
yani bu sefer bana sataşamayacaksın




Aşk acısı diye bir şey yok! Ama ille de aşkın icinde acı varsa bu hastalıklı bir durum. Aşkta acı cektiğini duşunenler, profesyonel destek almalı. Sorunlarını yakınlarıyla paylaştıkca, herkes kendince ahkÂm kesecek ve cekilen acı iyice artacak
Prof. Dr. Mansur Beyazyurek, başa cıkılması en zor duygulardan biri olan 'aşk acısı'na recete yazdı. Beyazyurek, aşkı acı cekmeden yaşama yontemlerine ilişkin soruları yanıtladı:
Gercekten 'aşk acısı' diye bir şey var mı? Aşk acısı yok. Acı aşkın kendisinde değil, sahiplenme tutkusunda. Kişi aşık olduğu kişiyi kendine ait bir nesneymiş gibi algılıyor ve kaybedince de bir şeyini kaybetmiş gibi acı hissediyor. Kolunu, bacağını veya annesinibabasını kaybetmeye değer acı cekiyor. Ancak aşk kavramı icinde acı varsa hastalıklı bir durumdur ve yardım gerektirir. Yoksa aşk gibi insanı motive eden, butun sistemlerini harekete geciren, bağışıklık sistemini guclendiren, heyecanlarını korukleyen ve yaşama sevinci veren bir duygunun acı vermesi mumkun değil!
Sahiplenme duygusu kotu bir şey mi?
Hayır ama buna aşk dememek gerekli. Kişi gercekten aşıksa, seviyorsa karşısındaki kişinin mutluluğunu duşunur bu da insana acı vermez.
Aşk acısı cekmek insanın elinde değilse ne oneriyorsunuz?
Duygularını bir daha gozden gecirmelerini oneriyorum. Hissettiklerinin ne olduğu hakkında. Acı cekiyorsa mutlaka ama mutlaka bir profesyonele danışmalı. Kendi başlarına cektikleri acıyı kurgularlarsa, surekli akıllarından gecirirlerse ya da kendilerine duygusal yakınlığı olduğunu bildikleri anne, baba, arkadaş ve kardeşle paylaşırlarsa; bu durum cektikleri acıyı artırmaktan başka bir işe yaramaz. Mutlaka objektif duşunen biriyle paylaşmaları gerekir.
Erkek daha cok acı ceker
Neden aşk acısını daha cok kadınlar ceker?
Kadınlar daha cok cekiyor denir ama bu kadınların duygularını daha kolay ifade etmelerinden kaynaklanır. Erkeklerde ifade sorunu vardır. Erkek ağlamaz, erkek soylemez ve erkektir dayanır gibi insanı insanlığından uzaklaştıran birtakım kalıplar; erkeklerin bu duyguları kendi icinde yaşamasına neden olur. İfade edemediği icin erkeğin daha zavallı olduğunu duşunuyorum. Ancak bu arada sahiplenme duygusu erkeklerde daha fazla olduğu icin aslında biten aşklardan sonra onlar daha cok acı ceker.
Sevgisizlik hastalıkları cağırır mı?
Sevgi dediğimiz duygu; yemek, icmek ve hava almak gibi insanın ihtiyacı olan bir şey. Birini sevebilme gucumuz eksikse, bu durum bircok ruhsal hatta bedensel hastalığın kokeni olabilir. Bunun somut bir orneği de var: Aile yanında anne babalarıyla buyuyen cocuklarla, bir yetimhanede buyuyen cocukların ruhsal ve bedensel gelişimlerinde ciddi farklılıklar vardır. Yetimhanede buyuyen cocuklar, aynı gıdaları alsalar bile daha zayıf ve hastalıklara dayanıksız oluyor.
Kanser ve verem gibi hastalıkların alt yapısında 'gonul yarası' var mıdır yoksa bunlar birer film senaryosu mu? Son yıllarda yapılan araştırmalar, aşırı yoğun stresin bu tip hastalıkların ortaya cıkmasında onemli rol oynadığını ortaya koydu. Bu stres olayları duygusal bir kaynaktan geliyorsa aşk acısı... Dolayısıyla sevgisizlik, boşanmalar, birleşmeler, ciddi stres kaynakları bu hastalıklara zemin hazırlayabiliyor.
Neden kalp ve akciğerler aşk acısından sonra ilk hastalanan organlar. Vucudumuzda gonul kırıklığına en dayanıksız yerler buralar mı?
'Organa resistentia minor', bu Latince bir kavram. Direnci en zayıf organ demek. Bu organ herkeste değişir. Kimisi bir stres karşısında mide kanaması gecirir, kimi kalp krizi gecirir, kiminin migreni tutar. Dolayısıyla herkeste strese karşı direnci duşuk olan organ farklı olabiliyor. En zayıf organı budur demek doğru değil ama genetik yapıya gore bu organın yeri değişir.
Hastayken aşık olmak iyileşme surecini hızlandırabilir mi?
Kesinlikle katılıyorum. İnsanın mutsuz olduğu donemde, rahatsızlık doneminde bir aşk yaşarsa adrenalin deşarjı, serotonin gibi vucudun direncini artıran hormonlarda artış olur. Dolayısıyla iyileşmeler daha hızlı olur. O yuzden de diyorum ki; hangi yaşta ve hangi şartlarda olursa olsun insanların kalbi, gonlu aşka acık olmalıdır.
Mutlu ve aşık olmak oğrenilebilir mi?
Oğrenileceğini duşunuyorum. Ama bu duşunulmeden, tamamen icgudusel duygular sevgi olarak tanımlanıyor. Karşı cinse duyulan cinsellik uyanışı da aşk olarak tanımlanabiliyor. İşte bu nedenle kırılmalar daha sık rastlanıyor. Halbuki aşkın sevginin icinde zamanı paylaşmak, emek, evrensellik hatta estetik var. Bunlar oğrenilebilir ama biz bunları bırakın oğrenmeyi konuşmayı bile aptallık olarak değerlendiren bir toplumuz. Aşk ve sevgi de oğrenilebilir ama oğrenmek icin de emek gerekir. Ustelik olunceye kadar surecek bir oğretidir bu. Aşkı sadece genclik donemine ait bir duygu olarak duşunmek yanlış. O kadar zevklidir ki; keşke hepimiz zamanımızın bir parcasını bu oğretiye ayırsak, yaşamak daha keyifli olur.
Her aşk parmak izi gibidir
Aşk kimden oğrenilir?
Her hissedilen duyguyu aşk diye tanımlarsak insanlara zarar da vermiş oluruz. Ne kadar oğrenilirse oğrenilsin yine de insana ait cok insanın kendisine ozel aşkı hissediş şekli olabilir. Ama oğrenmek kaydıyla hepimizin hasta alış şekli farklı, kesinlikle bir eğitimden sonra aşkı da herkes her insanın parmak izinin farklı olması gibi cok kendine ozel hissediş şekli bulur. Buna da saygı duymak gerekir. Onun icin aşk sevgi gibi konularda, bir başkasının bir başkası uzerine 'şoyle yap boyle yap' demesini dinlememek gerekli. Herkes kendi hisseder. Herkes birbirine akıl verir ama hisseden bilir. Hickimse kimsenin yerini bir konuda alamaz. Karşıdakinden oyle bir koku almıştır ki, oyle bir bakış gormuştur ki sadece o gormuştur başkası gormemiştir. O yuzden bir başkası ahkam kesemez! Leyla cok guzel bir kız değilmiş. Leyla'nın babası Mecnun'a demişki, "Neden Leyla'ya boyle tutuldun oğlum, kızım oyle dunyalar guzeli de değil." Mecnun'un buna yanıtı ise şu olmuş: "Bir de ona benim gozumle baksanıza..."
__________________