırlar boyunca dilimizin musiki kudreti kazanması, kelimelerimizin birer name guzelliği alması icin verilen emekler yok edilmek istendi. Hayali kurulan şey aslında devletimizin muesseselerinden de milletimizin gonlunden de ecdadın butun izlerini silmekti.
Lisanımızı tehdit eden diğer bir unsur ise tabelalarda, yazışmalarda ve konuşmalarda yabancı kelime kullanma hastalığıdır. Bu salgın da 1930'larda başlayan dilde tasfiye hareketinin menfi neticelerinden biridir. Turkcemizi kısırlaştırma cabaları aynı zamanda onu Avrupai dillerin istilasına da musait hale getirmiştir. Dilimiz adeta mustevlilerin istilası altında.
Cağdaşlıklarını ve ilericiliklerini ortaya koydukları fikirlerle, eserlerle, urunlerle değil de kullandıkları yabancı kavramlarla gostermeye calışanların zavallı hallerini acı bir gulumsemeyle takip ediyoruz. Halbuki Turkcemizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek icin verdiğimiz mucadele esasında bir milli mucadeledir, bir beka mucadelesidir. İnşallah diğer mucadelelerimiz gibi dilimizi koruma gayretimizi de başarıyla neticelendireceğiz. Bu konuda takip edeceğimiz yol, Yunus Emre'nin yoludur.”