Orta yaş evliliği nedir? Biz bunu "20 seneyi aşmış" evliliklere diyoruz.




Bir cift ayrılmadan, bağlılıklarını bozmadan, bunca sene beraber kalabilmişse, biz bunu takdir ediyor ve "mutlu" kabul ediyoruz. Acaba bu her zaman boyle mi? İsterseniz bu orta yaş evliliklerini biraz irdeleyelim. İlk yıllarda problemler gormezlikten gelinir. Zira cocuklarımız ya yeni doğuyordur ya kucukturler ve biz cok doluyuzdur. Birbirimize toleransımız boldur. Sorunlarımız varsa da gerektiği kadar ustunde durmaz, arka plana atarız. Hayat ilerlerken problemler de ilerler, katılaşır; ancak şimdi de, ergenlik cağına gelmiş cocuklarımız yine on plandadır. Problemlerimizi realize ederiz, ancak gerektiği kadar uzerinde durmayız. Bu arada parasal sıkıntılarımız da istesek bile, gerekli onlemleri almamızı engeller. İşteki problemlerimiz, uğraşı alanlarımızın tumunu alır. Para, cocuklar, işteki yukselme uğraşılarımız ve belki de anne ve babalarımız bu yılların başrol oyuncularıdır.

Boş yuva sendromu

Derken orta yaş problemleri daha on plana cıkmaya başlar; vucudumuz sarkmaya, yuzumuz kırışmaya, saclarımız beyazlaşmaya yuz tutar. Goruş bozuklukları, yakın gozluk, oramızın buramızın ağrıları, derken bir de bakarız ki cocuklar buyumuş ve bir zamanlar cok dolu olan ev boşalmış. Amerikalılar'ın "emty nest" dedikleri, yani, boş yuva sendromu bizi de sarmaya başlar. Eskisi kadar bize muhtac olmayan ev halkı; kendimizi bulmamıza; veya daha kotusu kendimizi dinlememize bol zaman bırakır. Eğer sağ duyumuzu kullanırsak veya daha az problemli bir 20 yıl gecirmişsek, bu zaman dilimini, senelerdir yapamadığımız hobilerimize ayırır; kendimizi keşfetmeye ve geliştirmeye calışırız. Eşimize daha cok yonelir, romantizmimizi yaşar; belki de tekrar ufak flortlere başlar; seyahatler ederiz. Peki ama ya zaten mutsuz idiysek ve şimdi yalnız kalınca kendimizi dinlemeye başlamışsak? Psikosomatik rahatsızlıklar (yani hastalık hastası olmak) başlamışsa; gittikce şişmanlıyor; her şeyi kendimize dert ediyor; kendimizi mutsuz hissediyorsak? Ya hele panik ataklar başlamış, depresyon belirtileri, korkular da varsa. Bu arada, tabii kadın olarak, eşimize karşı davranışlarımızda değişmeye; onca zamandır yaptığı şeylerden sinir almaya, terslemeye, takmaya başlarız. Bu arada kocamız da bu durumdan etkilenmeye, sıkılmaya ve giderek yalnızlaşmaya başlar. Eşler sudan sebeplerle kavga etmeye ve birbirlerini suclamaya, incir cekirdeğini doldurmayacak sebeplerle, sinir harbine girerler. Sonucta, "fark etmeden haşlanan kurbağa" misali, kendilerini ruhsal boşlukta bulurlar. Sevgi boşluğu, fikirsel ayrılıklar, muşterek tarafların eksikliği giderek araya ucurumlar sokar.

Uzman yardımı şart!

Neticede ya aralarında sevgi ve saygı varsa "Evlilik terapistine" gelir yardım alırlar, ya da birinden biri diğerine ihanet eder! Maalesef en cok ikinci şık sonucu bana geliyorlar. Zira ihanet eden kişi, icindeki sevgi, alaka boşluğu mu, o anın şartlarında, onune kim cıkarsa bunu onunla dolduruyor. Daha doğru bir tanımla "Denize duşen yılana sarılıyor." Bununla kimseyi aşağılamak istemiyorum ama, o anın şartlarında, icinde bulunulan duygusal boşluk, fazla araştırılmaksızın dolduruluyor. İhanet edilen ise, bir şekilde haberdar oluyor ve kıyametleri koparıyor. Sonradan pişman olunacak şiddet, hakaret tabii ki cifti icinden cıkılmaz bir yaşantıya itiyor. Eğer hic olmazsa bu safhada, aklı-selimlerini kullanıp "evlilik terapisi" almayanlarsa, maalesef bir hic yuzunden boşanıyorlar. Ama "evlilik terapisi" alırlarsa, aralarındaki kopukluk ne zaman başladı; nereden bu duruma geldiler; başından beri aralarındaki uyuşmazlıklar neydi, cocukları ne kadar bundan etkilendi, butun bunlar tek tek irdelenip şahıslarla paylaşılır. Dolayısı ile gerek kendilerini, gerek karşı tarafı, gerek evliliklerini ne kadar iyi tanırlarsa, o kadar doğru cozumu bulmuş olurlar. Psikolojik uzuntulerin sebep olabileceği rahatsızlıklardan kurtularak, birbirlerini kıracaklarına yapıcı olabilmenin pozitif etkisini, evlilik sanatı dediğimiz, konuşmak, dokunmak, hatta munakaşa etmenin dahi yollarını oğrenmek; ancak ve ancak "evlilik terapisi" almakla mumkundur.