Nefs Nasıl İman Eder?
İnsanın iman etmesi,
kalbin imanı ahiret kurtuluşu icin yeterli midir?
Başlığa bakınca "Nefsin iman etmesi nasıl olur? İnsanın iman etmesi, nefsinin iman etmesi değil midir?" diye akla gelebilir. Ancak durum oyle değil
Başlığa bakınca "Nefsin iman etmesi nasıl olur? İnsanın iman etmesi, nefsinin iman etmesi değil midir?" diye akla gelebilir. Ancak durum oyle değil. Cunku nefsin inkÂrıyla beraber kalp pekÂl da iman etmiş olabilir. Fakat "kÂmil mumin" olmak icin bu yeterli değildir.
Malumdur ki dinimizin kuldan istediği en onemli şey, gayba inanmasıdır. Gayb, insanın tecrube veya duyularla oğrenemediği, ancak Kur'an veya hadislerin haber vermesiyle bilinebilen gerceklerdir. Gaybın bir de bildirilmeyen tarafı var ki onun bilgisi sadece Cenab-ı Hak katındadır. O'ndan başkası bilemez. İşte mumin, gayba inanan kimse demektir. Bir başka anlatımla, kendisine bildirilen fakat duyularıyla vÂkıf olamadığı hususlara şuphe ve tereddut gutmeden inanan kimse mumin olarak nitelendirilir.
Bu iman ya taklidî olur ya tahkikî. Eğer mumin delil ve araştırmaya ihtiyac duymadan, Kur'an'daki hakikatleri tefekkur etmeden, sadece yaşadığı ortamdan etkilenerek, ailesinden ve cevresinden duyup gorduğu gibi inanmışsa taklidî iman sahibidir. Eğer inandığı şeylerin delil ve araştırmasını yaparak yahut Kur'an'daki hakikatleri tefekkur ederek inancını takviye etmişse, o zaman da tahkikî iman sahibidir. Tahkikî iman sarsılmaz şekilde gercekleşen imandır. Buna istidlalî iman da denmiştir. Bu itibarladır ki, tahkikî iman taklidî imandan daha faziletlidir.
KÂmil mumin olmak icin
Ancak her ikisinden de onemli olan bir husus var ki o da "iman-ı kÂmil"e ulaşmaktır. Bir mumin araştırıp incelemek suretiyle gaybî delillere kalben inanmış, boylece tahkikî imana ulaşmış olabilir belki, ama bu onun kÂmil manada iman ettiğini gostermez. Cunku kÂmil mumin olabilmek icin imanı sûrîlikten (şeklî olmaktan) kurtarmak gerekir.
O da emmare nefsin mutmainne makamına ulaşmasıyla; bir başka deyişle, nefs unsurunun inkÂrdan imana donmesiyle meydana gelir. Boyle iman, tasavvuf erbabı tarafından "yakînî iman" diye nitelendirilmiştir.
Havassın yani ariflerin imanı "yakîn" mertebesinde bir imandır. İsmail Hakkı Bursevî k.s. diyor ki: "Havassın imandaki mertebesi, iman-ı iyÂnî (ihsan derecesindeki iman)dir. Şoyle ki: Allah sıfatlarından biriyle kuluna tecelli edince, kulun vucudundaki butun uzuvları Allah'a teslim olur.
Boylece daha once kalbi ile inandığı şeyi nefsi inkÂr ediyorken, artık butun zerreleriyle iyÂn (ihsan) derecesinde iman etmiş olur. Cenab-ı Hak dağa tecelli ettiğinde onu paramparca etti ve nefs Musa'sı baygın olarak yere duştu. Nefs bu makamda Musa a.s. yerindedir. Musa a.s. kendine geldiğinde; "Ben sana tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim" (Araf, 143) dedi." (Ruhu'l-Beyan, 4/308)
Sadece kalbin imanı ahiret kurtuluşu icin yeterli midir?
Yukarıda acıkladığımız uzere kÂmil imana, ancak nefs canavarına iman şerbeti icirilerek varılabilir. Fakat Cenab-ı Hakk'ın merhameti o kadar geniş ki, sadece kalbin imanı demek olan sûrî imanı ahiret kurtuluşu icin yeterli gormuştur. Akaid kitaplarımızda mukallidin imanının kÂfi ve makbul olduğu bildirilmiştir. Nitekim İmam-ı Rabbanî hazretleri k.s. bir mektubunda; "İmanın sureti, Allah TealÂ'nın şefkat ve merhametinin kemalinden dolayı uhrevî kurtuluş icin yeterli gorduğu şeydir. Bu da kalbin, nefs-i emmarenin inkÂr ve direnişiyle beraber tasdikidir." (Mektubat-ı Rabbanî, 3/448) diye yazmaktadır.
İnsanın nefsi inkÂr ediyor olsa da kalbi inandıktan sonra yine de iman etmiş sayılır. Bu bile mumin olmak icin yeterlidir. Ancak imanın kemali icin kalbin imanıyla birlikte nefsin de iman etmesi gerekmektedir.
Nefs terbiyesinin onemi
Bu noktada nefs terbiyesi buyuk onem arz etmektedir. Zira terbiye edilmemiş nefs, eğitilmemiş yırtıcı hayvana benzer. Nasıl ki boyle bir hayvan yakınındaki insan icin potansiyel bir tehlike ise, terbiye edilmemiş nefs de mumin icin aynı durumdadır.
İman zırhına burunmemiş nefis, inkÂr oklarına karşı fazla dayanamaz. Cunku Yusuf Aleyhisselam'ın da buyurduğu gibi "Nefs, Rabbimin esirgemiş olduğu dışında muhakkak ki daima kotuluğu emredicidir." (Yusuf, 53)
Dolayısıyla nefsin imanı icin atılacak en onemli adım nefs terbiyesidir. Bu terbiyenin en etkili metotlarla yapıldığı yer ise tasavvuf okuludur.
Bu arada ibadetleri hakkıyla eda ederek imanın hakikatine, yani yakîne ulaşılacağı da unutulmamalıdır. Zira İmam Rabbanî hazretleri k.s. diyor ki: "İnsanın yaratılışındaki maksat, kendisine emredilen ibadetleri yerine getirmektir. İbadetlerin edasından maksat da iman hakikati demek olan yakîni elde etmektir." (Mektubat-ı Rabbanî, 1/394)
İmam-ı Rabbanî k.s., ibadetin yerine getirilmesinden once gelen imanın "yakîn" diye tabir edilen iman olmadığını, bilakis imanın sureti olduğunu soylemiş ve bununla bağlantılı olarak, "Ey iman edenler, iman ediniz..." (Nisa, 136) ayetini delil getirerek: "Bu ayet-i kerimenin manası, 'Ey şeklen iman edenler, emredilen ibadet vazifelerini yerine getirerek hakikaten iman ediniz' demektir." demiştir.
KÂmil imana duyulan ihtiyac
Tum bunlar gosteriyor ki, inkÂrın yuceltildiği, manevî bağların gonullerden koparılmaya calışıldığı gunumuz dunyasında kÂmil imana, dolayısıyla bu imanı kazanmanın en onemli yolu olan tasavvufa her zamankinden daha fazla ihtiyac vardır.
Bugun buna daha cok ihtiyac var, cunku eskiden muslumanın ayağını kaydırabilecek, inancını etkileyebilecek, mumin uyuyup kÂfir kalkmasına sebep olabilecek bu kadar inkÂr propagandası, bu kadar şeytanî telkin yoktu.
Dolayısıyla bir insanın aile okulunda aldığı din ve iman eğitimi o zamanlar yeterli gorulebilirdi. İmanı ve İslÂm'ı taklidî de olsa yaşaması normal karşılanabilirdi. Zira bulunduğu cevre surekli iman ve maneviyat telkin etmekteydi. Oyle bir cevrede inkÂr tehlikesi cok azdı.
Bir de gunumuze bakalım. İnsan ve cin şeytanlar her adıma ağ kurmuş, inanclı halkın maneviyatını bozmaya calışıyor. İşte bu zamanda nefsi terbiye ederek onun da imandan nasiplenmesini sağlamak, boylece iman kalesini sağlamlaştırmak, adeta zorunluluk teşkil ediyor.
Zira kemale ermemiş iman kurşun kalemle yazılmış yazı gibidir. Uzerinden silgi gectiğinde daha fazla dayanamaz, silinir. Ama kÂmil iman oyle değildir. O adeta tukenmez kalemle yazılmış yazıya benzer. Silginin uzerinden gecmesi onu etkilemez.
Bizler de Rabbimiz'den boyle huzur-u kalp ve iman-ı kÂmil dileriz.
Semerkand Dergisi / Kurşat Salih Yaman / Ekim 2011-154.sayı
Kaynak: Serhaber
Nefs Nasıl İman Eder?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Nefs Nasıl İman Eder?
-
13-09-2019, 09:45:46