Kadın olmak sadece Turkiye'de değil, tum dunyada zor bir olgu. Kadınlar tum dunyada ekonomik, toplumsal ve cinsel somurunun ve şiddetin, kısacası "modern koleliğin"en onemli mağduru konumundalar. Boyle bir dunyada bir kadının en onemli dayanağı belki de eğitim. Eğitimin belki de en onemli parcası ise okumak. Okumak ve daha cok okumak...

kadınların mutlaka okuması gereken 33 kitabı bir araya getirdik. Kitabınız bol olsun, iyi okumalar diliyorum!

Not 1: Sıralamanın kitapların niteliği ile bir ilgisi yoktur!
Not 2: Her liste gibi, bu liste de eksik ve kusurlu, siz de lutfen eksikliğini hissettiğiniz kitapları belirtin; listeyi ileride bu doğrultuda guncelleyebiliriz.


1. "Anna Karenina", (1877) Lev Nikolayevic Tolstoy
Aşkı yuzlerce yazar tarafından ele alınmış bir konudur ancak dunyaca unlu Rus yazar Tolstoy'un "Anna Karenina"sı gibi destansı olanı pek yoktur.

Anna Karenina, 19. yuzyıldaki Rus aristokrasisinde yaşanan bir yasak aşk hikayesi...


2. "Madame Bovary", (1856) Gustave Flaubert
"Madame Bovary", Gustave Flaubert tarafından 19. yuzyılda yazılmış cok onemli bir romandır.


Bircok edebiyat eleştirmeni tarafından ilk cağdaş realist roman sayılan "Madame Bovary" ilk kez 1857 yılında basılmıştır.

Bu kitaptan sonra Bovarizm akımı oluşmuş ve psikolojide tatminsizlik, memnuniyetsizlik anlamına gelen bir rahatsızlık olarak yer almıştır.

Tabii ki Madame Bovary'nin yaşadığı unutulmaz aşk da hafızalardaki yerini almıştır.

3. "Vadideki Zambak", (1835) Honoré de Balzac

Honoré de Balzac'ın en bilinen kitaplarından biridir. Kocasıyla mutlu olmayan Henriette'le, kendisinden cok daha genc olan Felix'in imkÂnsız aşkını anlatan kitap, 18 yy. Fransa'sındaki, devrim sonrası, toplumsal hayat hakkında da ipucları icermekte, duygusal bir yakınlaşmayı anlatmaktadır.

Başka bir gozden okuyucuların gozune girmiştir. Ayrıca kişi ve yer tasvirlerinde buyuk ustalıkla okuru olayın kurgusunun icine suruklemiştir.

Romanda, 18. yy. ailesi tarafından ceşitli itilişlere maruz kalan bir gencin zamanla hayatında olan değişimleri ve ilerde tanıştığı bir kadına olan bağlılığı anlatılıyor. Aşkın getirdiği ızdıraplar, son derece ozgun ve iyi anlatımla yansıtılıyor.

4. "Kolera Gunlerinde Aşk" (1985) Gabriel Garcia Marquez
"Kolera Gunlerinde Aşk", Gabriel García Márquez'in en unlu romanlarından biridir.


19. yuzyılın sonları - 20. yuzyılın başları arasında Fermina Daza, Florentino Ariza ve Doktor Juvenal Urbino ucgeninde gelişen canlı bir karşılıksız aşkı konu alan kitap, acı cekmenin yuce bir davranış olduğu fikrini yoğun şekilde işler.

Florentino Ariza sevdiği bir omur boyu sevdiği Fermina Daza'ya kavuşabilmek icin tam 53 yıl 7 ay 11 gun bekler.

5. "Aşk ve Gurur", (1813) Jane Austen

Klasik donem romanları arasında onemli bir yere sahip olan "Aşk ve Gurur", 18. yuzyıl İngiltere'sinde gecen unutulmaz bir aşk hikÂyesini konu alıyor.

Orta halli bir ailenin zeki ve neşeli kızı ile kibirli ve mağrur olmasının yanı sıra son derece durust ve varlıklı genc bir adamın neredeyse nefretle başlayan ilişkilerinin buyuk bir aşka donuşunu anlatan bu kitapta, biri gururlu diğeri onyargılı iki insanın zaman ilerledikce yanıldıklarına ve birbirlerine yaptıkları onca haksızlığın yalnızca aşkla telafi edilebileceğine şahit olacaksınız.

6. "Jane Eyre", (1847) Charlotte Brontë

On yaşında oksuz kalan Jane Eyre, kendisini hicbir zaman sevmeyen, ancak kocasının vasiyeti uzerine bakımını ustlenen yengesiyle zor bir yaşam surmektedir.

Gonderildiği katı kuralları olan yatılı okulda kotu gunler gecirir. Ancak Jane Eyre, Charlotte Brontë kadar şanslı değildir; okulda on yıl kalır ve oğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester'ın malikÂnesinde murebbiye olarak iş bulur.

Evin gizemli efendisi Rochester'e Âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir...


7. "Uğultulu Tepeler", (1847) Emily Brontë

19. yuzyıl İngiliz edebiyatının onemli kadın yazarlarından biri olan Emily Bronte'nin ilk ve tek romanı "Uğultulu Tepeler", kırık olduğu kadar marazi de olan bir aşk hikÂyesi etrafında gezinerek kadın ve erkek, insan ve doğa, aşk ve olum, sadakat ve ihanet, hakikat ve yalan gibi ikilikleri kendine ozgu bir dille işliyor.

Gotik roman turunun başarılı orneklerinden olan "Uğultulu Tepeler", karanlık ve puslu evleri, icinde turlu arzuların, tutkuların ve duşuncelerin boyattığı odaları, ter icinde uyanılan kÂbusları anlatırken, gercekciliği elden bırakmayan bir strateji izliyor.

8. "RuzgÂr Gibi Gecti", (1936) Margaret Mitchell

"RuzgÂr Gibi Gecti" Amerikan yazar Margaret Mitchell'ın 1936 tarihinde ilk basımı yapılmış Batı edebiyatının dunyaca unlu tarihi romans kitabıdır. Amerikan ic savaşı doneminde gecen kitap, savaşın zorluklarına goğus geren karakterlerin aşk, gurur ve hayat şartları orgusuyle yazılan romantik bir eserdir.

Aynı isimle 1939 yılında kitaptan uyarlanan roman, “20. Yuzyılın En Populer Romanı Pulitzer Odulunu” de kazanmıştır.

9. "Kurk Mantolu Madonna", (1943) Sabahattin Ali

"Kurk Mantolu Madonna", Sabahattin Ali'nin 1943 yılında yayımladığı bir romanıdır. İlk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940-8 Şubat 1941 tarihinde “Buyuk HikÂye” başlığı altında 48 bolum olarak tefrika edilmiştir.

Sıra dışı bir aşk hikÂyesinin konu edildiği roman, son yıllarca Turk edebiyatının en cok okunan yapıtlarından biri konumundadır.

10. "Lady Chatterley'in Aşığı" (1928) D.H. Lawrence

Yayımlandığı gunden itibaren ceşitli tartışmaların odak noktasında yer alan Lady Chatterley'in Âşığı, savaşta yaralanarak koturum kalan Clifford'ın genc karısı Constance ile koru bekcisi Mellors arasındaki aşkı anlatır. Romanın, kadın ihaneti olarak onyargılı bicimde yorumlanmasına karşın, kocanın fiziksel kısıtlılığının yanı sıra, karısını duygusal acıdan da ihmal ettiği, hatta bir vÂris sahibi olmak icin kadını evlilik dışı gebeliğe bile yonlendirdiği gorulur.

Eser, tutucu bir yaklaşımla mustehcen damgası yemişse de, aslında sorun, aristokrat bir kadınla işci kesiminden bir erkeğin aşkını kabullenemeyen sınıf ayrımcılığına dayanır. Dahası, donemin toplumsal ve siyasal yapısına da ışık tutan romanda egemen sınıfların emekci kitlelere karşı ezici, aşağılayıcı ve dışlayıcı yaklaşımı yansıtılınca kitaba cephe alınmıştır.

11. "Gunden Kalanlar", (1989) Kazuo Ishiguro

Kazuo Ishiguro'nun benzersiz tarzını en iyi ortaya koyduğu eserlerinden biri "Gunden Kalanlar"...


12. "Damızlık Kızın Oykusu", (1985) Margaret Atwood

Cinsel icerikli olduğu ve Hristiyanlığa saldırdığı gerekcesiyle ABD'deki bazı okul ve kutuphanelerde yasaklandı.

13. "Anne Frank'ın Hatıra Defteri", (1947) Anne Frank

"Anne Frank'in Hatıra Defteri", iki yıl boyunca Hollanda'nın Nazilerce işgali sırasında ailesiyle birlikte saklanıyorken Anne Franktarafından tutulan gunluğunu iceren kitap. Aile 1944 yılında tutuklandı ve Anne Frank, Bergen-Belsen toplama kampında tifusten oldu. O gunluk, Anne'nin babası olan Otto Frank tarafından Miep Gies'e verildi. Gunluk, 60'tan cok dilde basıldı.

Siyonizm propagandası yaptığı gerekcesiyle ceşitli ulkelerde yasaklanmıştır.

14. "Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim", (1969) Maya Angelou
"Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim" otobiyografik bir roman:
Yazar, şair, şarkıcı, danscı, oyun yazarı ve oğretmen Maya Angelou'nun yedi kitaptan oluşan sıradışı ve ilham verici yaşamoykusunun ilk cildi. Savunmasız, şiddet goren kucuk bir kızın, ırkcılık ve bağnazlıkla savaşarak guclu bir karaktere; onurlu ve goz kamaştırıcı bir genc kadına donuşmesinin oykusu.

"ABD'nin en cok yasaklanan yazarı" olarak bilinen Maya Angelou'nun bu romanı, şiddet, mustehcenlik, kufurlu dil kullanımı vs. gibi gerekcelerle defalarca yasaklandı.

15. "Sevilen", (1987) Toni Morrison

Toni Morrison'un 1988 Pulitzer Edebiyat Odulu'nu kazanan bu buyuk romanın konusu, Amerika'nın ic savaşını izleyen yıllarda Ohio'da geciyor; kole Sethe'nin ve ailesinin cevresinde donuyor. Kentucky'de kole olarak bulunduğu bir ciftlikten kacan Sethe, yakalanacağını anlayınca, beyazların eline gecmemesi icin iki yaşındaki kızını oldurmeyi yeğler. Olen kucuk kızın ruhunun evde dolaştığına inanan guzel ve gururlu Sethe, bu olayın etkisinden kendisini kurtaramaz.

Aradan on sekiz yıl gectikten sonra Sethe'nin evine bir genc kız gelir. Yirmi yaşındaki bu ilginc konuk, nereden geldiğini bilmemekte, catlak sesiyle bir cocuk gibi konuşmaktadır. Sethe'ye taparcasına bağlı olan genc kız, adının Sevilen olduğunu soylemektedir. Roman, Sethe'nin kolelikten ozgurluğe doğru yaptığı zorlu yolculuğu anlatırken, geri donuşlerle bu carpıcı anlatımın icine Sethe'nin gecmişindeki urkutucu gercekleri de katar.

Irk ayrımının olanca şiddetiyle hukum surduğu gunlerde gecen olaylarda, kor inanclarla, ruhlarla dokunmuş roman orgusu, yoksulluğun ve ozgurluk verirken, bir kole ve bir anne olarak Sethe'nin cektiği acıları cok irkiltici bir bicimde anlatıyor.


16. "Tom Amca'nın Kulubesi", (1852) Harriet Beecher Stowe

Amerikalı kadın yazarın 1852'de yazdığı kolelik karşıtı romanı Amerikan İc Savaşı sırasında Guney Eyaletleri'nde yasaklanmıştı. Eşitlikle ilgili aşıladığı fikirlerden dolayı kitap Car I. Nikolay doneminde Rusya'da da yasaklandı.

17. "Bulbulu Oldurmek", (1960) Harper Lee

1960 tarihli Pulitzer odullu roman 1930’ların Alabama’sında ırkcılığı ve eşitsizliği ele alıyor ve eleştiriyordu ama garip bir bicimde "ırkcılık ve kufur" icerdiği icin yasaklandı.

18. "Ye, Dua Et, Sev" (2006) Elizabeth Gilbert

Saat sabahın ucudur ve Elizabeth Gilbert banyonun taşları uzerinde hıckırarak ağlamaktadır. O, otuzlu yaşlarındadır ve bir kocası, bir evi vardır. Kocasıyla bebek sahibi olmaya calışmaktadırlar ve o bunu istemediğinin farkına varır. Acı verici bir boşanma sureci ve hemen sonrasında tutkulu bir aşk yaşar. İcindeki boşluğu doldurmanın peşine duştuğu bir yolculuğa cıkarak haz, dinsel inanc ve dengenin arayışına girer.

Gilbert, Roma'da yakışıklı bir İtalyan'dan İtalyanca oğrenecek, on beş kilo alacaktır; Hindistan'da ruhunu aydınlatacak ve kendini Tanrı'ya adayacaktır ve Endonezya'nın Bali Adası'nda dişleri olmayan bir şifacıdan, huzurun yeni bir tanımını oğrenecektir. Mutluluk yavaş yavaş onu sarmalamaktadır.

19. "İkinci Cins", (1949) Simone de Beauvoir

Feminist kuramın en onemli eserlerinden birisi hic kuşkusuz de Beauvoir’ın 1949 yılında yazdığı "İkinci Cins"tir.

Bu kitapla beraber Simone de Beauvoir varoluşcu bir feminist anlayışın temellerini ortaya koymuştur.

20. "Sırca Fanus", (1963) Sylvia Plath

Parlak bir universite oğrencisi olan Esther Greenwood, 1950'lerde yayın dunyasında acımasız bir rekabetin surduğu New York'a buyuk hayallerle gelir ve onemli bir moda dergisinde iş bulur. Kapıldığı beklentilerle karşısına cıkan fırsatların yoğunluğu, masumluğunu yitiren genc kızın zamanla kaldıramayacağı bir boyuta ulaşır ve Esther kendini tam bir karabasanın icinde bulur.

Kimlik arayışı peşinde urkutucu bir yola giren duyarlı ve hevesli bir genc kadının universite yılları, erkeklerle ilişkileri, yaşadığı cokuş, intihar girişimleri ve gorduğu psikolojik tedaviler mizahi bakış acısı unutulmadan son derece ictenlikle işlenmiş.

Sylvia Plath'ın kendi yaşamından yola cıkarak kaleme aldığı ve ilk kez 1963 yılında, olumunden bir ay once, başka bir isim altında yayımlatmayı başarabildiği Sırca Fanus, o gunun olduğu kadar bugunun insanının da metropol yaşamındaki yabancılaşmasını anlatan modern bir klasik haline gelmiştir.

21. "İnci Gibi Dişler" (2000) Zadie Smith

"İnci Gibi Dişler"in 80 sayfalık musveddesini goturup yayınevinden 250.000 pound avans alan Zadie Smith, kitap piyasaya cıktığı andan itibaren hem İngiltere'de hem dunyada cok buyuk sukse yaptı ve hemen hemen butun odullerde adını bir fırtına gibi estirdi. Oyle ki dunyaca unlu Guardian gazetesinin bu yıl ilk defa verdiği odulu kazandığında da, juride bulunan unlu romancı Julian Barnes, duşuncelerini şu sozlerle ifade etmişti:

"Bir romancı olarak icim kıskanclık ateşiyle kavruluyor." Peki, ne anlatıyordu ki bu gencecik, yarı-Jamaikalı kız: Her turlu aşırılığın revacta olduğu Londra'nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı dinlerin ve farklı kuşakların, Jones'lar, İkbal'ler ve Chalfen'ler gibi uc renkli ailenin, coluk cocuk birbirinden matrak hikayeleri etrafında, gocmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kulturlerin ağzına kadar dolu bir cumbuş surahisine daldırıp daldırıp cıkarılan bir parodisini...

"İnci Gibi Dişler", ucuk bir kızdan delice ironilerle dolu cılgınca bir roman.

22. "Kendine Ait Bir Oda", (1929) Virginia Woolf
Kadın hareketinin elden duşurmediği onemli kitaplardan biri olan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf'un belki de en kolay okunan kitabıdır. Kolay okunur, cunku konu cok somuttur: "Kadın ve edebiyat". Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları "ezeli" ve de "ezici" bir soru vardır. "Bizler kadar duşunme yeteneğiniz olduğunu ileri suruyorsunuz. Madem oyle, neden Shakespeare gibi bir deha cıkaramadınız?"

İşte Virginia Woolf bu "yakıcı" soruya, tarihsel ilişkilerin kokenine inip kutuphane raflarında şoyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihcesi cıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor. Ve şoyle sesleniyor kadınlara: "Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye duşunmeden yazın!..."


23. "Yuzyıllık Yalnızlık", (1967) Gabriel García Márquez

"Yuzyıllık Yalnızlık"ı yazmaya başladığımda, cocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Cok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir buyukanne ve mutlulukla cılgınlık arasında ayrım gozetmeyen, adları bir ornek bir yığın hısım akraba arasında gecen cocukluk gunlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım.

"Yuzyıllık Yalnızlık"ı iki yıldan daha kısa bir surede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan once bu kitap hakkında duşunmek on beş, on altı yılımı aldı. Buyukannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gorduğu olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı oykuleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım.

"Yuzyıllık Yalnızlık"ı buyukannemin işte bu yontemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hic şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, cunku ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gercekliğe dayanmayan tek cumle bulamazsınız."

24. "Kadının Adı Yok", (1987) Duygu Asena

Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin uc aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor.

Bu kadın, kucucuk bir kızın henuz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekÂrlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları uzerinde durabilmek icin mucadele ediyor. Bu kadın, puruzsuz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman icinde kendisi icin var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!

25. “Kadın Haklarının Savunusu", (1792) Mary Wollstonecraft

1792 yılında yazılan kitap, kadın haklarının ve feminizmin ilk onemli, sistemli ve cesur kitabı kabul edilir. Kadınların da erkekler gibi “insan” olduğunu ve erkeklerin sahip olduğu ve yararlanabildiği her hakkın kadınlar icin de gecerli olması gerektiğini savunan, kadınların eğitimine buyuk onem veren Mary Wollstonecraft, eseriyle kadın hakları mucadelesinin başta gelen temsilcilerinden biri olmuştur.

26. "Siyah Sut", (2007) Elif Şafak

"Siyah Sut" kadınlığın, kadınların hayatının kasvetli ve karanlık ama son tahlilde gecici bir donemiyle ilgili. Birdenbire gelen ve geldiği gibi hızla dalgalar halinde cekile cekile giden bir haletiruhiye burada incelenen.

Bu haliyle elinizde tuttuğunuz kitap bir nevi tanıklık. Otobiyografik bir roman.

(...) Annelik dunyanın en yaşanılası, en muhteşem lutuflarından biri; guzel ki hem de nasıl. Aldığı tum ovguleri fazlasıyla hak ediyor.

Oylesine benzersiz, oylesine kıymetli... Aynı zamanda cetrefil, karmaşık ve kimi zaman hayli ağır.

27. "Etin Cinsel Politikası", (2013) Carol J. Adams

Her on yedi saniyede bir kadın tecavuze uğruyor. Her bir saniyede yuzlerce hayvan olduruluyor. "Dayak yiyen kadınlar" gercekliği her gun yuzumuze carpılıyor ekranlardan ve gazete sayfalarından. Ciftliklerin esir ettiği, mezbahaların katlettiği hayvanlar "marketteki et"e indirgeniyor gunumuzde.

Etin hem protein icin zorunlu olduğuna hem de gucun kaynağı olduğuna inanmamız icin orulen mit, aslında erkeğin potansiyel şiddet eğilimiyle ustunluk kurmasına neden oluyor. Etcilleri yiyen etciller, kafamızdaki iktidar piramidinde en uste yerleştiriliyor ve bu haliyle gundelik hayatımızın her koşesine sızıyor. Reklamların neredeyse tamamında eti yenen hayvanların kadınsı temsil edilmesi ve erkek zihninde seks yapılacak kadının et veya pilic goruntusunde olması yapbozu kendiliğinden tamamlıyor.

İşte Carol J. Adams bu kitapta, yukarıda sayılan olguları ve genel olarak ataerki ile et tuketimi arasındaki diyalektiği cozumluyor. Ona gore, erkeklik inşasının onemli bir parcası başka bedenleri denetim altında tutmaktır; et yemek de bunun onemli bir aşamasını oluşturur. "Et yemek, erkek iktidarının her oğunde yeniden ilan edilmesidir." Onun kuramıyla, pornoda veya sofrada (aslında erkeğin yazdığı tum "metinlerde") parca parca tuketilen tum adsızlar, "kayıp gonderge" olarak yeniden bedene kavuşuyor.

Bu kitap, kadın ve hayvanın tum yonleriyle eş olduğunu savunmuyor; yalnızca şiddet ve tahakkumden beslenen erkek egemen kulturun yeri yurdu olmadığının, zayıf bulduğu her şeyi ve herkesi "erkek" tanımının dışına atarak alt edilecek bir oteki ilan ettiğinin, ozneden nesneye indirgediğinin altını ciziyor.

Yiyecek/giyecek başka bir şey yokmuşcasına, birtakım canlılara yaşarken kafesi, olurken ise kan golunu reva gorduğumuz surece savaşları ve ayrımcılığı olumlayan eril şiddet kulturunun ve hiyerarşinin aramızdan ayrılmayacağını hatırlatıyor.

28. "Cinsiyet Belası", (1990) Judith Butler

1990'da yayımlandığında feminist kuramda ve toplumsal cinsiyet araştırmalarında cığır acan, queer kuramın oncu metinlerinden sayılan Cinsiyet Belası nihayet Turkcede.

Judith Butler'ın cinsiyetin ne olcude 'doğal' olduğunu sorgulayarak cinsiyetin performatif yapısına dair kışkırtıcı savını ilk kez ortaya koyduğu bu metin, birbiriyle bağlantılı pek cok tartışmayı birden barındırıyor.

29. "Karanlığın Sol Eli", (1969) Ursula K. Le Guin

"Bilimkurgu"nun en onemli iki odulu olan Hugo ve Nebula'yı kazanarak kısa zamanda turunun klasikleri arasına giren Karanlığın Sol Eli, dunyamıza cok benzeyen Kış adlı bir gezegende gecer. Bu gezegende yılın en sıcak zamanlarında bile yarı-kutup iklimi yaşanır ve tum sakinleri cift cinsiyetlidir (androjen). Cinsel kimliğin bir statu ya da guc aracı olarak kullanılmadığı bu gezegende kişiler yılın belli bir doneminde o anki hormonal durumlarına gore erkek ya da kadın olmaktadırlar.

Oyle ki, birkac cocuk doğurmuş bir ana daha sonra başka cocukların babası olabilmektedir. "Arkadaşlık" ve "sevgililik" arasındaki "boşluk" anlamsızlaşmış; insan duşuncesini belirleyen dualizm eğilimi azalmış; insanlığın guclu/zayıf, koruyucu/korunan, hukmeden/hukmedilen, sahip olan/sahip olunan... ve benzeri ikiliklerini oluşturan temeller zayıflamış gibidir. Cehaletin, şimdinin, mevcudiyetin ilerlemeden daha gozde olduğu bir gezegendir Kış.

Bir gun Kış'a uzaydan bir erkek elci gelir ve onların da katılmasını istediği bir gezegenler birliğinden soz eder... Elcinin gelişiyle birlikte yerli ile yabancı, erkek ile dişi, benzerlik ve benzemezlik, parca ile butun arasındaki ilişki ve celişkiler insanlardaki karşılıklarını bulup yaşamaya başlar...


30. "Ruhlar Evi", (1982) Isabel Allende

Şili'nin secimle iş başına gelen, askeri bir darbeyle devrilip oldurulen Marksist başkanı Salvador Allende'nin son saatleri nasıl gecti? Nobel odullu buyuk şair Pablo Neruda'nın cenaze toreni, faşist diktator Pinochet'nin onca baskısına karşın, nasıl bir gosteriye donuştu?

Ruhlar Evi adlı bu ilk romanında, bir ailenin uc kuşağını, yetmiş yıllık bir surec icinde yaşananları ustalıkla dile getiriyor.

31. "Kucuk Şeylerin Tanrısı", (1997) Arundhati Roy

Arundhati Roy, İngiltere'nin en saygın edebiyat odulu olan Booker Odulu'nu 1997 yılında "Kucuk Şeylerin Tanrısı" adlı romanıyla aldı.

Yasak bir aşkın cokerttiği bir ailenin soluk kesen dramını anlattı. Varlıklı bir Hindu ailesinin guzel kızı Ammu, ailesinin yanında calışan bir işciye aşık olur. Onune gecilmez, kural tanımaz, tutkulu bir aşkla bağlanırlar birbirlerine. Oysa genc adam Dokunulmazlar sınıfındadır...

Hindistan'da yayınlandığında, Hristiyan bir Hindu kadınıyla alt kasttan bir erkek arasındaki aşk ve aşk sahneleri Hint gelenek ve goreneklerine aykırı duştuğu icin buyuk tartışmalara yol acan "Kucuk Şeylerin Tanrısı" bir solukta okunan bir roman.

32. "Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir", (2006) Emma Goldman

"Dans etmeye başlayan sizler. Siz de şunun farkına varın. Dans etmek demek, sonsuza kadar suren bir mutluluk değildir. Dans etmek demek, yaşamak demektir. Ve yaşamak, mutlulukların ve umutların dansı olduğu kadar keder, acı ve ıstırabın da dansıdır. Yaşamayı oğrenmek, hem cirkin hem de guzel olmaktan gecer.

Yaşam hem umuttur hem umutsuzluk, hem neşe hem de keder. Unutmayın, once dans etmeyi oğrenin. Ve ardından dans etmenizi engelleyecek olan tum devrimleri silin. Cunku dans edemeyecekseniz bu sizin devriminiz değildir. "

33. "Kurtlarla Koşan Kadınlar", (2013) Clarissa Pinkola Estes.

İnsanlık tarihi boyunca bastırılmış ve orselenmiş kadınların durumunu sosyal, kulturel ve ekonomik acıdan ele alan cok sayıda inceleme yapıldı. Her inceleme, kadınları "tanımlama ve cozme" acısından farklı yontemler onerdi. Bu onermelerin ne olcude kadının doğasına ilişkin isabetli ve farklı alternatifler olduğu ise tartışmalı...

Clarissa P. Estés, Kurtlarla Koşan Kadınlar'da gercekten farklı bir onermede bulunuyor; kadınlar icin yalın, uygulanabilir ve doğal cozumler oneriyor. XIX. yuzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endustri carkının icinde kayboluşundan yola cıkarak, kadınların yapması gereken ilk şeyin iclerindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu soyluyor ve kadınların iclerinde yatan sınırsız guc ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanıllığında yattığı savını ileri suruyor.

Kadınların coğu zaman farkında olmadan icselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel gudulerine cok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: Masallar! İnsanlığın ortak bilincaltının aynaları olduğunu duşunduğu masallar aracılığıyla kadın psişesinin derinliklerine iniyor ve bircok acmazdan kurtulmalarına yardımcı olacak masal tadında terapiler uyguluyor.

Alintidir:https://onedio.com/haber/her-kadinin...i-kitap-688638
__________________