
Tanzim etmek, duzenlemek, yenilemek anlamına gelir “Tanzimat”… Bu donem hem edebiyatımızda hem de o gunun sosyal hayatında Tanzimat Fermanı'nı da kapsayan bir yenileşme ve duzenlenme surecidir cunku ulkece rota artık Doğu ’dan Batı ’ya kırılmıştır.
Batı ’nın ornek alınmasıyla birlikte “modernleşme” sureci başlamış oldu. Bu donemde Osmanlı, coktan “Aydınlanma” cağını yaşamış olan Batı ’yı, Doğu medeniyetlerine tercih etti. Edebiyatımızda ise yeni bir donem başlamış oldu, lakin bu yeni donemin başlaması aniden olmadı, bir takım gelişmelerin etkisi de oldu. İşte bu makalede Tanzimat Edebiyatı ’nın oluşumundaki geri planı, yenileşmenin başlangıcını konu almaktayız.
Batı Dunyasında Neler Oluyor?
Yuzyıllık bir kilise ve din baskısının yenildiği 1700 ’lu yıllar, birey ve bilginin Batı ’ya hukum surmesi olarak tanımlanabilir. Dinin geri plana alınıp bilim, sanat ve teknolojiye dayanan bir medeniyet Aydınlanma Cağı ile beraber kurulmuştur Avrupa ’da. Bu donemin ideal cizgisi insan sevgisi yani bir diğer adıyla humanizma ’dır. Bu anlayış 13. yuzyıldan bu yana vardır ama diğer zihniyetin yıkılması oldukca uzun ve sancılı bir surec olmuştur.
Humanizma ya da insan sevgisi, aslen Eski Yunan ve Latin kulturunu mirası olarak kabul eden, Ortacağ ’ın skolastik duşunce sistemine karşın İtalya ’da filizlenen bilim – sanat – felsefe goruşu olarak kabul edilir. En onemli yanı birlik ve beraberlik vurgusudur, insanı sadece insan olduğunu seven bir inanıştır. Bu inanışla Humanizma insanın kendisini tanımasını ve yasalar yapmasını on gorur ki bu da mutlak bir insan ozgurluğudur. Bu anlayışla İtalya ’da başlayan akım, tum Avrupa ’yı etkisi altına aldı ve 14. asırda Ronesans, 16. asırda Reform hareketlerinin başlamasına neden oldu. Ronesans ve Reform ile başlayan gelişme, Avrupalıyı yeni yerler keşfetmeye davet etti ve coğrafi keşifler başladı. Ardından gelen somurgecilik hareketi Avrupa ’yı oldukca zengin etti.
Hayat standartları yukselen Avrupalı, Sanayi Devrimi ’ni gercekleştirdi ve artık “akıl” ile “ calışma”nın hayatı kurtaracağı fikri yerleşmeye başladı. 1789 yılında Fransız Devrimi ile bu yenilikler, saraydan cıkarılarak halka mÂl edildi. Artık hem siyasette hem sosyal hayatta insana ve halka bağlı iktidarlar hukum surmeye başladı. Pozitif bilimlerin gelişmesi, Avrupa insanının zenginleşmesi, somurgecilik, keşifler Avrupa ’yı Doğu ’nun onune gecirdi ve rasyonel anlayış Avrupa ’dan tum dunyaya yayıldı.
Osmanlı ve Doğu Dunyası icin Durum
17.asır Osmanlı icin bir aydınlanma doneminden uzaktı. 500 yıllık bir imparatorluğun sarhoşluğu ile birlikye Batı ’daki gelişmeleri takip etmeyen Osmanlı, 17.asır sonunda Avrupa ’da ilk konsolosluğunu actıysa da oldukca gec kalmıştı. Ustelik Fransız Devrimi ile ortaya cıkan fikir akımları yuzunden Balkanlar ’dan başlayan bir bağımsızlık akımı Osmanlı ’yı zor durumda bırakıyordu. Dışarıdan gelen etmenlerin yanı sıra icte de ruşvetin ve halkın tabakasal ayrımların keskinleşmesi Osmanlı ’yı iyiden iyiye zayıflattı.
Doğu dunyasında da durum pek farklı değildi. İslam toplumunun temizliğinin ve saflığının yerini cıkarcılık almış, Doğu dunyası giderek yozlaşmıştı. Tum bu sorunlar cercevesinde yuzunu Batı ’ya donmemekte ısrar eden Osmanlı, bir nevi kendi sonunu yazıyordu.
Kısaca Osmanlı devleti, Osmanlı kimliğini kaybetmek uzere olan, Doğu ’nun camuruna saplanıp kalmış ve surekli gunubirlik cozumler arar hale geldi. Tanzimat Fermanı da bu arayışın bir urunu oldu…
Tanzimat Edebiyatı Oluşumu
Batı ’yı yakalamayan Osmanlı ’nın gerileme donemi III.Ahmet ile başlar. Daha sonra gelen III. Selim ve II. Mahmut bu duşuşu yavaşlatmak icin onlemler alma ihtiyacı hissetmişler. Sultan Abdulmecit doneminde ise Avrupa devletlerinin ic işlere karışma arzusu, halk isyanları ve ic sorunlar onu Tanzimat Fermanı cıkarmaya mecbur etmiş. Daha onceleri Londra ve Paris ’te buyukelcilik gorevini ustelenen Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, 3 Kasım 1839 yılında “Gulhane-i Hatt-ı Humayunu” adıyla Tanzimat Fermanı ’nı ilan ettirmiş. Bu fermanda, padişahın yetkisinin ustune kanun erki eklenmiş ve Osmanlı hemen Batı gelişmelerini hayatına uydurmaya calışmıştır.
Bu donemde topyekun bir yenilenmeye kalkışıldığını soylemek cok da yanlış olmayacaktır. Bu yenilenmenin oncusu konumunda gosterilen kişiler ise yine sanatkÂrlardır. Bu sanatkÂrlar ise bizi Tanzimat Edebiyatının ilk donemine goturecekler.
Yeni fikir akımları ile Namık Kemal, Ziya Paşa, Sadullah Paşa, Beşir Fuat, Ahmet Mithat ve Samipaşazade Sezai gibi sanatkÂrlar, modernleşmenin onculeri olmuşlardır. Bu aydınlar, Batı gelişmelerine paralel olarak eserlerine hurriyet, adalet, eşitlik, akıl, irade gibi daha once Osmanlı edebiyatında kullanılmayan temalarla eserler kaleme almışlardır. Ortak amacları halkı bilgilendirmek, halkın eğitim duzeyini yukseltmek olduğu icin herkesin anlayacağı eserler kaleme alarak fıkra, gazete yazısı, tiyatro gibi yeni turleri Osmanlı edebiyatına kazandırmışlardır. Ayrıca bu aydınların bircoğu Avrupa ile şahsen ya da yakinen bilgili oldukları icin eserlerini ince ince işlemişlerdir bahsedilen konularla. Bu donem aydınlarının yazın turu arasında roman, hikaye gibi daha once Osmanlı toplumu tarafından bilinmeyen turler de vardı ki Batı ’dan alınan bu turler onceleri dilimize cevrildi. Bu şekilde bir ceviri edebiyatına merhaba diyen Osmanlı halkı, daha sonra yerli ve orijinal eserleri okuyacaklardı.
Yenilenme surecinin bir modernleşme ve akıl cağı olduğunu bilen, yenileşme hareketinin oncu ismi Şinasi ’dir. Şinasi, dunyaya ve topluma bir Turk Ronesanscısı gibi bakmış ve tam anlamıyla halka eğilmiştir. Gerek Mustafa Reşid Paşa icin yazdığı kasidelerle gerekse de Auguste Comte ’a duyduğu hayranlıkla Tanzimat Edebiyatına hizmet etmiştir. Eserlerinde aklı, hukuku, medeniyeti one cıkarmıştır.
Yenileşmenin bir diğer sanatcısı olan Akif Paşa, Adem Kasidesi ’nden tanınır. Bu kasidesinde ustumuze birkac beden buyuk gelen Avrupa modernizmi karşısında afallamamızı anlatılır. 500 yıldır Avrupa ’dan cok farklı bir politika izleyen Osmanlı ’ya bir anda giydirilmeye calışılan “akıl” gomleği karşısında Osmanlı aydınının durumu, duştukleri buyuk trajik boşlukları cok iyi bir dille anlatmıştır Akif Paşa...
Namık Kemal ise huyu gereği biraz daha asice bakmıştır bu surece. Eserlerinde işlediği vatan – millet sevgisi onun epik tarafını bize gosterirken tiyatro oyunlarına attığı imzalar da onun yenilikci tarafını sergilemektedir bize. Namık Kemal bize yaratılmaya calışılan yeni Osmanlı insanının “ortak tavır ve direnc etrafında” birleşeceğini ayrıca maneviyatın sisinden aklın aydınlığına ereceğini savunur. Bu bakımdan akıl ve irade adamıdır. Yalnız Namık Kemal ’in ideal vatandaş tipinde maneviyat tamamen yok olmuş değildir; o Avrupa insanının bencil yapısını beğenmez. Namık Kemal ’in istediği insan tipi vatan bilinciyle calışan ve bu calışmayı durust bir şekilde akıl cizgisinde yuruten ama gerektiğinde vatanı icin gozunu kırpmadan olecek olan yani bir tarih bilinci taşıyan insandır.
Namık Kemal ’i anmışken Ziya Paşa ’yı anmamak olmaz. Ziya Paşa Osmanlı alim cizgisinde eleştirel uslubunu asla değiştirmeyen ve değişik turde verdiği eserlerle yenileşme surecine destek veren değerli bir aydındır.
Yazı makinesi olarak tanınan Ahmet Mithat Efendi, bu yakıştırmayı kat be kat hak edecek kadar cok oyku kaleme almıştır. Hemen hemen her konuda oykusu olan Ahmet Mithat Efendi ’nin amacı halkı bilgilendirmek olduğu icin romanlarında ansiklopedik bilgilere yer veren bir aydındır. Oyle ki bazı romanlarının sadece yeni oğrendiği bilgileri halka aktarmak amacıyla yazdığını sanabilirsiniz. Ustelik Ahmet Mithat Efendi, oyku, roman ve halka ulaşacağı daha bircok turde eser kaleme alarak edebiyatımızın en cok eser veren yazarları arasındadır.
Gorulduğu gibi bu donem yani Tanzimat Donemi, Doğu ’dan uzaklaşma ve Batı ’ya yaklaşma devridir ki zaten geri planında da Osmanlıyı diri tutma duşuncesi vardır.
Batı ’nın ornek alınmasıyla birlikte “modernleşme” sureci başlamış oldu. Bu donemde Osmanlı, coktan “Aydınlanma” cağını yaşamış olan Batı ’yı, Doğu medeniyetlerine tercih etti. Edebiyatımızda ise yeni bir donem başlamış oldu, lakin bu yeni donemin başlaması aniden olmadı, bir takım gelişmelerin etkisi de oldu. İşte bu makalede Tanzimat Edebiyatı ’nın oluşumundaki geri planı, yenileşmenin başlangıcını konu almaktayız.
Batı Dunyasında Neler Oluyor?
Yuzyıllık bir kilise ve din baskısının yenildiği 1700 ’lu yıllar, birey ve bilginin Batı ’ya hukum surmesi olarak tanımlanabilir. Dinin geri plana alınıp bilim, sanat ve teknolojiye dayanan bir medeniyet Aydınlanma Cağı ile beraber kurulmuştur Avrupa ’da. Bu donemin ideal cizgisi insan sevgisi yani bir diğer adıyla humanizma ’dır. Bu anlayış 13. yuzyıldan bu yana vardır ama diğer zihniyetin yıkılması oldukca uzun ve sancılı bir surec olmuştur.
Humanizma ya da insan sevgisi, aslen Eski Yunan ve Latin kulturunu mirası olarak kabul eden, Ortacağ ’ın skolastik duşunce sistemine karşın İtalya ’da filizlenen bilim – sanat – felsefe goruşu olarak kabul edilir. En onemli yanı birlik ve beraberlik vurgusudur, insanı sadece insan olduğunu seven bir inanıştır. Bu inanışla Humanizma insanın kendisini tanımasını ve yasalar yapmasını on gorur ki bu da mutlak bir insan ozgurluğudur. Bu anlayışla İtalya ’da başlayan akım, tum Avrupa ’yı etkisi altına aldı ve 14. asırda Ronesans, 16. asırda Reform hareketlerinin başlamasına neden oldu. Ronesans ve Reform ile başlayan gelişme, Avrupalıyı yeni yerler keşfetmeye davet etti ve coğrafi keşifler başladı. Ardından gelen somurgecilik hareketi Avrupa ’yı oldukca zengin etti.
Hayat standartları yukselen Avrupalı, Sanayi Devrimi ’ni gercekleştirdi ve artık “akıl” ile “ calışma”nın hayatı kurtaracağı fikri yerleşmeye başladı. 1789 yılında Fransız Devrimi ile bu yenilikler, saraydan cıkarılarak halka mÂl edildi. Artık hem siyasette hem sosyal hayatta insana ve halka bağlı iktidarlar hukum surmeye başladı. Pozitif bilimlerin gelişmesi, Avrupa insanının zenginleşmesi, somurgecilik, keşifler Avrupa ’yı Doğu ’nun onune gecirdi ve rasyonel anlayış Avrupa ’dan tum dunyaya yayıldı.
Osmanlı ve Doğu Dunyası icin Durum
17.asır Osmanlı icin bir aydınlanma doneminden uzaktı. 500 yıllık bir imparatorluğun sarhoşluğu ile birlikye Batı ’daki gelişmeleri takip etmeyen Osmanlı, 17.asır sonunda Avrupa ’da ilk konsolosluğunu actıysa da oldukca gec kalmıştı. Ustelik Fransız Devrimi ile ortaya cıkan fikir akımları yuzunden Balkanlar ’dan başlayan bir bağımsızlık akımı Osmanlı ’yı zor durumda bırakıyordu. Dışarıdan gelen etmenlerin yanı sıra icte de ruşvetin ve halkın tabakasal ayrımların keskinleşmesi Osmanlı ’yı iyiden iyiye zayıflattı.
Doğu dunyasında da durum pek farklı değildi. İslam toplumunun temizliğinin ve saflığının yerini cıkarcılık almış, Doğu dunyası giderek yozlaşmıştı. Tum bu sorunlar cercevesinde yuzunu Batı ’ya donmemekte ısrar eden Osmanlı, bir nevi kendi sonunu yazıyordu.
Kısaca Osmanlı devleti, Osmanlı kimliğini kaybetmek uzere olan, Doğu ’nun camuruna saplanıp kalmış ve surekli gunubirlik cozumler arar hale geldi. Tanzimat Fermanı da bu arayışın bir urunu oldu…
Tanzimat Edebiyatı Oluşumu
Batı ’yı yakalamayan Osmanlı ’nın gerileme donemi III.Ahmet ile başlar. Daha sonra gelen III. Selim ve II. Mahmut bu duşuşu yavaşlatmak icin onlemler alma ihtiyacı hissetmişler. Sultan Abdulmecit doneminde ise Avrupa devletlerinin ic işlere karışma arzusu, halk isyanları ve ic sorunlar onu Tanzimat Fermanı cıkarmaya mecbur etmiş. Daha onceleri Londra ve Paris ’te buyukelcilik gorevini ustelenen Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, 3 Kasım 1839 yılında “Gulhane-i Hatt-ı Humayunu” adıyla Tanzimat Fermanı ’nı ilan ettirmiş. Bu fermanda, padişahın yetkisinin ustune kanun erki eklenmiş ve Osmanlı hemen Batı gelişmelerini hayatına uydurmaya calışmıştır.
Bu donemde topyekun bir yenilenmeye kalkışıldığını soylemek cok da yanlış olmayacaktır. Bu yenilenmenin oncusu konumunda gosterilen kişiler ise yine sanatkÂrlardır. Bu sanatkÂrlar ise bizi Tanzimat Edebiyatının ilk donemine goturecekler.
Yeni fikir akımları ile Namık Kemal, Ziya Paşa, Sadullah Paşa, Beşir Fuat, Ahmet Mithat ve Samipaşazade Sezai gibi sanatkÂrlar, modernleşmenin onculeri olmuşlardır. Bu aydınlar, Batı gelişmelerine paralel olarak eserlerine hurriyet, adalet, eşitlik, akıl, irade gibi daha once Osmanlı edebiyatında kullanılmayan temalarla eserler kaleme almışlardır. Ortak amacları halkı bilgilendirmek, halkın eğitim duzeyini yukseltmek olduğu icin herkesin anlayacağı eserler kaleme alarak fıkra, gazete yazısı, tiyatro gibi yeni turleri Osmanlı edebiyatına kazandırmışlardır. Ayrıca bu aydınların bircoğu Avrupa ile şahsen ya da yakinen bilgili oldukları icin eserlerini ince ince işlemişlerdir bahsedilen konularla. Bu donem aydınlarının yazın turu arasında roman, hikaye gibi daha once Osmanlı toplumu tarafından bilinmeyen turler de vardı ki Batı ’dan alınan bu turler onceleri dilimize cevrildi. Bu şekilde bir ceviri edebiyatına merhaba diyen Osmanlı halkı, daha sonra yerli ve orijinal eserleri okuyacaklardı.
Yenilenme surecinin bir modernleşme ve akıl cağı olduğunu bilen, yenileşme hareketinin oncu ismi Şinasi ’dir. Şinasi, dunyaya ve topluma bir Turk Ronesanscısı gibi bakmış ve tam anlamıyla halka eğilmiştir. Gerek Mustafa Reşid Paşa icin yazdığı kasidelerle gerekse de Auguste Comte ’a duyduğu hayranlıkla Tanzimat Edebiyatına hizmet etmiştir. Eserlerinde aklı, hukuku, medeniyeti one cıkarmıştır.
Yenileşmenin bir diğer sanatcısı olan Akif Paşa, Adem Kasidesi ’nden tanınır. Bu kasidesinde ustumuze birkac beden buyuk gelen Avrupa modernizmi karşısında afallamamızı anlatılır. 500 yıldır Avrupa ’dan cok farklı bir politika izleyen Osmanlı ’ya bir anda giydirilmeye calışılan “akıl” gomleği karşısında Osmanlı aydınının durumu, duştukleri buyuk trajik boşlukları cok iyi bir dille anlatmıştır Akif Paşa...
Namık Kemal ise huyu gereği biraz daha asice bakmıştır bu surece. Eserlerinde işlediği vatan – millet sevgisi onun epik tarafını bize gosterirken tiyatro oyunlarına attığı imzalar da onun yenilikci tarafını sergilemektedir bize. Namık Kemal bize yaratılmaya calışılan yeni Osmanlı insanının “ortak tavır ve direnc etrafında” birleşeceğini ayrıca maneviyatın sisinden aklın aydınlığına ereceğini savunur. Bu bakımdan akıl ve irade adamıdır. Yalnız Namık Kemal ’in ideal vatandaş tipinde maneviyat tamamen yok olmuş değildir; o Avrupa insanının bencil yapısını beğenmez. Namık Kemal ’in istediği insan tipi vatan bilinciyle calışan ve bu calışmayı durust bir şekilde akıl cizgisinde yuruten ama gerektiğinde vatanı icin gozunu kırpmadan olecek olan yani bir tarih bilinci taşıyan insandır.
Namık Kemal ’i anmışken Ziya Paşa ’yı anmamak olmaz. Ziya Paşa Osmanlı alim cizgisinde eleştirel uslubunu asla değiştirmeyen ve değişik turde verdiği eserlerle yenileşme surecine destek veren değerli bir aydındır.
Yazı makinesi olarak tanınan Ahmet Mithat Efendi, bu yakıştırmayı kat be kat hak edecek kadar cok oyku kaleme almıştır. Hemen hemen her konuda oykusu olan Ahmet Mithat Efendi ’nin amacı halkı bilgilendirmek olduğu icin romanlarında ansiklopedik bilgilere yer veren bir aydındır. Oyle ki bazı romanlarının sadece yeni oğrendiği bilgileri halka aktarmak amacıyla yazdığını sanabilirsiniz. Ustelik Ahmet Mithat Efendi, oyku, roman ve halka ulaşacağı daha bircok turde eser kaleme alarak edebiyatımızın en cok eser veren yazarları arasındadır.
Gorulduğu gibi bu donem yani Tanzimat Donemi, Doğu ’dan uzaklaşma ve Batı ’ya yaklaşma devridir ki zaten geri planında da Osmanlıyı diri tutma duşuncesi vardır.