sabır ile ilgili hadisler,
sabır hadisi,
Sabır konulu hadisler

Kabir Ziyareti

Efendimiz, kabristanlarda cahiliyyeye ait bazı Âdetlerin devam ettirildiğini gorunce, muminleri kabristanlara gitmekten men etti Fakat daha sonra bu yasağı kaldırdı ve: “Ben, sizi kabir ziyaretlerinden men etmiştim Bundan boyle kabirleri ziyaret edin!” [2] buyurarak, kabir ziyaretini teşvik etmişlerdi Cunku insanları tûl-i emelden kurtaracak en muessir nasihat, kabirlerde saklıdır Zaten o muruvvet abidesi de, sık sık kabir ziyaretinde bulunur ve her hafta hic olmazsa bir kere Uhud şehidlerini ziyaret ederdi Kabir ziyaretlerinden birinde, bir kadının evladının kabri başında, feryad u figan edip ağladığını, ustunu başını yırtıp, uygunsuz sozler sarfetmekte olduğunu gordu gordu ve kadına yaklaşarak nasihat etmek istedi Kadın Efendimiz’i tanımıyordu “Git başımdan” dedi, “Sen benim başıma gelenleri bilmiyorsun!” Efendimiz de hicbir şey soylemeden kadının yanından ayrıldı Orada bulunanlar, kadına onun Allah Resûlu olduğunu soyleyince, kadın daha muthiş bir sarsıntı ile sarsıldı Cunku bilmeden Allah Resûlu’ne karşı saygısızlık etmişti Koşarak Efendimiz’in hanesine geldi Kapıyı vurmadan iceriye girdi, Efendimiz’den ozur diledi Allah Resûlu de ona, cevab-ı hakîm olarak şunu soyledi: “Sabır, musibetin ilk şokunu yediğin zamandır” [3]

Allah Resûlu, şu dort kelimelik ifadesiyle, ciltlerle ancak anlatılabilecek bir meseleyi, mucizevî bir belÂgatla anlatmış oluyordu

Sabrın Ceşitleri

Musibete karşı sabır, gunahlara karşı direnmede sabır ve ibadet uzere ısrarda sabır

Her gun beş vakit namaz, senede en az bir ay oruc, muayyen miktarda zekÂt ve kulluğa muteallik diğer butun emirler, ancak sabırla yerine getirilebilir Bunlar, insan omrunu disipline eder ve otelere gore bir boya calar Boyle bir hayat, butunuyle nuranilik cizgisinde gecer; omur bereketlenir ve cenneti semere verir Onun icin insan, dişini sıkacak, ibadetler uzerine sabredecek, ve boylece hayatını ışıl ışıl nurlandıracaktır


Durum Değiştirmek

Sabretme, dişini sıkma, dayanma, metanet gosterme, sarsılmama, irkilmeme, irade felcine uğramama, her gun zehir-zemberek hÂdiseleri sineye cekme ve dayanma elbette kolay bir iş değildir Ancak, butun bunlar ilk musibet şoku anında yapılmalıdır Cunku, yer değiştirme, başka bir vaziyete intikal etme, psikolojik olarak her zaman insanın ruh haletinde değişiklik hasıl eder ve onu sarsan hÂdiseleri unutturur

Diyelim ki, başımıza bir musibet geldi İlk bakışta, bu musibete dayanabilmemiz mumkun değil gibi Hemen bu şoku atlatmanın caresine bakmalıyız Bu da ya bulunduğumuz durumu değiştirerek ki, ayakta isek oturarak, oturuyorsak yatarak veya yapmakta olduğumuz işin keyfiyetini değiştirerek; meselÂ, abdest alarak, namaz kılarak veya en azından konuştuğumuz mevzudan uzaklaşarak veyahut da bulunduğumuz mekandan ayrılarak, başka bir atmosfere sığınmakla olur Bazen de bir nebze uyumak, şoku atlatmamıza yetebilir Hangi şekilde olursa olsun, hÂl, durum veya mekanda yapılan bu değişiklikler, şokun tesirini kırar ve tahammul edilemez gibi gorunen musibeti az dahi olsa hafifletir

Sabır, ibadetlere devam etme hususunda da cok luzumludur İlk anda, yeni namaza başlayan bir insan icin, bu ibadet cok ağır gelebilir; fakat biraz sabreder de ruhu namazla butunleşirse, artık bir vakit namazı kılamama, o insan icin dunyanın en buyuk ızdırabı haline gelir Oruc, zekat, hac gibi ibadetler icin de aynı şeyleri soylemek mumkundur

Duşunun ki, hac gibi meşakkatli bir ibadeti, bir kere if edenler, her sene gitmek icin Âdeta kendilerini yerler Hatta bazen konulan tahdid, onları cılgına cevirir Bu denli ibadet sevgisi bir bakıma onun ilk ağırlık şokunu atlatması demektir Bu hemen butun ibadetlerde de boyledir

İnsan, harama karşı da aynı sabırla mukabele etmelidir Gunah ilk tosladığında gosterilecek mukavemet, ondan gelecek kotu şerareleri kırar, insan da o şoku boylece atlatmış olur Onun icindir ki Efendimiz, Hz Ali’ye “İlk bakış lehine gerisi aleyhine”[4] buyurmaktadır Yani, insanın gozu gunaha kayabilir Ama o, hemen gozunu kapar, yuzunu cevirirse, bu onun icin gunah olarak yazılmaz Hatta harama bakmadığı icin kendisine sevap bile yazılabilir Fakat ikinci ve daha sonraki bakışlar, zehirli birer ok gibi insanın kalbine ve ruhuna saplanır, insanın hayalinde bulantılar meydana getirir iradesi mÂnevî gerilimini kaybeder Zira her harama bakış, bir yonuyle harama girme yollarını kolaylaştıran birer davetiye hukmundedir Dolayısıyla da her bakış, bir başka bakışı davet eder artık o insan, harama yelken acar ve donuşu cok zor bir yolculuğa acılır İşte bu duruma gelmeden, haramın ilk tosladığı anda, sabredip haramdan yuz cevirme, harama karşı gozlerini yumma, Allah Resûlu’nun bize tavsiye ettiği altın oğutlerdendir

Epiktetos’un bir sozu vardır: “Fena hulyalar, seni hayallerinde yakalayınca, ilk fırsatta hemen uzaklaşmaya calış Sonra goturulduğun yerden geriye donemezsin” Onun bu ifadesi de ilham yukludur Eğer, Allah Resûlu’nden sonra yaşamış olsaydı, mutlaka ilhamını Allah Resûlu’nden aldığını soyleyebilirdik

İnsan, harama karşı boyle davrana davrana, bu onda bir huy, bir karakter haline gelir Zira, yaptığı egzersizlerle kalbinde hasıl olan imanın nuru, cehennemden bir kıvılcım durumunda olan gunahlara karşı Âdeta bir sutre olur Oyle ki artık harama bakmama, onun asıl ve fıtrî davranışları arasına girer Aksi bir durum aklına gelse, hemen parmağını, gonul peteğindeki iman balına batırır ve bu sağlam mulÂhaza sayesinde tattığı aşkın tadıyla kendini bu mÂnevî atmosferden uzaklaştıran her şeyden kacar Bu durumda olan bir insanın, iradî olarak gunaha girmesi pek duşunulemez

Her musibetin kendine gore bir şoku vardır O atlatıldığı zaman, musibet rahmete, elemler lezzete, dertler de zevke inkılÂb eder Boyle bir sînede artık ızdırap dinmiş, yerini de sonsuz bir neşeye terk etmiştir Ancak butun bunlar, ilk şok anının başarıyla atlatılmasına bağlıdır Bu kadar tafsilatlı, derin bir mevzuyu Allah Resûlu, sadece dort kelime ile ifade buyurmaktadır “Sabır, ilk toslama anında olandır”

[1] BuhÂrî, CenÂiz, 32; Muslim, CenÂiz, 14,15
[2] Muslim, CenÂiz, 106; İbn Mace, Cenaiz, 47
[3] BuhÂri, Cenaiz, 32; Muslim, CenÂiz, 15
[4] Ebu Davud, NikÂh, 43; Tirmizi, Edeb, 28