Dini Kimden Oğreneceğiz?
Aynı konuyla ilgili o kadar farklı kitaplar yazılıyor, televizyon programlarında hocalar oyle kıyasıya tartışıyorlar ki, dini bilmeyenlerin kafası karışıyor. Peki, gercek ne? diye sormaya başlıyorlar. Halbuki din kafa karıştırmak icin değil, sukunet bulmak icin. Peki dinin hakikatini nereden ve nasıl oğrenebiliriz?
Bundan 30 yıl kadar once ulkemizde yaşayan istediklerinde muracaat edecekleri eserlerin sayısı oldukca azdı. Mevcut kitapların pek coğu Arap dunyasından veya Pakistandan yapılan tercumelerden oluşmaktaydı ve zamanın ruhuna uygun politik atıflar taşımaktaydı. Şuphesiz, ulkemizdeki insanların dinlerini oğrenmelerinde ve bilinclenmelerinde bu eserlerin onemli katkısı olmuştur. Bununla birlikte, yazıldığı ulkelerin sorunları ve yazarların kendi coğrafyalarından hayata bakışları fikir olarak bu kitaplara hakimdi. Dolayısıyla bu kitaplarda yazılan pek cok şey bizim ulkemiz insanına uzak olduğu gibi bizim gundemimizde olmayan yeni sorunları da buraya taşımıştır.
Yeni kitaplar yeni sorunlar
Geciş donemi olarak kabul edebileceğimiz bu surecten sonra, ulkemizde yetişen yazarlar halkın ihtiyaclarını da goz onunde bulundurarak pek cok eser kaleme aldı, almaya da devam ediyor. Bugun İslÂmî neşriyatın satıldığı yayınevlerine gittiğinizde, rafları dolduran kitapların neredeyse tamamına yakınının bizim ulkemizde yetişen insanlar tarafından kaleme alınmış olduğunu goruruz. Burada kast ettiğimiz kitaplar elbette temel kaynaklarımız değil. Onlar hangi devirde ve hangi coğrafyada yazılmış olursa olsun ummetin ortak mirasıdır, cağların tescilinden gecmiştir ve dinî anlayış ve irfanımızın temel direkleridir.
Yeni kitapların boyle yaygınlık ve ceşitlilik kazanması bir acıdan sevindirici olmakla birlikte, pek cok insanın İslÂmî konularda yazıyor olması karşısında, kimin kitabının okunacağı hususunda kafalar iyice karışmış durumdadır. Zira aynı konuyla ilgili o kadar farklı kitaplar yazılmakta, o kadar farklı yaklaşımlar sergilenmektedir ki birinin yazdığını oteki kabul etmemekte, ortaya yazarlar sayısınca farklı İslÂmî bakışlar cıkmaktadır. Alt yapısı olmayan, doğruyu yanlıştan secme imkanı bulunmayan ve temel dinî bilgilere bile sahip olmayan insanımız, kafasını karıştıran boylesi neşriyat karşısında şaşkınlığa duşmuştur. Kime inanacağını bilemez durumdadır.
Televizyonlardaki dinî programlar
Aynı durum televizyon ekranlarında da karşımıza cıkmaktadır. İslÂmî konuları ele alan o kadar televizyon kanalı var ki, birisi bir gun uşenmeden bu kanalların tamamını seyretmeye calışsa kafası tamamen karışır. Zira pek coğu İslÂmı anlatıyor ama kanallar arasındaki farklı anlatımlara bakan seyirci hangisinin en doğru bilgiyi verdiği hususunda tereddude duşer. Cunku dinî meseleler her birinde farklı ele alınmakta, birinin dediğini diğeri onaylamamaktadır. Bazılarında ise Allahtan kendisine ozel bilgi geldiğini soyleyerek bir takım tavsiyelerde bulunanlar ekrana cıkarken, bir başkasında konuşmacı kendisinin beklenen mehdi olduğunu soyleyebiliyor. Bir diğerinde de matematik ve diğer bilimler yardımıyla Kurandan bazı sonuclar cıkaranlar ekranı işgal ediyor.
Bir de İslÂmı anlatma ve halkımızı bilgilendirme cabası icinde olduğunu soyleyen bu insanların bir kısmı birbirleri aleyhine hem de isim vererek suclamalar yapmaktalar. Ekranlar adeta dindar insanların birbirleriyle mucadele ettikleri alanlar haline gelmiş, bunları seyreden kimselerde de din bilginlerine karşı olan saygı, sevgi ve guven azalmıştır.
Diğer taraftan dinî ilimlerde uzman olan kişilerin kendi aralarında konuşmaları gereken meseleler ekranlarda konuşuluyor ve tartışılıyor. Alt yapısı olmayan insanlara anlayamayacakları ve kaldıramayacakları meseleler anlatılıyor ve bunlarla ilgili munakaşalara giriliyor. Bunları seyreden insanlar da artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez hale geliyor ve her şeyden kuşku duymaya başlıyor. Bu da insanların İslÂma ısınmasına değil, bilakis başta ibadetler olmak uzere dinî hayattan uzaklaşmasına neden oluyor. Cunku olsa da olur olmasa da olur anlayışına kapılan seyirciler duyarlılıklarını kaybediyor ve din onların nazarında sıradan bir olay haline geliyor.
Butun bu tabloya bakıldığında, insanın neye inanacağını ve neyi kabul etmeyeceğini bilemez hale geldiği aşikÂrdır. Meselelere vakıf olanlar ise başkalarını İslÂm adına suclayan, onların doğru yolda olmadığını soyleyenler ile suclamalara cevap yetiştirmeye calışanlara bakıp, bu manzaradan utanır oldu.
Butun bu seyrettiğimiz programlardan hangisi gercek İslÂm? diye soruluyor. Sıradan bir izleyici icin yerden goğe kadar haklı bir soru bu. Evet, bunlardan hangisi gercek İslÂm?
Medyadan yayılan şuphe tohumları
Kısaca, televizyonlarda din adına yapılan tartışmalara baktığımızda, yapılanların ne kadar yanlış olduğunu anlarız. Şoyle duşunun: Namazdan, oructan haberi olmayan, daha dinin ne olduğunu bilmeyen, ailesinde en kucuk dinî eğitim almamış olan insan televizyonlarda dinî tartışmaları seyrettiği zaman nasıl bir etkisi olur dersiniz? Dine karşı icinde bir sevgi mi oluşur, dinimi oğrenmeliyim diye mi duşunur? Yoksa Hocalar bile dinin ne olduğunda anlaşamamışlar, demek ki din karışık bir şeymiş, en iyisi şu anki yaşantıma devam etmek, dinden de dindarlardan da uzak durmak. diye mi duşunur?
Doğrusu ben bugune kadar ekranlardaki dinî program ve tartışmaları seyrederek dine ısınan, namaza oruca başlayan kimse gormedim. Ama tersini cok gordum. Muhtemelen sizler de aynı duruma şahitsinizdir. Her biri farklı şeyler soyleyen hocaları seyreden insanlar kalplerinde oluşturulan şuphelerle her şeyi bir tarafa bırakarak dini sadece imana indirmekte ve onceden yapmaya gayret ettikleri ibadetleri bile terk etmektedirler.
Biliyorsunuz, taşıtların bir taşıma kapasitesi vardır. Bir araca kapasitesinin uzerinde yukleme yapıldığı zaman gitmekte zorlanır. Bir seviyeden sonra da arac bozulur. Eğitim oğretim de boyledir. İnsanlara kaldırabileceklerinden fazlasını yuklemeye calışmak, zihinlerinin bulanacağı şeyleri anlatmak İslÂm adına yapılmış bir hizmet değildir. Hz. Peygamber s.a.v. insanlara akıllarının kaldırabilecekleri şeylerin anlatılmasını istemiştir. Dini tebliğ etmek icin gonderdiği elcilere neleri anlatmaları gerektiği hususunda sıkı sıkı tembihte bulunmuş, sonunda anlatılması gereken meseleleri en başta anlatarak yeni musluman olanların zihinlerini allak bullak etmemelerini istemiştir. Bu nedenle de anlatılacak hususlarda sınırlama ve sıralama getirmiştir.
Hz. Omer r.a. da valilere bu hususta ozel tembihte bulunurdu. Vaazlarında olcuyu kacıranları azarlar, vaaz etmelerini engellerdi. Onceliği olan hususların one alınması istenirdi. Sırası gelmemiş bilgilerin oğretilmemesi istenirdi. Cunku maksat İslÂmın sevdirilmesi ve oğretilmesi ise bunda belli bir sıra takip edilmesi şarttır. Kaldı ki Allah Teal bile kitabında bunu uygulamış, Kuranı birden iki kapak arasında indirmemiştir. İnsanları olgunlaştıra olgunlaştıra, onceki oğrendiklerini iyice bellemelerinin ve uygulamalarının ardından yeni buyruklar gondermiştir.
Ne yapalım?
Peki, TV kanallarında herkesin kendine gore benimsediği din anlayışını anlatmasının onune gecilemeyeceğine ve bu programlar yasaklanamayacağına gore biz ne yapalım? Doğru dinî bilginin halka aktarılmasında Diyanet İşleri Başkanlığına ve hassasiyet sahibi sivil İslÂmî organizasyonlara buyuk sorumluluk duştuğunu hatırlattıktan sonra kendimiz ne yapabileceğimize bakalım:
Her şeyden once biz ve sorumluluğunu taşıdıklarımız, temel dinî bilgileri oğrenmeliyiz. Bunlar temel itikat ve ilmihal bilgileridir. İslÂmî konulara dair diğer her turlu bilgi, şuurlanma cabası, hatta tasavvufî yaşantı bu temel uzerine inşa edilebilir. Başka bir deyişle alt yapıyı sağlama alırsak, onun uzerine birinci ikinci katı inşa edebiliriz..Temeli sağlam atmadan uzerine kat atmaya calışmanın neticesi felakettir.
Bu nedenle oncelikle iyi bir akait ve ilmihal bilgisine sahip olmamız gerekmektedir. Ayrıca İslÂmı yaşamayı, yaşatmayı gaye edinmiş bir rehber ve onun cemaatiyle birlikte hareket etmelidir. Sonra Allah TealÂnın bizler icin gondermiş olduğu son kitabını tercumesiyle birlikte baştan sona okuyabiliriz. Bunu yapalım ki, kendimizi Rabbimizin kitabıyla doğrudan doğruya yuzleştirelim. Bunun ardından da konularına gore tertip edilmiş derleme bir hadis kitabını (mesela İmam Nevevî rh.a.in Riyazus-Salihîn, merhum Omer Nasuhi Bilmenin 500 Hadis kitabı gibi) okumak guzel olur. Bununla da Hz. Peygamber s.a.v.in mubarek emir ve tavsiyelerini hayatımıza taşıma imkanı bulmuş oluruz.
Bu aşamalar gercekleştiğinde, insan hem Allahın Kitabını hem Rasulunun buyruklarını oğrenmiş, hem de gunluk yaşantısında gereken temel dinî bilgileri elde etmiş olur. Boylece artık anlatılanları değerlendirme ve kimin ne demeye calıştığını anlama noktasında olgunlaşmış oluruz.
Geriye bir adım daha kalmaktadır: TV programlarında İslÂm ummetinin genel cizgisinin dışında şeyler soyleyen, farklı ve yeni bir yol tercih etmeyi onerenleri seyretmemek en cıkar yoldur. Esasen olcu bellidir: Din televizyondan, gazeteden oğrenilmez.
--------------------------------------------------------------------------------
Taha YILDIZ
semerkand Dergisi
Dini Kimden Oğreneceğiz?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Dini Kimden Oğreneceğiz?
-
13-09-2019, 09:34:54