Kulfet mi, Nimet mi?
Huzur evleri artıyor
Ana Babaya Bakmak
Gectiğimiz gunlerde bir haber gecti. Bir televizyon kanalına, Huzurevinde Eziyet haberi icin odul verilmişti. Ozel bir huzurevinde gizlice cekilmiş goruntuler, tekrar tekrar verildi. Bu gibi haberlerden sonra azıcık vicdanı olan insan, herhangi bir yakınını huzurevine bırakabilir mi? diye aklımdan geciriyordum ki eski bir gazetenin haberi gozume carptı: Ozel huzurevlerinin sayısı hızla artıyor. 1990dan 2000 yılına kadar, 19 ozel huzurevi acılmışken, bu sayı 2000 den bu yana, 120 ye ulaştı.
Sosyal hizmetler, yerel yonetimler ve vakıfların actığı huzurevlerinin sayısı da buna eklenirse Turkiyede şu anda, 150den fazla huzurevinde 7 binden fazla yaşlıya bakım ve hizmet veriliyor. Bu yedi binden fazla yaşlı insanın hepsi mi kimsesiz, hepsi mi garip? Hayır. Aksine, Anadoluda kimi kimsesi olmayan yaşlılara bile konu komşu ve akrabalar sahip cıkıyor.
Mesela, Anadolu da 37 ilimizde hic huzurevi bulunmuyor. Ama başta İstanbul ve İzmir olmak uzere, modernleşmiş şehirlerimizde yaşlıları huzurevine bırakmak her gecen gun yaygınlaşıyor. Bu da yaşlıları huzurevine bırakmakla Dunya goruşu arasında ciddi bir ilişki olduğunu gosteriyor.
Sosyal Hizmetler kurumunun mudurlerinden biri, huzurevlerine bırakılan yaşlı sayısının daha da artacağından bahsederken, bu tahminini Turkiyede aile yapısının donuşumune bağlıyor. Cunku artık kadınlar da calışıyor.
Elbette kulfet ama
Aslında sadece calışan kadınlar değil, evde oturup evinin işlerini dahi yardımcılara yaptıran kadınlar da yaşlıları evde istemiyor. Hem de sadece evi kucuk olan, yaşlı anne babasına verecek fazla odası olmayan aileler değil, kocaman dubleks, tripleks villaları olanlar da evlerinin bir koşesine sığdıramıyorlar yaşlıları Cunku bencil ve haz duşkunu bir şekilde yetiştirilen bu nesil, yaşlılara bakmak gibi fedakÂrlık isteyen bir hizmeti, nefsine kabul ettiremiyor.
Doğrusu, nefsine hoş gelmeyen her vazifeden kacan, hep nefsinin zevk aldığı şeylerle meşgul olan kişiler icin yaşlılarla zaman gecirmek hic de kolay değil. Yaşla birlikte beyin ve sinir hucreleri gorevlerini tam yapamayacak hale geldiği icin yaşlılar, kendilerini kontrol etme yeteneklerini yitiriyorlar. Bu da onların akıllarına geleni soylemelerine veya normalde yapmayacakları abes hareketleri yapmalarına sebep oluyor. Zaten Kuran-ı Kerim de bu sebepten Onlara of bile deme! buyruluyor ya. Cunku bu cağda insan, yeniden cocuklaşıyor ve of dedirtecek hareketler yapıyor.
Hem yaşlılar, beyin hasarına bağlı olarak her şeyi unutuyor, tekrar tekrar soruyor, tekrar tekrar anlatıyorlar. Zihinde bir takım saplantılı duşunceler, kuruntular, kuşkular oluşabiliyor. Kendi duşuncelerinin sacmalığını fark edemedikleri icin en yakınlarını suclayabiliyorlar ve boylece de etrafındaki kişileri hayli eğer ciddiye alınırlarsa- sinirlendirebiliyorlar. Bilhassa, bol bol Kuran okuyup Allahı zikrederek, akıl sağlığını son demine kadar muhafaza eden bir ihtiyar değilse
Ayrıca, yaşlılık cağında insanlar cok gecimsiz olabiliyorlar. Cunku hayattan zevk almıyorlar. Ağızlarının tadı bozulduğu icin hicbir şeyi beğenmiyorlar. Hastalıkları yuzunden rahatca istediklerini yiyip icemiyor, zevk aldıkları şeyleri yapamıyorlar. Bircok yaşlı, yaşlılığını kabullenip, hastalıklarının tamamen iyileşmeyeceğini anlayıp, doktorların tavsiyelerine uygun hareket etmeye yanaşmıyor. Bunun yerine Benim derdime care bulmuyorsunuz(!) diye etrafındakileri suclayabiliyor. Hele hele dunya hayatını bir zevk alma yeri zanneden insanlar icin yaşlılık cağı, son derece sıkıntılı bir donem haline geliyor.
Neden ihtiyarları istemiyorlar?
Genclerin ihtiyarları istememesi icin bir suru sebep vardır. Genc adam, hayatı hızla yaşamak isterken, ihtiyar onu yavaşlatır.
Gencler surekli malı mulku, kazancı, evladı coğaltmak, işini, eğitimini, başarısını geliştirmek ister; ama ihtiyarların hicbir şeyi coğalmaz ve ilerlemez. Aksine, ihtiyarların her turlu yeteneği surekli gerilerken, tukettikleri hicbir şey geri donmez. Ustelik onlara ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, surekli olume doğru giderler.
Hem ihtiyarlar her şeyleriyle hoşa gitmeyen şeyleri hatırlatırlar. Mesela, gencler geleceği duşunmeden, rahatca dunya zevklerine dalmak isterken, ihtiyarlar onlara, o unutmak istedikleri şeyleri hatırlatır. Olumu; gencliğin, guzelliğin, sağlığın, başarının, zekÂnın, makamın, mevkiin bir gun muhakkak kaybedileceğini
Aslında ihtiyarlık cağı, gercekten de tam bir ibret levhasıdır. Nice guclu kuvvetli, şahsiyetli ve heybetli adam, zavallı bir ihtiyara donuşmuştur. Karısına, cocuklarına, emri altında calışanlara envai ceşit zorbalık yapan nice efendiler, bir lokma icin yalvarır hale gelmiştir.
Zamanın acımasızca akıp gecişi, nice guzel yuzluleri, yuzune bakılmaz bir acuzeye donuşturmuştur. Cok akıllılar ahmaklaşmış, cok bilgililer unutmuş, cok kibirliler zelil ve perişan olmuştur. Dunyanın vefasızlığından, insanın dayanıksızlık ve faniliğinden ibret almak isteyenlerin mutlaka ihtiyarlarla ilişkisini artırması, onlara bakıp kendi geleceğini duşunmesi gerek Ama nerde?
Gulistan Dergisi kasım 2011