Yaşam kocu ve evlilik danışmanı Yeşim Varol Şen'in tuyoları acınızı dindirecek.

Yaz ayları, insanın icini ısıtan guneş ışıklarıyla, yeni aşklara gebedir daima. Her koşeden gelen muzik sesleri, tatilin hakkını vermeye calışan şen kahkahalarla, enerjinin yuksek olduğu, ruhların heyecan aradığı aylardır yaz ayları. Yazın bu sıcak gunlerinde, tatil aşkları ruhları ısıtır, hayata anlam ve heyecan katar. Ancak yazın yarattığı coşkuyla, mantığı devre dışında bırakarak başlayan bu tatil aşkları, coğu zaman hayal kırıklıkları veya derin yaralarla biter.

Bir cok birey, aniden cıkagelen bu aşkları, yazın hoş surprizi ya da tesaduf olarak yorumlar ve olduğu gibi alır, kabul eder. Oysa, kime aşık olduğumuzun aslında tesadufle ilgisi yoktur. Aşk, farklı denklemlerin sonucunda, benliğimizin kurguladığı bir oyun olarak sahne alır. Oyundan farkı ise, her zaman guldurmez, eğlendirmez.

-Oncelikle, yazın aşka daha acık bir ruh haline burunuruz. Kasvetli ve tekduze bir kışın ardından, gunlerin uzaması ve havaların ısınmasıyla birlikte, vucut kimyamız da değişir. Uyku duzenimizin ve iklimin getirdiği değişimle beraber hormonlarımızın değişmesi, enerji duzeyimizi yukseltir. Bunun yanı sıra ozellikle tatilde yapılan uzun sohbetler, iş hayatından tatil vesilesiyle uzaklaşmak, insanların ic dunyalarını başkalarına acmasını kolaylaştırır.

-Kime aşık olduğumuz evrenin bizim icin yarattığı tesadufi bir şans, bir hediye değildir. Hayat boyunca aşık olduğumuz insanların ortak ozelliklerine baktığımızda, ciddi benzerlikler taşıdıklarını, bize aşina gelen benzer yanları olduğunu goruruz. Bu benzerlikler kendimizi tanıma yolunda bize ciddi ipucları sağlar. Ne istediğimizi, hayatta nelere onem verdiğimizi fark etmemizi sağladığı kadar, hayatta ne istemediğimizi, karşımızdaki bireyin hangi davranış modelinin bizi rahatsız ettiğini de bize oğretir.

-“O”na aşık olmamızın temel sebeplerinden biri, bize olumlu veya olumsuz yonleriyle ebeveynlerimizi anımsatmasıdır. Bize ebeveynlerimizi anımsatan insanlar, uzun zamandır suregelen bir tanışıklık hissiyatını yaratır. Kendimizi guvende hissettir. Ebeveynlerimizle partnerimizin benzer yonlerinin olması, guvenlik cemberimizi tehdit etmez.

-Cocukluğumuzda aldığımız yaraları, hayat boyu telafi etmeye calışırız. İcgudulerimiz, bize olumsuz yonleriyle ebeveynlerimizi anımsatan kişilerin davranışlarını değiştirerek, cocukluk yaralarımızı sarmamızı fısıldar.

-Duyguların adını aşk koyabilmek icin, partnerimizin 5 duyumuz tarafından da onaylanması gereklidir. Onaydan kastedilen , cok guzel ya da cok yakışıklı olması değildir. Ama kimyasında hayranlık barındıran aşkın var olabilmesi icin, gozun cirkin bulmaması, ses tonunun itici gelmemesi yani beş duyumuz tarafından onaylanabilir ozelliklerde olması gerekir. Elbette her bireyin onay kriterleri ,kendine ozgudur.

-Aşk, duygu boyutunda, sevgi bilinc boyutunda yaşanır. Sevgi etiketinin altında ise farkındalık, onay, mantık bilinci vardır. Aşk coğu zaman hayranlıkla başlar ve hayal kırıklığıyla biter. Partnerini “Lider ruhlu” diye tanımlayarak ilişkiye başlayan bir birey, ilişkiden “cok despot” diyerek kacabilir.

Butun bunlara rağmen, ne hissettiğimizi tam olarak adlandıramıyorsak, duygularımızı nasıl deşifre ederiz?

-Yeni tanışmış olmanıza rağmen, onu sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissediyor musunuz?

-Uzerinizde sebepsiz bir neşe ve enerji hissediyor musunuz?

-Onunla tanışmadan onceki zamanlar, gozunuze birden eksik veya anlamsız gelmeye başladı mı?

-Onunla geleceğinizin nasıl olabileceğine dair bir merak hissediyor musunuz?

-Onunla birlikteyken kendinizi her zamankinden daha guzel, daha ozel ve cekici hissediyor musunuz?

-Onunla birlikteyken tamamlanmışlık hissini duyumsuyor musunuz?

-O hayatınızdan cıktığında nasıl hissedeceğinizle ilgili endişeleriniz var mı?

Butun bu sorulara olumlu cevap veriyorsanız muhtemelen aşıksınız. Ancak aşkın ne denli kalıcı olacağı, sevgiye donuşup donuşmeyeceği bir soru işareti. Bazen mantığı devreye sokup irdelemek, bazen de yaşayıp gormek lazım. Secim size kalmış.
Haber365

__________________