
Yazar Savaş Ş. Barkcin, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde gercekleştirilen "5. Uluslararası Turkiye Arapca Kitap ve Kultur Gunleri"ne konuk oldu.
Moderatorluğunu Abdulbaki Erol Korkmaz'ın ustlendiği "İki Doğu, İki Batı" başlıklı soyleşi, yeni tip koronavirus (kovid-19) tedbirleri kapsamında Arapca Kitap ve Kultur Gunleri'nin Youtube kanalından canlı olarak yayınlandı.
Yonlerin insanlık tarihinden beri ceşitli referanslarla var olduğunu belirten Barkcin, sağ-sol, hak-hukuk, doğru-yanlış gibi pek cok değer icerikli anlamı ihtiva edebildiğini dile getirdi.
Barkcin, Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupery'in "Kucuk Prens" kitabında gecen, bir yıldız keşfeden Doğulunun kendi kıyafetini cıkartıp Batılı gibi giyindiğinde onlar tarafından aralarına kabul edildiğini ele alan bahse vurgu yaparak, "Doğulu addedilen bir insanın kıymeti ne kadar yuksek olursa olsun, Batı'nın belli şekline, en azından kisvesi altına girmedikce, onun kabul ettiği değerlere bağlanmadıkca cok da ciddiye alınmadığını goruyoruz." ifadelerini kullandı.
"İnsanlara once gercekten kendilerinin kim olduğunu birilerinin soylemesi gerekiyor"
İslam dunyasının 200 yıldır koma halinde olduğuna değinen Barkcin, şoyle devam etti:
"Benim anlatmaya calıştığım, bizim iki asırdır devam edegelen koma halimiz, yani İslam dunyası yaşıyor ama ne yaptığını bilmiyor. Aynı komadaki bir insan gibi. Komadayken vucut organları calışıyor, ayrı bir hasar gormediyse, fakat bilinci kapalı. O vucudun ne yaptığından haberi yok insanın. Hatta kendisine ne yapıldığından da haberi olmuyor. Bilinc acıldığı zaman mekana uyanıyor, burası neresi diye soruyor komadan cıkan birisi. Dolayısıyla bilinc acıldığı vakit once mekana acılıyor. O yuzden ben mekana cok onem veririm. Cunku muminlerin ozellikle yuz yıldır cok sıkı, sistemli bir kendini kaybettirme, komayı uzatma, komayı daha da derinleştirme ameliyesi yapılan bu ulkede insanlara once gercekten kendilerinin kim olduğunu birilerinin soylemesi gerekiyor. En başta bizler, Turkiye'de yaşayanlar ama İslam dunyasının her parcasında yaşayanlarda da bu koma hali var."
"Arapca bir medeniyet dili"
Son asırda İslam ummetinin olduğu her yerde aynı stratejiyle hareket edildiğini ifade eden Barkcin, "İngiltere ve Fransa'nın, Rusya'nın Orta Asya ve Balkanlarda yaptığı şeyler hem eş zamanlı hem de aynı stratejiler. Eş zamanlı yapıyorlar, yani mesela alfabe ile oynamak. Arap harflerini tasfiye etmek. Neden? Cunku Arapca sadece bir dil değil, nasıl Latince sadece bir dil değilse. Arapca bir medeniyet dili olduğu icin, mumin olan her topluluğun kavram dunyasının temeli Arapca kavramlarla şekilleniyor. Yani korku kelimesi her dilde vardır. Malaycadan tutun Berbericeye kadar, fakat Allah'tan saygı ile cekinmenin karşılığı olan 'takva' kelimesi mumin olan herkesin her yerde ve her dilde anladığı bir kelimedir. Bu, kavramda ve anlamdaki birliği tesis eden bir şeydir, basit bir alfabe meselesi değildir. Tamamen bir muminin hayatında yaşadığı, bağlandığı bir anlamı her yerde aynı kavramla ifade etmesi ve o kavram ile duşunmeyi alışkanlık haline getirmesi. Dolayısıyla birbirleriyle organik ilişkisi, siyasi, ticari, hicbir insani ilişkisi olmayan cok uzak toprakların bile aslında anlamda birleştiğini gosteren bir şeydir." değerlendirmesini yaptı.
Musluman devletler Batılı kavramları kendi kavramlarıyla muadil gormeye başlayınca yıkıldılar"
Barkcin, Doğu ve Batı kavramlarına 19. yuzyıldan sonra Avrupalılar tarafından kulturel emperyal faaliyetleri sonrasında anlamlar yuklenmeye başladığını aktararak, "Doğu ve Batı kavramını ilk kullanan biz değiliz. Biz burada edilgeniz. Evet doğu kelimesi var yon bildiriyor, bir kıymeti var mı? Efendim sen doğudasın daha az kıymetlisin, batıdasın daha kıymetlisin. Boyle bir şey 1800'lerden once yok, İslam dunyasında ve aslında Cin ve Japonya dahil hicbir Asya toplumunda yok. Ne zaman oluyor? Avrupa'nın emperyalizmi, fiili emperyalizmin kulturel boyutuna gectiği zaman. Kavramlara kendilerine gore, kendi ustunluklerini hissettirecek, benimsetecek birtakım anlamlar yukluyorlar. Aynen bize satılan vitaminler gibi. Bu kavramları oyle sormadan, sorgulamadan, imanı referans kılmadan, kendi ozgunluğunu muminler referans kılmadan alıp kullanınca boyle oluyor. Osmanlı ve Muslumanlar devletleri yıkılınca, savaşta kaybedince yıkılmaya başlamadılar. Ne zamanki Batılı kavramları kendi kavramlarıyla eş gormeye, muadil gormeye başladılar, o zaman yıkılmaya başladılar." dedi.
"İki Doğu, İki Batı" anlamını değerlendiren Barkcin, Batı ve Doğu'nun farklı yaklaşımları olduğuna vurgu yaptı:
"Batı'nın gorduğu Batı ve Batı'nın gorduğu Doğu ile, Doğu'nun gorduğu Doğu ve Doğu'nun gorduğu Batı iki ayrı alem. Şu anda aslında alem bolunmuş durumda. Cunku anlam dunyası ozellikle doğuda şizofrenik bir şekilde bolunmuş. Batı'da yapılan butun şeylerde Batı kendini ustun addediyor, cunku elimde sopa var diyor. İstediğim adama vuruyorum, istediğim adamın cebinden parasını alıyorum. Memleketinden toplayıp goturuyorum, hukumetini indiriyorum, istediğim adamı koyuyorum. 'Demek ki ben ağayım, paşayım. En ileri ırk da ben olurum o zaman.'
En cok demokratik gozuken ulkelerde ırkcılık cok yuksektir. Irkcı partilerin en yuksek olduğu yerler Avrupa ve Amerika'dır. Neden? Bakın daha yeni Amerikan secimleri yapıldı, bir numaralı tartışma konusu ne? Irk. Bunu bir turlu aşamazlar. Cunku bu onların alametifarikası. Yani inanc sistemleri ile ilgili bir şey. O bakışı, anlam dunyalarını değiştirmedikce ırka bakışlarını değiştiremezler. Batı sadece ırkcılıkta ileri değil, yalnızlıkta da ileri. Bugun İngiltere'de kabinede Yalnızlık Bakanlığı var. Ne ilerisi? Yalnızlığın bakanlığı olur mu? Şaka yapmıyorum. Adamlar kendi hal dilleriyle bas bas bağırıyorlar. bizi insan yapın yeniden, biz insanlıktan cıktık. Bir insan gorelim diye bas bas bağırıyorlar. Netflix'teki şeyler. Artık işin dibinin de dibine vurmuş durumdalar."
"Doğu'dan yazarlar Batılı goze uygun halde yazarsa kıymet veriliyor"
Savaş Barkcin, Turk toplumunun sağcı ve solcusuyla kendini kaybetmiş bir halde olduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Bizde şu ana kadar Nobel edebiyat odulu alan bir tek Orhan Pamuk var. Onun da niteliği acıkcası Batılı zevke gore Doğu'yu anlatması. Yani bir nevi tercume Doğu'yu anlatıyor. Yani Batılının hoşuna giden egzotik, icinde mistik oğeler olan, icinde bir minyatur sanatcısı geciyor ise farklı bir takım insani durumlar anlatılıyorsa o cekici oluyor. Aynı şey filmlerde de boyledir. Odul alan, ben Turkiye uzerinden anlatıyorum ama, Doğu'dan hangi sanat, bilim, edebiyat eseri Batı'da kabul goruyorsa veya yazarı, o buyuk bir ihtimalle kendi toplumunu bir Batılı goze uygun halde anlattığı icin o hale geliyor. Yaşar Kemal Turkiye'de solcu olarak bilinen bir adamdır. Tum kitapları Fransızcaya tercume edilmiştir ve Fransız devleti 'Grand Officier dans L'ordre national de la Legion d'Honneur' nişanı verdi kendisine. Yaşar Kemal bu nişanı Fransız Genelkurmay Başkanının elinden alıyor, toren boyle. Fransız Genelkurmay Başkanı kim? Fransız ordusunun başındaki adam. Fransız ordusu ne iş yapıyor? Fransız ordusu Afrika'da, bircok yerde katliamlara imza atıyor, evveli de oyle zaten. Somurgeci bir gucun sembolu. Normalde antiemperyalist olduğunu iddia eden bir Turk sosyalisti cok kolaylıkla o emperyalizmin en onde gelen devletlerinden birisinin askeri nişanını şerefle kabul edebiliyor. Bu da Doğu dediğimizin nasıl kendi kendine bir yazıklanma, Batı'ya ne kadar yamanırsak o kadar kıymet buluruz, Batılılar bizi ne kadar overse o kadar iyidir mantığının aslında ne kadar yer ettiğini gosteriyor.
"Bizim kavramlarımız gocebe gibi"
Kemal Tahir sosyalist bir adam. Adam mıdır, adamdır. Niye? Rusya'nın, yabancı guclerin borusunu calmamış. Bu memleketin solcusu. Bunun icin hapislerde curumuş. Hicbir Batılı devlet onu kabul etmez. Cunku Osmanlıcı bir adam. Kokunu inkar etmiyor, ona kıymet veriyor. Toplumumuzda sağcı solcu olmak, dinli dinsiz olmanın bir farkı yok, hepsi komada. Bu da bizi yerimizi yurdumuzu, yonumuzu tayin etmede şizofrenik bir hale sokuyor. Bizim gercekten sarsak bir durumumuz var. Bundan cıkmak icin ilk yapacağımız şey, anlamları yerinde ve yurdunda barındırmaktır. Şu anda bizim kavramlarımız gocebe gibi."
Muslumanın coğrafi yonlerle bir meselesi olmaması gerektiğine dikkati ceken Savaş Ş. Barkcin, "Musluman, dunyada her yerin yerlisidir. İslam dunyasında yayılan ideolojilerin insanlara giydirdikleri bir kafes de sanki kendi ulkelerinde her kıymet var, sınırdan cıktığın anda o kıymet yok oluyor. Bu abartılı milliyetcilik insanlarda maalesef imanın yeri ve yurduyla ilgili şupheler oluşturuyor. Musluman her yerde Muslumandır. Allahu Teala her yerde hazır ve nazırdır. Sen her yerde secde edersin." acıklamasında bulundu.
Arapca Kitap ve Kultur Gunleri
"İlim Membaı Maveraunnehir" ana temasıyla bu yıl beşincisi duzenlenen "Uluslararası Turkiye Arapca Kitap ve Kultur Gunleri", 12 Kasım'a kadar ceşitli etkinliklerle devam edecek.
İslam dunyasından ilim adamları ve akademisyenlerin katılacağı seminer, konferans ve paneller, sosyal medyadan ve "www.arapcakitapgunleri.com" uzerinden canlı yayınlanacak.
Kaynak: Anadolu Ajansı / Salih Şeref