
20.yy duşunurlerine ilham olmuş, hakkında Freud ’un dahi makaleler yazıp ruh halini cozmeye calıştığı Dostoyevski ’nin hayatı ve eserlerini anlatacağız..
Tolstoy gibi bir duşunur, aydın ve zamansız eserler veren bir yazarı, Dostoyevski ’yi, overken, yine Rus edebiyatının kult romanlarının yazarı ve doneminin en saygın edebiyatcısı olan Puşkin ile onu kıyaslayıp Dostoyevski ’yi, Puşkin ’den ustun tutması, her zaman Dostoyevski icin bir ovunc kaynağı olmuştur. Hayata Tolstoy gibi bir kont olarak gelmemiş ya da hicbir zaman Turgenyev gibi zengin olamamış; Puşkin kadar şanslı ve dergicilik konusunda başarılı olamamıştır. Dostoyevski, tam anlamıyla cehennemi bu dunyada yaşayanlardandır. Bu bakımdan da eserleri de cehennem gibidir. Unu ve saygıyı olumune 1 sene kala elde eden Dostoyevski ’nin hayat hikayesi o kadar inişli cıkışlı ki zaten sadece bu hayatından ciltlerce romana konu cıkar. Biz de sozu daha fazla bulandırmadan Dostoyevski ’yi anlatmaya başlayalım, daha doğrusu buna calışalım..
[h=2]Fyodor Dostoyevski Dostoyevski ’nin Hayatı [/h]Tam adıyla Fyodor Mihaylovic Dostoyevski, 11 Kasım 1821 tarihinde Carlık Rusya doneminde dunyaya gelmiş ve 9 Şubat 1881 yılında, olumunden birkac hafta sonra Car ’ın bombalı saldırıya uğradığı zamanlarda hayata gozlerini yummuş. Tam 60 yıl bu dunyada koşmuş, ağlamış, gulmuş, nefes almış..
Dostoyevski ’nin babası soylu bir askerî doktordur. Cerrahtır ve gorevinden emekli olduktan sonra Dostoyevski ’nin de doğacağı Moskova ’da bulunan Mariinskiy hastanesinde gonullu olarak calışmaya başlar. Mihail Dostoyevski cok zengin bir adam değildi ama asla fakir bir adam da değildi. Yaklaşık bin koylunun efendiliğini yaptığı bir koyu vardı ama kendisi Moskova ’da yaşamayı tercih ediyordu. 5 cocuk babası idi ve ozellikle Dostoyevski ’nin de anlattıklarına bakılırsa sinirli, aşırı disiplinli, sarhoş ve sevgisiz bir adamdı. Kanımca, bir hastanede bedava olarak yoksulları tedavi eden bir adamın kendi evinde aşırı disiplinli ve sevgisiz olması bir cocuğun, babasının hayal ettiği gibi birisi olmamasından mutevellit duyduğu hayal kırıklığı ile yazdığı bir durum da olabilir. Aksi durumu kanıtlayan pek cok durum olduğu gibi; bu durumu da kanıtlayan pek cok durum mevcut. Mesela Mihail Dostoyevski, cocuklarının eğitimine titizlenen bir baba, her akşam yemeği oncesine cocuklarına bir şiir ya da romandan bir parca okutması, cocuklarına kendisinin Latince dersi vermesi ve Fransızca oğrenmeleri icin de cok iyi bir hoca tutması bu duruma bir ornek. Sorun, Dostoyevski ’nin babasının tum bunlarıonlara zorla yaptırması..
Dostoyevski ’nin annesi Mariya, aşağıda verilen kaynakların buyuk kısmında bir tuccar kızı olarak gecer ama aynı zamanda Dostoyevski ’nin babasının, annesini bir ucret karşılığı satın aldığı da yazar. Dostoyevski ’nin annesinin evde pasif, her şeyi alttan alan bir yapıda olması, surekli hasta ve ciddi anlamda cocuklarına mutluluk veremeyecek kadar mutsuz olması bu durumun bir sonucu olabilir. Sonucta Dostoyevski, ebeveynler bakımından şanslı azınlıktan değildi. Bu durumun da sancısını cekti, ona aileden gelen en buyuk destek kardeşi Mihail oldu. Beş kardeşten Mihail ve Dostoyevski ’nin bağının cok farklı olduğunu, Dostoyevski ’nin ağabeyi ile hep hayali olan Avrupa ’ya birlikte gitmesinden ve ondan hep sevgiyle bahsetmesinden anlayabiliriz.
Dostoyevski ’nin babasının gonullu olarak gittiği hastaneye sık sık gidip oradaki hastalarla hasbihal ettiğini biliyoruz. Zaten ilk oğretimini de Moskova ’da gecirmişti. İnsanların, ozellikle hasta ve yoksul insanların hayatlarını dinlemek, Dostoyevski ’nin ilk lanetiydi zannımca.
Universiteye gireceği zaman annesinin verem hastalığı yuzunden olduğunu oğrendi. Eşinin olumuyle kendisini daha cok ickiye veren babası da efendisi olduğu koye yerleşti. Dostoyevski de Petersburg Muhendislik Okulu olarak adlandırılan cok ama cok sıkı bir yonetime sahip olan okula gonderildi. Dostoyevski, babasının olum haberini bu okuldayken, kardeşi Mihail ile mektuplaşırken oğrendi. Babası, kimi kaynaklara gore oylesine gaddar bir adamdı ki emrindeki koleler ve koyluler tarafından feci şekilde olduruldu, kim kaynaklara gore de kalp krizi gecirdi. Her ne olursa olsun 1839 yılında, Dostoyevski daha 18 yaşındayken babasının olum haberi alarak ilk ciddi epilepsi nobetini gecirmiş oldu. Ayrıca mesnetsiz bir şekilde babasının olumunden kendisini sorumlu tuttu; onun olmesini duşunduğu icin olduğune inanıyordu ve depresyon ile tanışması da bu mesnetsiz duşunce ile oldu. 18 yaşında, aşırı disiplinli bir muhendislik okulunda, hic muhendis olmamak uzere yetişirken babasını ve annesini kaybetti; aynı anda epilepsi ve depresyon ile tanıştı..
Dostoyevski, okulunu bitirdikten sonra mesleğini yapmak uzere asteğmen olarak atansa da istemediği bu mesleğe ancak 1 yıl dayanabilirdi. Cunku hem askerlikten nefret ediyor hem de muhendis olmak hic ama hic istemiyordu.. Tıpkı Oğuz Atay gibi..
Dostoyevski, yazar olmak istiyordu, asker ya da muhendis değil.. Bu bakımdan yazar olma kararından sonraki hayatı, edebî dunyası ile ic ice olacaktır; biz de bu durumda ikisini bir işlemeye başlayacağız.
[h=3]Dostoyevski ’nin Edebiyat ile Tanışması [/h]Dostoyevski, 25 yaşında, takvimler 1846 yılını gosterdiğinde ilk kurgusal romanını yazdı : İnsancıklar. Bu eserini yazdığı zaman yayınlamak istememiştir. Bu bakımdan, edebiyat kulislerinde bu yayınlanma oykusunun nefes kesen bir hikayesi vardır: İnsancıkların karamaları, donemin Rus şairlerinden Nekrasov ’a yine Dostoyevski tarafından verilmiştir. Akşam verilen İnsancıkların karamalarını, aynı gece Nekrasov, ağlamaktan şiş gozleri ile Dostoyevski ’nin evine getirir. Ona bu eserinin muhteşem olduğunu bu eseri mutlaka Belinski ’nin de gormesi gerektiğini soyler. Şimdiki sacma kitap pazarından once, yazarlar ya da yazar / şair olmak isteyenler, sıkı bir eleştirmen denetimden gecerdi. Eleştirmen, beğenmediği ya da edebiyat dunyasında olmasını istemediği bir yazarı – şairi ve onun eserini o kadar yererdi ki o şair ya da yazar bir daha bir tek kelime dahi yazamazdı. Bir eser, hem yayınevi sahibinin beğenisinden gecmeliydi hem de eleştirmenlerin. Zaten yayınevleri de eleştirmenlerin sevmediği ya da bakmadığı romanları, şiirleri, oykuleri basmazlardı. Şimdiki gibi iki satır karalayan herkes yazar değildi. İşte Belinski de Rusya ’nın en onemli eleştirmeni. Onun beğenmesi demek herkesin beğenmesi demek. Sabah, gun ışıyınca Nekrasov ile Dostoyevski; Belinski ’nin kapısını calar ve Nekrasov İnsancıklar eserini ona taktim ederken “Yeni bir Gogol” doğuyor der. Gogol, o zamana kadar ki en onemli ve en buyuk yazar. Bu lafa oldukca kızan Belinski ona “Zaten size kalsa Gogol ’lar mantar gibi yerden biter” diyecek İnsancıklar romanını okuduktan sonra bu lafını yutacaktır.
Dostoyevski gelecek vaad ediyordu. İnsancıklar romanında işlediği oksuz kız – yaşlı adam aşkı ve bu aşkın etrafında donen yoksul ve ezilen halk ara teması; halk tarafından cok sevildi. Eleştirmenlerden tam not alan ve her defasında ovgu dolu sozlerle adından bahsettiren her yıl bir roman yazarak ard arda şunları yayınladı : Oteki (1846), Ev Sahibesi (1847), Beyaz Geceler (1848).
Oteki adlı romanında cift kişilikli bir memurun, kendisi haric diğer kişiliklerinden kurtulma isteği işlenirken; Ev Sahibesi adlı Gogol tarzına oykunduğu uzun oykusunde Ordinov adlı karakterin insandan uzak ve bilime adanan omrunde aşkı keşfetmesi anlatılır. Beyaz Geceler adlı romanda ise aşırı hayalci bir adamın dort gunluk aşkı konu edilir. Bu uc roman, asla İnsancık romanın gorduğu ilgiyi gormemiştir. Hatta İnsancıklar romanını ove ove bitiremeyen Belinski, bu uc romanla cok kotu bir şekilde dalga gecmiş, kucuk gorup aşağılamıştır. Zaten kırılgan ve hassas bir ruha sahip olan Dostoyevski, bu eleştirileri kaldırmamış ve uzun bir depresyona girmiştir. Hatta bu yuzden hasta olmuş ama yine de en buyuk tutkusu yazmaktı ve hic bırakmamıştır.
1848 yılında Beyaz Geceler adlı romanından hemen sonra Bir Yufka Yurek adlı uzun oykusu geldi. Bu oykunun de konusu işi ve patronun aşırı bağlı bir adamın, nişanlandıktan sonra işini ve patronun ihmal ettiği duşuncesidir. Bu oykusu ile itibarını biraz toplayan Dostoyevski, yine de İnsancıklar ile yakaladığı ilk başarıyı yakalayamadı. Edebiyatı bırakmak niyetinde idi, cıkış yolu olarak politikayı gordu.
[h=4]Dostoyevski ve Politika [/h]Tarihler, I. Nikola ’nın donemi idi. 1849 yılında Dostoyevski, Carlık yonetimine karşı olan Tetrashevski yani Liberal genclerin olduğu bir grupta idi.
Politikayla ilgilenen Dostoyevski, politik şiirler kaleme almaya başlar.. Dostoyevski, sıkı bir Rus milliyetcisidir ve Hz. İsa ’nın dahi Rus olduğunu duşunecek derece bu durumu sorun etmiştir. Kişilik olarak her şeyi en uc noktada yaşayan bir adam olan Dostoyevski ’nin zaten boyle bir konuda da mantıklı ve orta yolcu bir duşunme tarzına sahip olması beklenemezdi.
Aynı yılın 23 Nisan gecesi, kapısı askerlerce calınan Dostoyevski ’nin tum yazıları bir anda toplanır ve kendisi de apar topar zifiri bir hucreye atılır. Tam dort ay boyunca hic kimse ona neden bu hucrede olduğunu soylemez. Hastalıklı ve takıntılı bir adam bir adam olan Dostoyevski, zaten dort ay boyunca ruhen yıkılmıştı.
Tam dort ay sonra, askerler ona neden bir hucrede olduğunu soylerler. I. Car ’ı yeren bir şiir kaleme almıştır. Sucu sabit olup cezası idamdır! Dostoyevski, yazdığı bu şiir yuzunden oldurulecektir, hem de kurşuna dizilerek.. Ustelik yalnız da değildi; cok sevdiği ağabeyi ile birlikte 8 arkadaşı da vardı.
Uclu uc kişilik gruplar halinde idam mandasının onune cıkarılan Dostoyevski, tam idam edilecekken Car ’ın muthiş (!) alcakgonulluluğunden ve yuce affediciliğinden (!) faydalanarak idam edilmez. Car, tam idam mandası nişan almışken bir haber gondermiş ve bu devrimcilerin cezalarını idamdan kurek cezasına cevirmiştir. Dostoyevski, yazdığı bu şiir yuzunden idam edilecekken affedilmiş ama cezası 4 yıl kurek mahkumluğuna, 6 yıl zorunlu askerliğe ve bir daha St. Peterburg ile Moskova ’ya girememe cezasına cevrilir.
[h=4]Dostoyevski ’nin Sibirya Surgun Yılları [/h]Kurek mahkumu olmak demek, dunyanın en soğuk yerlerinden birisi olan Sibirya ’da -40 derecede kar kuremek, mermer kırmak demek. Ustelik ayakları zincirlenmiş halde. Dostoyevski ’nin sacları traş edilir, ayaklarına demir zincirler (prangalar) vurulur ve 1859 yılına kadar mermer kırarak hayatını devam ettirir. Tum bu zaman boyunca okumasına izin verilen tek kitap İncil olmuştur. Cezasının ikinci kısmında zorunlu hizmet donemi başlar ve Semipalatinsk adındaki şehirde bulunan askeri kışlaya er olarak verilir. 1854 yılında başladığı bu ceza gorevinde 3 yıl sonra subaylığa kadar yukselir ve hayatı boyunca pişman olacağı mutsuz bir evliliğe burada razı olur. İlk eşi Mariya ile evlenir. Mariya, subay eşinin olumunden sonra Dostoyevski ile evlenmiş, hasta bir kadındır. Dostoyevski, Mariya ile ona acıdığı icin evlendiğini soyler; Mariya ise Dostoyevski ’yi ilk gorduğu zaman onun “zavallı ve kafası karışık, endişeli, yalnız, aciz, asabi ve neredeyse hasta” gibi gorunduğunu soyler.
Surgun ve ceza bitince Dostoyevski, Moskova ’ya yakın ama kucuk bir yerde kalmaya başlar. Tarihler 1859 yılını gosterir. Kardeşi ile birlikte ozur kalan Dostoyevski, yayın hayatına dergi ile devam etme kararı alır. Yaşı henuz 38 ’dir, olumden donmuş, Sibirya ’da kurek mahkumu olmuş, nefret ettiği askerliği yapmak zorunda kalmış, neredeyse hic kitap okuyamamış ve acıdığı icin kendisini hasta diye nitelendiren bir kadınla evlenmişti. Ustelik kendisinin olması gereken iki buyuk şehre girme yasağı vardı.. Surgun gunlerini de Oluler Evinden Anılar adlı romanında işleyecekti.
[h=4]Dostoyevski ’nin Dergicilik Hayatı [/h]Surgun hayatı biten Dostoyevski, 1859 yılında abisi ve ortak arkadaşları N.N. Strahvoov ile birlikte ZAMAN ve DONEM adlı dergileri cıkarmaya başladı. Bu dergiler, ilk donem yazıları gibi muhalif değil; aksine Slavcı duşunceyi destekleyen dergilerdi. Dergiler sayesinde maddi durumu duzelmişti. Surekli Car ’a ovguler sunan yazılar kaleme alıyordu.
Bu donemde konusu kolelik olan Olu Evinden Anılar adlı romanını ve Ezilenler adlı romanın yazar. Ezilenler romanı, Dostoyevski ’nin en başarılı romanlarından biri sayılır. Roman kahramanı Vanya, yoksul ama başarılı olmayı hedefleyen genc bir yazardır; Vanya ile Dostoyevski ’nin kişiliği oldukca benzer. Roman, Vanya ’nın Nataşa ile olan karmaşık aşk ilişkisini anlatır; bu aşk ilişkisinde ihanet, hayal kırıklığı vardır. Dostoyevski, Ezilenler romanı ile yeniden yazar olarak bir yerlere gelmektedir.
Bu arada sara nobetleri artarak devam etmektedir; bu durumda doktorlar ona kısa sureli bir seyahate cıkmalarını onerir.1863 yılında Dostoyevski, Fransa – İngiltere – İtalya ’yı kapsayan 1 yıl surecek ve hep hayalini kurduğu Avrupa seyahatine ağabeyi Mihail ile cıkar. Dostoyevski, Rusya ’da unlu bir yazar olsa da Tolstoy gibi Avrupa ’da tanınan birisi değildir. Sıradan bir insan olarak cıktığı seyahatte kumara saplanıp kalır ve kumar borcları ulkesine geri doner. Bu arada, Rusya ’da da kumar borcundan dolayı alacakları onu beklemektedir. Bu aşamada Dostoyevski ’nin maddi durumu iyice bozulur; 1864 yılında da karısını ve ağabeyini yakın zamanlarda kaybetmiştir. Bir yandan borclar, bir yandan cok sevdiği ağabeyin kaybetmesi onu hem derin bir depresyona hem de muthiş bir caresizliğe surukler.
En onemli eserlerini yazdığı zamanlarda Dostoyevski..
Dostoyevski, uzun bir sure yayınevlerinin verdikleri avanslarla yaşar ama son ana kadar herhangi bir roman yoktur ortada. Yayınevleri onu o kadar cok sıkıştırır ki tam 29 gunde Kumarbaz adlı eserini kaleme alır. Tarihler 1867 yılını gostermektedir. Bundan bir yıl once de meşhur Suc ve Ceza adlı romanını kaleme almıştır. Ardından, onu edebiyat dunyasında efsane yapacak romanları ard arda gelir: Budala (1868), Cinler ( 1872) ve Delikanlı (1875). Bu arada, işlerini daha iyi yapmak ve cok daha hızlı yazmak icin 20 yaşındaki sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ’yı işe alır. O zamanlar 45 yaşında olan Dostoyevski, Anna ile evlenir. Bu evliliklerinden bir kızları olsa da kızları doğduktan birkac ay sonra olur; bu durum Dostoyevski icin travmatik bir durumdur ve yine uzun bir depresyon donemi onu beklemektedir.
Olumune uc aya kala, o zamana kadarki yazıları arasında ustalık eseri olarak gosterilecek Karamazov Kardeşler adlı romanını yazdı. 3 yılda biten bu romanı değildi aslında ona nam veren. Olumunden bir yıl once Puşkin heykelinin acılışında konukların arasında surekli borc para istediği yazar Turgenyev ve usta yazar Tolstoy ’un olduğu bir kalabalık onunde oylesine etkileyici bir konuşma yapar ki hayatı boyunca hicbir mektubuna cevap vermeyen Turgenyev bile konuşmanın sonunda ona sarılıp ağlar. Halk onu bir nevi peygamber olarak gorur. Bir yıl, o cok istediği unu yakalar, ustalık eseri Karamazov Kardeşler'i yazar ve bu romanını bitirmesinden 3 ay sonra 9 Şubat 1881 yılında 60 yaşında hayata gozlerini yumar.
[h=3]Dostoyevski ’nin Edebî Kişiliği [/h]Dostoyevski, 60 yıllık hayatı ve otuz kusurluk yazın hayatı boyunca 12 roman, 20 kısa oyku, 2 tane de edebî olmayan yazı kaleme almış ve iki dergi yonetmiştir.
Yazarın tum eserleri aynı beğeni ile karşılanmadı; her zaman aynı kalitede romanlar yazmadı. Dostoyevski ’nin eserlerinden cok tanınanları ve ovgu alanları: İnsancıklar, Olu Evinden Anılar, Suc ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Cinler ( Encinler ), Delikanlı ve Karamazov Kardeşler.
Bu eserlerinde Dostoyevski ’nin en cok ilham aldığı yine kendisidir. Kumarbaz, romanında kumar buyuk bir tutkuyla anlatmasının nedeni kendisinin de bir kumarbaz olmasıdır. Karamazov Kardeşler romanındaki baba figuru kendi babasından başkası değildir. Suc ve Ceza romanında Raskolnikov ’un gecirdiği sara nobetlerini bu kadar gercekci anlatmasının en onemli nedeni kendisinin cok şiddetli sara nobetleri geciren birisi olmasıdır. Zayıf kadınları, erkekten dayak yiyen ya da ezilen kadınları bu kadar iyi tasvir etmesinin en onemli nedeni, annesinin bu tur bir kadın olmasıdır. Kısaca, Dostoyevski, doğuştan harika bir anlatıcı olabilir; yazmaya yetenekli olabilir ama onun hakkındaki en onemli ayrıntı, yazdıklarının coğunu yaşamış bir adam olmasıdır. Romanlarındaki gercekci tasvirlerinin en onemli nedeni, kendisinin bunları yaşamış olmasıdır.
Tematik acıdan bakarsak, Dostoyevski edebiyata ne getirmiştir diye sormalıyız. Dostoyevski romanlarında herhangi bir kahramanına daha fazla onem vermez; her kahramanı eşit olcude onemlidir. Evet bir ana kahraman vardır ama en az ana kahraman kadar guclu diğer kahramanlar da vardır. Ayrıca her romanında hayatı sorgulayan bir yanı vardır. Hayata salt acı ya da salt uzuntu olarak bakmaz; hicbir kahramanına da oyle baktırmaz. Aksine, duygu festivali yaşatır. Bazı edebiyatcılar buna cok sesli roman der; eğer boyle bir adlandırma varsa bunun en guzel orneklerini Dostoyevski vermiştir kanımca.
Dostoyevski ’nin işlediği temalarda aşk, ihanet, delilik, kumar, kolelik, aile bağları vardır. İşlediği temalar, gercekci anlatımıyla birleşince muthiş bir roman keyfi oluşturuyor. Hayatı cehennem gibi olan bir edebiyatcının cehennemi yazması okuyucuyu kontrollu bir kaosa surukluyor. Tolstoy her ne kadar aklı başında ve kontrollu bir yazarsa Dostoyevski o kadar bağımsız ve maceraperest..

[h=2]Fyodor Dostoyevski Dostoyevski ’nin Hayatı [/h]Tam adıyla Fyodor Mihaylovic Dostoyevski, 11 Kasım 1821 tarihinde Carlık Rusya doneminde dunyaya gelmiş ve 9 Şubat 1881 yılında, olumunden birkac hafta sonra Car ’ın bombalı saldırıya uğradığı zamanlarda hayata gozlerini yummuş. Tam 60 yıl bu dunyada koşmuş, ağlamış, gulmuş, nefes almış..
Dostoyevski ’nin babası soylu bir askerî doktordur. Cerrahtır ve gorevinden emekli olduktan sonra Dostoyevski ’nin de doğacağı Moskova ’da bulunan Mariinskiy hastanesinde gonullu olarak calışmaya başlar. Mihail Dostoyevski cok zengin bir adam değildi ama asla fakir bir adam da değildi. Yaklaşık bin koylunun efendiliğini yaptığı bir koyu vardı ama kendisi Moskova ’da yaşamayı tercih ediyordu. 5 cocuk babası idi ve ozellikle Dostoyevski ’nin de anlattıklarına bakılırsa sinirli, aşırı disiplinli, sarhoş ve sevgisiz bir adamdı. Kanımca, bir hastanede bedava olarak yoksulları tedavi eden bir adamın kendi evinde aşırı disiplinli ve sevgisiz olması bir cocuğun, babasının hayal ettiği gibi birisi olmamasından mutevellit duyduğu hayal kırıklığı ile yazdığı bir durum da olabilir. Aksi durumu kanıtlayan pek cok durum olduğu gibi; bu durumu da kanıtlayan pek cok durum mevcut. Mesela Mihail Dostoyevski, cocuklarının eğitimine titizlenen bir baba, her akşam yemeği oncesine cocuklarına bir şiir ya da romandan bir parca okutması, cocuklarına kendisinin Latince dersi vermesi ve Fransızca oğrenmeleri icin de cok iyi bir hoca tutması bu duruma bir ornek. Sorun, Dostoyevski ’nin babasının tum bunlarıonlara zorla yaptırması..
Dostoyevski ’nin annesi Mariya, aşağıda verilen kaynakların buyuk kısmında bir tuccar kızı olarak gecer ama aynı zamanda Dostoyevski ’nin babasının, annesini bir ucret karşılığı satın aldığı da yazar. Dostoyevski ’nin annesinin evde pasif, her şeyi alttan alan bir yapıda olması, surekli hasta ve ciddi anlamda cocuklarına mutluluk veremeyecek kadar mutsuz olması bu durumun bir sonucu olabilir. Sonucta Dostoyevski, ebeveynler bakımından şanslı azınlıktan değildi. Bu durumun da sancısını cekti, ona aileden gelen en buyuk destek kardeşi Mihail oldu. Beş kardeşten Mihail ve Dostoyevski ’nin bağının cok farklı olduğunu, Dostoyevski ’nin ağabeyi ile hep hayali olan Avrupa ’ya birlikte gitmesinden ve ondan hep sevgiyle bahsetmesinden anlayabiliriz.
Dostoyevski ’nin babasının gonullu olarak gittiği hastaneye sık sık gidip oradaki hastalarla hasbihal ettiğini biliyoruz. Zaten ilk oğretimini de Moskova ’da gecirmişti. İnsanların, ozellikle hasta ve yoksul insanların hayatlarını dinlemek, Dostoyevski ’nin ilk lanetiydi zannımca.
Universiteye gireceği zaman annesinin verem hastalığı yuzunden olduğunu oğrendi. Eşinin olumuyle kendisini daha cok ickiye veren babası da efendisi olduğu koye yerleşti. Dostoyevski de Petersburg Muhendislik Okulu olarak adlandırılan cok ama cok sıkı bir yonetime sahip olan okula gonderildi. Dostoyevski, babasının olum haberini bu okuldayken, kardeşi Mihail ile mektuplaşırken oğrendi. Babası, kimi kaynaklara gore oylesine gaddar bir adamdı ki emrindeki koleler ve koyluler tarafından feci şekilde olduruldu, kim kaynaklara gore de kalp krizi gecirdi. Her ne olursa olsun 1839 yılında, Dostoyevski daha 18 yaşındayken babasının olum haberi alarak ilk ciddi epilepsi nobetini gecirmiş oldu. Ayrıca mesnetsiz bir şekilde babasının olumunden kendisini sorumlu tuttu; onun olmesini duşunduğu icin olduğune inanıyordu ve depresyon ile tanışması da bu mesnetsiz duşunce ile oldu. 18 yaşında, aşırı disiplinli bir muhendislik okulunda, hic muhendis olmamak uzere yetişirken babasını ve annesini kaybetti; aynı anda epilepsi ve depresyon ile tanıştı..
Dostoyevski, okulunu bitirdikten sonra mesleğini yapmak uzere asteğmen olarak atansa da istemediği bu mesleğe ancak 1 yıl dayanabilirdi. Cunku hem askerlikten nefret ediyor hem de muhendis olmak hic ama hic istemiyordu.. Tıpkı Oğuz Atay gibi..
Dostoyevski, yazar olmak istiyordu, asker ya da muhendis değil.. Bu bakımdan yazar olma kararından sonraki hayatı, edebî dunyası ile ic ice olacaktır; biz de bu durumda ikisini bir işlemeye başlayacağız.
[h=3]Dostoyevski ’nin Edebiyat ile Tanışması [/h]Dostoyevski, 25 yaşında, takvimler 1846 yılını gosterdiğinde ilk kurgusal romanını yazdı : İnsancıklar. Bu eserini yazdığı zaman yayınlamak istememiştir. Bu bakımdan, edebiyat kulislerinde bu yayınlanma oykusunun nefes kesen bir hikayesi vardır: İnsancıkların karamaları, donemin Rus şairlerinden Nekrasov ’a yine Dostoyevski tarafından verilmiştir. Akşam verilen İnsancıkların karamalarını, aynı gece Nekrasov, ağlamaktan şiş gozleri ile Dostoyevski ’nin evine getirir. Ona bu eserinin muhteşem olduğunu bu eseri mutlaka Belinski ’nin de gormesi gerektiğini soyler. Şimdiki sacma kitap pazarından once, yazarlar ya da yazar / şair olmak isteyenler, sıkı bir eleştirmen denetimden gecerdi. Eleştirmen, beğenmediği ya da edebiyat dunyasında olmasını istemediği bir yazarı – şairi ve onun eserini o kadar yererdi ki o şair ya da yazar bir daha bir tek kelime dahi yazamazdı. Bir eser, hem yayınevi sahibinin beğenisinden gecmeliydi hem de eleştirmenlerin. Zaten yayınevleri de eleştirmenlerin sevmediği ya da bakmadığı romanları, şiirleri, oykuleri basmazlardı. Şimdiki gibi iki satır karalayan herkes yazar değildi. İşte Belinski de Rusya ’nın en onemli eleştirmeni. Onun beğenmesi demek herkesin beğenmesi demek. Sabah, gun ışıyınca Nekrasov ile Dostoyevski; Belinski ’nin kapısını calar ve Nekrasov İnsancıklar eserini ona taktim ederken “Yeni bir Gogol” doğuyor der. Gogol, o zamana kadar ki en onemli ve en buyuk yazar. Bu lafa oldukca kızan Belinski ona “Zaten size kalsa Gogol ’lar mantar gibi yerden biter” diyecek İnsancıklar romanını okuduktan sonra bu lafını yutacaktır.
Dostoyevski gelecek vaad ediyordu. İnsancıklar romanında işlediği oksuz kız – yaşlı adam aşkı ve bu aşkın etrafında donen yoksul ve ezilen halk ara teması; halk tarafından cok sevildi. Eleştirmenlerden tam not alan ve her defasında ovgu dolu sozlerle adından bahsettiren her yıl bir roman yazarak ard arda şunları yayınladı : Oteki (1846), Ev Sahibesi (1847), Beyaz Geceler (1848).
Oteki adlı romanında cift kişilikli bir memurun, kendisi haric diğer kişiliklerinden kurtulma isteği işlenirken; Ev Sahibesi adlı Gogol tarzına oykunduğu uzun oykusunde Ordinov adlı karakterin insandan uzak ve bilime adanan omrunde aşkı keşfetmesi anlatılır. Beyaz Geceler adlı romanda ise aşırı hayalci bir adamın dort gunluk aşkı konu edilir. Bu uc roman, asla İnsancık romanın gorduğu ilgiyi gormemiştir. Hatta İnsancıklar romanını ove ove bitiremeyen Belinski, bu uc romanla cok kotu bir şekilde dalga gecmiş, kucuk gorup aşağılamıştır. Zaten kırılgan ve hassas bir ruha sahip olan Dostoyevski, bu eleştirileri kaldırmamış ve uzun bir depresyona girmiştir. Hatta bu yuzden hasta olmuş ama yine de en buyuk tutkusu yazmaktı ve hic bırakmamıştır.
1848 yılında Beyaz Geceler adlı romanından hemen sonra Bir Yufka Yurek adlı uzun oykusu geldi. Bu oykunun de konusu işi ve patronun aşırı bağlı bir adamın, nişanlandıktan sonra işini ve patronun ihmal ettiği duşuncesidir. Bu oykusu ile itibarını biraz toplayan Dostoyevski, yine de İnsancıklar ile yakaladığı ilk başarıyı yakalayamadı. Edebiyatı bırakmak niyetinde idi, cıkış yolu olarak politikayı gordu.
[h=4]Dostoyevski ve Politika [/h]Tarihler, I. Nikola ’nın donemi idi. 1849 yılında Dostoyevski, Carlık yonetimine karşı olan Tetrashevski yani Liberal genclerin olduğu bir grupta idi.
Politikayla ilgilenen Dostoyevski, politik şiirler kaleme almaya başlar.. Dostoyevski, sıkı bir Rus milliyetcisidir ve Hz. İsa ’nın dahi Rus olduğunu duşunecek derece bu durumu sorun etmiştir. Kişilik olarak her şeyi en uc noktada yaşayan bir adam olan Dostoyevski ’nin zaten boyle bir konuda da mantıklı ve orta yolcu bir duşunme tarzına sahip olması beklenemezdi.
Aynı yılın 23 Nisan gecesi, kapısı askerlerce calınan Dostoyevski ’nin tum yazıları bir anda toplanır ve kendisi de apar topar zifiri bir hucreye atılır. Tam dort ay boyunca hic kimse ona neden bu hucrede olduğunu soylemez. Hastalıklı ve takıntılı bir adam bir adam olan Dostoyevski, zaten dort ay boyunca ruhen yıkılmıştı.
Tam dort ay sonra, askerler ona neden bir hucrede olduğunu soylerler. I. Car ’ı yeren bir şiir kaleme almıştır. Sucu sabit olup cezası idamdır! Dostoyevski, yazdığı bu şiir yuzunden oldurulecektir, hem de kurşuna dizilerek.. Ustelik yalnız da değildi; cok sevdiği ağabeyi ile birlikte 8 arkadaşı da vardı.
Uclu uc kişilik gruplar halinde idam mandasının onune cıkarılan Dostoyevski, tam idam edilecekken Car ’ın muthiş (!) alcakgonulluluğunden ve yuce affediciliğinden (!) faydalanarak idam edilmez. Car, tam idam mandası nişan almışken bir haber gondermiş ve bu devrimcilerin cezalarını idamdan kurek cezasına cevirmiştir. Dostoyevski, yazdığı bu şiir yuzunden idam edilecekken affedilmiş ama cezası 4 yıl kurek mahkumluğuna, 6 yıl zorunlu askerliğe ve bir daha St. Peterburg ile Moskova ’ya girememe cezasına cevrilir.
[h=4]Dostoyevski ’nin Sibirya Surgun Yılları [/h]Kurek mahkumu olmak demek, dunyanın en soğuk yerlerinden birisi olan Sibirya ’da -40 derecede kar kuremek, mermer kırmak demek. Ustelik ayakları zincirlenmiş halde. Dostoyevski ’nin sacları traş edilir, ayaklarına demir zincirler (prangalar) vurulur ve 1859 yılına kadar mermer kırarak hayatını devam ettirir. Tum bu zaman boyunca okumasına izin verilen tek kitap İncil olmuştur. Cezasının ikinci kısmında zorunlu hizmet donemi başlar ve Semipalatinsk adındaki şehirde bulunan askeri kışlaya er olarak verilir. 1854 yılında başladığı bu ceza gorevinde 3 yıl sonra subaylığa kadar yukselir ve hayatı boyunca pişman olacağı mutsuz bir evliliğe burada razı olur. İlk eşi Mariya ile evlenir. Mariya, subay eşinin olumunden sonra Dostoyevski ile evlenmiş, hasta bir kadındır. Dostoyevski, Mariya ile ona acıdığı icin evlendiğini soyler; Mariya ise Dostoyevski ’yi ilk gorduğu zaman onun “zavallı ve kafası karışık, endişeli, yalnız, aciz, asabi ve neredeyse hasta” gibi gorunduğunu soyler.
Surgun ve ceza bitince Dostoyevski, Moskova ’ya yakın ama kucuk bir yerde kalmaya başlar. Tarihler 1859 yılını gosterir. Kardeşi ile birlikte ozur kalan Dostoyevski, yayın hayatına dergi ile devam etme kararı alır. Yaşı henuz 38 ’dir, olumden donmuş, Sibirya ’da kurek mahkumu olmuş, nefret ettiği askerliği yapmak zorunda kalmış, neredeyse hic kitap okuyamamış ve acıdığı icin kendisini hasta diye nitelendiren bir kadınla evlenmişti. Ustelik kendisinin olması gereken iki buyuk şehre girme yasağı vardı.. Surgun gunlerini de Oluler Evinden Anılar adlı romanında işleyecekti.
[h=4]Dostoyevski ’nin Dergicilik Hayatı [/h]Surgun hayatı biten Dostoyevski, 1859 yılında abisi ve ortak arkadaşları N.N. Strahvoov ile birlikte ZAMAN ve DONEM adlı dergileri cıkarmaya başladı. Bu dergiler, ilk donem yazıları gibi muhalif değil; aksine Slavcı duşunceyi destekleyen dergilerdi. Dergiler sayesinde maddi durumu duzelmişti. Surekli Car ’a ovguler sunan yazılar kaleme alıyordu.
Bu donemde konusu kolelik olan Olu Evinden Anılar adlı romanını ve Ezilenler adlı romanın yazar. Ezilenler romanı, Dostoyevski ’nin en başarılı romanlarından biri sayılır. Roman kahramanı Vanya, yoksul ama başarılı olmayı hedefleyen genc bir yazardır; Vanya ile Dostoyevski ’nin kişiliği oldukca benzer. Roman, Vanya ’nın Nataşa ile olan karmaşık aşk ilişkisini anlatır; bu aşk ilişkisinde ihanet, hayal kırıklığı vardır. Dostoyevski, Ezilenler romanı ile yeniden yazar olarak bir yerlere gelmektedir.
Bu arada sara nobetleri artarak devam etmektedir; bu durumda doktorlar ona kısa sureli bir seyahate cıkmalarını onerir.1863 yılında Dostoyevski, Fransa – İngiltere – İtalya ’yı kapsayan 1 yıl surecek ve hep hayalini kurduğu Avrupa seyahatine ağabeyi Mihail ile cıkar. Dostoyevski, Rusya ’da unlu bir yazar olsa da Tolstoy gibi Avrupa ’da tanınan birisi değildir. Sıradan bir insan olarak cıktığı seyahatte kumara saplanıp kalır ve kumar borcları ulkesine geri doner. Bu arada, Rusya ’da da kumar borcundan dolayı alacakları onu beklemektedir. Bu aşamada Dostoyevski ’nin maddi durumu iyice bozulur; 1864 yılında da karısını ve ağabeyini yakın zamanlarda kaybetmiştir. Bir yandan borclar, bir yandan cok sevdiği ağabeyin kaybetmesi onu hem derin bir depresyona hem de muthiş bir caresizliğe surukler.
En onemli eserlerini yazdığı zamanlarda Dostoyevski..
Dostoyevski, uzun bir sure yayınevlerinin verdikleri avanslarla yaşar ama son ana kadar herhangi bir roman yoktur ortada. Yayınevleri onu o kadar cok sıkıştırır ki tam 29 gunde Kumarbaz adlı eserini kaleme alır. Tarihler 1867 yılını gostermektedir. Bundan bir yıl once de meşhur Suc ve Ceza adlı romanını kaleme almıştır. Ardından, onu edebiyat dunyasında efsane yapacak romanları ard arda gelir: Budala (1868), Cinler ( 1872) ve Delikanlı (1875). Bu arada, işlerini daha iyi yapmak ve cok daha hızlı yazmak icin 20 yaşındaki sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ’yı işe alır. O zamanlar 45 yaşında olan Dostoyevski, Anna ile evlenir. Bu evliliklerinden bir kızları olsa da kızları doğduktan birkac ay sonra olur; bu durum Dostoyevski icin travmatik bir durumdur ve yine uzun bir depresyon donemi onu beklemektedir.
Olumune uc aya kala, o zamana kadarki yazıları arasında ustalık eseri olarak gosterilecek Karamazov Kardeşler adlı romanını yazdı. 3 yılda biten bu romanı değildi aslında ona nam veren. Olumunden bir yıl once Puşkin heykelinin acılışında konukların arasında surekli borc para istediği yazar Turgenyev ve usta yazar Tolstoy ’un olduğu bir kalabalık onunde oylesine etkileyici bir konuşma yapar ki hayatı boyunca hicbir mektubuna cevap vermeyen Turgenyev bile konuşmanın sonunda ona sarılıp ağlar. Halk onu bir nevi peygamber olarak gorur. Bir yıl, o cok istediği unu yakalar, ustalık eseri Karamazov Kardeşler'i yazar ve bu romanını bitirmesinden 3 ay sonra 9 Şubat 1881 yılında 60 yaşında hayata gozlerini yumar.
[h=3]Dostoyevski ’nin Edebî Kişiliği [/h]Dostoyevski, 60 yıllık hayatı ve otuz kusurluk yazın hayatı boyunca 12 roman, 20 kısa oyku, 2 tane de edebî olmayan yazı kaleme almış ve iki dergi yonetmiştir.
Yazarın tum eserleri aynı beğeni ile karşılanmadı; her zaman aynı kalitede romanlar yazmadı. Dostoyevski ’nin eserlerinden cok tanınanları ve ovgu alanları: İnsancıklar, Olu Evinden Anılar, Suc ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Cinler ( Encinler ), Delikanlı ve Karamazov Kardeşler.
Bu eserlerinde Dostoyevski ’nin en cok ilham aldığı yine kendisidir. Kumarbaz, romanında kumar buyuk bir tutkuyla anlatmasının nedeni kendisinin de bir kumarbaz olmasıdır. Karamazov Kardeşler romanındaki baba figuru kendi babasından başkası değildir. Suc ve Ceza romanında Raskolnikov ’un gecirdiği sara nobetlerini bu kadar gercekci anlatmasının en onemli nedeni kendisinin cok şiddetli sara nobetleri geciren birisi olmasıdır. Zayıf kadınları, erkekten dayak yiyen ya da ezilen kadınları bu kadar iyi tasvir etmesinin en onemli nedeni, annesinin bu tur bir kadın olmasıdır. Kısaca, Dostoyevski, doğuştan harika bir anlatıcı olabilir; yazmaya yetenekli olabilir ama onun hakkındaki en onemli ayrıntı, yazdıklarının coğunu yaşamış bir adam olmasıdır. Romanlarındaki gercekci tasvirlerinin en onemli nedeni, kendisinin bunları yaşamış olmasıdır.
Tematik acıdan bakarsak, Dostoyevski edebiyata ne getirmiştir diye sormalıyız. Dostoyevski romanlarında herhangi bir kahramanına daha fazla onem vermez; her kahramanı eşit olcude onemlidir. Evet bir ana kahraman vardır ama en az ana kahraman kadar guclu diğer kahramanlar da vardır. Ayrıca her romanında hayatı sorgulayan bir yanı vardır. Hayata salt acı ya da salt uzuntu olarak bakmaz; hicbir kahramanına da oyle baktırmaz. Aksine, duygu festivali yaşatır. Bazı edebiyatcılar buna cok sesli roman der; eğer boyle bir adlandırma varsa bunun en guzel orneklerini Dostoyevski vermiştir kanımca.
Dostoyevski ’nin işlediği temalarda aşk, ihanet, delilik, kumar, kolelik, aile bağları vardır. İşlediği temalar, gercekci anlatımıyla birleşince muthiş bir roman keyfi oluşturuyor. Hayatı cehennem gibi olan bir edebiyatcının cehennemi yazması okuyucuyu kontrollu bir kaosa surukluyor. Tolstoy her ne kadar aklı başında ve kontrollu bir yazarsa Dostoyevski o kadar bağımsız ve maceraperest..