Hoşlanmadan anlaşılan şey, tarafların algılamalarındaki benzerliktir. İnsan hoşlandığı kişi hakkında olumlu değerlendirmelerde bulunur ve hoşlanan iki insan arasında karşılıklı guven sozkonusudur.
Sevgi ise şemsiye bir tanımdır. Hoşlanmayı da icinde barındırmakla birlikte sevginin karakteristik ozelliği bağlılıktır.Sevgi; ilahî sevgi, insanî sevgi, erotik sevgi diye farklı gruplara ayrılabilir. İnsanın olgun ozelliklere, gucsuz ve zayıf insanlara, hayvanlara olan sevgisi bu alt grupları oluşturur.
Aşk, sevginin tutkulu ve derin bicimidir. Aşkın en onemli ozellikleri; sadakat, bağlılık ve şefkattir. Bu uc hususiyet, aşk ile sevgi arasındaki farkı gosterir. Âşık olan kişide onceliği duygular almış ve muhakeme ikinci plÂna duşmuştur. İhtirasla seven kişilere 'delicesine Âşık' denilmesinin sebebi de budur. Âşık, sevdiği icin kendi cıkarını terk eden kişidir.
Aşkta hoşlanma ve sevgide yaşanandan farklı olarak şefkat vardır. Genel olarak aynı doğru uzerinde bulunduğu duşunulse de sevgi ile şefkat birbirinden ayrı şeylerdir. Bir insanın aşık olup olmadığı onun şefkatine bakarak anlaşılabilir. Ayrıca şefkat, karşılık beklemez ve şarta bağlı değildir. Şefkat hisseden kişi aşık olduğu insanı ne pahasına olursa olsun mesut etmek ister.
Âşık, 'Onu mutlu etmeliyim' duşuncesiyle hareket eden, sevdiğine karşı her turlu fedakarlığa hazır insandır. Hakiki aşk, tanımlanarak yaşanan aşktır. Aşk, samimiyet ve ictenlik taşıyan bir histir. Âşık, 'sevdiğime butun sırlarımı anlatabilirim ve o hayatımdaki en ozel kişidir' diye duşunur. Ayrıca aşkta mantığın ikinci plÂnda olduğu, tutkunun yaşandığı bir boyut vardır.
Aşk ile bağlılık arasında da yakın bir ilişkiden sozedilebilir fakat her aşk bağlılık, her bağlılık da aşk demek değildir. Bazı insanlar birbirlerine bağlı olduklarını zannetseler de onları bir arada tutan, ortak menfaatleridir. Cıkar ortadan kalktığında sevgi ve aşkta ucar. Menfaat ozellikle mecazî sevgilerde gorulur. MeselÂ, bir insanı fizikî guzelliği icin seven kimse, guzellik ortadan kalkınca sevmekten vazgecer. Oysa gercek aşkta karşıdaki insanın kimliğini sevme duygusu hÂkimdir. Bir kimse sevdiği kimse icin 'onunla beraber olmadığımda mutlu değilim' diye duşunuyorsa bu aşktan kaynaklanan bağlılıktır. Ama vatanî gorev gibi mecburen hissedilen bağlılıklar da vardır. Kadın erkeğe, erkek kadına sadıktır lÂkin; sevmez ve ofkelene ofkelene bağlıdır. Pek cok evlilikte olduğu gibi itaat vardır ancak bu, askerî gorevden kaynaklanan bir itaate benzer.
Burada zaman zaman bağlılıkla karıştırılan bağımlılık kavramını da acıklamakta fayda var: Bağlılıkta kişi sevdiği insan tarafından psikolojik ihtiyacları karşılandığı icin tatmin duygusu yaşar. Oysa bağımlılık cıkar ilişkisidir. Tıpkı başka şansı olmadığı icin oluşan şirket ortaklığı gibi.
Aşk Nedir?
Prens Charles ile Lady Diana evlenirken, gazeteciler 'birbirinize aşık mısınız?' diye sorduklarında onlar 'aşk ne demekse biz oyuz' dediler. Bu cevap uzerine gazeteciler, 'aşkın ne olduğunu bilmiyorlar' diye yazarak, yeni evli ciftle dalga gectiler. Biraz politik bir cevap olmakla beraber Prens Charles'in soylediği, doğruydu. Yani aşktan ne anlıyorsanız aşk,odur.
Aşk, yuzyıllardan beri sadece duygularla yaşandığı farz edilerek, filozoflar ve şairler tarafından tarif edilmiş, bilim adamları aşkın tarifiyle uğraşmamıştır. Cunku bilim denilince insanların aklına analitik, soğuk, ciddi, sebep-sonuc ilişkilerine dayanan bir şey gelir. Fakat aşkın anlaşılmasında son 30-40 yılın, bilimsel analizleri ciddî bir yardımcı olmuştur. Atomdaki notronla proton arasındaki cekim gucu, kadınla erkeğin ilişkisi, liseli aşıkların yaşadıkları duygu seli, yada Yaratıcı'ya olan bağlılık. Bunların hepsi aşk tanımı icinde acıklanmaktadır. Aşk, gercekten hepsini kucaklayacak kadar geniş bir şemsiye midir?
Aşk, sevginin tutkulu ve derinlikli bicimidir. Aşkı sevgiden ayıran en onemli uc ozellik, sadakat, bağlılık ve şefkattir. Sevdiğine delice bir tutkuyla bağlanan Âşık onun icin kendi cıkarını terk eden kişidir. Aşık olan kişide muhakeme ikinci plana duşmuş, oncelik duyguların olmuştur.
Aşk aynı zamanda gerceklerin dışına cıkmış, hayal dunyasında yaşanan romantik bir duygudur. Aşktan anlaşılan şey romanstır. Guzel bir aşk yaşamak icin romansı mahveden ve artıran şeylerin iyi bir sentezi gerekir.
Aşkın Omru
Aşk, 1,5 – 3 sene arasında değişen bir omre sahiptir. Ondan sonra buhar olup ucar. Surec sevgi ve aşkla başlar ama; mantıkla devam eder. Mantık icermeyen aşk, bir muddet sonra yok olmaya mahkûmdur.
Aşk, uzun bir yolculuğa cıkmak yada yanan bir ateşi seyretmek gibidir. İnsan ateşe şevkle bakar fakat onu canlı tutmak icin cabalaması gerekir. Ateş yanarken arada bir sonmeye yuz tutsa da gereken bakım ve ilgiyi gorduğunde tekrar alevlenir. Aşkın kısa surmesinin sebebi, aşıkların aşk ateşinin icine atlayıp, yanmak gerektiğini duşunmeleridir. Halbuki aşk, yonetilmesi icap eden bir ateştir. Ateşe dışardan takviye yapmak, onun ısı ve enerjisinden faydalanmayı sağlar. Âşıklar, birlikte alevlendirdikleri ateşi izleyerek mutlu olurlar. Fakat mantıksız bir bicimde alevlerin icine dalmak, onu iki sene de sonen bir kul yığınına cevirir. Yani aşk; sebep değil, iyi bir ilişkinin sonucudur.
Burada akla şoyle bir soru gelebilir: Aşk bir sonuc ise, başlangıcta yaşanan nedir? Aşk merdiveninin ilk basamağında kadın ve erkek arasında cazibe meydana gelir. Birbirinin cekim alanına giren iki kişi, birbirlerinden hoşlanırlar. Eğer bu yakınlık iyi bir ilişkiye donuşurse, aşka kapı aralanır. Aşkın oluşmasında başlangıc itibariyle tarafların birbirinden nefret etmemesi yeterlidir. Tarafların birbirleri hakkında ciddi boyutlarda olumsuz değerlendirmeleri yoksa ve iyi bir ilişki yaşanıyorsa, bu aşkı filizlendirebilir. Fakat her ilişki aşkla başlamak zorunda değildir. Onemli olan iki kişinin birbirini tanımasıdır.
Aşkın Disiplini
Aşkın kendine ait bir disiplini vardır. İnsanın aşk hakkında bilgilenmesi, 'aşk nedir, nasıl aşık olunur?' gibi soruların cevabını bulması gerekir. Cunku aşk vahşi bir ormanda gezmeye benzer. Kaliteli bir yolculuk icin bilgi ve donanım gerekir. İnsan ormandan ancak hazırlıklı olduğu taktirde zevk alıp, iyi vakit gecirebilir. 'Ormanı seviyorum ve bir sure orada yaşamak istiyorum' diye tedbirsiz bir yola cıkış, bizi baş edemeyeceğimiz tehlikelerle karşı karşıya getirerek, mahvedebilir. Oysa aşk konusunda edinilen bilgi yaşanan sorunları kazanca cevirmemizi sağlayacaktır. Aşklarını uzun yıllar devam ettiren ciftler, fırtınalı donemler yaşasalar da gemiyi terk etmemiş ve bağlılıklarından taviz vermeden beraberliklerini surdurmuşlerdir. Bu da ancak ilişkiye emek vermekle mumkundur. Bir insandan 'otuz, kırk senedir aynı kişiye aşığım' sozunu duymak ciftlerin birbirlerini mutlu etme cabalarının sonucudur. Uzun sure devam eden aşklarda iyi niyet ve sevgi azalsa bile hicbir zamankaybolmamıştır. Ciftler, aşk ateşi sonmeye yuz tuttuğunda onu tekrar nasıl alevlendirecekleri konusunda cozum aramış ve problemi ortadan kaldırmışlardır. Zamanla ilişkilerin heyecanını kaybedip, insanların birbirlerinden sıkıldıkları da olabilir elbet. Bunun sebebi, birlikteliklerine ayırdıkları zamanın, enerjinin, ilginin azalmasıdır. Bir erkek 'eşimden sıkılıyorum' diyorsa ilgisi işe, aynı şeyi kadın soyluyorsa, ilgisi cocuğuna yada ev işine yonelmiştir. Ancak bu kalıcı bir durum değildir. Ciftler, karşılıklı olarak ilgilerinin azaldığını farkediyorlarsa, sevdikleri insanı hoşnut etmeye calıştıklarında aşk ateşi yeniden alevlenir. Pek cok ilişki ve evlilik bu gayret gosterilmediği icin bozuluyor.
'Ben Doğru İnsan mıyım?'
İnsanlar ilişkiye girerken yada ilişki isterken doğru insanı arama cabası icindedirler. Bu esnada 'Benim icin doğru insan kimdir?' sorusunu sormalarına rağmen, 'Acaba ben doğru kişi miyim?' sorusunu sormazlar. Karşı tarafı kendi yapılarına uydurmaya, başlangıcta cizdikleri protipe munasip bir eş bulmaya calışırılar. Halbuki insanın 'kendime uygun kişiyi arıyorum' derken, 'kendimi değiştirip, geliştirme cabasında mıyım?' sorusunu da sorması gerekiyor.
Evlilikte ve genel olarak kadın erkek ilişkilerinde rastladığımız en buyuk problem, duşunce katılığıdır. Duşunce katılığı yaşayanlar yani inatcılar değişime kapalıdırlar. Boyle bir insan kendisini geliştirmemiş, bulunduğu yerde kalmıştır. Fakat ilerlemeye acık kişi, yerde gorduğu bir kağıt parcasından bile birşey oğrenir. Sabit fikirli olmakta ısrar eden, 'Ben yeterliyim, ben oldum' diye duşunen bir insanın gelişimi farkındalık bilincinin oluşmasıyla mumkundur. 'İyi yonlerinin olduğu muhakkak ama; bazı taraflarının da değişime ihtiyacı var' diyerek once gelişim gerceğini kabullenmesini sağlamak bu hususta yapılabilecek en onemli noktadır. Evlendiğinde nasıl bir eş olacağı sorusunu kendine soran kişi, doğru ilişkinin ilk adımını da atmış demektir. Fakat boyle bir sorudan kacıyorsa, karşı cinsle ilişkiye hazır değildir. Kendini mukemmel goren bir kimse, yalnız yaşamaya mahkumdur.
Aşktaki Başarı
Aşktaki başarı kişilikle bağlantılıdır. İnsan kapalı kutu gibidir. Biz onun dış gorunuşune bakarak, icinden bilgi almaya calışırız. Bunun icinde biraz zaman gecmesi lÂzımdır ki; kapalı kutu anlaşılabilsin. İnsanlar aşık oldukları kimsenin kişiliğini yeterince tanımadan, 'delicesine sevdim' diyorlar ama; aşık olunduğunda nasıl davranılacağını bilmiyorlar. İyi bir aşk icin sevmek yetmez. Onemli olan onun kurallarını bilmek ve iyi yonetmektir.
Aşk, dunyayı dondurecek derece etkili bir guctur. Bir motorun donmesi icin nasıl hareket gerekiyorsa, dunyanın donmesi icin de aşkın etkileyici gucu gerekmektedir. Ayrıca aşk, iyileştirici bir guce, buyuleyici bir etkiye sahiptir. İnsanlık tarihinde bazen otorite, bazen de halk tarafından toplumsal hayattan uzaklaştırılmış, yalnız bırakılmış bilgeler vardır. Fakat onların kimisinde ilahî, kimisinde insanî şekilde tezahur eden oyle bir aşk vardır ki; belli bir sure sonra insanları kendi etraflarına cekmişlerdir. Hz. MevlÂna bunun en guzel orneğidir. Yaşadığı aşk, Onu buyuk bir cazibe merkezine donuşturmuştur.
Aşkta Kadın Erkek Farkı
Aşk duygusu kadınlarda erkeklere nazaran daha gucludur ve kadınlar aşk kahramanıdırlar. Kadınlar kendilerine doğuştan verilmiş bu hususiyet sebebiyle bir cekim alanı oluştururlar ve bu cekim gucleriyle evliliklerini devam ettirirler. Evrimsel psikoloji acısından bakıldığında, turun devam edebilmesi icin kadının cazibesi gerekir. İnsan neslinin devamında beynimize yazılan bu program işlemektedir.
Aşkta insana tesir eden ilk şey dış guzellik ve cinsel cekiciliktir. Fakat Sokrates'in soylediği gibi 'guzelliğin saltanatı kısa surer'. Fizikî guzellik, ilk etkileme gucu olduğundan kısadır. Ondan sonra da ic guzelliğin saltanatı başlar. İc guzellik kapalı kutu gibidir. Katları actıkca onu bilir ve bulursunuz. Ancak nazik davranmayıp duyguları incitirseniz aşk zarar gorur. Kişinin aşktaki başarısı, kutudan cıkan ozellikleri bozmamaya ve dağıtmamaya bağlıdır. Bundan sonra akıllıca sevmek, akıllıca vermek ve akıllıca almak gerekir. Bu da ancak insanoğlunun niteliklerini bilmesiyle gercekleşir. Yalnız karşı tarafı tanımak icin kendini tanımak esastır. Eğer karşımızdaki insanın vasıflarına, tanıma ve anlama gayesiyle bakarsak yeni yeni keşifler yapmak mumkun olacaktır. Cunku insan ruhu engin bir deniz gibidir. MeselÂ, Kızıldeniz'e girenler bilirler ki; denizin etrafı kupkuru col olmasına rağmen suya daldığınızda rengarenk bir dunya ile karşılaşırsınız. Dışardan gorunmez ama; icerde mercanlar, balıklar, birbirinden farklı denizaltı yaratıkları vardır. İşte aşkta Kızıldeniz'de yuzmek gibidir. Yuzeyden baktığınızda gorunmeyen bir dunya icine girdiğinizde butun renkliliğiyle karşınıza cıkar. Aynı kişiyle yıllar suren, mutlu bir beraberliğin sırrı budur.
Nitelikli Aşkın Ozellikleri
Nitelikli bir aşk yaşamanın kuralı, duyguları urkutmemek ve acıtmamaktır. İnsanın icinden geldiği gibi davranması guzel şeydir ama; nazik olmak daha da guzeldir. Bu kişinin gelişmiş bir ruha sahip olduğunu gosterir. Sevdiğinin hislerini incitmemek kaygısıyla hareket eden, onun ruh halini anlamaya calışan insan iyi bir aşıktır. Mesel sevdiği adamın kaza yaptığını duyan bir kadın kazadan sağlam kurtulan ve durumu kendisine anlatan erkeğe, 'sen ne bicim adamsın! Hic araba surmeyi bilmiyorsun zaten' derse, onun yaşadıklarını anlamamış demektir. Kadının soylemesi gereken şey, 'Eyvah! Buyuk bir tehlike atlattın. Nasıl oldu?' diye sormak ve onun yanında olduğunu erkeğe hissettirmektir. Bunu soylemeyen bir kadın karşısındaki erkeği ne kadar severse sevsin, yine de onu anlamamıştır. Varolan sevgi, bu manevî hasarı engelleyemez.
Gercek Aşk
Hakiki aşk, romantik duyguların on plÂna cıktığı, ergenlikle birlikte başlar.
Aşkın Kimyası
'Aşkın Kimyası' kavramı insanlara ilac verilerek onlarda romantik duyguları uyandırmak yada tam tersine bir ilacla bu duygusal eğilimlerin yok edilebileceğini anlatmak icin kullanılan bir kavramdır. Burada akla şoyle bir soru gelebilir: Aşkın ilaclarla yonlendirilmesi, tıbbın insan duygularına bir mudahalesi değil midir?Evet, duygusal bir mudahaledir ve bilimsel etik acısından da ciddî bir tartışma konusudur. Kimyasal silah diye nitelendirdiğimiz bu ilacların doğru şekilde kullanılması gerekir. Aksi halde bu ilacları kullanan hasta sonradan cok pişman olacağı birine aşık olabilir. Bilhassa antidepresan etkisi olan ilaclar, beyinde manik uyarılmaya ve mutlulukla ilgili alanların fazla calışmasına sebep olabilir. Neticede evli olduğu halde, ilacların tesiriyle rastgele birine aşık olan kimse daha sonra ki bir tedaviyle normal haline donebilir. Bu da gosteriyor ki; ilaclarla yapay bir aşk oluşturulması mumkundur.
İyi Aşıklar
Gercek aşıklar, beyin sağlığı iyi olanlar arasından cıkar. Cunku ruh beyin vasıtasıyla kendini ifade eder. Bilhassa depresyon gecirenlerin doğru aşkı yaşamaları zordur. Zira depresyon, sağlıklı duşunme ve muhakemeyi bozarak yanlış yonelimler doğurur. Gizli depresyonlar da bu tip durumlara yol acmaktadır. Genc bir kadın hastam, kapısına gelen tupcuye Âşık olmuştu. Tedavi olduktan sonra 'ben nasıl boyle bir şey yaptım?' diyordu. Olayı kadın hastamın eşi acısından duşunduğunuzde eğer hastalığı yok sayarsanız evliliği hemen bitirmesi gerekirdi. Ancak bu, altta yatan bir depresyonu işaret ediyordu ve tedavi sonrasında her şey normale dondu.
Bu orneğe benzer şekilde liseli aşıkların yaşadığı hastalıklı aşklar vardır. Lise yıllarının yaşandığı devirler psikoloji de normal şizofrenik donem periyotlarındandır. Hz. Muhammed'in, 'deliliğin bir şubesi' dediği gencler, bu donemde cılgınca aşık olup, kısa bir sure sonra sevdiklerini soyledikleri insanı unutabilirler. Bunlar gercekci aşklar değildir. Hassaten ergenlik doneminde yaşanan aşklarda muhakkak buyuklerin yardımı gerekir.
Aşkın Yaşı
Aşkın yaşı yoktur. Bir insan seksen yaşına dahi gelse iyi bir Âşık olabilir. Yalnız bu aşkın hormonal yonunden ziyade duyguların ağır bastığı bir boyutu olacaktır. Cunku ilerleyen yaşlarda aşkın biyolojik yonu ve bununla beraber gelen cinsel beraberlik ikinci plÂna duşer, ruhların uyuşması one cıkar. Ancak ihtiyarlık, fiziksel temasa engel değildir. İleri yaştaki bir kimsenin sevdiği insanda mutluluk kimyasalını salgılatabilmesi -tıpkı genclerde olduğu gibi- karşılıklı guzel sozlerin soylenmesi, duygusal cağrışımların harekete gecirilmesiyle mumkun olabilir. Eşinin olumunden kısa zaman sonra kendisi de olen pekcok insan duymuşuzdur. Her ne kadar ciftlerin birbirine alışma ve bağımlılık boyutu da olsa kısa aralıklarla gercekleşen bu olum, iki kişinin karşılık bulmuş aşkının tezahurudur. Alzheimer hastası olup da kendini tanıyamayan, tuvaletini dahi tutamayan eşine, kucuk bir cocuğa bakar gibi bakan aşıklar olduğunu bu konudaki uzmanlık tecrubelerim neticesinde biliyorum. Boylesine seven insan, bu fedakÂrlığı da buyuk bir zevkle yapmaktadırlar. İnsanın vefalı bir hayat arkadaşının olması kadar mutluluk verici başka birşey yoktur. Seven kimse, sevdiği kişi olduğunde kolu, bacağı kopmuş gibi hisseder kendisini. İşte gercek aşk budur. O sebeple ileri yaşlarda varlık bulan aşk, genclik donemlerine gore daha kaliteli, psikolojik ihtiyaca daha fazla cevap verir tarzdadır.
Aşk ve Cinsellik
Aşkın uc sacayağı vardır. Bunlar dış gorunuş, ruhî olgunluk ve cinselliktir. Fakat bu uc unsurdan hicbirisi aşk icin tek başına yetmez, ancak beraber olduğu zaman birbirini tamamlar. Cok guzel bir insanın sakat birisine aşık olması akıl yurutme yontemleriyle acıklanamasa da bağlılık ve mutluluğun getirdiği kaliteli bir beraberlik yaşanabilir. Kadın erkek ilişkisinde dış gorunuşun onemi % 20 oranındadır. Geri kalanı ic guzellikle alÂkalıdır. Dikkat cekici bir fizikî guzellik, aşk icin yeterli değildir. Onemli olan icteki niteliklerin dışa doğru şekilde yansımasıdır. MeselÂ, fiziken cok guzel bir kadın oturmasını, kalkmasını, giyinmesini, kendine bakmasını bilmez; buna mukabil ortalama guzelliğe sahip bir başka kadın, cok dengeli bir bicimde bunları yaparsa diğerinden daha fazla beğenilebilir. Bu beğeniyi sağlayan şey zihinsel guzellik, kişinin kendine olan guveni ve kusurlarını cesaretle karşılayabilmesidir. Bunları yapabilen kadın cok guzel olmasa da sevimli ve alımlı demektir.
Cinsel uyarılma kadında dokunma ile, erkekte gorsel unsurlarla ortaya cıkar. Bu genetik eğilim sebebiyle erkek kadının dış gorunuşuyle cok ilgilenir. Erkek iyi bir fiziksel temas sayesinde kadını cinsel acısından etkileyebilir. Kadının cinsellik uyarısı, beyninin duygusal yonunun harekete gecmesiyle mumkundur. O da sevgiyle soylenmiş guzel sozcuklerle olabilir.
Aşk ve Guzellik
Aşk icin fiziksel guzelliğin şart olmadığını soylemiştik. Hatt cok yakışıklı yada cok guzel kimseler iyi Âşık olamayabilirler. Cunku bu insanlar başka tarafından cok iltifat gordukleri icin onlerine yeni secenekler cıkabileceğini duşunurler. Bu sebeple de sadakatleri zarar gorur. Yakışıklı yada guzel insanlarla evlenenler kendilerini daha kıskanc olmak mecburiyetinde hissederler. Bu da doğal bir durum.
Aşkın Tek Doğru Sonu, Evlilik ya da Husran mıdır?
ir insan evleneceğim kişiye mutlaka aşık olacağım diye duşunuyorsa, o kişi aşkı da, evliliği de bilmiyor demektir. Evlilik, aşk olmadan yuruyebilir ama; kalitesiz olur. Aşk, evliliğe kalite katar. Bir bitkiyi ekip, buyutmek gibi evlilikte de aşkı buyutup, geliştirmemiz mumkundur.
Aşkın Coğrafyası
Aşk edebiyatı belki kulturel yapı, belki kromozomal bir eğilim belki de sebebini tam olarak acıklanamayan bir gerekceyle Akdeniz coğrafyasında dunyanın diğer bolgelerine nazaran daha fazla gelişmiştir. Kerem ile Aslı'lar, Leyla ile Mecnun'lar, Ferhat ile Şirin'ler bilinen orneklerden bazıları. Şu bir gercek ki; buyuk aşklar doğu dunyasında hep vardır. Buna mukabil Kuzey Avrupa gibi soğuk ulkelerde, soğuk insan ozellikleri gorulduğu icin buralarda aşkın yaşanması da, yazılması da doğu'ya oranla daha azdır. Tabii bunda kilisenin baskıcı tutumunu da goz ardı etmemek gerekiyor. Batı'da aşk kavramı daha ziyade Ortacağda kilise baskısı kalktıktan sonra canlanmaya başlamıştır.
Kainattaki en zor şey, insanı cozumlemektir. Ademoğlunun analizi yalnız ilmî olceklerle yapılamaz. Bilimsel veriler geliştirerek bir standarda oturtsanız da, insanı cozumlemenin ozel yetenekle yoğrulmuş bir sanat yonu vardır. Anlaşılması zaten guc olan insan, ilişkiler konusunda daha da muphemleşebilir. MeselÂ, birbirine aşık iki kişi her zaman uyumlu bir ilişki yaşayamayabilirler. Kadınlar beraber yaşadıkları erkeklerin bir yandan olgun ve beyefendi olmasını isterken, diğer yandan da iclerinde yaramaz bir cocuk taşımasını beklerler. Bu konuda her iki tarafında birbirini anlama cabası, ilişkiyi sekteye uğratan empati sağırlığını giderecektir.
Aşkın Matematiği
Aşkı bir spektrum olarak sayı doğrusu uzerinde duşunursek; 1, hoşlanma duygusu; 2, sevgi; 3, aşktır. Notrden yani sıfır noktasından geriye doğru gidersek eğer bu sefer de; -1, antipati; -2, nefret; -3, duşmanlıktır. Sayı doğrusu uzerine yerleştirildiğinde artı ucun ust noktası aşk, eksi ucun ust noktası ise nefret olarak karşımıza cıkıyor. Sıfır noktası sevginin notr derecesini ifade etmektedir. Sevginin derecesi ona yuklenen anlam ve değer ile değişir. Bu kapsamda sevgi, duşunceyle yoğrulduğunda mertebesi yukselir. Sevgi, nefretten başlayıp aşka donuşebilir ve aslında insan nefret ettiği birine de aşık olabilir. Ya da aşık olduğu birisinden bir muddet sonra nefret edebilir. Bu da gostermektedir ki; sevgi değişken bir yapıdadır.
Aşkın Tuzakları
Aşkın tuzakları olduğunu, cok tutkulu aşıkların dahi birbirlerini oldurmeye kalkışmalarından gorebiliriz. Aşk tanımını tekrar hatırlarsak, aşk: bir insanın diğer bir insan icinde kaybolmasıdır. Yani kişinin egosunu bir başka insanın ego havuzu icine atarak eritmesidir. Ancak gercekci olmayan aşklarda, seven benliğini sevilende erittikten bir sure sonra ona duşmanlık da besleyebilir. Bu problemin kaynağı, aşık olan kişinin karşısındakini değil, idealize ettiği bir kimliği yani zihninde tasarladığı 'Onu' sevmesidir. Fakat sevdiği ile yakınlaştığında, onun idealindeki insan olmadığını gorerek hayal kırıklığına uğramaktadır ki, sonucta nefret yaşanabilir. Delicesine buyuk bir sevdayla başlayan aşkın bir sure sonra buhar olup ucmasının sebebi, aşığın her şeye pembe gozlukle bakmasıdır. Oysa gercekci tarzda yaşanan aşk, ciftin engelleri beraber aşıp, ilişkinin derinlik kazanmasıyla devam eder ve yok olma tehlikesiyle de karşılamaz.
Aşkın tuzaklarından birisi aşk nezlesidir. Tıpkı mide ya da burun nezlesi gibi. Aşk nezlesi, varolan bir ilişkiye başka tehlikeli ilişkiler karıştırmak demektir. Aşk nezlesi insanı kısıtlar, huzursuz eder ve yakınlarına rahatsızlık verir. Gribin diğer insanlara zarar vermesi gibi. Aşkı nezleden kurtarmanın yolu, onu tehlikeye sokacak şeyler yapmamaktır.
Aşksız Yaşamak
Duygularını bastıran insanlar hayatın en guzel anlarını kacırırlar. MeselÂ, eşini ya da cocuğunu cok sevdiği halde kucuk duşeceğim endişesiyle bu hissini zapturapt altına alanlar o anda yaşanacak buyulu andan nasiplenemezler. Etraflarındaki insanlara sıkıntı verecek kadar duzenli, gereğinden fazla mukemmeliyetci ve ayrıntıcı kimseler diğer insanlara nazaran ic dunyalarını daha fazla gizler ve bircok guzelliği tatmadan yaşayıp giderler. Bu tip kişiler, herşeyin olculu ve net olmasını ister, belirsizliğe tahammul edemezler. Bunun sonucunda da duyguları hasar gorur. İnsanın pasifleşmeden mahcup ve cekingen olması, sade yaşaması bir noktaya kadar guzeldir. Ancak hareketsizleşmemek kaydıyla. Haddini bilen, kendinden emin aynı zamanda da başkalarının hakkına saygı duyan bir kimse hissettiklerini bastırmasına luzum kalmadan da ozguven sahibi olabilir. Duşuncelerini makul sınırlarda ifade etmekten kacınanlar gergin, kendileriyle catışan, mutsuz insanlardır. Bu tip kişilerin beyninde stres hormonu fazla salgılandığından devamlı olumsuz senaryo yazarlar ve bu da onları gerilime surukler. Neticede ortaya cıkan negatif enerji, sevdikleri insanı kendilerinden uzaklaştırmalarına sebebiyet verir. Halbuki duyguları bastırmak yerine beden dili ile ifade etmek boyle bir problemle karşılaşmayı onleyecektir.
Aşkın Onune Takılan Engeller
İnsanın aşkla ilgili karşılaştığı en buyuk sorun, yaşadığı aşkı devam ettirememesidir. Bilhassa cok kolay aşık olan genc kızlar aşkın arızalarını bilip, onları tamir edemedikleri icin ziyan olabilirler. Aşk, deneme yanılma yontemi ile surdurulebilecek bir olgu değildir. Hayat tecrubesi olan buyuklerin aşkın karşılaşılması muhtemel krizlerinde nasıl davranmaları gerektiğini genclere oğretmeleri, onların daha az hatayla ilişki yaşamalarını sağlayacaktır. Boylece gencler aşkı ders alacakları bir tecrubeye donuştureceklerdir.
Aşkın onune takılan diğer buyuk engel ise, karşıdaki insandan kabiliyetinin ustunde fedakÂrlıklar beklemektir. İnsanın sevdiğinden kendisi icin ozveride bulunmasını istemesi son derece doğaldır. Ama bu talebin sınırlı ve mantık suzgecinden gecmiş olması şartıyla. Kişi sevdiğinin şahsiyetinden ve insanî ilişkilerinden vazgecmesini istiyor, 'herkesi unut, sadece beni duşun ve benimle yaşa' diyorsa hayal kırıklığına uğraması kacınılmazdır. Seven kimse bunları bir muddet rahatlıkla yapar ama daha sonra hayatın acı gercekleriyle yuzleşir. Beklentilerin eskisi gibi cevaplanmadığı bu surec, hastalığa tutulmuş bir ilişkinin ilk sinyallerini verir. Bir muddet sonra gerceğin soğuk yuzu ile burun burna gelen taraflar 'aşk karın doyurmuyormuş' demeye başlarlar. Aşkla filizlenen bir ilişkinin bu riskleri yaşamaması ve kalıcı olması icin mutlaka duşunce ile yoğrulması lazımdır.
Aşka Zarar Veren Şeyler
Feminizm, kadın erkek ilişkisini savaş alanına donuşturduğu icin aşka zarar vermiştir. 1960'lardan sonra Amerika'da yaygınlaşan ve butun dunyayı kaplayan bu akım bilhassa cağımızda kendisine pek cok taraftar topladı. Feminizm, kadının ozgurleşmesini savunmuş, fakat ozgurleşme uğruna neleri kurban edeceğini hesaba katmamıştır. Bu surecte pek cok evlilik zarar gormuştur. Kadın sosyal hak ve hurriyetler konusunda ozgur olmalı ama bunu evliliğini feda etmeden yapmalıdır. Feminizm oncesi psikiyatri ofislerine gelen ciftler şoyle bir tablo sergiliyorlardı: Yaşı elliye yaklaşmış, maddî kazancı artmış, 'eşime karşı bir şey hissetmiyorum. Dunyaya bir defa geldim, bari canımın istediği kişiyle yaşayayım' diye duşunen, karısından boşanmaya hazır bir erkek ve bu durumun caresizliğiyle kıvranan, ağlayan gozlerle psikiyatrdan medet uman bir kadın. Feminizm etkisi taşımayan ailelerde bu tablo hÂl surmektedir. Ancak feminist akımın kuvvetli estiği hanelerde durum tersine donmuş ve kadın da hayatında değişiklik yapmaya karar vermiştir. Duyarsız, otoriter bir erkekle karşılaşan kadın erkeğin cinsel isteğini bir gorev gibi yapmaktan bıkarak, 'Bu adam beni sıkmaya başladı' dedi. Eğer ekonomik anlamda kocasına bağımlılığı yoksa yuvayı daha kolay terk edebileceğini duşundu. Tabii bunun faturasını da cocuklar odediler ve odemeye de devam ediyorlar. Gunumuzde ozgur olmak icin yalvaran erkek ve değişim isteyen kadın modelleriyle karşı karşıyayız. Bu tabloyu sağlayan şey, Feminist hareketin ortaya cıkış noktasından saparak bir nevi erkekten nefret etmeye donuşmesidir. Bununla beraber Feminizmin, kadındaki romansı yani aşık olma duygusunu yok ettiğini de soyleyebiliriz. Kadına 'erkeğe sadece cinsellik icin ihtiyacın var, onun dışında kimseye bağımlı olmadan dilediğin gibi yaşayabilirsin' mesajını verdiği icin nikÂh karşıtı akımlar ortaya cıktı. Kadın ve erkeğin birbirleri icin var olduğu gerceği feminizmin etkisiyle maalesef unutuldu.

__________________