Hz. Osman nasıl halife oldu,
Hz. Osmanın halifeliği

Hz. Osman (r.a)'ın secimi, kendisinden onceki iki halîfenin de seciminden farklı bir bicimde olmuştur. 1- Hz.Omer'in suikast sonucu yaralanmasından sonra, etrafındakiler ondan yerine bir halîfe adayı gostermeseni istediler. O da: "Eğer istihlÂf etmeyecek olursam, benden daha hayırh olan (Rasûlullah) de istihlÂfı terk etmişti. Edecek olursam, benden hayırlı olan (Ebû Bekir) de istihlÂf etmişti" diye cevaplandırdı. BundÂn sonra: "Bu işe, Rasûlullah'ın kendilerinden hoşnut olarak ayrıldığı şu altı kişiden daha lÂyık kimse bulamıyorum" diyerek onların isimlerini şoylece sıralamıştır: Ali, Osman, Zubeyr, Talha, Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf (r. anhum). Bu altı kişiden kendi aralarından halîfeyi secmeleri icin kendilerine uc gunluk bir sure tanıdı. Ayrıca goruşmelerine katılmak, fakat oy kullanmamak şartıyla, ensÂrın yaşlılarını; Hz. Hasan'ı, Abdullah b. AbbÂs'ı ve kendi oğlu Abdullah'ı da aralarına almalarını istedi. Hz. Omer'in vefat ve defninden sonra toplanan bu şûr heyeti, Abdurrahman b. Avf'ın ihtilÂfı azaltacak bir teklifini kabul ederek, ucu kendi istekleriyle reylerini, şu şekilde kullandılar: Zubeyr, Hz. Ali'ye; Talha, Osman'a; Sa'd de Abdurrahman b. Avf'a, Bundan sonra Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman ile Hz. Ali'ye "Arkadaşlar, hangimiz adaylıktan vazgecerse secme işini ona bırakalım" dedi. Hz. Ali ile Hz. Osman'ın sustuklarım goren Abdurruhman, onlara: "Oyle ise bununla uğraşmayı bana bırakıyor musunuz? Cunku ben size rakiplik etmiyorum. Allah şahittir ki ben ikinizden bu işe daha lÂyık olanınızı secmeye calışacağım" dedi. Onlar da: "Evet" dediler. Uc gun uc gece butun halk tabakalarıyla ilişki kuran, hatta Medîne'ye girip cıkan kervanlara da bu konuda sorular soran Hz. Abdurrahman, umumî arzuyu anladı ve son olarak toplantısını yaptı. Bu toplantıda once Hz. Ali'ye: "Y Ali, eğer ben seni emîr secersem, İslÂm ummetine muhakkak Âdil davranırsın.

Eğer Osman'ı secersem, muhakkak onun da sozunu dinler, emirlerine itaat edersin" dedi. Sonra Hz. Osman'a da aynı sozleri soyledikten ve bu şekilde her ikisinden de soz aldıktan sonra, Hz. Osman'a: "Ey Osman, elini uzat" dedi ve ona bey'at etti. Hz. Ali de, bey'at ettikten sonra kapılar acıldı ve halk da bey'at etti (İbn Sa'd, a.g.e., III, 61-2; İbnu'l-Esîr, a.g.e, III, 34 vd; İbn Kuteybe, a.g.e.,. I, 26-30; Tecrîd-i Sarih Tercumesi, IX, 360-I; Kandehlevî, II, 627-9; Şiblî, Asr-ı Saadet, V, 10-1; el-MÂverdî, a.g.e., 14). d-Hz. Ali'nin Halife Secilmesi: Medine'de toplanan isyancılar arasından bir kac kişi tarafından Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesi, İslÂm Devleti'nin başkasının kalması sonucunu doğurmuştu. Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesinden sonra isyancılar, bir kısmı Hz. Ali'ye, bir kısmı SahÂbe'nin daha başka ileri gelenlerine, başkanlık icin bey'at etmek uzere başvurmuşlar ve hepsinden red cevabı almışlardı. Bir cıkmaza duşen isyancılar sonunda, bir gunluk sure icerisinde bir halîfe adayına bey'at edilmeyecek olursa Hz. Ali'yi bir kac ileri gelen sahabî ile birlikte oldureceklerini bildirdiler. Bunun uzerine SahÂbenin ısrarı karşısında Hz. Ali, halifeliği kabul etmek zorunda kaldı. İsyancıların halîfeliği kabul etmesi icin Hz. Ali'ye başvurmalarının birinde, Hz. Ali onlara bu işe kendilerinin değil, Bedir Ashabı ile Şûr ehlinin yetkili olduğunu bildirdi. Hz. Ali'ye coğunluk bey'at etmekle birlikte, bey'at etmeyenler de vardı. Bu bey'at etmeyenler arasında sahÂbeden olan kimseler de bulunuyordu. Hatta Şam halkı, başta MuÂviye olmak uzere, toptan bey'at etmemişti. Boylelikle, Hz. Ali'nin halifeliği coğunluğunun bey'atı ile gercekleşmiş oluyordu (İbn Sa'd a.g.e, III, 31-2; İbnu'l-Esir a.g.e, III 98; İbn Kuteybe a.g.e, I, 47-52; Şiblî Asr-ı Saadet, V, 76; AshÂb-ı Kiram, I; 307). RÂşid halifelerin başa gecme şekilleri ile ilgili acıklamalar, kısaca bunlardan ibÂrettir. Bu dort halife hakkında Hz. Peygamber'in ovucu, değerlerini acıklayıcı pek cok hadîsi vardır (Mesel bk: Buharî FedÂilu's sahabi n-Nebeviyye, 7, 8, 9; Muslim, FedÂilu's-SahÂbe; Ebû DÂvûd, Sunne 8; DÂrimî, Sunen, Ru'ya 13, vs.).

Ashab da bu kanaatleri paylaşıyordu. Ondan sonra gelenler de -bazı fırkaların dışında- hepsi hakkında olumlu duşunur. Onları başa gecme şekillerinin meşrûluğu kadar, uygulamalarının da İslÂm'ın ozune tam anlamıyla uygunluk gosterdiği acıkca kabul edilir. Bu nedenle Raşid Halîfeler donemi uygulamaları, her yonuyle kaynak kabul edilmiştir. Bu arada Raşid halifelerin siyasî uygulamalarında da İslÂm idare hukukunun cok onemli noktalarını acıklığa kavuşturdukları şuphesizdir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in peygamber olmasıyla başlayan Saadet Asrı, Hz. Ali'nin şehîd edilmesiyle sona erer. Bu parlak donem, muslumanların yalnızca ovundukleri tarihî bir miras değildir. Aynı zamanda cağlar boyunca İslÂm toplumlarının "boyasıyla boyanmak istedikleri" eşsiz bir donemdir. Cunku bu cağın insanları "İnsanların yararına cıkartılmış, Allah'a inanmaları nedeniyle, iyilikleri emreden, kotuluklerden vazgecirmeye calışan en hayırlı bir ummetti" (Alu İmrÂn, 3/110). Hz. Ali'nin başa gecmesine rağmen Şam valisi MuÂviye b. Ebi Sufyan Hz. Osman'ın katillerinin bulunmasını ileri surerek, ona bey'at etmekten kacınmıştır. Mesele Hz. Ali'nin şehid edilmesi, sonradan Hz. Hasan'ın halîfelikten MuÂviye lehine feragati uzerine, belirli bir sure icin siyasî planda da olsa kapanmış oluyordu. Hz. Hasan, MuÂviye'den sonra halîfeliğe kendisi gecmek şartıyla feragatte bulunmuştu. Ancak bir sure sonra Hz. Hasan'ın vefatıyla, MuÂviye'nin kendisinden sonra oğlu Yezid'i veliahd tayin edip, onun icin hayattayken bey'at alması, RÂşid Halîfeler donemine son vermiş oldu. Artık nebevî hilÂfetin yerini meliklik (krallık) almış oluyordu. Bu durum boylece sonuna kadar devam etti; devlet başkanlığı belirli ailelerin tekelinde kalmış oldu.

Zaman zaman başa gecen bazı yoneticiler Âdil uygulamalarda bulundular; ŞeriÂt hukumlerinin dışına cıkmadılar. Bu arada İslÂm'a aykırı bir suru iş yapıldı. Devlet eliyle yapılan İslÂm'a aykırı bu uygulamalar, zamanla arttı; bazan da azaldı. Fakat gunahkÂrlıklarına rağmen bu yoneticiler, İslÂm dışı bir duzeni arzulamış veya butunuyle İslÂm'a aykırı hukumler getirmiş değildirler. İlk olarak halifeliğin tartışılabilir olculer icerisinde bile olsa, melikliğe veya saltanata donuşmesi, elbette ki İslÂm'dan onemli bir sapmadır. Siyasî hayatta başlayan bu sapmalar artmış ve bunlar yakın bir tarihte kelimenin tam anlamıyla İslÂm toplumunun "ozunun değişmesi" ile sonuclanmıştır.