ZULUM Ne Yap Ne Razı Ol
Kotu sozde zulum vardır. Kabalıkta, vurdumduymazlıkta, hoyratlıkta, kırıp dokmekte zulum... Musluman zulmetmez.
Evde, işte, apartmanda, koyde, şehirde, yolda, trafikte, caddede, pazarda... Ne kimseye zulmederiz ne zulme razı oluruz. Haksızlık etmeyecek, hak yemeyeceğiz. Herkesin, her şeyin hakkı var. Allahın, insanların, hayvanların, tabiatın.. Muslumanlık hakka riayettir.
Olcu bellidir: Başkaları bize yaptığında rahatsız olduğumuz her şey, bizim de yapmamamız gerekenlerdir. Daha da otesi bize normal gelen hareketin bir başkası icin can yakıcı olabileceğini dikkate almak gercek nezaket, ustun bir ahlÂk, tasavvufî edeptir.
Dunyanın her yerinde zulum kol gezerken adalet ışığını taşıması gerekenler duyarlılığını yitirirse bu vebalin altından nasıl kalkarız?
İslÂmın mesajı cok acık: Ne zulum yap, ne de zulme razı ol.
Zamanla bazı kavramların gercek manası unutulur. Ya da anlamı daralır veya değişir. Bu daralma veya değişim, coğu zaman dilin zaman icinde gecirdiği değişimlere bağlıdır. Fakat İslÂmî kavramlar sozkonusu olduğunda bu unutulma veya değişim sadece dilin tabii değişimiyle izah edilemez. Ne yazık ki İslÂmla başı hoş olmayan cevrelerin onemli katkısı vardır bunda. Oyleyse bir unutturma, değiştirme ve yozlaştırma cabasını akılda tutmak lazım.
Dergimizde sık sık kullandığımız, hatırlatmaya calıştığımız boyle pek cok kelime ve kavram var. İhlÂs, takva, hayÂ, taat, amel-i salih ve daha bircokları... Bu kelime ve kavramlar dağarcığımızdan eksildikce İslÂmı kavramamız da zorlaşıyor.
Bir de millet ve milliyet, adalet ve zulum gibi anlam daralmasına uğramış, İslÂmî iceriğinden boşaltılmış kavramlar var ki, bunları da asıl cercevesine oturtmak gerekiyor. Zulum kavramı uzerindeyiz bu ay.
Yeni hayat yeni zulum
Toplumsal hayat gittikce daha fazla ic ice geciyor. Birkac kilometre kareye artık daha fazla insan duşuyor. Aynı yolları, aynı dukkÂnları, aynı binaları daha fazla insan kullanıyor. Hemen herkes gun boyunca pek cok insanla muhatap oluyor, temas kuruyor.
Aslında topyekun dunya, kitle iletişim ve hızlı ulaşımla kuculuyor.Binlerce kilometre otedeki bir olaydan anında haberdar oluyor, etkileniyoruz. Dolayısıyla yaşadığımız cağda, insanlar arası hukuk daha yoğun ve karmaşık hale gelmiş durumda. Artık her adımımızda, her hareketimizde bilerek bilmeyerek bir başkasının hukukunu ciğneme, rahatsız etme, zarar verme ihtimalimiz artıyor. Cunku daha yakınız. Cunku kişisel alanlarımız başka pekcok kişinin alanıyla ic ice gecmiş durumda.
Hal boyle olunca, zulum konusu uzerinde bir kez daha duşunmek, anlam cercevesini incelikleriyle bilmek ve buna gore duyarlılık sahibi olmak gerekiyor.
Zulum, bugun sadece eziyet etmek yahut can acıtmak anlamında zihnimizde yer alıyor. Oysa kavramın gercekte ifade ettiği anlam ve buna bağlı olarak onemi cok daha farklı ve kuşatıcı.
Zulum nedir?
Zulum Arapca bir kelime. Orijinal manası bir şeyi asıl yerinin dışına koymak, asıl yerinden ayırmak. Meşhur alimlerimizden Seyyid Şerif CurcÂnî rh. a. TarifÂt adlı kitabında zulmu şoyle tarif ediyor: Zulum bir şeyi asıl yerinin dışına koymak. Dinin hukumlerine gore ise, hak yoldan ayrılıp bÂtıl olana gecmek. Bu da zulumdur. Bir başkasının malını izinsiz kullanmak, dinin emir ve yasak sınırlarını aşmak da zulum.
Demek ki zulum cok yonlu bir kelime. İslÂmî literaturde emir ve yasak sınırlarına uymayan her soz, her iş bir zulum. Eziyet etmek, işkence ve baskı kullanmak zulum olduğu gibi, birinin hakkını ciğneyip adaletten sapmak, bir şeyi eksik veya fazla yaparak işin hakkını vermemek de zulumdur. Hatta kişinin Allahın hakları diye tabir edilen kişisel ibadetlerini ihmal etmesi de bir zulum. Ama başkasına değil, kendine zulum. Cunku ebedi hayatını mahvediyor.
İslÂmın ilk yukumluluk olarak ongorduğu iman da kelime olarak zulumle zıddından alakalıdır. Cunku iman guven manasınadır. Musluman kimse ilk başta guvenilir olan, kimseye zarar vermeyendir. Nitekim Allah Rasulu s.a.v. buyurmuştur:
Musluman, elinden ve dilinden muslumanların guvende olduğu kimsedir. (Buharî, Muslim)
Musluman ne kendine ne başkasına, ne insana ne hayvana zulmetmeme hassasiyeti taşır. Hattı hareketinde zulum ihtimalini daima akılda tutar. Zulme ve zalime karşı da susmaz, zulmu reddeder ve elinden geldiğince engeller.
Dort Temel İlke: Adalet, insaf, ihsan, emanet
Muslumanın davranışlarını belirleyen sınır adalet cercevesinde belirlenmiştir. Adalet de ilk akla geldiği uzere sucluların yakalanmasından, hak ettiği cezayı bulmasından ibaret değildir.
Zulum nasıl Cenab-ı Hakkın koyduğu sınırları aşmaksa, adalet de tek başına ve toplum icinde bu sınırlar icinde bulunmaktır. Yani dinen sakınılması gerekenden sakınmak... Mesela kimsenin hakkını yememek, hicbir şeyi israf etmemek, ibadetlerini tam yapmak, vs...
Emir ve yasaklar cercevesinde hareket etmek, yani Efendimizin ifadesiyle Allahın sınırlarını gozetmek zannedildiği gibi hayatı daraltan, kısıtlayan bir durum değildir. Helal sınırı dahilinde son derece geniş bir hareket alanı vardır. Yasaklar ise hem bu dunya hem ahiret icin can simidi gibidir. Her şeyden once kısıtlamaları olmayan bir hayatın nasıl tatminsizliğe ve ruhî boşluğa sebep olduğunu hekimler dile getiriyor. Yani haram tarafına gecmek kişinin hem kendine hem de başkalarına zulmetmesidir. Allah Teal yuce kitabımız Kuran-ı Kerimde şoyle buyurmuştur:
Topunuz Allahın ipine sımsıkı tutunun, biribirinizden ayrılmayın ve Allahın uzerinizdeki nimetini duşunun. Sizler birbirinize duşmanlar iken o sizin kalbleriniz arasında ulfet oluşturup sizi yaklaştırdı da nimeti sayesinde uyanıp kardeş oldunuz.Hem sizler ateşten bir cukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu, sizi ondan kurtardı. Şimdi size ayetlerini boyle beyan ediyor ki Allaha doğru gidebilesiniz. (Âl-i İmrÂn, 103)
El-İnsaf!
Helal sınırlar dahilinde de insafı zorlamamak gerekir. İnsaf, manevi terazi gibi bir duygudur. Kişi kendine, ailesine, komşularına hep insaf terazisinde tartarak davranmalıdır.
Mesela meşru baba otoritesini sertlikten yana kullanmak, eşler arasındaki hakları sadece kendini merkeze alarak kullanmak insaf olcusuyle bağdaşmaz. Aynı şekilde, mesela ticarette insanlarının alım gucunun ustunde fiyatlar koymak, sadece kÂr oranını duşunmek insaf sınırlarını aşmaktır ve dolayısıyla zulumdur. Bir malı değerinin altında elde etmeye calışmak da boyledir. Hanefî mezhebinde şoyle ilginc bir hukum vardır: Bir kişi abdest icin su satın almak zorunda kalsa, su satıcısı da bedelinin ustunde fiyat soylese, suyu almaz ve teyemmum yapar. Bu hukum cok yonlu okunabilir. Fakat en temelinde zulme kapı acmama yatmaktadır.
Her dem iyilik uzere ya da ihsan
İhsan muminin dunya uzerinde zulme karşı en guclu silahıdır. Yani daima iyilik uzere olmak, daima iyiliği hedeflemek...
Allah TealÂya karşı vazifeleri yerine getirirken ihlÂs manasına gelen ihsan, aynı zamanda her durumda kişinin iyiliği hedeflemesi, iyiliğe yonelmesidir. Bu muslumanın bir nevi elbisesidir.
Yukarıdan beri saydığımız adalet, insaf ve ihsan hasletleri muslumana emanet, yani guvenilirlik kazandırır. Soz konusu uc ozelliği barındıran muslumanın davranışları ve yaşadığı ortam doğrudan guvenilir hale gelir. İslÂm adabına uygun selamlaşma bile doğrudan karşılıklı guveni teyit etmek icin bir ceşit parola hukmundedir.
Musluman kişi, hic kimsenin olmadığı yerde bile iyiliği duşunur. Allah Rasulu s.a.v. şoyle buyurmuştur:
Bir adam yolda yururken bir dikenli bir dal gordu ve onu yoldan kaldırdı. Bu hareketinden dolayı Allah o kişiyi ovdu ve onu affetti. (Buharî

Kendine zulum
İslÂm bize herhangi bir şekilde zulmeden kimsenin once kendine zulmetttiğini oğretir. Cunku butun yapılanların hesabı gunu geldiğinde sorulacaktır. Zulmun karşılığı da Allahın azabı olacaktır. İnsanın kendini bile bile azaba suruklemesi kişinin kendine zulmudur. Bu ister Allaha karşı gelerek, ister ibadetlerini yerine getirmeyerek, ister kendi bedenine acı vererek, isterse de kul hakkına girerek olsun... Hepsi kişinin kendine zulmetmesidir.
Cenab-ı Hak peygamberlerinin dilinden bizim de yapıp ettiklerimiz karşısında kendimize karşı zulum yapıp yapmadığımızı murakebe etmemizi ister. Hz. Yunus a.s. kıssası anlatılırken şoyle buyurulur:
Zunnunu (Yunus peygamberi) de hatırla. Hani o ofkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hicbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar icinde: Senden başka ilÂh yoktur, sen munezzehsin. Şuphesiz ben haksızlık edenlerden, zalimlerden oldum diye seslenmişti. (Enbiya, 87)
Musa a.s. Allaha şoyle yalvarmıştır:
Musa dedi ki: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim. (Kasas, 16)
Yine bu ayetlerden oğreniyoruz ki insan ne turlu bir zulum icinde olursa olsun, ilk işi bu yanlıştan donmek olmalıdır. Kuran-ı Kerimde şoyle buyurulmuştur:
Allahtan sakınanlar bir kotuluk yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allahı hatırlayıp gunahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten gunahları Allahtan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kotuluklerde bile bile ısrar etmezler. (Âl-i İmran, 135)
Bir gizli zulum: Zan altında bırakmak
Gunumuzde zulmun son derece yaygın bir ceşidi de insanları zan ve tohmet altında bırakmak, şuphelenilen bir kişi haline getirmektir.
Allah Rasulu s.a.v. buyurmuştur:
Zandan sakının. Cunku zan sozun en yalanıdır. (Buharî, Muslim)
Gıybet ve dedikodu İslÂmın şiddetle yasakladığı gunahlardandır. Kişiyi zanna surukleyen şeyler de ilk başta gıybet ve dedikodudur. Gıybet ve dedikodunun yaygınlaşması kişilerin birbiri hakkındaki kotu zannını artırır. Oysa şuurlu bir musluman emin olmadan, gozuyle gormeden, kulağıyla duymadan asla konuşmaz, kimseyi tohmet altında bırakmaz.
Gunumuzde, zan ve tohmet altında bırakma zulmune en yaygın ornek, herhalde medya yoluyla yapılandır. Ne yazık ki medya bir ceşit guc unsuru olarak kullanıldığı icin kasıtlı veya sorumsuzca yapılan karalamalar, hic sucu olmayan insanların bazen işlerini kaybetmesine, ailelerinin dağılmasına hatta daha ileri giderek canlarına kastedilmesine sebep olabiliyor. İşte bu apacık zulumden başka bir şey değildir.
Ailede zulum
Muslumanın ailesine karşı eksiksiz yerine getirmek zorunda bulunduğu sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar anne babaya, eşe ve evlatlara karşı gorevler olarak ceşitlenir.
Erkek, eşinin ve cocuklarının ihtiyaclarını sağlamakla mukelleftir. Bu ihtiyaclar, maddi imkanların elverdiği olcude ve insaf derecesinde tutulur. Alimlerimiz, kadının evlenmeden once alışmış olduğu şartların sağlanması, elden geldiğince erkeğin gorevleri arasındadır demişlerdir. Aynı şekilde kadın da kocasının gonlunu hoş tutmalı, ona karşı gorevlerini eksiksiz yerine getirmelidir. İşinden yorgun gelmiş kocaya evi rahatlatıcı bir mekÂna cevirmek kadının yapması gerekenler arasındadır. Bu gorevlerden herhangi birini keyfi olarak yerine getirmemek zulumdur, bundan sakınmak gerekir.
Allah Rasulu s.a.v.in en son tavsiyesi şoyledir:
Namaz namaz Bir de elleriniz altındakine dikkat edin. Onlara guclerinin uzerinde yuk yuklemeyin. Kadınlar hakkında Allahtan korkun, Allahtan korkun. Onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır, Onları Allahın bir emaneti olarak aldınız. Allahın emri uyarınca onların namuslarını kendinize helal edindiniz. (İbn MÂce)
Evladına kim zulmeder?
Anne-baba ise evlatlarının maddi ve manevi ihtiyaclarını yerine getirmekle yukumludurler. Cocuklarının yiyecek giyecek ihtiyaclarını sağlamak, onları maddi zararlardan korumak ilk başta gelen gorevlerdir. Cocuğun eğitimi ve dinî bilgilerin oğretilmesi de ebeveynin gorevleri arasındadır. Bunları yerine getirmeyen anne baba cocuklarına zulmetmiş olur.
Daha doğduğu andan itibaren elden geldiğince cocuğun uzerine titremek, beslenmesine dikkat etmek, hastalandığında geciktirmeden doktora goturmek, ileride kronik hastalıklara sebep olacak şeylere karşı onu korumak ebeveynin vazifeleri arasındadır. Aynı zamanda cocukların huzurlu bir ortamda buyumesi de onemlidir. Surekli kavga edilen, karşılıklı saygının yitirildiği bir evde eşler birbirine zulmettikleri gibi evlatlarına da zulmetmiş olurlar. Allah Rasulu s.a.v.in buyurduğu gibi salih bir evlat yetiştirmek anne baba icin ne kadar onemli ise, bir cocuk icin maddi ve manevi huzur da o kadar onemlidir.
Nitekim ayet-i kerimede şoyle buyrulmuştur:
Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, mulkiyetiniz altında olan kimselere iyilik edin. Allah kendini beğenen ve daima boburlenen kimseyi sevmez. (Nisa, 36)
Enes b. Malik r.a. şoyle demiştir: Allah Rasulu s.a.v. kadınlara ve cocuklara karşı insanların en merhametlisiydi.
Of bile demeden
İslÂmda anne ve babaya karşı haklar da oldukca onemlidir. Onları asla incitmemek, meşru cercevedeki sozlerinden cıkmamak gerekir. Mumkun mertebede onlara yardımcı ve destek olmak gerekir. Sıkıntılarını paylaşmalı, yaşlılıklarında onlara evimizi acmalı, onlara hizmet etmenin onemini bilmeliyiz. Bu konuda Allah TealÂnın emirleri ve Allah Rasulu s.a.v.in tavsiyeleri cok nettir.
Ayet-i kerimede buyrulmuştur:
Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara of bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve guzel soz soyle. (İsra, 23)
semerkand dergisi