• 25-03-2021, 05:02:47
    #1

    Oyle Bir HikÂye
    Sinemadan cıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Kufrettim. Ana avrat kufrettim.
    Canım bir yurumek istiyordu ki... Şoforun biri:
    — Atikali, Atikali! diye bağırdı.
    Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoforun yanına. Dere tepe duz gittik.
    Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı, sarı, yeşil, turlu ışıklar gorerek, bir renk dalgası icinde
    Atikali'ye vardık.
    Şişli'de Bomonti durağından yuz adım yurusem evime varır, iki yorganlı yatağımın cukuruna buzulur,
    dostum Panco'yu duşunurum. Şimdilik başka kimsem yok. İstanbul adalarının birinde hasta anamyatar
    doşeğinde. Kara kopeğim de karyolasının altında onu ve beni bekler. Panco, Cilek isimli bir sokakta
    oturur. Futbol oyunları gorur ruyasında. Yahut da yine ruyasında pişpirik oynar. Ben gece yarısından
    sonra yağmurlu bir havada Atikali'deyim. Sozumona bir bulvar ustundeyim. Yuruyorum. Yağmur yağıyor
    da yağıyor. Evet, yağmurun, yalnızlığın, Atikali'nin hakkı var: Uzaklaştıkca anamı, Panco'yu, kopeğim
    Arabi daha cok ozluyorum.
    Ucu de uykudadır. Annemhorluyor, Arap uyanmış, sokağa kulak veriyor, Panco ruya da gormuyor,
    demincek attım.
    Ben, iki insan ve bir hayvan duşunerek yağmurun altında, Atikali'nin bilmediğim sokaklarına sapıyorum.
    Bekci dudukleri geliyor. Bir evden deli gibi birisi fırlıyor. Ustume cullanıyor.
    — Dostumu oldurdum abi, diyor, sakla beni.
    Paltomun cebini gosteriyorum. Dikişlerinden yağmur girmiş, sabahki yediğim simidin susamları kokan
    cebimi. Girip kayboluyor.
    — İsmin ne senin? diye sesleniyorum cebime:
    — Hidayet.
    — Neden oldurdun; Hidayet?
    — Seviyordumbe abi!
    — Nasıl seviyordun; Hidayet!
    — Deli gibi be abi! Gun onunla ağarıyordu. Ben susamhelvası satarım abi gunduzleri. Cebin de mis gibi
    simit kokuyor abi. Gun onunla ağarır; onunla kararırdı. Bir dakkam yoktu onu duşunmediğim. Abi,
    ruyada gibi yaşardım. Her laf gelir gider ona dayanırdı. İnsanlar bana bir laf soylerdi. O ne cevap verebilir,
    diye duşunurdum. Bir şey alacak olsamo alır mıydı acaba? derdim. Bir şey yesem icime sinmezdi.
    Biri yol sorsa o gosterir miydi diye kafama sormayınca ve icimde o, yol gostermeyince aptal aptal bakardım.
    Bir guzel şey gorsem ona gostermezsem, gosteremediğim icin zevk alamazdım guzel şeyden.
    — İsmi ne idi?
    — Pakize.
    — Sonra Hidayet?
    — Sonra abi... Hava kararırdı. Susam helvalarını kahveye bırakır, iki bardak şarap icmeye koşardım.
    Afyon mu katardı pezevenk meyhaneci nedir, icer icmez Pakize karşıma dikiliverirdi capcanlı, ısıcacık.
    — Sahiden mi?
    — Yok be yalancıktan, hulyadan be abi! Artık konuşur dururdum abi.
    — Sus, gelen var, Hidayet.
    Hidayet paltomun cebinde bir susamtanesi gibi buzulurdu.


    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.