
Servet-i Funun topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret'in hayatı, eserleri ve tum şiirleri merak ediliyor. Peki Tevfik Fikret kimdir, nereliidir? Tevfik Fikret'in en beğenilen şiirleri ve sozleri nelerdir?
[h=3]TEVFİK FİKRET KİMDİR?[/h]Tevfik Fikret asıl adı Mehmed Tevfik olan Edebiyat-ı Cedide şairidir.Tevfik Fikret'in yasami ve eserleri Tevfik Fikret, 24 Aralik 1867'de Istanbul'da Aksaray'in Kadirga semtinde dogdu. Baba tarafi Cankırı ili,Bayramoren İlcesine bağlı ,Dalkoz koyunden, annesi ise musluman olmus Sakizli bir Rumun kizi idi. Fikret, 12 yasindayken, annesi ile dayisi hactan donerken koleradan oldu. Boylece oksuz kalan Fikret'i bu olay haliyle cok sarsmis, kiz kardesi ile kendisine bundan sonra yengesi ile anneannesi bakmistir. Fikret, 1888'de Galatasaray Lisesi'ni birincilikle bitirdi. Uslu, duygulu, caliskan bir ogrenciydi. Hocalari arasinda Muallim Naci, Recaizade Ekrem gibi gunun seckin ogretmenleri vardi. Siire lise ogrencilik yillarinda baslamis ve ilk siirini 1883'te yayimlamistir.
Liseden mezun olduktan sonra once Hariciye Nezareti (Disisleri Bakanligi), az sonra da Maarif Mektubi Kalemi'nde calismaya basladi. Is hafifti. gecikmis ayliklarini da geri cevirerek ayrildi. Bir akrabasinin yardimiyla Sadaret Mektubi Kalemi'nde dusuk bir ucretle kisa bir sure calisti. 1889 Agustos'una gelindiginde dorduncu isine istisare odasi'nda muavin olarak basliyor, ayrica Yuksek Ticaret okulu'nda Fransizca ve Turkce dersleri veriyordu. Ertesi yil, 22 yasinda, kuzeni, kiz ogretmen okulu ogrencisi, 14 yasindaki Nazime hanimla evlenip dayisinin evine icguveyi girdi.Bu sirada, cesitli siir yarismalarinda birincilikler kazaniyordu. 1894'te, Malumat gazetesinin kuruculari arasinda yer aldi. Ayni yil isinden ayrilip, Galatasaray Lisesi'nde (Mekteb-i Sultani) Turkce ogretmenligine basladi. Ancak, butce kisintisindan oturu maaslar kesintiye ugrayinca 1895'te ayrildi. Ayni yil Haluk dogdu. Bir yil sonra Robert Kolej'de Turkce ogretmenligine atandi. Bu siralarda yazdigi siirlerde ask, ev, doga temalarini islemistir.
1896'ta, hocasi Recaizade Ekrem onu Servet-i Funun dergisinin sahibi Ahmet Ihsan ile tanistirir. Fikret, derginin tahrir ve tashih islerine bakmaya baslar. Ise dort elle sarilir, dergiyi duzenlemeye koyulur. Sanatta hem icerik hem bicimde bir atilim yapip batililasmayi ilke edinen Servet-i Funun toplulugunun hareketine Edebiyat-i cedide adi verilmistir. Bu ekolde, Fikret'in yanisira Halit Ziya, Senap Sahabettin, Ismail Safa, Mehmet Rauf, Samipasazade Sezai, Huseyin Cahit, Ahmet Suayip, Huseyin Siyret gibi adlar bulunuyordu. gecen yuzyilin son 4 yilinda, Fikret'in siirlerinde toplumsal boyutun arttigi, karamsarligin uste ciktigi gozlenir. 1897 Osmanli-Yunan savasi sirasinda yurt ve ulus sevgisini dile getiren siirler yazar. Ayni zamanda, Abdulhamit'in baskisi ile sansur ve jurnalcilik artar. Ozgurluk ve adalet ozlemi ile ilgili siirler yazarken 1898'de birkac gun icin goz altina alinir. Bundan sonra surekli izlenecektir.
1900 yilinda ilk kitabi, Rubab-i sikeste (Kirik Saz) yayimlanir. Ancak, ertesi yil Ahmet ihsan ile bozusup dergiden ayrilir. Bir sure sonra, bir cevirisi yuzunden Servet-i Funun kapatilir.1902'de kiz kardesini, 1905'te babasini yitirir. Ayni yil, babasinin Aksaray'daki konugunu satarak Rumelihisar'inda, planlarini kendi yaptigi ve olunceye dek oturacagi, `Asiyan'ina (yuva) yerlesir.24 Temmuz 1908'de Mesrutiyet'in ilan edilmesini coskuyla karsilar, Rucu ile Dogan gunese adli siirlerini yazar. Ayni yil, arkadaslariyla Tanin gazetesini cikarir ve eski Servet-i Fununcularla beraber calismaya baslar. Bu uzun surmez cunku gazete, programindan sapip, vaadettikleri hak ve ozgurlukleri kismaya yonelen ittihat ve Terakki Firkasi'nin organi durumuna gelir. Fikret dus kirikligina ugrar ve kendisine Maarif Nazirligi (Milli Egitim Bakanligi) onerilmesine ragmen ayrilir.
1909'da Galatasaray Lisesi'nin muduru olur. Ancak, yeni Nazırın bazı yetkilerine karışma girişimi, Fikret'in bu işinden istifa etmesine ve okuldan tamamen ayrılmasına yol acar. Bir sure ogretmen okulu'nda da edebiyat okuttuktan sonra sadece Robert Kolej'de calışmaya başlar. 1911'de, genclere seslendiği Haluk'un Defteri yayımlanır. Bu sıralarda şiirlerinde insancıllığa yoneldiği gozlenir.1914'te sagligi bozulur. Balkan ve Trablusgarp savaslarindan yorgun cikan osmanlilarin Almanlarin yaninda savasa girmesi hosuna gitmez. Ittihatcilar ile arasi yillar gectikce iyice acilir. Mehmet Akif, 1912'de Suleymaniye Kursusu adli siirinde Fikret'i protestanlara zangocluk etmekle suclar. Bu bir bakima, Fikret'in iki ay kadar once yazdigi Han-i Yagma adli hicvine karsiliktir. Bu arada, 1914'te cocuklara seslendigi sermin adli kitabi yayimlanir.Gencliginde vereme yakalanmis olan Fikret'in bu kez bobrekleri bozulmustu. Arada bir bayilmaya, sayiklamaya basladi. Olumunu sezdiginde sunlari yazdi:Artik hayat icin yetisir bunca infial Dinlenmek isterim ki taab-dar-i mihnetim. Artik tehi vucut, tehi dil, tehi hayal, Dunyada simdi ben dahi bir fazla sikletim.
19 Agustos 1915'te olur ve Eyup'te aile mezarligina gomulur. Vasiyetine uyulup Asiyan'a tasinmasi icin 1961'deki dogum yildonumunu beklemek gerekecektir.
Yukarida bahsedilen kitaplarina girmemis siirleri (Rubabin cevabi, Tarih-i Kadim, Doksan Bese Dogru ve digerleri) Cevdet Kudret tarafindan derlenip 1952'de yayimlandi.
Edebî Kişiliği:
Once Sanat icin sanat ardından toplum icin sanat anlayışını benimsemiştir.; şiirlerinde uygarlık ve ozgurluk gibi konuları işlemiştir.
Parnasizmden etkilenmiştir..
Nazım şekillerinden ağırlıklı olarak sone ve Terza Rima kullanmıştır.
Kullandığı yabancı sozcuk ve kalıplar nedeniyle yazı dili oldukca ağırdır.
Cocuk şiirlerinden oluşan Şermin adlı kitabı dışında tum şiirlerini aruz olcusu ile yazmıştır.
Nazım şekillerinde ve şiirin yapısında yaptığı değişikliklerle şiir dilinin duzyazıya yaklaştırmada rol oynamıştır.
TEVFİK FİKRET ŞİİRLERİ İCİN TIKLAYINIZ...

beyaz bir karanlık ki, gittikce artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
butun tablolar tozlu bir yoğunlukla ortulu;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık ortu sana cok lÂyık;
lÂyık bu ortunuş sana, ey zulumlér sÂhası!
Ey zulumler sÂhası... Evet, ey parlak alan,
ey fÂcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sÂha!
Ey parlaklığın ve ihtişÃ‚mın beşiği ve mezarı olan,
Doğu'nun oteden beri imrenilen eski kıralıcesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara'nın mavi kucaklayışı icinde
sanki olmuş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
Ey kohne Bizans, ey koca buyuleyici bunak,
ey bin kocadan artakalan dul kız;
guzelliğindeki tÂzelik buyusu henuz besbelli,
sana bakan gozler hÂl ustune titriyor.
Dışarıdan, uzaktan acılan gozlere, suzgun
iki lÂcivert gozunle nekadar canayakın gorunuyorsun!
Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
icerinde coşan ağıtların hic birine aldırış etmeden.
Sanki bir hÂin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
lÂnetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
Zerrelerinde hep riyakÂrlığın pislikleri dalgalanır,
İcerinde temiz bir zerre asl bulamazsın.
Hep riyÂnın cirkefi; hasedin, kÂrgudmenin cirkeflikleri;
Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yukselinecek.
Milyonla barındırdığın insan kılıklarından
Parlak ve temiz alınlı kac adam cıkar?
Ortun, evet ey felÂket sahnesi... Ortun artık ey şehir;
ortun, ve sonsuz uyu, ey dunyanın koca kahbesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal'ali ve zindanlı saraylar.
Ey hÂtıraların kurşun kaplı kumbetlerini andıran, cÂmîler;
ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sutunlar ki,
gecmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;
ey dişleri duşmuş, sırıtan sur kafilesi.
Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
ey doğruluğun sozlerini taşıyan minÂreler.
Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;
ey servilerin kara golgelerinde birer yer
edinen nice bin sabırlı dilenci gurûhu;
"Gecmişlere Rahmet! " diye yazılı kabir taşları.
Ey turbeler, ey herbiri velvele koparan bir hÂtıra
canlandırdığı halde sessiz ve sadÂsız yatan dedeler!
Ey tozla camurun carpıştığı eski sokaklar;
ey her acılan gediği bir vak'a sayıklıyan
vîrÂneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.
Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mÂtemi
sembole eden harap ve sessiz evler;
ey herbiri bir leyleğe yahut bir caylağa yuva olan
kederli ocaklar ki, butun acılıklariyle somutmuş,
ve yıllardır tutmek ne... coktan unutulmuş!
Ey mîdelerin zorlaması zehirinden oturu
her aşÃ‚lığı yiyip yutan kohne ağızlar!
Ey tabi'atin gurlukleri ve nimetleriyle dolu
bir hayata sÂhip iken, ac, işsiz ve verimsiz kalıp
her nÂmeti, butun gurlukleri, hep kurtuluş sebeplerini
gokten dilenen tevekkul zilleti ki.. sahtadir!
Ey kopek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yukselmiş
olan insanda şu nankorluğe lÂnet yağdıran feryÂt!
Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli guluşler;
ey eksinlik ve kaderin acık ifadesi, nefretli bakışlar!
Ey ancak masalların tanıdığı bir hÂtıra: NÂmus;
ey adamı ikbÂl kıblesine goturen yol: Ayak opme yolu.
Ey silahlı korku ki, oksuz ve dulların ağzındaki
her tÂlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan oturudur!
Ey bir adamı korumak ve hurriyete kavuşturmak icin
yalnız teneffus hakkı veren kanun masalı!
Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,
ey mahkemelerden biteviye kovulan "hak"!
Ey en şiddetlikuşkularla duygusu ko¨rleşerek
vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.
Ey nefret edilen, hakîr gorulen millî gayret!
Ey kılıc ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
ey fazilet ve nezÂketin payı, ey coktan unutulan bu cehre!
Ey korku ağırlığından iki buklum gemeye alışmış
zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!
Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenc;
ey tÂze kadın, ey onu tÂkîbe koşan genc!
Ey hicran uzgunu ana, ey kuskun karı-koca;
ey kimsesiz; ÂvÂre cocuklar... Hele sizler,
hele sizler...
Ortun, evet, ey felÂket sahnesi... Ortun artık ey şehir;
Ortun, ve sonsuz uyu, ey dunyanın koca kahpesi!
[h=3]TEVFİK FİKRET 'HAN-I YAĞMA' ŞİİRİ SOZLERİ[/h]Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın cekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek acsınız, bu cehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugun, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla muftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Butun bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, duğun, konak, saray,
Butun sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Butun sizin, butun sizin, hazır hazır, kolay kolay...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Buyukluğun biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, surur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, butun şu kanlı lokmalar...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vucudunu, hayatını, umidini, hayalini
Butun ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun duşunmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız soner bugun cıtırdayan ocak!
Bugunku mideler kavi, bugunku corbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, canak canak...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, catlayıncaya kadar yiyin!
[h=3]TEVFİK FİKRET 'AĞUSTOS BOCEĞİ İLE KARINCA' ŞİİRİ SOZLERİ[/h]Karıncayı tanırsınız
Minimini bir hayvandır
Fakat gaayet calışkandır
Gaayet tutumludur, yalnız
Pek hodgamdır, bu bir kusur:
Hodkam olan zalim olur.
Bir gun ağustos boceği
Tembel tembel otup durmak
Neticesi ac kalarak
Karıncadan goreceği
Burudete bakmaz, gider
Bir lokma şey rica eder
Der ki: - Acıyınız bize
Coluk cocuk evde acız
Ianenize muhtacız.
Karınca bir yureksize
Layık huşunetle sorar:
- Ac mısınız? Ya o kadar
Uzun, guzel gunler oldu.
O gunlerde ne yaptınız?
Bocek inler: - Acız, acız
Bakın benzim nasıl soldu
O gunlerde gulen, oten
Sazla, sozle eğlenen ben
Bugun bakın ne haldeyim!
Vallah acız, billah acız,
Halimize acıyınız!
Karınca eğlenir: - Beyim,
şimdi de raksedin, ne var?
'Yazın calan kışın oynar.'
[h=3]TEVFİK FİKRET 'BALIKCILAR' ŞİİRİ SOZLERİ[/h]-Bugun acız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugun acız yine; lÂkin yarın, umid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir... Ne care, kader!
- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kac gundur işte hasta...
- Olur;
Biraz da sen calış oğlum, biraz da sen cabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık olmeliyiz...
Cocuk duşundu şikayetli bir nazarla: - Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz olurseniz?
HÂlÂ
Dışarda gurleyerek kukremiş bir ordu gibi
Doverdi sahili binlerce dalgalar asabi.
- Yarın sen ağları gun doğmadan hazırlarsın;
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...
Acınca yelkeni hic bakma, oynasın varsın;
Kayık cocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirÂ
Deniz kadın gibidir: Hic inanmak olmaz ha!
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırcın
Kadın gurultusu neşreyliyordu ortalığa.
- Yarın kucuk gidecek yalnız, oyle mi, balığa?
- O gitmek istedi; 'Sen evde kal! ' diyor...
- Ya sakın
O gelmeden ben olursem?
Kadın bu son sozle
Duşundu kaldı; balıkcıyla oğlu yan gozle
Soluk dudaklarının ihtizÂz-ı hÂsirine
Bakıp sukût ediyorlardı, başlarında ucan
Kazayı anlatıyorlardı boyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikce pur-gazab, cûşan
Bir ihtilÂc ile etrafa ra'şeler vererek
Uğulduyordu...
- Yarın yavrucak nasıl gidecek?
şafak sokerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Duğumlu, ekli, curuk ipleriyle uğraşarak
ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -
şırak dovup eziyor kohne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını... Ah aclık, ah umid!
Kenarda, bir taşın ustunde bir hayÂl-i sefid
Eliyle engini guya işaret eyleyerek
Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yuru! '
Yurur zavallı kırık teknecik, yurur; 'Yurumek,
Nasibin işte bu! HÂl gozun kenarda... Yuru! '
Yurur, fakat suların boyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammul eder eski, hasta bir tekne?
Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... oluyor:
Kenarda uc gecelik bÂr-ı intizÂriyle,
Butun felaketinin darbe-i hasariyle,
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gosterip guluyor;
Yuzunde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...
[h=3]TEVFİK FİKRET 'YAĞMUR' ŞİİRİ SOZLERİ[/h]Kucuk, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pur ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pur ihtizaz
Kucuk, muttarid, muhteriz darbeler...
Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;
Bulutlar karardıkca zerrata bir
Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;
Burur bir soğuk, golge etrafı hep,
Numayan olur gunduzun nısf-ı şeb.
Soner şimdi, manzur olurken demin
Hayulası karşımda bir alemin.
Acılmaz ne bir yuz, ne bir pencere;
Bakıldıkca vahşet coker yerlere.
Gecer boş sokaktan, hayalet gibi,
Şitaban u puşide-ser bir sabi;
O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah,
Surur bir kadın bir rıda-yı siyah
Sacaklarda kuşlar -hazindir bu pek! -
Susarlar, uzaktan ulur bir kopek.
Oter guş-ı ruhumda boş bir enin,
Boğuk bir tezad-ı sukun u tanın;
Kucuk, pur heves, gevherin katreler
Sokaklarda, damlarda pur ihtizaz
Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz
Sokaklarda, damlarda pur ihtizaz
Kucuk, pur heves, gevherin katreler...
YAĞMUR
(Gunumuz Turkce'siyle)
Kucuk, tekduze, urkek vuruşlar
Kafeslerde, camlarda titreşerek
Durmadan turku soyler, ağıt yakar
Kafeslerde, camlarda titreşerek
Kucuk, tekduze, urkek vuruşlar
Sokaklarda seller ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;
Bulutlar karardıkca zerrelere bir
Ağır, olgun dalgalanma gelir;
Bir soğuk golge cevreyi burur,
Gunduzden geceyarısı gorunur.
Soner şimdi, gorunurken demin
Maddesi karşımda bir alemin
Acılmaz ne bir yuz, ne bir pencere;
Bakıldıkca vahşet coker yerlere.
Gecer boş sokaktan, hayalet gibi
Koşarak bir Cocuk, başı Ortulu
O sıra, andığım gece, solgun ve bitkin,
Surur bir kara Carşafı bir kadın
Sacaklarda kuşlar - acıdır bu pek! -
Susarlar, uzaktan ulur bir kopek.
Oter ruhumun kulağında boş bir inilti,
Boğuk bir sessizlikle tınlamanın celişkisi
Kucuk, istek dolu, inci gibi damlalar
Sokaklarda, damlarda hep titreşir
Ezgi soyler durmadan, ağıt yakar
Sokaklarda, damlarda hep titreşir
Kucuk, istek dolu, inci gibi damlalar...
[h=3]TEVFİK FİKRET 'SEN OLMASAN' ŞİİRİ SOZLERİ[/h]Sen olmasan...
Seni bir lÂhza gormesem yÂhut,
Bilir misin ne olur?
SemÂ, guneş ebediyyen kapansa, belki vucud
Bu leyl-i serd ile bir cÂre-i teennus arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mumkun mudur alıştırmak
Butun guneşle, semÂlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu? ..
Sen olmasan...
Seni bulmak hayÂli olsa muhÂl,
Yaşar mıyım dersin?
Soner ufûlune bir lÂhza kaail olsa hayÂl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hÂyÂt o zaman hem vucûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek Âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?
Sen olmasan...
Bu samîmî bir îtirÂf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız hoş bir îtilÂf işte;
Fakat bu rÂbıta hÂlî mi rûhu ezmekten? ...
Akşam
Gurûba karşı duşundum sukûn icinde bunu:
Fen değil sevişip ağlamak, fakat heyhÂt,
BukÂya değse hayat! ..
[h=3]TEVFİK FİKRET 'DOKSAN BEŞE DOĞRU' ŞİİRİ SOZLERİ[/h]Bir devr-i şeamet, yine ciğnendi yeminler;
Ciğnendi, yazık, milletin ummid-i bulendi!
Kanun diye topraklara surtundu cebinler;
Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi...
Bihude figanlar yine, bihude eninler.
Eyvah! otuz uc yıl o zehir giryeleriyle,
Husranları, buhranları, ehvali, melali,
Amal-u devahisi ve sulh-u seferiyle
Bir sel gibi akmış, mutevekkil, mutehali.
Yazsın bunu tarih-i iber hatt-ı zeriyle!
Ey bir dem-i ruya gibi gecmiş kara gunler,
Bir lahza edin seyr-i cahiminizi tekrar,
Donsun bize o derin nazra-i muğber.
Heyhat! otuz uc yıl, otuz uc yıl butun ekdar
Heyhat! ne bir ders, ne bir fikr-i mukarrer
Silmez fakat elvahını tarih-i muanit,
Doksan beşi ac! golgesi bir tac-ı harisin
Saklar mutelaşi, mutereddit, mutemerrit
Evca-ı şebengizini bir yevm-i habisin.
Hala o vesavis, o desayis, o mefasit.
Hala o şebin zeyl-i temadisi bu ezlam,
Hala o cehalet, o tecahul ve o techil,
Hala vatan hissesi bir tude-i alam,
Hala duşunen başlara hep latme-i tenkil,
Hala sırıtan dişlere hep lokma-i inam!
Hala tarafiyyet, hasebiyyet, nesebiyyet,
Hala: 'bu senindir, bu benim! ' kısmeti cari,
Hala gazap altında hakikatle hamiyyet.
Hep dunku terennum, sayıdan, saygıdan ari;
Son nağmesi yalnız: yaşasın sevgili millet!
Millet yaşamaz, hakka tahassurle solurken
Sussun diye vicdanına yumruklar inerse;
Millet yaşamaz, meclisi mustahkar olurken
İğfal ile, tehdit ile titrer ve sinerse;
Millet yaşamaz maşer-i millet boğulurken!
Kanun diyoruz; nerde o mescud-i muhayyel?
Duşman diyoruz nerde bu? haricte mi, biz mi?
Hurriyetimiz var, diyoruz, şanlı, mubeccel,
Duşman bize kanun mu? ya hurriyetimiz mi?
Bir hamlede biz bunları, kahrettik en evvel.
Bir hamle-i mahnum-i tagalluple değiştik
Hurriyeti şahsiyyete, kanunu gurura,
Heyhat! otuz uc yıl geri duştuk ve muhlik
Yoldan şu nedametli ve gafletli murura
Bişuphe o humma-yi cunun oldu muharrik.
Ey millete bir sille olan darbe-i munker,
Ey hurmeti kanunu tepen sadme-i bidad,
Milliyeti, kanunu mukaddes tanıyan her
Vicdan seni lanetle, mezelletle eder yad...
Duşsun sana meyyal-i tahakkum eğilen ser
Kopsun seni –bir hak diye- alkışlıyan eller
TEVFİK FİKRET'İN TUM ŞİİRLERİNE BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ...

TÂrih-i Kadîm (1905)
Halûk'un Defteri Tevfik Fikret'in ikinci şiir kitabı (1911)
RubÂbın CevÂbı (1911)
Şermin (1914)
Hasta Cocuk
Sis
Millet Şarkısı
Doksan Beşe Doğru
HÂn-ı YağmÂ
Balıkcılar
Halûk'un Cocukluğu
RubÂb-ı CevÂb
Bir İcim Su
Verin Zavallılara
FerdÂ
Yeşil Yurt
[h=3]TEVFİK FİKRET HAKKINDA CIKAN TUM KİTAPLAR[/h]1945 - Kenan Akyuz, Tevfik Fikret, Ankara
1945 - Rıza Tevfik, Tevfik Fikret: Hayatı, San'atı, Şahsiyeti, İnkılÂp Kitabevi.
1980 - Ebubekir Pamukcu, Aşiyan/Tevfik Fikret'in Evi, Piya Yayınevi.
1987 - Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret (Devir-Şahsiyet-Eser), DergÂh Yayınları.
1993 - İsmail Parlatır, Tevfik Fikret, Dil ve Edebiyat Yazıları, TDK Yayınları.
2003 - Nuri Sağlam, Servet-i Funun'a Kadar Tevfik Fikret ve Bilinmeyen Şiirleri, İstanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C XXX, İstanbul.
2012 - Hıfzı Topuz, Elbet Sabah Olacaktır, Remzi Kitabevi.
2020 - Cuma Duymaz, "Sisi Dağıtan Umut", A7 Kitap.