[CENTER]KRİZ YONETİMİ/2008 KURESEL KRİZİNİN TURKİYE BANKACILIK SEKTORU UZERİNE ETKİSİ
OZET
2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri finansal piyasalarında meydana gelen yuksek primli ipotek kredisi krizi olarak başlayan finansal kriz ve sonucunda tum dunyayı derin bir şekilde etkileyen kuresel kriz sonucunda ulke ekonomileri, buyuk zararlarla karşı karşıya kalmışlardır. Krizden once yaşanan canlanma donemi ve likidite bolluğu sonucunda, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak uzere tum dunyada kredi bolluğu meydana gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri konut kredileri piyasasında yaratılan balon giderek buyumeye başlamış ve yaşanan krizin temel sebebi olmuştur. Denetimsiz verilen kredilerin menkul kıymetleştirme yolu ile risklerini diğer piyasalara dağıtması, kureselleşen dunyada krizin cok hızlı bir şekilde yayılmasına neden olmuştur. Ozellikle gelişmiş ulkelerin finans piyasaları cok buyuk sermaye kayıplarına uğramış, ulkeler buyuk finans kurumlarını kurtarmak amacıyla cok buyuk miktarlarda likidite desteği sağlamışlardır.
Yapılan bu tez calışmasında ilk olarak, kuresel krizin nedenleri ve tum dunya uzerinde yarattığı sonucları incelenmiş, ozellikle Turkiye uzerindeki uzerinde durulmuştur. Ayrıca banka kavramı ve Turkiye ’de bankacılık sisteminin durumu incelenmiştir. Yapılan calışmanın temel amacı ise kuresel krizin Turk bankacılık sektoru uzerindeki etkilerini analiz etmektir. Bankacılık sektorunun verilerine bakıldığında Turk bankacılık sektorunun krizden sınırlı duzeyde etkilendiği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu calışmada 2008 kuresel krizi oncesi ve sonrası gelişmiş ulkelerin finans piyasalarında yaşanan ve dunya capında ekonomiyi resesyona surukleyen finansal krizin Turk bankacılık sektorunun performansına nasıl ve ne yonde etki ettiğinin ortaya konulması amaclanmıştır. Turk bankacılık sektorunde, Mart 2007-Eylul 2008 donemineait sermaye yeterliliği, aktif kalitesi, pasif yapısı, likidite, gelir gider yapısı ve kÂrlılığa ilişkin finansal yuzdeleri krizde en cok hangi oranlarda etkili olduğu araştırılmıştır. Daha sonrasında kriz sonrası donemde (2008-2011) finans-bankacılık sektorunde kÂrlılık gorunumu ve gelir-gider kalemleri kıyaslaması yapılmıştır.
1.GİRİŞ
21. yuzyılı yaşadığımız bu donemde gecmişe oranla daha fazla krizle karşılaşma olasılığının buyuk olcude arttığını kabul etmemek ve ‘bizim başımıza gelmez ’ mantığı ile hareket etmek adeta tavus kuşları gibi başını kuma gommeye benzemektedir. Ulusal ve uluslararası ekonomik, siyasal, hukuksal yapı, ‘kuresel koyleşen dunya ’, bireyin farklılaşan beklentileri, yeni sosyal akımlar, sosyal sorumluluk anlayışındaki gelişmeler, insan kaynağının yapısı, teknolojiye bağımlılık ve buna bağlı olarak teknolojiye bağlı calışma, yonetsel başarısızlık, yoğun rekabet gibi sıralayabileceğimiz pek cok faktor orgutlerin er ya da gec bir kriz ile karşılaşacağının garantisi gibidir. Gunumuzde kurumların ve ulkelerin yaşamı dinamik bir yapıya donuşmuştur. Bu dinamizmin gerisinde kalınması durumunda normal duzen bozulmakta ve kriz surecine girilmektedir.
Kriz yonetiminden habersiz işletmeler, başlarına gelen herhangi bir kriz durumunda ne yapacaklarını şaşırarak kısa surede yok olmaya (entropi) mahkûmdurlar. Krizler dolayısıyla karşılaşılan olumler, “beklenmedik olumler”dir. Yonetim ve organizasyonlar acısından bu zamansız olumlerin onune gecmek hatta yeniden canlanmak icin; kriz yonetimi zorunluluk haline gelmektedir. Belki de yeniden var olma (reenkarnasyon) şansına sahip olan tek organizma işletmelerdir ve dolayısıyla kriz yonetiminin başarılı bir şekilde uygulanmasıyla krizi ufak hasarlarla hatta daha da buyuyerek aşabilecek olan işletmeler bunu fırsata cevirebileceklerdir.
2001 kuresel krizi sonrası kriz yonetimi oldukca onemli bir hale gelmiş hatta bu krizden sağ cıkabilen işletmeler icin bir ders niteliği taşır olmuştur. Nitekim ozellikle bankacılık sektorundeki bu işletmeler 2001 kuresel krizinden cıkardıkları sonuclarla risk ve kriz yonetim ekipleri oluşturmuşlar, herhangi bir kriz durumunda uygulayacakları plÂnlarını onceden hazırlamışlardır. Hazırlanan plÂnlar ve uygulanan politikalar bu araştırmanın konusuna dÂhil olmuştur.
2. KRİZİN TANIMI
Kriz kavramını acıklamak icin yapılmış bircok tanım bulunmakta ancak kriz kavramı uzerinde net bir tanım birliğine varılamamış olduğu gorulmektedir. Bununla ilgili yapılan tanımlar incelendiğinde isekısaca krizin basit bir olay ya da sorundan ibaret olmadığı, onemli olcude dikkate alınması gerektiği uzerinde hemfikir olunmuştur.
“Etimolojik olarak incelendiğinde, kriz sozcuğu Yunanca “ayrılmak” anlamına gelen krisis sozcuğune dayanmaktadır. Ve dikkat cekici bir ozellik olarak da Cin yazısında kriz iki sembolle ifade edilmektedir. Bu iki sembol ‘fırsat ’ ve ‘tehlike ’ anlamlarını ifade etmekte; yani krize aynı anda hem olumlu hem olumsuz cağrışımlar yuklemektedir. Kriz geleceğin yeniden tanımlandığı ya da tasarımlandığı bir ortam yaratabilmekte; farklı bir urun, başka bir organizasyon, yeni bir iş veya iş alanı yeni bir bolge vb. bircok faktor yani gelecek şekillenmesinde etkili olabilmektedir. Krizi fırsata donuşturen yaklaşımlar da bu gelecek tanımlaması ile ilgili olmaktadır. Gorulduğu uzere kriz, doğası gereği Cin yazısında belirtilen olumlu ve olumsuz ozellikleri icinde barındırabilmekte ve bu ozelliklerden hangisinin baskın duruma gececeği orgut yonetimlerinin kriz yonetim becerilerine bağlı olarak değişmektedir (Pira & Sohodol, 2004).“
Oxford sozluğu krizi, “daha iyi ya da daha kotuye gitmek icin donum noktası” olarak tanımlamamıştır. Oxford oğrenme sozluğunde kriz, “zor zamanlar, gelecek endişesi ve tehlikesi gibi nedenlerle ortaya cıkan yaşamsal donum noktası”, Turk Dil Kurumu ’nun Turkce Sozluğunde ise, “sonucu tehlikeli olabilecek durum, bunalım” şeklinde ifade edilmektedir (Pira & Sohodol, 2004).
Kernisky ’nin ifadesiyle beklenilmeyen ve onceden hissedilemeyen, sonucları kontrol edilemeyen veya değiştirilemeyen duruma kriz denilmektedir. Kriz orgutsel işleyişi tehdit edici beklenmeyen bir gelişme olduğu ve orgutun gerekli cevabı veremediği durumu ifade etmektedir.
Krizin Ozellikleri;

Orgutun ust duzey hedeflerini hatta varlığını tehdit eder,
Orgutun onleme ve ongorme mekanizmalarını yetersiz ve etkisiz bırakır,
Tam zamanında, acil mudahale gerektirir,
Beklenmedik ve ani değişiklikler sonucu ortaya cıkar,
Karar vericilerde yoğun baskı oluşturur,
Paniğe yol acar,
Kontrol edilmesi guctur,
Orgut acısından adeta bir donum noktasıdır,
Orgutun imajını, insan kaynaklarını, finans yapısını ve doğal kaynaklarını tehdit eder,
Bir sistem icerisinde,buna alt sistemler de dÂhil olmak uzere, tum sistemin o zamanki ve/veya gelecekteki calışması bakımından psikolojik, fiziksel ve/veya varlıksal olarak etkilenmesine sebep olur (Pira & Sohodol, 2004).
3. KRİZİN NEDENLERİ
Krizler ya birden ya da kendini yavaş yavaş hissettirerek ortaya cıkar. Her nasıl olursa olsun krizle karşılaşmanın altında rekabetin acımasız koşullarında geri kalmış olmak yatar. Bahsedilen geri kalma da ceşitli faktorlere bağlıdır. Krize sebebiyet veren faktorler, işletme dışı cevre faktorleri ve işletme ici faktorler olmak uzere iki grupta incelenebilir.
3.1. İşletme Dışı Cevre Faktorleri
Krize neden olan dış cevre faktorleri, orgut dışında kalan ve tamamıyla kontrol edilemeyen faktorlerdir. Belirsizlik ve karmaşıklık arttıkca, kriz ihtimalide bununla aynı doğrultuda artmaktadır. Eğer orgutun krizden uzak, sağlıklı bir şekilde yaşaması isteniyorsa, devamlı değişmekte olan cevresel koşullara uyum sağlaması gerekmektedir. Cevreye yeteri kadar uyulamaması durumu orgutun başarısızlığının belli başlı gostergelerinden biridir. Fakat orgutler buyudukce, buyukluğe bağlı olarak meydana gelen gelişmelerle mevcut yeteneklerini yok etmeye başlarlar. İşletmelerde krize neden olabilecek cevre faktorleri, doğal şartların, toplumsal, ekonomik, teknolojik ve politik yapının gunden gune değişiyor oluşudur (Vergiliel Tuz, 2001).
3.1.1. Doğal Faktorler
Doğal cevreyle ilgili beklenmedik değişimleri kapsar. Toprak, su, iklim ve cevre kirliliği yonunden ani felaketler krize zemin hazırlar. Orneğin; deprem, heyelÂn, tsunami vb.
3.1.2. Ekonomik Faktorler
İşletmenin urunlerinin arz talep durumu, pazar faktorleri, ulke ekonomisinin parasal, mali ve genel iş koşulları bakımından değişimi, ekonominin buyumesi ve sağlığı, gayri safi millî hasıla ve kullanılabilir kişisel gelir ve talepte oluşan buyuk değişimler işletmeleri yakından etkiler. Ekonomik dalgalanmalar, istikrarsızlık, yuksek enflasyon oranları, buyume hacminin daralması beraberinde işletmeyi krize surukleyebilir.
3.1.3. Politik ve Yasal Faktorler
Devlet politikasında oluşan değişiklikler krizin en onemli sebebini oluşturur. Yasal yapı, politik mudahale, finansal destek, dış rekabet konusunda hukumetin yaklaşımı konularını icerir.
3.1.4. Toplumsal Yapı
Toplumdaki insan ilişkilerinin değer yargılarının değişmesi, toplumsal ve kulturel sorunlar işletmeleri krize goturen faktorler arasında yer alır.
3.1.5. Teknolojik Faktorler
Teknolojideki değişimler toplumsal hayatı buna bağlı olarak işletmelerde değişimi zorunlu duruma getiren onemli bir faktordur. Teknolojideki gelişim ve yenilikler, işletmelere kendini zorla kabul ettiren, ettirmezse kriz yaratan onemli bir baskı unsurudur.
3.1.6. Diğer Faktorler
Endustriyel Kazalar: Buyuk olcekli, acil durumlara dayalı kazalar olabilir. Orneğin petrol kazaları gibi.
Mamuldeki Başarısızlıklar: Diğer bir olası bir krizdir. Piyasaya surulen bir malda toksit maddelerin bulunması gibi.
Halkın Algılamaları: Muşterilerin guveninin kaybedilmesine yoneliktir.
Endustriyel İlişkiler: Zayıf endustriyel ilişkiler ceşitli problemler yaratabilir. Grev vb. gibi.
Duşmanlık ve Suc Olayları: soygun, patlama vb olaylar karşısındaki kriz durumudur (Vergiliel Tuz, Kriz Yonetimi Uygulama İci Temel Adımlar, 2014).
3.2. İşletme İci Faktorler
Tepe yoneticilerle ilgili sorunları, işletmenin hayat eğrisini ve orgut kaynaklı problemleri icermektedir.
3.2.1. Tepe Yoneticiler İle İlgili Sorunlar
İşletmelerin krize duşmelerinin en onemli sebeplerinden biri de, tepe yoneticilerinin krizi gorememeleri ya da orgutu kriz durumundan kurtarma konusundaki calışmalarda yetersiz kalmalarıdır. Yoneticilerden kaynaklanan kriz turleri:

Yoneticinin tahmin etme ve sezgisel guclerinin zayıf olması,
Yeni problemlerin farklılığını kavrayamama ve onlara eski cozumleri uygulamadaki eğilimler,
Hızlı değişen cevre koşullarına uyum konusunda yavaş kalma,
Yoneticinin onundeki sorunu kriz olarak algılayabilecek kişilikte olmaması,
Cevredeki gelişmeler hakkında bilgi toplama yetersizliği,
Ust duzey yoneticilerin aniden vefatı veya plÂnsız bir şekilde şirketle ilişiğini kesmesi şeklinde sıralanabilir.
3.2.2. İşletmenin Hayat Eğrisi
Bir işletmenin hayat eğrisi doğuş, gelişme, olgunlaşma, gerileme ve cokuş olmak uzere beş aşamadan oluşmaktadır. Faaliyet alanları farklı olsa bile kurumların en sık karşılaşacağı kriz aşaması, gelişme aşamasıdır. İşletmelerin buyume donemlerinde onlem alınmaksızın belli bir sınırın aşılması, yetki, sorumluluk, karar verme ve denetim alanı konularında catışmalar yaratarak orgut dengesini bozucu ozellikler gosterir. Bunun yanı sıra işletmenin pazar talebinden daha hızlı bir şekilde buyumesi de krize bir sebep olabilir. İşletmenin satışlarının ve kÂrlarının azalma gosterdiği gerileme donemleri de krize uygun zemin hazırlar.
3.2.3. Orgutsel Sorunlar
İşletmenin orgut yapısında şu sorunlar gorulebilir.;

karar verme ve uygulamada yavaşlık,
sık sık yapılan onemli hatalar,
işveren ya da işgoren arasındaki iletişim kopuklukları,
aşırı merkezcil yonetim şekli,
yenilik ve yaratıcılık yonunden yetersiz olunuşu,
catışmalar ve koordinasyon problemleri,
denetim alanının aşırı geniş ya da dar olması hÂli,
amacların belirgin bir bicimde olmaması,
işgoren devir hızı ve devamsızlıkların yuksek olması,
aşırı iş yuku, sinirsel gerilim, iş ortamından hoşnutsuzluk vb.
4. KRİZ SURECİ VE AŞAMALARI
Kriz hicbir zaman habersiz bir şekilde ve belirtileri olmadan gelmez. Mutlaka erken uyarı sinyalleri vardır. Kriz durumlarının belirtileri vardır fakat krizin kendisi belirsizliklerle gelir. Krizi oncesinde sezebilmekve doğru zamanda tedbir, onlem mudahale yapabilmek icin “cevre analizi” ve “erken uyarı” sistemleri kullanılabilir.
Kriz yonetimi, kriz nedeni olabilecek unsurların onceden belirlenerek onlenebilmesi ve olumsuz etkilerinin en aza indirgenmesidir. Kriz yoneticiliği, krize sebep olan faktorleri soğukkanlılıkla belirlemek, uzun vadede problem cıkarmayacak duzeltici tedbirler almak, gelecekte cıkması muhtemel olan bir krize karşı da hali hazırda “esnek, acil durum planı” bulundurmak demektir.
Krizin belirtilerinin ortaya cıkmasıyla birlikte zamanla, yonetim tarafından işletme başarısızlığı fark edilmeye başlar. Bu zorlanma, giderek masrafların artması, kaynakların yetersiz kalması, amacların gercekleşme oranında duşuş gibi olculebilir hale gelebilir. Bu noktada liderlik oldukca onem taşımaktadır.
Orgut calışanlarına gore icra goren kişilerden oluşacak bu yapılanmanın yanında, zaman icinde dışarıdan orgut istihdam ve hizmet anlayışına yakın, vizyon sahibi ulusal veya uluslar arası arenada uzman kişilerden goruş ve yardım alınmalıdır. Aksi hÂlde kriz icinde olan orgut aynı hataları devam ettirir, krizin boyutlarını kavrayıp belirleyemezve hatta krizin boyutlarını arttırabilir.
Krizin başlangıc aşamasında bazı belirtiler gorulur. Bunların goz ardı edilmesi neticesinde ise bir takım finansal kayıplar oluşmaya başlar. Kimseyi suclamadan krizi doğrudan yonetebilmek olasıdır. Bununla beraberbazı durumlarda krizin belirtileri hissedilemeyebilir,ve başlangıc safhası gorulemeyebilir. Bundan oturutakip edilmesi de guctur. Akut aşaması başlanıncaya kadar hicbir eylem yapılamayabilir. Akut gostergeler aniden ortaya cıkarılır ve krizin başlangıc aşamasının bir donuşumu olabilir. Bu durumda acil eylem gerekir.
Kriz, kronik kriz aşamasında bulunuyor ise belirtiler ardı ardına sık bir şekilde olacaktır. Tam bu nokta “yap ya da bırak periyodu” olarak adlandırılır. Şirket yonetiminin tumunu harekete gecirir. Bu surede karşılaşılan problem organizasyonun bir parcası haline donuşmuştur(Kash & Darling, 1998).
Kriz sureci, krizin gelişim donemi, kriz donemi ve krizin sona ermesi olmak uzere uc aşamadan oluşmaktadır.
4.1. Krizin Gelişim Donemi
Krizin gelişim donemi, kriz durumuna gelmeden onceki belirtilerinin aşama aşama giderek ağırlaştığı bir donemdir. Bu donemde krizin ortaya cıkacağına dair ipucları gelişim gosterir. Bu ipuclarını hissedebilmek, orgute krize karşı koyabilme ya da krizin şiddetinin azalmasını sağlama hususunda yardımcı olabilir. Orgutun gerek dış cevreyle gerekse muşterilerle ve ilgili diğer kişilerle olan gelişmelere karşı oldukca hassasdavranması gerektiği bir aşamadır(Vergiliel Tuz, 2001).
Krizin gelişim donemi korluk, eyleme gecmeme ve yanlış eylemler olmak uzere uc aşamadan oluşur.
4.1.1. Korluk
Krizin henuz farkına varılmamış olan ve tanınması gereken donemidir. İşletme icerisinde bir takım orgutsel yetersizlikler ve performans duşuklukleri başlangıc gostermiştir. Fakat işletme yonetimi bu problemleri krizin belirtileri olarak algılamadığından oturu bir değişim ihtiyacı yoktur.
4.1.2. Eyleme Gecmeme
Performans duşukluğu surduğu esnada işletme yonetimi olağan faaliyetlerine devam eder. Değişim yonunde eylem yoktur. Kriz belirtileri giderek ağırlaşır. Verimlilik ve kalite duşer bununla birlikte giderlerde, şikÂyetlerde ve iş kazalarında artış gozlemlenir.
4.1.3. Yanlış Eylem
Sorunlar farkına varılmaya başlandığı sırada değişime uygun olan eylemler yerine bilinen cozumlere gidilir. Performans duşukluğu ile birlikte huzursuzluk ve gerilimler artacaktır. Bunların neticesinde panik başlar. Ve artık krizin eşiğine gelinmiş olunur.
4.1.4. Kriz Donemi
Krizin ortaya cıkışıyla birlikte orgutun ve cevresinin hissedeceği fiziksel, mÂli ve psikolojik problemler had safhalara ulaşır. Karmaşıklık ve gerilim artar. Cok calışılmasına karşın performans duşukluğu engellenemeyecek duruma gelir. İşletmeyle ilişkisi olan diğer orgutler bu ilişkiyi sınırlandırmaya başlar. Kriz denince anlaşılan akut donemdir. Krizin ikinci aşamasında (kronik donem) krizin şiddeti nispeten azalır fakat bu bittiği anlamına gelmez. Başarılı bir kriz yonetimi bu safhanın suresini kısaltabilir bu da krizi daha cabuk bir bicimde sonlanmasına yardımcı olabilir.
4.1.5. Krizin Sona Ermesi
Artık krizin son aşamasıdır. İşletme değişime uygun cozumlerle krizi ortadan kaldırarak yapacağı faaliyetlere yeni bir soluk getirebilir. Bu donem hamleler, yasal gelişmeler, medyada yer alış gibi sebeplerle cok uzun sureli olabilir. Bu son şans kullanılamadığı takdirde gelişmelerden giderek tamamen kopulur ve tum bunların sonunda yok oluş başlar (Vergiliel Tuz, 2001).
5. EKONOMİK KRİZLER
Ekonomik krizler, reel ve finansal sektorlerde arz fazlalığı veya talep daralmasından kaynaklanır. Gerek arz, gerekse talep krizinin ortaya cıkmasının ceşitli sebepleri vardır. Ekonomik krizler, organizasyon dışı konjonkturel sebepler kaynaklı olabileceği gibi organizasyon ici sebepler kaynaklı da olabilir.
Ekonomik krizlerin nedeni her zaman '' ekonomik nedenler'' de olmayabilir. Orneğin ani bir deprem sonucunda ulkede ekonomik bir kriz oluşabilir. Ekonomik krizlerin bir kısmı doğal afetlerden kaynaklanabilir. Siyasal, ekonomik, teknolojik ve ekolojik alanlardaki hızlı değişim krizlerin ortaya cıkmasına neden olabilir. Dunyada yaşanan hızlı ekonomik değişimler krizlerin oluşması icin daha kolay ortam yaratır.
Tum bunların dışında krizlerin organizasyonun icyapısı ve yonetiminden kaynaklı bircok sebebi de olabilir. Optimal buyuklukten uzaklaşmış, merkeziyetci ve hiyerarşik bir organizasyon yapısı, etkin olmayan liderlikle beraber etkin olmayan mali yonetim ve benzeri faktorler krize neden teşkil edebilir. Bu faktorlerin bulunmaması halinde organizasyon, krize karşı koyabilmesi oldukca guc bir duruma gelir (www.canaktan.org).
5.1. Ekonomik Krizlerin Sosyo-Ekonomik Boyutu
Akademik calışmaların bir coğunda, daha cok krizlerin ortaya cıkış nedenleri, finans piyasaları ve reel sektor uzerindeki etkileri, krizden cıkış icin gerekli istikrar ve yapısal uyum politikalarıyla birlikte kurumsal duzenlemeler uzerinde yoğunlaşılmış olduğu gorulur. Oysaki krizler, genel anlamıyla sosyoekonomik etkiler olarak nitelenebilecek cok geniş bir alanı kapsayan sonuclar ortaya koymaktadırlar. Bu anlamda ekonomik yaşamda meydana gelen krizlerin, hemen hemen bir savaşın yarattığı ekonomik ve sosyal yıkıntılarına yakın duzeyde etkileri soz konusu olabilmektedir.
Ekonomik krizler beraberinde;

likidite buharlaşması,
uretimde hızlı bir daralma,
fiyatlarda dengesizliğin oluşması,
iflasların meydana gelmesi,
reel sektorun kuculmesi,
ucretlerde gerileme,
işsizlik,
gelir dağılımının bozulması,
beyin gocu,
hırsızlık/kapkaccılık, intihar, boşanma gibi sosyal sorunlar,
borcların artması,
kayıt dışı ekonomi,
vergi tahsilatının duşmesi,
ulkenin anîden artan dış kaynak ihtiyacı sonucunda uluslararası finans kuruluşlarının ulke ekonomi politikalarının belirlenmesinde artan rolu ve bunun yarattığı bağımlılık duygusu,
dolayısıyla ulkenin kendi sorunlarını cozme istek ve yeteneklerinin aşınması, devlete/siyasal sisteme guvensizlik, vb. biciminde sıralanması olası ekonomik ve sosyal sorunları beraberinde getirebilmekte veya mevcut halinin daha da derinleşmesine sebep olabilmektedir.
Kriz sonrasında, işgucu piyasalarında, sağlık, eğitim ve sosyal yardım kalemlerinde bir takım kısıntılara gidilmesi beraberinde butce harcamalarının miktar ve bileşiminin ve giderek yoksulluk ve gelir dağılımına ilişkin gostergelerin negatif yonde etkilenmesini getirecektir.
Yaşamsal ihtiyacların karşılanması piyasa mekanizmasının insafına bırakılması durumunda insanların yaşamlarını surdurebilmek adına suc işlemeleri cok da yadırganacak bir durum gibi gorunmemektedir. Orneğin, Arjantin'de 2001 yılındaki ekonomik kriz sonrası gercekleşen yağma olayları. Yine aynı şekilde, Kasım 2001 ve Şubat 2001'de Turkiye'de yaşanan derin ekonomik kriz beraberinde ozellikle emekci sınıflarda buyuk olcude hoşnutsuzluk getirmiştir.
Ekonomik krizlerle birlikte artan işsizlik, bir taraftan calışma isteği ve gucunde olan kişileri işsiz kaldıkları surece gelir kaybına uğratırken, bir taraftan da işe yaramayan biri olma psikolojisine girmelerine neden olarak onların değer yargılarını etkilemek suretiyle bir nevi toplumsal bir erozyona uğramalarına sebep olmaktadır. İşsizliğin insan psikolojisi uzerine neden olduğu baskı sonucu stresle ilgili hastalıkları coğaltmakta, işsiz insan topluluklarının değer yargılarındaki bozukluklar beraberinde maalesef cinayet benzeri olayları arttırmaktadır. Ayrıca, işsizlik ekonomide potansiyel buyumenin altında buyumeye neden olduğundan oturu kaynakların israf edilmesiyle karşı karşıya kalınmaktadır. İnsanları yalnızca bir işim olsun diye aldığı eğitimle uyumlu olmayan işlerde ve ucrette calışmak zorunda bırakılması, işsizliğin neden olduğu kaynak israfına ornek gosterilebilecektir. Bireyler işsiz kaldıklarında omurleri boyunca biriktirdikleri tasarruftan erimekte, evleri ve diğer taşınmaz malları ellerinden cıkarmak durumunda kalmakta, toplum icindeki sosyal konumlarını ve dolayısıyla oz guvenlerini yitirmektedir. Tum bunların neticesinde ise fiziki ve akli sağlıkları bozulmaktadır.
Ekonomik kriz ile birlikte varlık bulan ve/veya derinleşen bir diğer temel sorun gelir dağılımı dengesizliğidir. Bu dengenin, toplumun ortak ozlemi olan barış, huzur, guvenlik, adalet ve refahın oluşup gelişmesinde bir arac olarak gorulmesi gerceği goz onune alındığında onemi daha iyi anlaşılmakta, duşuk gelirli kesimlerin oncekine oranla paylarının kotuleşmesi durumunda da cok ciddi sakıncalara neden olabileceği ortaya cıkmaktadır. Eğer bir ekonomide gizli ve acık işsiz sayısı %15'in uzerinde ise gelir dağılımını o ekonomide duzeltmenin mumkun olmadığı kanaati hÂkimken bu durumda meselenin muhakkak bu boyutunu da dikkate almak gerekliliği ortaya cıkmaktadır. Aynı doğrultuda fırsat eşitliğinin soz konusu olmadığı bir ekonomide de gelir dağılımının bozulması kacınılmaz olacaktır. Gelir dağılımını ve servet dağılımını bozan onemli bir başka etken de bankacılık sistemidir. Subvansiyonların ve teşviklerin yuksek gelirlilere aktarılması soz konusu olduğunda ise bu durumda gelir dağılımının olumsuz yonde etkilenmesi soz konusu olacaktır.
Ekonomik kriz donemleri kayıt dışılığa uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bu gibi donemlerde işsizler, kayıtlı ekonomide bulamadığı istihdam imkÂnlarını kayıt dışı faaliyetlerde aramaktadırlar. İşverenlerin kayıt dışına yonelmesi ile birlikte, işci maliyetlerinin duşurulmesi, istihdam ve uretim bakımından esnekliğe kavuşma beklentisinden kaynaklanmaktadır. Kayıt dışı istihdam edilen işciler acısından başlıca gerekce, kayıtlı faaliyette bulunma imkÂnlarının sınırlı olması şeklinde ortaya cıkmaktadır. Calışanların buyuk bir bolumu iş tercih edecek konumda olmadığından, yoğun işsizlik ortamında, calışma koşullan ne denli kotu de olsa, bulabileceği bir işte calışmak zorunda kalacaklardır. Kayıt dışı calışmak zorunda kalanlar, sendikasız olma ve sosyal guvenlik kapsamı dışında kalma, sağlıksız ortamlarda, işyeri ve iş guvenliği olmadan, pazarlık gucunden yoksun ve korumasız, istismara acık ve sigortasız olarak calışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Bu da ekonomik krizin calışanlara olumsuz yansımasının farklı bir boyutudur (www.canaktan.org).
Ekonomik krizlerde sosyal ve ekonomik maliyetlerin bir başka acıdan değerlendirilmesi, hukumetleri ve ilgili uluslararası kuruluşları harekete gecirme noktasında kamuoyu tepkisinin bu bağlamda ortaya konması ve bu yonunun izah edilmesi faydalı olacaktır. Bu noktada krizlerin olumsuz sonucları karşısında meydana gelen kamuoyu tepkisinin ulaştığı boyutlar ve surekliliği hukumetlerin ve uluslararası finans kuruluşlarının sosyoekonomik etkilere karşı duyarlılığını belirleyen onemli unsurlar arasında yer almaktadır.
5.2. Ekonomik Krizin Psikolojik Boyutu
Kriz ne olursa olsun insan uzerinde oluşturduğu ilk etki şok etkisidir. Kuresel ekonomik krizde de oncelikle insanlar inanma gucluğu yaşayacak ve bu olayın etkisi ile ne yapacağını bilmez bir hÂlde durağan kalmayı tercih edecektir.
Bu donemi takip eden ‘Tepki Donemi ’ şok doneminden sonra birkac gun icerisinde yaşanmaktadır. Bu donemde konu hakkında yorum yapmalar, sisteme eleştiriler, kabullenmemeler, reddetmeler ve buna sebep olan faktorlere yonelik tepkilerde artış gozlenir. Ve ne yapabileceği hususunda kararlar alınmaya ve durağanlıktan cıkılıp, hareket etmeye başlanılacaktır.
Bu donemin sonucunda da yaşanan bu krize yonelik bir ‘Uyum Donemi ’ oluşacaktır. Duruma uyum sağlayıp yaşantısını surdurmeye devam edenler kadar bu krizin yarattığı etkiler ile kendine ve cevresine zarar verebilecek kişiler de oluşacaktır (www.tpf.com.tr).
5.3. Krizin Yaratacağı Olası Sorunlar

İş hayatında oluşabilecek sorunlar,
Aile ici sorunlar,
Bireysel psikolojik ve fiziksel sağlık sorunları,
Diğer insanlarla sosyal ilişki sorunları.
5.3.1. İş Hayatında Oluşabilecek Sorunlar
İş yerlerinde calışanlar arasında rekabet başlayacak ve calışanlar işlerini kaybetmemek adına diğer insanlarla rekabete girecek ve hatta daha da kotusu kendisi işte kalabilmek icin diğer insanların ayağını kaydırmaya calışabilmeleri soz konusu olacaktır. Her gun işe giderken ‘bugun kim işten cıkarılacak, acaba ben mi? ’ diye duşunen ve işten atılma riskini taşıyan bir insan, işe giderken endişeli, gergin ve kaygılı olacaktır. İş hayatı ve işten edinilen kazanc insanın kendini guvencede hissetmesine sebep olur. Bunları kaybetme duşuncesi bile o insanın işteki verimliliğini duşurmeye yetecektir. İşe dikkatini veremeyecek, yapacağı şeylere adaptasyonunu engelleyecektir. İş yerinde yaşanacak sorunlar sadece iş veriminin duşmesiyle sınırlı kalmayacaktır. İş yerindeki arkadaşlık ilişkilerini de etkileyecektir. Birbirlerini rakip olarak gormeye başlayan kişiler, birbirlerinin yaptıklarını engellemek ya da kendi yerlerini sağlamlaştırmak adına birbirlerinin acıklarını bulmaya calışacaklardır. Bunun sonucunda doğacak guvensiz ortam, kişilerin birbirleri ile iletişimlerini de onemli olcude azaltacaktır (www.tpf.com.tr).
5.3.2. Aile İci Sorunlar
İş yerinde var olan guvensiz ortamla birlikte oluşan gerginliğe sebep olan bu kaygı ve endişeli durum kişilerin ev ya da ozel hayatına da onemli olcude yansıyacaktır. İş yerinde yaşadıkları sorunlardan oturu aile bireylerine karşı ofkeli ve saldırgan bir tavır sergileyebilirler. Eve maddi katkı sağlayan kişinin işlerinin bozulması aile fertlerinin ona yonelik davranışlarını olumsuz yonde etkiler. Cocukların kriz oncesi yaşantılarını devam ettirmek istemeleri, bu konudaki beklentileri ve bu beklentilerin karşılanamayacak koşullarda olunuşu catışmalar yaşanmasına neden teşkil edebilir. Yaşadığı durum aynı zamanda onun arkadaşları arasındaki yerini ve onemini de sarsabilir. Kayıp yaşayan cocuk ofkesini ailesine ve arkadaşlarına yansıtabilir. Eş ile olan iletişim bozulabilir. Gelecek kaygısı yaşayan birey ozguvenini yitirebilir. Kendine guvenini yitirmiş bir birey yaptığı işten keyif almayacak ve dolayısıyla hicbir şey yapmak istemeyecektir.
5.3.3. Bireysel, Fiziksel Ve Psikolojik Sorunlar
İş hayatının ve maddi kaygıların yarattığı sorunlar insan yaşamının diğer boyutlarını da etkileyebilir. Birey yapmak istedikleri konusunda kararsızlıklar yaşayacak ve risk almaktan kacınacaktır. Risk almak istemediği ve kendini garantide hissetmemesinden sebep parasını harcamayacaktır. Uretim ve tuketimin olmadığı bir ekonomi duşunulemez. Kuculme ve uretimin azalması işsizliği artıracak, işsiz kalan insan da tuketim yapmaktan kacınacaktır. Dolayısıyla burada ekonomi bir cıkmaza suruklenecektir. İnsan sahip olma duygusuna ac bir varlıktır. Tuketim ise insanın sahip olma ihtiyacını destekleyen bir olgudur. Sahip olamamak ve ihtiyaclarının dışında bir şey alamamak insanın psikolojik dengesini şaşmasına neden olacaktır. Ve bu da beraberinde depresyonu getirecektir.
Bunun yanı sıra yine bunlara bağlı olarak, psikolojik kaynaklı fiziksel şikÂyetler de ortaya cıkabilir. Baş ağrısı, mide ağrısı, bulantı gibi… Kişiler yaşanan krize bağlı olarak caresizlik duyguları yaşayabilir, bununla birlikte bu durumdan nasıl kurtulabileceği ve nasıl baş edebileceğini duşunmeye başlar, careler arar. Caresizlik hisseden insan ya sorun yaratan durumdan kacacak ya da sorunun icinde kalıp onunla mucadele etmeye calışacaktır. Sorundan kacma yolunu secen insan, icinde bulunduğu durumla baş edemediğinde kendine zarar verebilecektir.
5.4. Ekonomik Krizlerin Siyasal Boyutu
Devlet krizleri, ekonomik krizin temel nedeni değil fakat tetikleyicisi olabilir. Temel neden, Turkiye ’deki sermaye birikim surecinin kendi ic celişkileri olacaktır. Tetikleyici unsur ise, Turkiye ’de yatırımları olan uluslararası sermaye gruplarının, var olan iktidar mucadelesinin, siyasi istikrarı giderek bozacağına inanmaları ve Turkiye ’deki yatırım pozisyonlarından cıkmaya başlamaları halinde ortaya cıkacaktır (www.canaktan.org).
Ekonomik kriz, siyasi değişimi garantilemez. Siyasi değişime neden olduğu durumlarda dahi, siyasal donuşumun yonunu belirleyecek olan faktor, bizatihi krizin kendisi değil, kriz gercekleştiği andaki sosyal guc dengeleridir. Orneğin, 2008 krizinin etkileri Avrupa ’ya ulaştıktan sonra Almanya haric hemen hemen tum ulkelerde iktidar değişiklikleri yaşandı. 2000 ’li yıllarda sosyal guc dengesi, işci sınıfı ve toplumsal muhalefet lehine değildi. Bu sebeple, kriz sonrasında ya İtalya ve Yunanistan ’da olduğu gibi teknokratik geciş hukumetleri, ya İspanya ve diğer kucuk ulkelerde gorduğumuz sağcı iktidarlar ya da Fransa ’da gorduğumuz gibi sosyal demokrat gorunumlu ancak emek karşıtı liberal politikaları tereddutsuz uygulayan yeni hukumetler ortaya cıktı (www.tpf.com.tr).
Bahsedilen bu iktidarların hicbiri, mevcut kemer sıkma politikalarının dışında bir seceneği savunmuyor. Ekonomik krizin, emekcilerin lehine bir sonuc oluşturması bakımından, orgutlenmiş bir işci sınıfı ve toplumsal muhalefet ile bunların yaratacağı aşağıdan baskı kritik olacaktır. Aksi takdirde kriz, istemediğimiz bir durum olarak emekciler icin değil, sermaye icin bir fırsata donuşerek onun icin bir yeniden yapılanma anı, gucsuz sermaye gruplarının elenmesi, guclulerin krizden daha da pekiştirilmiş olarak cıkması sonucunu doğuracaktır.
6. ULUSLARARASI PİYASALARDA YAŞANAN 2008 FİNANSAL KRİZİNİNNEDENLERİ
Uluslararası piyasalarda yaşanan finansal krizinin oluşmasında bir takım belirleyici faktorler rol almaktadır. Bunlardan en onemlileri;

Konut sahiplerinin ipotekli konut kredilerini odeyememe durumları,
risk yonetim uygulamalarının zayıf kalışı,
derecelendirme kuruluşlarının ipotekli konut finansmanına ilişkin menkul kıymetler hakkında yanlış derecelendirme yapmaları,
kişisel ve kurumsal borc seviyelerinin fazla yuksek oluşu, para politikası uygulamaları,
uluslararası ticarette yaşanan dengesizlikler ve duzenlemelerdeki problemler kaynaklı eksiklikler şeklinde sıralanabilir.
Tum bunlarla birlikte zayıf sermaye standartları, başarısı sorgulanabilir risk yonetim uygulamaları, karmaşık finansal urunlerin artmaya başlaması ve tum bunların sonucunda aşırı kaldırac oranları sistemde kırılganlıklar oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bazı gelişmiş ulkelerdeki politika yapıcılar, duzenleyiciler ve denetim otoriteleri finansal piyasalarda oluşan riskleri yeterli derecede on gorememiş ve değerlendirememişler, finansal inovasyona ayak uyduramamış veya ic duzenleme faaliyetlerinin sonuclarını goz ardı etmişlerdir.
Uluslararası piyasalardaki gelişmeler iki surecte değerlendirilebilir. Birinci surec Temmuz 2007 ’de başlayan ve 15 Eylul 2008 ’e kadar finansal piyasalarda yaşanan calkantılar donemidir. Amerika ’da 2006 ’ya girerken ev fiyatlarındaki yukseliş ve duşuk faiz oranları ipotek kredilerinin onemli olcude artmasına yol acmış, tuketiciler gelirlerine gore buyuk oranda harcama eğilimi icerisine girmişlerdir. Amerika ’da konut sahipliğini yaymaya ilişkin politikalar, tuketiciye yonelik oluşturulan yeni ipotekli konut kredi turleri, bu kredilerin menkul kıymetleştirilmesi ile elde edilen kazanclar konut fiyatlarının hızlı bir şekilde artmasına sebep olmuştur. Nitekim Amerika ’da hane halklarının kredi piyasalarından ve finansal olmayan kuruluşlardan borclanmalarının GSYİH ’e oranı 1994-2007 yılları arasında %118 ’den %173 ’e yukselmiştir. Hane halklarının kredi borcları 2000 yılından itibaren adeta sıcrama yapmış ve 2000-2007 yılları arasında harcanabilir kişisel gelirin %98 ’inden %136 ’sına yukselmiştir. Aynı donemde bu oran İngiltere ’de % 120 ’den % 180 ’e, euro bolgesinde ise % 71 ’den % 91 ’e cıkmıştır. İngiltere ’de ev fiyatlarının benzeri gorulmemiş derecede artması ise bircok gelişmekte olan ulkede benzer patlamaların olmasına yol acmıştır. Bu durum 2006 ’nın sonlarında ise tersine donmeye başlamıştır. Ev fiyatlarındaki ılımlı duşuşun yanı sıra satılmayan ev stoku 1993 ’den beri bu kadar yukseğe ulaşmamıştır (ERDONMEZ, 2009).
Ucuz kredi doneminin kapanmasıyla bircok ipotek kredisi alan borclu daha yuksek aylık odemeleriyle karşı karşıya kalmıştır. Odeme gucluğune duşerek borclarını odeyemeyenler ve icra yoluyla satışa cıkarılan konut sayıları artmış ve değişken faizli ipotek kredisinin faiz oranları daha da yukselmiştir.
Kriz 2008 Eylul ayından itibaren banka ve finansal kurumların iflasıyla beraber ikinci bir surece girmiştir. Tum bu iflaslar neticesinde Amerikalılar iki gun icerisinde yaklaşık 150 milyar doları para piyasaları fonlarından cekmişlerdir. Ekim 2008 ’de Amerika Merkez Bankası ve diğer merkez bankaları piyasalara 2,5 trilyon dolar tutarında likidite enjekte etmişlerdir. Bu dunya tarihindeki en buyuk parasal mudahaledir. Amerikan hukumeti ve Avrupa hukumetleri 1,5 trilyon dolar tutarında doğrudan hisse senedi yatırımı taahhudunde de bulunmuşlardır (ERDONMEZ, 2009).
Bankacılık sektorunde yaşanan bu negatif gelişmeler finansal sistemde konsolidasyonlara yol acmasının yanı sıra ABD ’de yatırım bankacılığı modelinin de sonu olmuştur. Avrupa bankacılık sistemi de krizden onemli bir derecede etkilenmeye başlamış, buyuk bir takım uluslararası Avrupa bankalarının hukumetler tarafından kurtarılmıştır. Kuresel para piyasalarında başlayan bu kriz ABD ve Avrupa ’da kredi daralmasına neden olmuştur. ABD ve dunyada bircok finansal merkezde tahvil ve kredi piyasaları cokmuş, ticari tahvil fonlaması daralmış, hisse senedi fiyatları duşmuştur. Ekonomideki belirsizlikler odeme gucluklerine yol acmıştır (OZEL, 2008).
İpoteğe dayalı menkul kıymetlere yatırım yapan buyuk bankalar ve finansal kurumlar yaklaşık 453 milyar dolar zarar acıklamasında bulunmuşlardır. Likidite ve odeme gucluğu ceken finansal kurumların problemlerine cozum bulmak amacıyla merkez bankaları olağanustu likidite pompalamışlar, faiz oranlarında indirime gitmişler, hukumetler ise onlem paketleri acıklamışlardır. Hedeflenen alınan tum bu onlemlerle birlikte finansal piyasalarda ekonomik buyumeyi sağlamak ve guveni tekrar sağlamaktır. Hisse senedi piyasası ve konut değerlerindeki duşuşler ekonomik buyumenin temel unsurlarından birisi olan tuketici harcamalarının da azalmasına yol acmıştır (ERDONMEZ, 2009).
“IMF ’in tahminlerine gore kuresel piyasalarda finansal kurumların zararları Kasım 2008 itibariyle 1,5 trilyon dolara ulaşmıştır. Bu zararlar bankacılık sisteminin sermayesinin buyuk bir kısmının erimesine ve kredi akımlarının kesilmesine yol acmıştır (IMF, 2008).”
Son yıllarda bankalar bilÂncolarında taşıdıkları kredi riskini menkul kıymetleştirme yoluyla sermaye piyasalarına aktararak dağıtma yoluna gitmişlerdir. Ancak, riskin başka yatırımcılara aktarılabildiği bu yapıda, bankaların ve diğer finansal kuruluşların kredi politikaları daha esnek olabilmekte ve bir butun olarak finansal sistem uzerindeki riski artırmaktadır. Boylelikle kredi kalitesinin bozulması sonucu geri odemelerin kesilmesi ile oluşan batık krediler, bilancolardan varlıkların silinmesine yol acmaktadır.
7. 2008 KURESEL KRİZİNİN BANKACILIK SEKTORU UZERİNE ETKİSİ
Finansal sektor, kaynakların elde edilmesi ve yoneltilmesinde piyasa yapısının beyni durumundadır. Gelişmiş ve istikrarlı bir finansal sistemin varlığı, sağlam ve istikrarlı calışan bir ekonominin on koşullarındandır. Bu bağlamda, dayanıklı ve guclu bir ekonomi ancak etkin calışan ve buyuyen bir finansal sistemle mumkundur. Bu ikisi arasında pozitif yonlu bir ilişki olduğu yapılan calışmalarda da genel kabul gormektedir.
Finansal aracılık fonksiyonunu yerine getiren kurumların bir turu olan bankalar; Turkiye ’de finansal sistemin onemli bir unsurudur. Turkiye ’ de, finansal sektorun temelini bankacılık oluşturmaktadır. Bunun da nedeni; finansal kaynakların cok buyuk bir bolumunun bankalar tarafından toplanması ve onlar tarafından kullandırılmasıdır. Gelişmiş ulkelerdeki bircok buyuk ve kucuk bankanın milyarlarca dolar zararla ve iflaslarla ekilenmiş olduğu 2008 krizinden, Turk bankacılığı etkilenmemiştir. 2000‐2001 krizinde cok buyuk olumsuzluklar yaşayan ve buna bağlı olarak da yapısal reformlarını tamamlayan Turkiye bankacılık sektoru, guclu altyapısı ile kuresel ekonomik krize karşı sağlam kalarak ozguvenini tazelemiştir.
Ornek olarak Turkiye ’deki bankacılık sektorunun durumunu, ozellikle 2008 krizi sonrası etkileşimlerini de katarak etkilenen başlıca ulkelere gore değerlendirirsek;
2010 sonu itibarıyla, Turk finans sektorunun aktif buyukluğu “1.303,8 milyar” TL duzeyine ulaşmıştır. Sektor surec icinde hep bankacılık ağırlıklı bir yapı sergilemiştir. Bugun de bankacılığın oncesine oranla ağırlığı devam etmekte olup, 2010 yılında sektorun toplam aktiflerinin %78 ’ni (MB bankası varlıkları haric) bankacılık sektoru varlıkları oluşturmaktadır (TCMB, 2010).
Finansal sektorunun aktif buyukluğu 2010 yılında bir onceki yıla gore yaklaşık %18,9 oranında artarak yaklaşık 1.304 milyar TL ’ye ulaşmıştır. Sektorunun yaklaşık %80 ’ini oluşturan bankacılık alt sektorunde ise, soz konusu donemde yaklaşık %21 ’lik buyume gercekleşmiştir. Bu donemde, finans sektorunun ikinci buyuk bileşeni olan TCMB aktiflerinde ise, “%16,7”lik bir buyume ortaya cıkmıştır(BDDK, 2011).Banka dışı kesimin başlıca kuruluşları olan finansal kiralama, factoring(firmaların mal ve hizmet satışlarından doğan yurt ici ve yurt dışı vadeli alacaklarının faktoring şirketi tarafından temlik alınarak garanti, alacak ve tahsilat yonetimi, finansman hizmetlerinin bir arada sunulduğu komple bir finansman yontemi)ve tuketici finansman şirketlerinin sektor icindeki toplam payı ise, soz konusu donemde (2010) yaklaşık %3 duzeyinde gercekleşmiştir (BDDK, 2011).
Sektor icinde banka sayısı 1980 sonrasında her yıl artmış ve 2000 yılına kadar 79 ’a ulaşmıştır. Ancak 2000 yılından sonra gerek genel ekonomik yapıda yaşanan olumsuzluklar, gerekse sektordeki oznel gelişmelere bağlı olarak banka sayısı onemli olcude azalma gorulmektedir. Banka sayısında o donemde başlayan gerilemeye bağlı olarak, 2010 yılı sonu itibariyle TBS ’deki banka sayısı 49 olarak belirlenmiştir.
Bankacılık sektorunun toplam aktifleri 2010 yılında %20,7 buyuyerek 1 trilyon TL ’yi aşmıştır. Aktif buyumesinin %80 ’i son 1 yılda %33,9 buyuyen kredilerden kaynaklanmaktadır.
Toplam aktifler icindeki en buyuk kalem % 51,2 oranla kredilerdir. Bu oran 2009 yılındaki % 47,1 duzeyi ile karşılaştırıldığında yuksek olsa da, kriz oncesi doneme gore kredi riskinin halen yuksek bulunması nedeniyle, bankaların kredi verme konusunda hala temkinli davrandıkları soylenebilir (BDDK,2011). Bunun sonucu olarak devlet tahvillerine yonelik talep artmış ve menkul değerler cuzdanı kaleminin aktifler icindeki payı oncekine gore yukselmiştir.
Turk bankacılık sektorunde 1990–2010 doneminde toplam aktiflerin dağılımında carpıcı şekilde bir değişim gercekleşmiştir. Tamamına yakını kamu kÂğıtlarından oluşan menkul değerler cuzdanının, toplam aktifler icindeki payı 1990–2003 yılları arasında %42 ’ye kadar cıkmış, daha sonraki yıllarda ise surekli azalmış, 2008 itibariyle %26,5 olarak gercekleşmiştir. Yıllarca duştukten sonra 2007 yılında % 26,5 olan menkul değerler cuzdanının toplam aktifler icindeki payı, 2009 yılında % 31,5 ’a kadar yukselmiş, Aralık 2010 ’da ise tekrar azalışa gecerek %28,6 olarak gercekleşmiştir(www.bilgitoplumu.gov.tr, 2017).
1990 yılında toplam aktifler icinde % 23 olan likit aktiflerin payı, 2007 yılına kadar bir azalış trendi icinde olmuş ve bu tarihte %10 olarak gercekleşmiştir. 2008‐2009 yıllarında, icinde bulunulan kriz ortamına bağlı olarak oranın yaklaşık %13 olarak arttığını, ancak izleyen donem de azalarak 2010 itibariyle %8,5 e gerilediğini gormekteyiz.
8. ULKELERİN ULUSLARARASI FİNANSAL KRİZ KARŞISINDA ALDIKLARI POLİTİKA ONLEMLERİ
Uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak piyasalarda likidite olmaması, sorunlu aktiflerin değeri hakkındaki belirsizlikler ve sermaye eksikliğine karşı acil bir şekilde onlemlerin alınması gerekmiştir. Ulkelerin bankalar arası borclanmaları tekrar başlamasını sağlayacak ve bankaların yeniden sermayelendirilmesine yonelik kapsamlı proaktif onlemlerin alınması gerekmiştir. Acıklanmış olan kurtarma paketinin temelini problemli ipotekli konut kredisine ilişkin aktiflerin satın alınması oluşturmuştur. Ancak bir kac hafta sonra bankalara sermaye enjeksiyonu da yapılmıştır. İngiltere ’de ABD ’yi takip ederek sermaye enjeksiyonları, bankaların likiditeye erişimlerini kolaylaştırmalarına yonelik onlemler acıklamıştır. Akabinde euro bolgesi ve bir cok Avrupa ulkesinde benzer onlemler acıklanmıştır. (ERDONMEZ P. A., Kuresel Kriz ve Ulkeler Tarafından Alınan Onlemler Kronolojisi, 2009).
Bircok ulkede yapılan mudahaleler banka bilancolarının finansal ve yapısal araclarla yeniden yapılandırılmasına yonelik olmuştur. Sermaye enjeksiyonları ise hem nakit ve menkul kıymetlerle aktif tarafını, hem de oz kaynaklar sebebiyle finansal kurumların bilancolarının pasif tarafını guclendirmeye yoneliktir. Bazı ulkeler hisse senedi alacaklarını acıklamış, bazı ulkeler de mali durumu kotuleyen kurumları birleşmeleri konusunda teşvik etmiştir. Para piyasalarının işleyişini ve bankalara olan erişimin kısıtlanmamasını sağlamak icin hukumetler banka borclarına garanti getirildiğini acıklamışlardır. Bazı ulkeler, toksik aktiflerin satın alınması gibi yapısal onlemleri de uygulamışlardır. Tum bunların yanı sıra bircok ulke konut sektorunun cokmesini engellemek adına ipotekli konut kredisi tahvilleri almışlardır.
Bircok ulkede aynı zamanda makroekonomik istikrar politikaları oldukca yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Dunyada bircok ulkenin merkez bankası, politika faiz oranlarını değiştirmiştir. Bircok ulkede faiz oranları nerdeyse sıfıra yakın duzeye gerilemiştir. Bircok ulkeyle koordineli olarak eş zamanlı bir şekilde faiz indirimleri gercekleştirilmiştir. Likidite enjeksiyonları bankacılık sistemine ceşitli bicimlerde yapılmıştır. Merkez bankaları tarafından duzenli ihalelerle likidite sunulmuş ve/veya teminat olarak kabul edilen aktiflerin kapsamı genişletilmiştir (ERDONMEZ P. A., Kuresel Kriz ve Ulkeler Tarafından Alınan Onlemler Kronolojisi, 2009).
9. 2008 YILINDA TURK BANKACILIK SİSTEMİ
2008 kuresel kriziyle birlikte Turkiye bankacılık sistemindeki değişim ve gelişimler;
9.1. Banka ve Şube Sayısı
2008 yılında Turkiye ’de toplam 49 banka faaliyet gostermekteydi. Bunlardan 4 tanesi katılım bankaları olmakla birlikte mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları sayısı 2007 sonuna gore 1 azalarak 2008 yılının sonunda 45 olmuştur (BDDK, www.bddk.org.tr, 2009).
Bankacılık Duzenleme ve Denetleme Kurulunun onayı ile Unicredit Banca di Roma S.S.A ’nın İstanbul şubesi kapatılmıştır (BDDK, www.bddk.org.tr, 2009).
Bu bankalardan 32 tanesi mevduat, 13 tanesi ise kalkınma ve yatırım bankasıdır. Mevduat bankalarının 3 tanesi kamusal sermayeli, 11 tanesi ise ozel sermayeli bankadır.
Uluslararası piyasalardaki olumsuz etkilerin daha kuvvetli hissedilmeye başlandığı 2008 yılında şube sayısında artış gozlenmiştir. Toplam şube sayısı 1.172 artarak 8.790 ’a yukselmiş, ve mevduat bankaları grubunda 1.172, kalkınma ve yatırım bankaları grubunda 1 tane artmıştır. Ozel sermayeli mevduat bankalarında 665, kamu sermayeli mevduat bankalarında 213 ve yabancı sermayeli mevduat bankalarında 293 adet artış olmuştur (TBB, 2008 Yılında Turkiye Ekonomisi ve Turk Bankacılık Sistemi, 2008).
9.2. Personel Sayısı
Şube sayıları gibi calışan sayısı da 2008 yılında artmıştır. Calışan sayısı, kamu sermayeli mevduat bankalarında 2.277, ozel bankalarda 7.009 ve yabancı bankalarda 3.860 kişi artarken, fon bankasında ise 58 kişi azalmıştır. Calışan sayısı, kalkınma ve yatırım bankalarında ise 49 kişi azalmıştır (TBB, 2008 Yılında Turkiye Ekonomisi ve Turk Bankacılık Sistemi, 2008).
Banka calışanlarının % 97 ’si mevduat bankaları, % 3 ’u ise kalkınma ve yatırım bankaları tarafından istihdam edilmiştir.
9.3. Bilanco Buyukluğu
Toplam aktifler, Aralık 2008 itibariyle onceki yıla gore %26 artarak 706 milyar TL ’ye (464 milyar dolar) yukselmiş ve dolar bazında %4 gerilemiştir. 2007 yılı sonunda %66 olarak gercekleşen toplam aktiflerin GSYİH ’ye oranı 2008 yılı sonunda %74 olmuştur (TBB, 2008 Yılında Turkiye Ekonomisi ve Turk Bankacılık Sistemi, 2008)
Toplam aktiflerde buyume mevduat bankaları grubunda, kamu bankalarında yuzde 27, ozel sermayeli bankalarda yuzde 26 ve yabancı sermayeli bankalar ise yuzde 24 olarak gercekleşmiştir. Kalkınma ve yatırım bankalarının bilancolarındaki artışı yuzde 21 olmuştur.
Toplam aktiflerin TL bazında yıllık buyume hızı yılın ilk uc ceyriğinde hızlanıp, yuzde 16 ’dan yuzde 25 ’e cıkmıştır. Boylece, enflasyonun yukselmesi, kredi talebinin canlı seyretmesi ve yurtdışından kaynak kullamının surmesi etkili olmuştur. Yılın son ceyreğinde ekonomik faaliyetin daralması, TL ’nın onemli şekilde değer kaybetmesi ve yurtdışı kaynak kullanımının sınırlı ve daha pahalı hale gelmesine dayalı olarak toplam aktiflerdeki buyume hızı duraklamış; toplam aktifler dolar bazında gerilemiştir (TBB, www.tbb.org.tr, 2009).
Bankacılık sektorunun toplam bilanco buyukluğu, 2008de 145 milyar TL artmış olup bu artışın %67 ’si (96,5 milyar TL) mevduattan; %23 ’u (33,6 milyar TL) mevduat dışı kaynaklardan, %6,4 ’u (9,2 milyar TL) ozkaynaklardan ve %4,6 ’sı (5,4 milyar TL) diğer pasiflerden gelmiştir. Elde edilen kaynakların %60 ’ı (86,4 milyar TL) kredilere, %22 ’si (32 milyar TL) menkul değerler cuzdanına, %18 ’i (26,1 milyar TL) likit aktiflere ayrışmıştır (TBB, www.tbb.org.tr, 2009). Yılın ilk uc ceyreğinde yaratılan kaynakların yuzde 75 ’i kredi olarak kullandırılmış olup yılın son ceyreğinde ekonomik faaliyetin yavaşlaması, kaynak maliyetinin yukselmesi, mevduat kaybı yaşaması, dış finans imkanlarının sınırlanması ve bekleyişlerin gerilemesi nedeniyle kredi standartları yukselmiş; risk algısı değişmiştir. Bankacılık sektoru likit aktiflerini ve menkul değerler cuzdanını artırmış toplam kredilerin artış hızı 2007 yılı sonunda yuzde 31'den 2008 yılının ilk uc ceyreğinde yuzde 39'a yukselmiş olup, yılın son ceyreğinde ise yuzde 31 olmuştur (BDDK, www.bddk.org.tr, 2009).
9.4. Sektor payları
Mevduat bankalarının toplam aktiflerinin bankacılık sektoru arasındaki payı yuzde 97, kalkınma ve yatırım bankalarının payı ise yuzde 3 olmuştur. Mevduat bankaları grubunda yer alan banka gruplarının toplam aktifler icindeki payı değişmemiştir (BDDK, www.bddk.org.tr, 2009).
Toplam mevduat icinde yabancı sermayeli bankaların payı 1 puan azalıp yuzde 13 ’e gerilerken, ozel sermayeli bankaların payı 1 puan artarak yuzde 51 ’e yukselmiş olup toplam krediler icinde kamu bankalarının toplam payı yuzde 23 ’ten yuzde 24 ’e yukselirken; yabancı bankaların payı 1 puan azalarak yuzde 18 ’e gerilemiştir.
Pay sahipliği ile ağırlıklandırılmış verilere gore, İMKB ’de halka acık olan hisseler harici, bankacılık sektoru oz kaynaklarının yuzde 26 ’sı yerleşik olmayanlara ait olup bu oran mevduat bankaları grubunda yuzde 29 duzeyindedir (TBB, 2008 Yılında Turkiye Ekonomisi ve Turk Bankacılık Sistemi, 2008).
9.5. Aktiflerin Yapısı
Uluslararası piyasalardaki olumsuz gelişmelerin, Turkiye ekonomisine acık bir şekilde yansımasıyla beraber bankacılık sektorunun aktif yapısında bir takım onemli değişiklikler olmuştur. Doviz likiditesinin onem kazanmasına bağlı olarak, ozellikle doviz cinsinden likit varlıklar ve risk algısının değişmesi sebebiyle menkul değerler cuzdanı artmış arzın ve talebin değişmesi sebebiyle, kredilerde azalmalar gorulmuştur.
Toplam krediler, ucuncu ceyrek sonunda yuzde 39 oranında buyume hızına ulaşmış, son ceyrekte azalmaya başlamış ve yıllık bazda yuzde 31 oranında buyuyerek 366 milyar TL ’ye ulaşmıştır. Kredilerin yuzde 70 ’i TL, yuzde 30 ’u ise yabancı para kredilerden oluşmuştur (TBB, 2008 Yılınd