Peygamberimizin ticaret hayatı
Hz Muhammedin ticaret hayatı ve Kabe hakemliği

Guzel ahlakın en onemli ozelliklerinden olan guvenilirlik, aynı zamanda peygamberlerin genel niteliklerindendir.Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.av), gencliğinden itibaren guvenilir olarak tanınmıştır. O, yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de sadece "el-Emîn" diye anılıyordu. 35 yaşında iken, KÂbe'nin tamiri esnasında Hacerulesved'in yerine konulmasında Kureyş kabilesi arasında cıkan anlaşmazlıkta meselenin halledilmesi, ertesi gun KÂbe'ye ilk girecek şahsa bırakılmıştı. Tam o esnada Hz. Muhammed (s.a.s.)'in geldiğini gorunce "el-Emîn" geliyor diyerek sevinmişlerdi. Onun "el-Emîn" lakabıyla anıldığına dair kaynaklarda daha pekcok ornek vardır.

Mekkeliler, kendisine kıymetli eşyalarını teslim ederlerdi. Hz. Muhammed (s.a.s.) bu emanetlere asla ihanet etmez ve sahiplerine sağlam bir şekilde iade ederdi. Emanetlere en zor anında bile hainlik yapmamıştır. Bilindiği uzere Medine'ye hicret edeceği gece muşrikler, oldurmek maksadıyla onun evini kuşatmışlardı. Evini terketmeden once, yanında bulunan emanetleri Hz. Ali'ye teslim etmiş ertesi gun sahiplerine vermesini istemiştir. Burada dikkat cekici bir husus vardır. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Hz. Ali'ye teslim ettiği bu malların muşriklere ait olduğu anlaşılmaktadır. Cunku o sırada Muslumanlar Medine'ye hicret etmişlerdi. Mekke'de birkac Musluman kalmıştı.

İslÂm dininin başarıya ulaşmasında Hz. Peygamber'in guvenilir oluşunun payı buyuktur. Şayet davranışlarıyla guven vermeyen birisi olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazdı.

Hz. Peygamber şahıslara, şahısların mallarına ihanet etmediği gibi, kamu malına da ihanet etmemiştir. Nitekim Huneyn Savaşı'ndan sonra ganimetlerin toplandığı yerde durmuş ve eline devesinin horgucunden bir tuy alarak şunları soylemiştir: "İnsanlar! Benim sizin ganimetinizde gozum yoktur. Hatta şu tuyde bile". SahÂbîlere daima guvenilir olmayı telkin ederdi. Emanetin zıddı olan hiyanetin cirkin bir davranış olduğunu soylerdi. SahÂbîler de Hz. Peygamber'i emîn olarak tanımışlar ve sonsuz bir guvenle kendisine bağlanmışlardır.

Ticaretle uğraşanların topluma yaptığı hizmetler inkar edilemez. Cunku herkes malın uretildiği yere kadar gidip ihtiyacını karşılayamaz. Nitekim Hz. Peygamber ticaret erbabının kişiye ve topluma yaptığı hizmetler nedeniyle buyuk manevî mukafatlara erişeceğini mujdelemiştir. Her turlu aldatmayı, hileyi ve karşıdaki insana zarar vermeyi yasaklamıştır. O, bir gun yiyecek maddesi satan birinin yanına uğrar. Elini urunun icine daldırdığında parmakları ıslanır. Sonunda urunun ustu, yani muşterinin goreceği kısmın kuru, alt kısmın ise yaş olduğu anlaşılır. Tahılın sahibine "Bu ne"? diye sorar. Satıcı, yağmur yağdığını soyler. Bunun uzerine Peygamberimiz şunları soyler: "Islak kısmı, insanların gorebilmesi icin yiyeceğin uzerine neden koymadın? Bizi aldatan bizden değildir".

Butun Mekke'liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasıyle birlikte ticÂret yapıyordu. Gerek cocukluğunda, gerekse ticÂret hayÂtında, durustluğu ile tanınmıştı. Sozunde durmadığı, yalan soylediği, başkalarına zarar verecek bir davranışta bulunduğu, bir kimseyi incittiği asla gorulmemiş; durustluğu dillere destan olmuştu. Bu yuzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda guvenilir kişi) diyorlardı. O'nun bu yuksek ahlÂkını oğrenen Kureyşin zengin kadınlarından Hatice, kendisine sermÂye vererek ticÂret ortaklığı teklif etti. Boylece Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasında ticÂret ortaklığı başladı.

Kureyşin Esed oğulları kolundan Huveylid kızı Hatice zeki, dirÂyetli, şeref ve asÂlet sÂhibi, 39-40 yaşlarında zengin ve guzel bir hanımdı. Daha once iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı. Kureyşin ileri gelenlerinden pek cok isteyenler olmuş, fakat hic biri ile evlenmemişti. Guvendiği kimselere sermÂye vererek ticÂret ortaklığı yapıyor, boylece servetini artırıyordu. Yuksek ahlÂk ve Âli-cenÂblığı sebebiyle, kendisine Muslumanlıktan once "TÂhire" denildiği gibi, sonra da "Haticetu'l-Kubra" denilmiştir.

Hz. Hatice bir ticÂret kafilesiyle Peygamberimiz (s.a.s.)'i Şam'a gonderdi. Kolesi Meysere'yi de hizmetine verdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.) Şam'a kadar gitmedi; malları Busra'da satarak geri dondu. Cunku Bahîra'nın olumunden sonra yerine gecen RÂhip Nestûra da, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Şam'a gitmesini uygun bulmamıştı.(40)

Uc ay kadar sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.) beklenilenin cok uzerinde kazanc elde ederek dondu. Hz. Hatice, bu buyuk insanın emniyet, durustluk ve gayretine hayran oldu. Daha sonra araya vasıtalar girdi; evlenmeleri kararlaştırıldı. Bu esnÂda Hz.Muhammed (s.a.s.) 25, Hz Hatice ise 40 yaşlarındaydı.(41)

NikÂh, Hatice'nin amcazÂdesi, Varaka oğlu Nevfel tarafından Hz. Hatice'nin evinde kıyıldı. Ebû TÂlib ile Varaka birer hitÂbede bulunarak, her iki Âilenin ustunluk ve meziyetlerini dile getirdiler.(42) EsÂsen, Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Hatice'nin nesebleri Kusayy'da birleşir. Hz. Hatice'ye 20 dişi deve mehir verildi.(43) NikÂhtan sonra develer kesilerek dÂvetlilere ziyÂfet cekildi.

Guven duygusu bir milletin kendi bireyleri arasındaki ilişkilerinde onemli olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de onemlidir. Kendisine guvenilmeyen bir ulusun uluslararası ilişkilerde, ekonomiden siyasete hicbir alanda başarıya ulaşması mumkun değildir. Hz. Peygamber sadece Mekke'de, Medine'de veya daha geniş anlamıyla Hicaz bolgesinde ticaret yapan bir işadamı değildi; bilakis uluslararası ticaretle uğraşan bir tÂcirdi. Uluslararası ticarette de telkin ettiği guven sayesinde, Hz. Hatice'nin kervanını yonettiği Suriye seferinde beklenmedik kÂr elde etmiştir. Bu sebeple Hz. Hatice ona vadettiği ucretin iki katını vermiştir. Bu da guvenilen bir ticaret adamının kazancının artacağına guzel bir ornektir.
Kaynak: Linkleri gormek icin uye ol Giriş yap veya uye ol.