
Her zamanki gibi şık giyinmişti. Uzerinde siyah bir redingot, aynı renkte bir pantolon, başında parlak bir silindir şapka, ayağında ise guzel fotinler vardı. Ancak efendice giyinmiş soytarıların, sokakta cocuk gibi hareket edebileceğini duşundum. Genelde bana oyle gelir ki, herkese yabancı olan ve dil bilmeyen bu adam, ancak soytarı olduğu icin şehrin ve panayırın kalabalığı icinde kendini bu kadar serbest hissediyordu!...Yaya kaldırımlarda kimseye yol vermeyerek ve ancak kadınlara rastladıkca kenara cekilerek, onemli bir şahsiyet edasıyla yuruyordu. Kalabalığın arasında yururken biri dirseğiyle veya omuzuyla kendisine dokunsa, sessizce ve biraz da tiksinerek, eldiveni ile dokunulan yeri temizlediğini gordum. Ciddi Ruslar ve başkaları kaygısızca itişip kakışırlar, hatta birbirinin uzerine bile cıkarlar, birbirlerinden af dilemezler, şapka ve kasketlerini nazik bir jestle cıkarmazlar...Ciddi insanların yuruyuşlerinde kor, mukadder bir şeyler var. Bunların hepsi de, gidip gelen şu insanların acele ettiğini, kimsenin birbirine yol vermeye vakti olmadığını acıkca goruyorlar. Soytarı ise savaş meydanındaki tok bir karga edasıyla, kaygısızca dolaşıyordu... Bana oyle geliyor ki, o, nezaketiyle, yolu uzerindeki herkesi şaşırtmak ve mahvetmek istiyordu. Bu, ya da onun başka bir hali, bende hoşa gitmeyen bir etki bırakıyordu.
şifre: