ABD Başkanı Donald Trump 10 Aralık'ta paylaştığı bir dizi tweet ile ABD'nin Fas'ın tartışmalı Batı Sahra topraklarındaki egemenliğini tanıdığını, Dahle'de bir konsolosluk acacağını ve Fas ile İsrail arasındaki ilişkilerin nitelikli normalleşmesine aracılık ettiğini duyurdu. Fas Kraliyet Kabinesi ve Dışişleri Bakanlığı tarafından onaylanan bu tartışmalı anlaşmanın kapsamlı bolgesel sonuclar doğurması bekleniyor. Bu kararla Fas, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Sudan'ın ardından Arap coğrafyasında İsrail'le son birkac ay icinde ilişkilerini normalleştiren dorduncu, 1979'dan bu yana ise Mısır, Urdun, BAE, Bahreyn ve Sudan'ın ardından İsrail'le normalleşmeyi kabul eden altıncı ulke oldu.
Bu anlaşma, Fas'ta olduğu gibi Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki (MENA) bircok kişiyi şaşırtmış olsa da aslında Fas'ın gecmişteki pozisyonu dikkate alındığında bu adımın monarşi rejimi icin stratejik olduğu değerlendirilebilir. Esasen Fas'ın dış politikası secilmiş hukumetin değil, monarşinin ozel alanıdır. Trump'ın Beyaz Saray'dan ayrılma surecini monarşinin kendi diplomatik ve guvenlik cıkarlarını korumak icin kullandığı soylenebilir. Batı Sahra uzerindeki egemenliğinin uluslararası acıdan tanınmasını diplomatik bir oncelik olarak belirleyen Fas rejimi bu bulunmaz fırsatı değerlendirdi. Temmuz 2011'de Fas Anayasasında "Yahudiliğin Fas mirasının bir parcası" olduğunu belirten bir değişikliğin yapılmış olması, bu gelişmelerin habercisiydi. Dunyadaki en buyuk ikinci diasporaya sahip olan Fas'la İsrail arasındaki normalleşme surecinin cok onceden başladığı bu adımlardan anlaşılmakta.

Batı Sahra uzerindeki egemenliğinin ABD tarafından tanınması, Fas acısından tartışmasız diplomatik bir başarı olarak değerlendirilebilir. Ancak bolgedeki siyasi dengeleri değiştirme ihtimali olan bu kararın doğrudan Batı Sahra'nın uluslararası alandaki tartışmalı konumunu değiştirmesi soz konusu değil. Esasen ABD'nin Fas'ın Batı Sahra iddiasını tanıma kararının ardından Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler'in (BM) bu konudaki tutumlarını değiştirmesi cok mumkun gorunmuyor. Mevcut durumda BM, Guvenlik Konseyi kararlarını zorlamaya devam ederken AB ise Fas ile guclu bağlarını surdurmek ile BM barış surecini desteklemek arasında bir denge kurmaya calışacak. Bununla birlikte AB icinde Fas'ın Batı Sahra'yla ilgili pozisyonuna en sıcak bakan devlet olan Fransa'nın farklı bir yaklaşım sergilemesi beklenmeyen bir gelişme olarak gorulmemeli. Fransa bir yandan BM himayesinde muzakere edilen bir siyasi cozumu resmi olarak desteklese bile, Fas rejimiyle yakınlığı dikkate alındığında, Fas'ın cıkarlarına ters bir tutum benimsemesi muhtemel gorunmuyor.
Bolgesel guc dengeleri değişebilir
Tum bu gelişmeler ışığında Batı Sahra'nın nihai konumunun Kuzey Afrika'da bolgesel guc dengesini değiştirebilecek sonuclar doğuracağını soylemek yanlış olmayacak. Fas şayet Batı Sahra'yı sınırlarına dahil edebilirse topraklarının yuzde 60 oranında buyumesi soz konusu olacak. Buna ek olarak Batı Sahra fosfat acısından zengin bir bolge olmanın yanı sıra Fas Krallığı'nın Atlas okyanusuna olan kıyısının uzaması da ulkeyi jeostratejik acıdan daha onemli ve guclu hale getirecek. Duşuk nufus yoğunluğuna rağmen Batı Sahra balıkcılık, hayvancılık ve yer altı kaynakları bakımından zengin bir bolge. El-Ayun şehri, bolgedeki en onemli sanayi şehirlerinden biri ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Urdun, sanayi, balıkcılık ve ihracat faaliyetlerini kolaylaştırmak icin yakın zamanda burada konsolosluklarının acılacağını duyurdu. Petrol gibi onemli doğal kaynaklar barındıran daha guneydeki sahil şehri Dahle, endustriyel bir liman bolgesi olarak Batı Sahra'yı potansiyeli yuksek bir ekonomik merkez haline getiriyor. Nitekim Dahle'de acılacak Amerikan konsolosluğunun Amerikan yatırımlarını teşvik etmesi ve kalkınmaya katkıda bulunması bekleniyor.
Diğer taraftan Fas-İsrail arasındaki bu normalleşme surecinin bolgesel ilişkilerin seyrini buyuk olcude etkileyeceği iddia edilebilir. Ozellikle Batı Sahra sorununun Cezayir-Fas ilişkileri uzerindeki olumsuz etkileri halen hissediliyor.
Batı Sahra'nın Fas'tan bağımsız bir devlet olarak uluslararası alanda tanınması, Cezayir'in bolgesel gucunu artıracak bir gelişme olarak goruluyordu. Boyle bir senaryonun gercekleşmesi durumunda zayıf bir devlet olacak olan Batı Sahra, Fas karşısında Cezayir'in diplomatik desteğine ihtiyac duyacak ve Moritanya uzerinde Cezayir'in daha fazla baskı kurması soz konusu olabilecekti. Fakat son donemde yaşanan gelişmeler, Cezayir'in bolgesel acıdan izolasyonunu pekiştirdi. Batı Sahra'da Fas egemenliğinin ABD tarafından tanınması, Cezayir'in en istemediği durumdu ve bu gercekleşti. Ote yandan Fas'ın ardından Moritanya'nın da İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi, Cezayir'i bekleyen bir diğer risk olarak gorunuyor. Bir yandan Libya'da devam eden kriz, diğer yandan Batı Sahra konusunda ABD'nin Fas'ı desteklemesi Cezayir'in "koşeye sıkışmış" ulke imajını guclendiriyor.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Cezayir tarafından bu normalleşme surecini kınayan nitelikte acıklamalar geldi. Cezayir Başbakanı Abdulaziz Cerrad 11 Aralık'ta bir toplantıda, "Cezayir'i istikrarsızlaştırmayı amaclayan dış operasyonlar" olduğundan bahsetti ve "Siyonist varlığın şimdi kapılarımıza gelmesi Cezayir'e zarar vermek icin gercek bir irade olduğunu gosteriyor" ifadesini kullandı. Yine Cezayir Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı acıklamada şu ifadelere yer verildi: "Batı Sahra'daki ihtilaf, ancak uluslararası hukukun uygulanmasıyla ve alanda BM ve Afrika Birliği'nin koklu doktrini ile cozulebilecek bir dekolonizasyon sorunudur." Yine aynı metinde, "Uluslararası toplum da dahil olmak uzere somurge ulkelerine ve halklara bağımsızlık veren ve bu yıl 60. yılını kutlayan 1514 sayılı kararın hukumlerine uygun olarak, Sahra halkı kendi kaderini tayin etme ve bağımsızlığa dair vazgecilmez haklarını kullanma konusunda ısrar ediyor" ifadeleri yer aldı. Cezayir on yıllardır Batı Sahra'nın statusu konusunda bolgenin ucte ikisini kontrol altında tutan Fas'a karşı silahlı direniş hareketi Polisario Cephesi'ni destekliyor. Bunlara ilaveten Cezayir'in Tinduf bolgesinde Batı Sahra'dan gelen multecilerin barındığı bircok multeci kampı bulunuyor.
Fas ic siyasetindeki tartışmalar
Fas'ın İsrail'le ilişkilerinin normalleşmesi, ulkenin ic siyaseti acısından da onemli sonuclar doğuracak bir gelişme. Fas yonetimi normalleşme kararı ile siyasi istikrarını garanti altına almayı hedeflerken Batı Sahra konusunda stratejik bir başarı elde ederek Cezayir'i bu sorunun cozumunde etkisiz kılmayı ongoruyor.
Diğer taraftan Fas'ta iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD) normalleşme surecinde zor durumda gorunuyor. Esasen PJD boyle bir normalleşmeye karşı cıkıyordu. Buna karşın normalleşmenin PJD hukumetteyken gercekleşmiş olması, partinin bir ikilemde kalmasına neden olmuş durumda. Fas Başbakanı Sadeddin el-Osmani İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin zor bir karar olduğunu vurgulayarak "Batı Sahra meselesinin bir takas mevzuu olmasını istemiyoruz, ancak bu mucadelede kazandığımız zafer ve İsrail'le normalleşme eş zamanlı gercekleşti" ifadelerini kullandı.
ABD'nin Fas'ın Batı Sahra'daki egemenliğini tanımasının "benzeri gorulmemiş bir zafer" olduğunu vurgulayan el-Osmani, "Fas, Batı Sahra sorununa saplanır kalır ve toprak butunluğunu sağlayamazsa Filistinliler icin yapmak istediklerini yapamaz" soylemiyle normalleşme surecinin onemli bir başarı olduğunu vurguladı. Esasen İslami eğilimli partinin, secmenlerin guvenini kaybetme riskine rağmen rejimin resmi pozisyonunu desteklemek dışında bir alternatifi bulunmuyor zira ulke siyasetindeki etkinliği resmi duzeyde beliren iradeye bağlı kalmasıyla doğrudan bağlantılı. Bununla birlikte, parti icinde bu konuda farklı goruşlerin olduğu biliniyor. Fas'ın normalleşme acıklamasından birkac gun sonra PJD, Filistin halkına karşı işlenen sucları kınadı ve "Mescid-i Aksa'ya donuk mukerrer saldırıları, Filistinlilerin topraklarına el konulmasını, tum uluslararası anlaşma ve kararlar acık bir şekilde ihlal edilerek Filistinlilerin ulkelerine geri donuş hakkının inkar edilmesini ve İslam toplumlarına nufuz ederek ilişkileri normalleştirme girişimlerini" bu suclar arasında sıraladı. Yine aynı acıklamada Fas Kralı 6. Muhammed'in onderliğinde Batı Sahra konusunda elde edilen tarihi başarıların gurur verici olduğu da vurgulandı. Tum bu acıklamalar, PJD icinde normalleşme sureci konusunda ciddi bir goruş ayrılığı olduğu izlenimini guclendiriyor. PJD'nin normalleşme surecinde resmi soyleme aykırı bir tutum ortaya koymamasının bir bedeli olacağı cok acık gorunuyor. Buna mukabil partinin, ideolojik konumuna bağlı kalamadığı icin bir itibar kaybı yaşayabileceği, bu durumun da 2021'de yapılacak parlamento secimlerine yansıyabileceği de tahmin ediliyor.
Son donemde İsrail ile normalleşme yonunde atılan adımların, bu yonde karar alan ulkeler acısından sağladığı kazanımlar one cıkarılsa ve bu noktalar buyutecle gosterilse de bu dinamiği zorlayan ve bu konuda belirleyici olan faktorun İsrail'in uzun vadeli kazanc hesapları olduğu acık. Bu cercevede, Batı Sahra'daki egemenliğinin uluslararası toplum tarafından tanınmasını dış politikasının başlıca hedefi olarak belirleyen Fas yonetiminin, bu yonde ciddi bir kazanım elde etmiş olsa da başta komşu ulke Cezayir'le ilişkileri olmak uzere bolgesel guc mucadelesi acısından zorlu bir doneme girmiş olduğu ifade edilebilir.
[Dr. Hatice Rumeysa Dursun Sakarya Universitesi Uluslararası İlişkiler Bolumu oğretim uyesidir]
Kaynak: Anadolu Ajansı / Dr. Hatice Rumeysa Dursun