Evliliklerinde şiddet yaşayan kadınlar, bunu bazen orf ve Âdetler, bazen tore bazen de anne ve babalarından getirdikleri/gordukleri ile kabul ediyorlar.

Şiddete uğrayan kadının annesi de şiddete uğruyor, cocukluğunda baba dayağı yiyor. Turkiye’nin ceşitli kentleri ve metropollerinde 72 kadınla goruşerek konuyu araştıran İlknur Ustun, kendisinin hic de beklemediği bulgulara ulaşmış. “Şiddetin boyutu eğitime, kulture gore değişiyorsa da farklılıklara rağmen o kadar ağır bir şiddetin varlığı, hÂl benim mideme oturmuş ve kalkmayan bir şeydir.” diyen Ustun, bunun bilinen bir olgu gibi zannedildiğini; ancak hikayeler dinlendiğinde sonuclarının ağır ve vahim olduğunu soyluyor.

Toplumsal algı, zihniyet yapıları, kadınlar ve erkeklere bicilen roller uzerine bir araştırma olan ‘Sıcak Aile Ortamı-Demokratikleşme Surecinde Kadınlar ve Erkekler’ calışmasında, insan hikayelerinden yola cıkılıyor. Uzun yıllar kadın calışmaları icinde olan Aksu Bora ve İlknur Ustun tarafından TESEV icin gercekleştirilen araştırma, cinsiyet ve şiddet ilişkilerine, baskı ve daha ileri aşamada işkenceye pratikte bireylerin yaşadıkları ile ışık tutmaya calışıyor. Gercekleştirilen 72 goruşme arasında kadınlar, erkekler, gencler, yaşlılar, Aleviler, Kurtler, dini cemaat mensupları, universite mezunları veya okuma yazma bilmeyenler var, hepsinin hikayeleri de birbirine benziyor. Kadınlarla birlikte aynı toplumda aynı kulturel kodlarla şekillenen erkekler de Trabzon’da, Denizli’de, Sinop’ta, Edirne’de, Antalya’da, Eskişehir’de, Diyarbakır’da, Ankara ve İstanbul’un varoşlarında aynı kaderi paylaşıyor. 8 ayda tamamlanan araştırmanın daha cok anlamaya ve keşfetmeye yonelik olduğunu belirten İlknur Ustun, kadın ve erkeklerin yaşam alanlarının cok sınırlı olduğunu gorduklerini, bunu sınırlayan ana konunun da şiddet olduğunu soyluyor. Aslında şiddeti araştırmak icin de yola cıkmamışlar; ancak vahim bir şiddet olgusuyla karşılaşmışlar.

Şiddet her yaşta

Her yaştan, her bolgeden ve gelir grubundan kadınlar, uzerinden hayli uzun yıllar gectikten sonra anlatıyor şiddet hikayelerini. 50 yaşında bir ev kadını olan Neriman, Zonguldak’ta başlayan evlilik hikayesinin daha ilk gunlerinde şiddetle karşılaştığını aktarıyor: “On beş gunluk gelindim ben. Camaşır yıkanacak. Onların camaşırlarına katmadım camaşırımı. Ondan sonra ‘bizim camaşırlarımızı ayrı yıkadı’ diye beyimi şey yaptı. Daha ben on beş gunluk gelindim dayak yediğimde.” Kendi babasından şiddet gormuş daha sonra kendisi de bunu cocukları uzerinde uygulamaya başlamış. Yıllar sonra olayı anlattığında ağlıyor ve pişman olduğunu soyluyor. Fiziksel şiddet hamilelik gibi ozel durumlarda da devam ediyor. Evlendikten sonra 11 yıl eşinin ailesiyle aynı evi paylaştığını soyleyen 52 yaşındaki Ayşe, bu surede hem kayınpederi, hem kayınvalidesi hem de eşinden şiddet gorduğunu soyluyor: “Ben oğluma hamileydim de babası bırak gel dedi. Bir dovdu beni ağzım burnum kanayasıya. Yine de kimseye soylemedim. Kapıyı acmadım ben annem geldi de.” Kocası oldukten sonra uzun sure bu yaşadığı şiddetin travmasından kurtulmaya calışan Menekşe de uvey babası olan amcasının şiddetinden kurtulmak icin evlenmiş. Evliliği bir kurtuluş olarak gormuş; ancak sonra daha buyuk bir şiddetin icine duştuğunun farkına varmış; ama geri donmek icin cok gec olduğunu da biliyormuş: “Amcam bana dedi ki, eğer evlenirsen bu evden gelinlikle cıkıyorsun, kefenle gelirsin. Asla donuşu yok. Hayatın gercek yuzunu evlendiğim gun gordum. Ucuncu gun şiddet gordum eşimden. Dayak yedim, hicbir sebebi yoktu. Cocuklarımın buyuduğunu goremedim. Yanımdaydılar; ama goremedim. Hicbir şeylerini takip edemedim.”

Kaynatam olene kadar kaynanamı dovdu

Araştırmaya gore aynı zamanda kadınlar, akraba ve arkadaşlar kendi yaşadıkları şiddeti birbirine anlatarak, bir anlamda bunu meşrulaştırıyor, normalleştiriyorlar. Menekşe, “Ben bunların farkına 41 yaşımda vardım. Butun bu yaşadıklarımın aslında şiddet olduğunu. Hic kimse ‘bunu sana yapamaz, hakkı yok’ demedi. Herkes diyordu ki, iyi kadın ceker. Sen cok iyi bir kadınsın. Cok ayıptır, sakın karşı gelme, kocana, kayınvalidene, herkese.” sozleriyle bunu dile getiriyor. Evliliklerinde şiddet mağduru olan kadınların pek coğu, annelerinin ve kayınvalidelerinin de benzer deneyimler yaşadıklarını aktarıyor. “Benim kayınvalidem şimdi 60 yaşında. Kaynatam olene kadar onu dovdu. Kaynanam, kaynatamdan oleceği gune kadar dayak yedi.” diyor Didem. Neriman da, benzer bir şekilde annesinin kendisinden daha kotu bir evliliği olduğunu anlatıyor: “Annemin evliliği daha bir kotu gecti. Benim babam cok fenaydı. Evlat falan demezdi.” Kendi evliliğinde şiddet yaşamayan Asiye ise annesinin yaşadıklarını zamanın değişmesine bağlıyor: “Gecmişte koy yerlerinde erkekler ne derse o olur. Annem istememişti benim evliliğimi. Babam, sen nasıl karşı gelirsin, abim istedi, vereceğiz dedi anneme. Hatta babam annemi vuruyordu silahla, sen nasıl karşı gelirsin, vermezsin ağabeyime diye. Başka bir amcamın oğlu atlayıp babamın eline vurdu. Boylece silah duştu, annem kurtuldu.

Fiziksel şiddet, baskı ve engelleme, koruma ve gozetme, ayrımcılık, aile ilişkileri, anne babalık, evlilik, cinsellik, bedenin denetlenmesi, namus, giyim, cinsiyet eşitliği ana başlıklarının işlendiği goruşmelerde, namus konusu onemli bir yer ediyor. Soyut bir kavram olan namus kavramı, somut bir kavramda cinsellik karşısında kendini konumlandırıyor. Namusun korunması konusundaki toreler de yine tum acıklığıyla ortaya cıkıyor. Dul bir kadın olarak Doğu’dan goc etmiş Gulumser, askere giden oğlunun karısının namusunun gerektiğinde kanla temizlenerek korunması gereken bir değer olduğunu duşunuyor. Mustakbel gelinini oğlu askerdeyken kendi yanına alacağını ve sıkı bir denetim altında tutacağını anlatıyor: “Mesela bir zamana kadar korursun. Ondan sonra kendi kendini korur. Cahil cunku. 15-16 yaşındaki ne yapabilir? Yani herkes bir olmuyor mesela. Korkuyorum acaba, ben Doğu’dan geldim. Cevrede isteyen de olur, istemeyen de olur. Cahillik. Herhangi bir şey olursa ya benim olmem lazım ya da onu oldurmem lazım.”

Siyasal kimlik guclenme alanı

Araştırmaya gore hem kadınlar hem de erkekler, kadınlar hakkında olumlu, erkekler hakkında olumsuz konuşuyorlar. Burada, cok yaygın klişelerin mazlum kadın/mustebit erkek konumuyla ortuştuğu, bu konumlamanın erkekleri cok da fazla rahatsız etmediği ortaya atılıyor. Bu klişelerin değişime uğrasa bile aile ve yakın ilişkiler alanında klasik kadın ve erkek tanımlarının değişmediği sonucuna varılıyor. Hayatlarının tum safhalarında kadınların gorduğu denetim ve şiddeti erkekler, cocukluk ve ergenlik donemlerinde yaşıyorlar.

Kadınlar uzerindeki denetim en acık evlenme kararının verilmesinde ortaya cıkıyor. Kadınlar, kendini tanımlama, tarif etme ve hareket alanı acma konusunda iki siyasal kimlik uzerinde duruyor. Goruşme yapılan isimler kendilerini siyasal ozneler olarak tanımlamasalar da onemli bir guclenme aracı olarak ‘Muslumanlık’ ve ‘Kurtluk’ kimliklerini on plana cıkarıyor. Bir yandan kendilerini ait hissedebilecekleri bir cerceve sunmaları onemli bir guclenme alanı sağlıyor, diğer yandan bu anlam cercevelerinin niteliği de bireyselleşme surecinden etkileniyor. Bu anlamda kişilerin uyması gereken kurallar, ustlenmesi gereken gorevler veya oynaması gereken roller dayatmayıp icinde hareket edebilecekleri, dunyayı anlamlandırabilecekleri bir zemin sunuyor.

-ALINTI-
__________________