Tecahul, Arapca “chl” sulasisinden gelmektedir ve kelime anlamıyla “bilmezlikten gelme” demektir. “Ârif” ise “bilen, sezen, irfan sahibi” anlamındadır. Bu sanat, bilinen bir şeyi bilmezden gelme olarak tanımlanır tum kitaplarda ve kelime anlamlarına baktığımızda bunun doğru ama eksik bir tanım olduğunu goruyoruz. Tecahul-i Ârif sanatı icin Cem Dilcin şu acıklamayı yapmaktadır : “Yani, tecahul-i Ârif ne hic bilmemektir ne de bildiğini saklamaktır”. Tum bu bilgileri birleştirerek bir tanım yapalım:

Bilinen bir gerceği, şiire nukte ve espri katmak amacıyla bilmiyormuş gibi yaparak istifham ( soru sorma ) ve mubalağ ( abartma ) sanatlarından da faydalanarak anlatılmak isteneni dolaylı yoldan anlatma sanatıdır tecahul-i Ârif. Bu sanata tecahul ’ul, tecÂhul-i Ârifane, arifin adları da verilmiştir.

Tecahul-i Ârif sanatında, benzetme, soru sorma ya da abartma sanatları kullanılabilir; genelde tek başına tecahul-i Ârif ciğ bir anlatım yaratacağından şairler, tek başına bu sanatı kullanmazlar.

Tecahul-i Ârif Sanatının Diğer Sanatlarla İlişkisi
Talim-i Edebiyat ’tan once yani eski edebiyat kitaplarında tecahul-i Ârif, istifhÂm icinde değerlendirildi. Talim-i Edebiyat ’tan sonra ayrı bir sanat olarak değerlendirilen tecahul-i Ârif ve istifham arasındaki sıkı bağ yine de bitmemiştir. Yalnız ikisinin ayrımındaki nokta istifham sanatının sadece soru sorması ; tecahul-i Ârif sanatının ise bilinen bir gerceği bilmezden gelerek soru sormasıdır. Yekta Sarac hocanın tespitiyle istifhÂm, tecahulun bir uslup hususiyetidir, benzetmeye dayanmaz. Her halukarda yine, sozun ozu soru sormaya odaklı ise biz ona tecahul-i Ârif değil istifham demeliyiz ki bunu karşılaştırmalı orneklerde daha net goreceğiz.

Tecahul-i Ârif sanatındaki nukte şu esaslardan birine dayanabilir:
- Tenşit / neşelendirme
- Tevbih/ azarlama
- Tahayyur / şaşırma
- Tedelulluh / şiddetli aşktan duyulan şaşkınlık, kafa bulanıklığı
- Mubalağ / abartma

Şair, bu noktalardan birisine dayanarak beyite bu duygulardan birisini verebilir; elbette soyleyişin akıcılığı, bu dayanakları benzersiz kullanım gibi şeyler de şairin yeteneğine bağlıdır.

Şimdi orneklere gecelim; oncelikle istifham sanatı ile tecahul-i Ârif sanatını karşılaştırmak icin bu sanatların kullanıldığı iki beyiti karşılaştıralım :

Tecahul-i Ârif icin:
Nedîm-i zÂrı bir Âfet esîr etmiş işitmişim
Sen ol cellÂd-ı dîn ol duşme-i îmÂn mısın kÂfir ( NEDÎM)

Acıklama: Ağlayan, inleyen Nedim ’i bir afet kendisine esir etmiş, oyle işittim; yoksa sen ( esir eden kişi ) o meşhur din celladı o iman duşmanı kafir misin ?

Buradaki dayanak noktası abartmadır. Sevgili kÂfir olarak soylenmiş burada acık istiare yapılmıştır ve tecahul-i Ârif sanatı soru eki ile sağlanmıştır. Divan edebiyatında sevgilinin kafir olması, aşıkları yoldan cıkarması mazmun olarak kullanılan bir durumdur; şair bunu bildiği halde, durumu pekiştirmek amacıyla tecahul-i Ârif sanatından faydalanmıştır. Onemli olan, şairin zaten sevgilinin kafir olduğunu bilmesidir; daha pratik bir yolla burada okuyucunun kafasında bir soru işareti cıkmadan anlatılmak istenen anlatılmıştır. Yani amac soru ile okuyucunun daha eski bir tabirle karinenin kafasında bir soru işareti oluşturmak değil, bilinen bir durumu daha da pekiştirmektir.

İstifham sanatına ornek:
Oyle ser-mestim ki idrÂk etmezem duny nedir
Ben kimim sÂkî olan kimdir mey u sahb nedir ( FUZULİ)

Acıklama: Oyle sarhoşum ki dunyayı idrak edemem; ben kimim, saki olan kim, icki nedir bilemem.
Buradaki sanat, tecahul-i Ârif sanatı değil istifham sanatıdır. Burada kafa karıştırıcı ibareler bulunmaktadır ve tecahul-i Ârif olması icin herhangi bir dayanak noktası bulamıyoruz.

Şimdi daha zor bir tecahul-i Ârif orneğine bakalım:

Nedîm el-hak şîrîn-edÂsın vasf-ı la ’linde
Elinde hÂme-i ma ’ni mi ney-sukker midir bilmem ( NEDİM )

Acıklama: Ey Nedim ! Doğrusu sen sevgilinin kırmızı dudağını anlatmak şirin edalısın, tatlı dillisin. Ey Nedim ! Senin elindeki anlam kalemi midir yoksa şeker kamışı mıdır bilemem !

Buradaki beyitte şair kendini ovmuş ve kendini methederken bunu tecahul-i Ârif sanatıyla yapmıştır. Şair elbette elindekinin kalem olduğunu biliyordur ama olayı daha da abartarak kalemin uzerinden tecahul-i Ârif sanatı yapmıştır. Burada dayanak noktası abartmadır. Daha başka sanatlarla birleşince tecahul-i Ârif daha karmaşık bir hale gelse de istifham sanatı ile karıştırılmayacak kadar net tecahul-i Ârif vardır burada.

Son bir ornek verip konuyu alıştırma gazeli ile kapatalım:

Halka halka asılanlar sac mıdır sunbul midur
DÂne dÂne gorunenler ben midir fulful midur ( Amrî )

Acıklama: Halka halka sarkanlar sac mıdır yoksa sunbul mudur? O tane tane gorulen ben midir yoksa kara biber midir?
Burada sevgilinin ozellikleri sıralanırken anlatıma ahenk katmak icin sevgilinin ozellikleri benzetme ve tecahul-i Ârif sanatından yararlanılarak sıralanmıştır. Şair Amri, sevgilinin saclarının sunbul ya da benlerinin karabiber olmadığını elbette biliyor ama benzetme sanatıyla tecahul-i Ârif sanatını birleştirerek şiire bir ahenk getiriyor. Bu durum, yukarıda bahsettiğimiz tecahul-i Ârif sanatının tek kullanılmama durumudur. Sadece benzetme sanatı ya da sadece tecahul-i Ârif olsa anlatım ciğ duracaktır. Belirtilmesi gereken bir şey daha vardır ki o da buradaki soruların okurun kafasını karıştırmayacak sorulardan oluştuğudur. Yani beyite baktığımızda, burada zaten soru sorulacak bir durum olmadığını biliyoruz cunku şair, tarif ettiği şeyi (sac mıdır/ ben midir ) zaten soylemektedir.

Tecahul-i Ârif yukarıda da gorulduğu gibi kısaca bilinen bir gerceği dolaylı yoldan bilmiyormuş gibi anlatma sanatıdır. Bu konuda en iyi ornek, Hayali ’nin Tecahul-i Arifeyn adıyla yazılan ve tamamen tecahul-i Ârif sanatından oluşan gazelidir. Bu gazelin tamamı tecahul-i Ârif sanatıyla yazıldığı icin buraya aktaracağız; siz de bu gazeli alıştırma olarak kullanabilirsiniz:
TECÂHUL-İ ÂRİFEYN (GAZEL)
Ey aceb bu turra mı y ebr-i muşg-efşÃ‚n mıdır
Nahl-i gul ustunde y hod deste-i reyhÂn mıdır
*
Kaş mıdır y şÃ‚hbÂz-ı ceşmine iki kanad
Y hilÂl-i carh y hod kınle-i îmÂn mıdır
*
HÂllerle ruh mu y hod hırmen-i husn u cemÂl
Y sureyy pÂyına duşmuş meh-i tÂbÂn mıdır
*
Leb midir y berg-i gul y gonce-i bÂğ-ı İrem
Y dil-i uşşÃ‚kdan bir katre duşmuş kan mıdır
*
Diş midir y gonca icre jÂle ya durr-i Aden
Ceşme-i hurşîdde y encum-i rahşÃ‚n mıdır
*
Ol zenÂh mı y rasad-gÂh-ı sipihr-i izz u naz
Ya cah-ı BÂbil-sitÂn ya Yûsufa zındÂn mıdır
*
Ya Rab ol gerden mi y mihr u vef tûmarı mı
Şem ’i kÂfûrî midir y hod serîr-i can mıdır
*
Sîne mi y hod harîr-i hÂm y kettÂn-ı Mısr
KÂkum-ı Rûsî mi y hod vÂşak-ı ŞirvÂn mıdır
*
NÂfe mi y sÂgar-ı işret mi y havz-ı behişt
Murg-ı cÂna ÂşiyÂn y hod neşÃ‚ta kÂn mıdır
*
Goncalar mı y şukuft olmış kenÂr-ı servde
Âlem-i ebdÂn icin y nÂme-ı unvÂn mıdır
*
Ey HayÂli karanukluktur otesi acmazın
İki sÂkı mÂhiyÂn-ı Ceşme-i HayvÂn mıdır_? ( HAYALİ )
Vezin : FÂ'ilÂtun / fÂ'ilÂtun / fÂ'ilÂtun / fÂ'ilun