
Oyunun Adı: Mufettiş
Yazan: Nikolay V. Gogol
Cevirenler: Melih Cevdet Anday - Erol Guney
OSIP - Allah belasını versin. Aclıktan geberiyorum. Midem bomboş... karnım gur gur otup duruyor. Ah bir eve donsek! Ne yapsam bilmem ki! Piter'den* cıkalı iki ay oluyor. Capkın, yolda elindekini, avucundakini yedi, bitirdi. Şimdi de sut dokmuş kedi gibi duşunuyor. Bol bol yol paramız vardı. Ama kendisini nasıl gosterecek? (Taklit ederek) "Hey! Osip, git, bir oda tut, en guzel odayı tut. En iyi tarafından yemek ısmarla. Ben, oyle olur olmaz yemekleri yemem. Bana yemeğin en iyisi gerek." Onemli bir adam olsa ne ise, kucuk bir kayıt memuru! Onune gelenle dost olur, sonra da başlar ***** oynamaya. İşte sonu boyle oluyor. Off... bıktım bu yaşamdan. Vallahi, koy daha rahattı. Orada kent yaşamı yoktur ama uzuntusu de azdır... Bir kadın alırsın, ondan sonra omrun boyunca keka, ye boreği, yat aşağı. Elbet doğrusunu soylemek gerekirse, Piter'de yaşamak cok guzel. Yalnız, iş parada... para olduktan sonra, gunler daha ince, daha politikalı gecer. Tilaturalar, dans eden kopekler, hepsi onunde... ne istersen var. Herkes ince, nazik konuşur. Daha nazik konuşanlar var, ama onlar soylular. Bir pazara gidersin. Satıcılar bağırır: "Buyurun, bayım!" Diyelim salda giderken bir memurun yanında bile oturursun. Kibarlık gormek istiyorsan bir mağazaya git. Orada emeklinin biri sana askerlikten acar. Gokyuzundeki yıldızların neye yaradığını, ne olduklarını anlatır. Onları sanki avucunun ici gibi oğrenirsin. Bazen yaşlı bir subay karısı duşer... bazen de bir hizmetci girer, ama bir icim su... of... of... of! (Guler, başını sallar.) Hey canına yandığımın... ne muameledir o! Hic kaba bir sozcuk işitilmez. Herkes sana, siz der. Yurumekten mi bıktın, atla bir arabaya, bey gibi kurul. Parasını vermek istemiyorsan, onun da kolayı bulunur: Her evin iki kapısı vardır. Birinden girer, otekinden cıkarsın. Şeytan bile bulamaz seni. Yalnız, bu yaşamın kotu bir yanı var: Kimi zaman karnını guzelce doyurursun, kimi zaman da, işte bugunku gibi aclıktan geberirsin. Ama butun suc onda. Halimiz duman, başımız dertte yahu! Babası para gonderiyor. İnsan biraz tutumlu olur, değil mi? Nerede... başlar hovardalığa. Arabadan aşağı inmez, her gun tilatura icin bilet al, bir hafta sonra ne gorursun? Yeni frağını bitpazarına satmaya yolluyor! Gomleğine varıncaya kadar sattığı oldu. Ustunde bir ceketi, bir de kaputu kaldı. Vallahi boyle. Kumaşı da ne guzeldi ama! İngiliz. Bir frak 150 rubleye mal olur, ama bitpazarına goturdun mu, vere vere 20 ruble verirler. Hele pantolon, yok pahasına gider. Bu duruma duşmesinin nedeni de ne? Aklı havada, ondan! İşine gucune gideceğine piyasaya cıkıyor, ***** oynuyor. Ah, beyefendi bunu bir oğrenirse, vallahi, memurmuş, falanmış dinlemez, pantolonunu indirir, basar sopayı, bizimki de dort gun rahat oturamaz. İnsan memursa, memurluğunu bilmeli. İşte, şimdi de, otelci: "Birikmiş borclarınızı odemezseniz, artık yemek vermem." dedi. Peki, parayı veremezsek ne olacak? (İc ceker.) Ah Yarabbi, bir kaşık corba olsa. Vallahi bana oyle geliyor ki, şimdi butun dunyayı yiyebilirim. Kapıyı vuruyorlar... O olmalı. (Yataktan fırlar.)
Oyunun Adı: Bir Evlenme
Yazan: Nikolay V. Gogol
Cevirenler: Melih Cevdet Anday - Erol Guney
AGAFYA TIHONOVNA - Aman yarabbim... Karar vermek ne guc şeymiş... Bir kişi, iki kişi olsa ne ise... Ama dort kişi... Gel de birini sec. Nikanor İvanovic biraz zayıf ama hic de fena değil. İvan Kuzmic de fena değil. Acık konuşmak gerekirse, İvan Pavlovic de biraz şişman ama, pekala gosterişli bir erkek. Soyleyin bana ne yapayım? Baltazar Baltazarovic de değerli bir adam. Ah ne zor şey bu karar vermek... Anlatamam, anlatamam. Nikonor İvanovic'in dudaklarını, İvan Kuzmic'in burnunu alsak... Baltazar Baltazarovic'in de halini tavrını... Bunun uzerine de İvan Pavlovic'in gosterişini katsak o zaman secmek kolay olurdu. Oysa şimdi duşun, duşun... Vallahi başıma ağrılar girdi. Bence en iyisi ad cekmek. İşi kısmete bırakmalı. Kim cıkarsa kocam o olour. Adlarını birer kağıda yazarım. Sonra kağıtları kaparım. Kısmetim kimse belli olur. (Masaya yaklaşır. Kağıtla makas alır. Kağıtları keser, katlar, bunları yaparken de konuşur.) Ah şu kızlar ne talihsiz... Hele aşık olan kızlar... Erkekler bunu kabul etmezler, anlamak da istemezler. Ne ise, hepsi hazır. Bunları cantamın icine koyayım. Gozlerimi kapayıp cekeyim. Ne olursa olsun. (Kağıtları cantaya koyar. Eliyle karıştırır.) Ah, icime bir korku geldi. Allah vere de Nikonor İvanovic cıksa; ama ne diye o olsun... İvan Kuzmic daha iyi. Peki, İvan Kuzmic de neden? Otekilerin ne kusuru var? Hayır, istemem. Kim cıkarsa o olsun. (Eliyle kağıtları karıştırır ve cantadan yalnız birini değil, hepsini birden cıkarır.) A... hepsi birden cıktı. Kalbim carpıyor... Olmaz, olmaz. Yalnız bir tane cekmek lazım. (Kağıtları gene cantasına koyar, karıştırır. Bu sırada Kockarev girer. Yavaşca ilerleyerek arkasına gelir.) Ah Baltazar Balta... yok canım, Nikonor İvanovic cıksa.. Hayır, hayır, istemiyorum. Kısmetim ne ise o cıksın.
Oyunun Adı: Cesaret Ana ve Cocukları
Yazan: Bertolt Brecht
Ceviren: Ayşe Selen
ANA – Yazık oldu komutana... yirmi iki cift corap... kaza diyor herkes. Sis sebep olmuş.Komutan alaylardan birine, “ileri”, diye bağırdıktan sonra atını geriye doğru mahmuzlamış. Ancak sis dolayısıyla şaşırıp cepheye dalmış.Ve kurşun yemiş... Kala kala dort fener kalmış... Ve kurşunu yemiş. (Arkadan bir ıslık sesi işitilir. Cenaze toreninden kacan erleri gorur. Tezgaha girer) Ayıp, ayıp, komutanın cenaze toreninden kacılır mı? Yağmurdan kacıyorlar. Uniformanız ıslanır tabii. Soylentiye gore, cenazede can calmak istemişler, ama sağken onun emriyle kiliseler kapandığı icin zavallı komutan mezara indirilirken can sesi duyulmayacak. Busbutun garip gitmesin diye uc pare top atacaklar... (İcki isteyen askerlere) İcki istiyorsanız paraları sokulun once. Yoo... camurlu cizmelerle cadırıma giremezsiniz! Yağmur yağsa da yağmasa da dışarı da zıkkımlanacaksınız. Yalnız subayları iceri bırakıyorum. Komutan son zamanlarda epey sıkıntı cekmiş, maaş odeyemedeği icin. İkinci Alay’da karışıklık cıkmış. “Din uğruna savaşıyoruz, para isteyemezsiniz” diye kestirip atmış. (Cenaze marşı duyulur) Acırım boyle komutanlara, imparatorlara. Belki de ileride kendilerinden bahsettirecek heykellerini diktirecek şoyle ozel bir şey yapmak isterlerdi; orneğin dunyanın fethi gibi, bu bir komutan icin yuce idealdir, zaten başka bir şeyi de beceremezler. Kısacası, kıcı catlayıncaya kadar calışır, didinir, ondan sonra da, hayatta bir bardak biradan ya da iki laklaktan daha yuce bir ideali olmayan aşağılık halk gelip yaptıklarının icine eder. Onların butun guzel planları, yoneticilerin basitlikleri yuzunden hep berbat olmuştur. Cunku, imparatorlar hicbir şeyi kendi başlarına yapamazlar. Halkın ve askerlerinin desteğine muhtactırlar. Haklı değil miyim? Savaş bitecek mi dersiniz? Laf olsun diye sormuyorum, hani ucuz mal var da, alıp depoya koysak mı diye soruyorum. Ama savaş biterse, onları atmaktan başka care kalmaz.
Oyunu Adı: Godot'yu Beklerken
Yazan: Samuel Beckett
Ceviren: Tuncay Birkan
VLADIMIR - Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım! (Bir an, şiddetle) Fırsat varken bir şeyler yapalım! Her gun birilerinin bize ihtiyacı olmuyor. Aslında ozellikle bize ihtiyac duymuyorlar. Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptıklarımızı yapabilirlerdi. Kulaklarımızda cınlayan şu yardım cığlıkları butun insanlığa yoneltilmiş! Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de butun insanlık biziz. Cok gec olmadan bundan yararlanalım! Zalimce bir alın yazısının bize layık gorduğu iğrenc guruhu hakkıyla temsil edelim! Ne dersin? (Estragon hicbir şey soylemez) Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kotu yanlarını hesaplarken cinsimize kotuluk etmediğimiz doğru. Kaplan hic duşunmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da calılıkların kuytularına siner. Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz icin mutluyuz. Evet, bu ucsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var. Godot'nun gelmesini bekliyoruz. Ya da gecenin cokmesini. (Bir an) Buluşacağımız yere saatinde geldik ve bu da sonu işte. Aziz değiliz ama bu da sonu işte. Aziz değiliz ama buluşacağımız yere saatinde geldik. Kac insan boyle bir şeyle ovunebilir?
Oyunu Adı: Kadıncıklar
Yazan: Tuncer Cucenoğlu
PARLAK - Şimdi, Abdullahcığım.. İlk filmimi cevirmekteyim.. Cuneyt ağbi başrolde.. Kız da Turkan Sultan.. Cuneyt ağbi gariban, bizim gibi.. Turkan Sultan varlıklı bir pezevengin kızı.. Cuneyt ağbi de yoksul bir pezevengin oğlu.. Aşk ferman dinler mi, bi goruşte vuruluyor Cuneyt ağbimize.. Buluşacaklar.. Turkan Sultan arabasıyla, yoksul delikanlı Cuneyt ağbimizin beklediği Sarıyer sırtlarına gelmektedir.. Cuneyt ağbi uzaktan arabayı tanıyor.. "Sultan, Sultaaaan" diye koşarken, aniden bir kamyon.. (Muzik sesi yapar) altına alıyor Cuneyt ağbiyi.. Kor oluyor kor.. Artık o, kor bir kemancıdır!.. Ona acıma, gozleri acılacak sonunda.. Bana acı asıl.. Dublor benim!.. Kamyon bana carpıyor, Cuneyt ağbi yatıyor.. Sahneyi yeniden cekiyorlar, kamyon bana carpıyor, Cuneyt yatıyor.. Beğenmiyorlar yeniden cekiyorlar, kamyon yine bana carpıyor.. Cuneyt yatıyor!.. Turkan'ın sevgisi sahte değildir.. Babasının karşı koymalarına rağmen, Cuneyt'in calıştığı, kor keman calıp arabesk soylediği meyhaneye gelmektedir, her gece. Buraya dikkat.. Yeşilcam'da bir kahve vardır, siz gormediniz oraları.. O kahvede bizim figuran takımı bekler.. (Duygulanır..) Bir rol verilir umudu ile beklerler.. (Yeniden neşeli.) İşte o kahvede, gunlerdir bir rol verilir umuduyla bekliyoruz.. Bir minibuse doldurdular hepimizi.. Yallah Sarıyer sırtlarındayız.. İşte o meyhanedeki icki icenleri oynayacağız.. Hani dedim ki, madem icki icenleri oynayacağız, filme uygun olarak sosyal gercekci olsun, baştan bir iki kadeh atalım.. Tam bizim sahne geldi ki hepimiz zom, aynen.. O Memduh olacak bağırdı!.. Recisor.. "Ben sizden meyhanede icer gibi yapacak adamlar istedim.. Bunlarla olmaz.." Ben de vallaha da billaha da sırf latife olsun diye, kolumla da destekleyerek "Yeşilcam'da ayık adam nah bulursun!." demiş bulundum. Birden, başta Memduh ağbi olmak uzere, setcisi, ışıkcısı, kameramanı ve hatta Cuneyt'in ustume doğru geldiklerini gordum.. Fatma abla var ya, o da cekimi seyrediyormuş, ayakkabıyı cıkarttığı gibi yallah ustume!. Yer misin yemez misin? Hani, Cuneyt karateci ya, kolumu kırmaya calışıyor, Fatma topuklusuyla başıma, hele o Turkan yok mu, bi de hanımefendi derler, hayalarıma hayalarıma ver ediyor tekmeyi.. Memduh ağbi desen, durmadan kafa atıyor!.. Tam bayılıyordum ki Memduh'un şunu soylediğini duydum: "Bu ipneyi!" Yani beni! "Bu delikanlıyı, en seri vasıtayla İstanbul il sınırları dışına cıkartın, bu yaştan sonra hapishanelere giremem!" Gozumu actığımda burdaydım, Ankara'daydım.
Oyunu Adı: Macbeth
Yazan: William Shakespeare
Ceviren: Sabahattin Eyuboğlu
MACBETH – Yapmakla olup bitseydi bu iş,
Hemen yapardım, olup biterdi.
Doktuğum kanla akıp gitse her şey,
Bir vuruşta sonuna varılsa işin,
Bir anda bu dunyayı olsun kazanıversen,
Zaman denizinin bir kumsalı olan bu dunyayı
Obur dunyayı gozden cıkarır insan.
Ama bu işlerin daha burada goruluyor hesabı.
Verdiğimiz kanlı dersi alan
Gelip bize veriyor aldığı dersi.
Doğruluğun şaşmaz eli bize sunuyor
İcine zehir doktuğumuz kupayı.
Adam burada, iki katlı guvenlikte:
Bir kere akrabası ve adamıyım:
Ona kotuluk etmemem icin iki zorlu sebep.
Sonra misafirim; Değil kendim bıcaklamak,
El bıcağına karşı korumam gerek onu.
Ustelik bu Duncan, ne iyi yurekli bir insan,
Ve ne bulunmaz bir kral.
Her değeri ayrı bir İsrafil borusu olur
Lanet okumak icin onu oldurene!
Acımak yeni doğmuş bir cocuk olur, cırılcıplak,
Kasırganın yelesine sarılmış,
Ya da bir melek, gorulmez atlarına binmiş goklerin,
Ve gider dort bir yana haber verir
Bu yurekler acısı cinayeti,
Goz yaşı savrulur esen yellerde.
Sebep yok onu oldurmem icin,
Beni mahmuzlayan tek şey, kendi yukselme hırsım;
O da bir atlayış atlıyor ki atın ustune
Obur tarafa duşuyor, eğerde duracak yerde.
Oyunun Adı: Martı
Yazan: Anton Cehov
Ceviren: Nihal Yalaza Taluy
NINA - Bastığım toprağı mı opuyordunuz? Vurmanız, oldurmeniz gerekirdi beni! (Masaya doğru eğilir.) O kadar yorgunum ki... Biraz dinlensem! Dinlenebilsem... (Başını kaldırır) Bir martıyım ben... Yo, değil... Aktrisim... Oyle değil mi? (Arkadina ile Trigorin'in dışarıda guluşunu duyar. Silkinir, kulak kesilir. Sol kapıya koşarak anahtar deliğine gozunu yaklaştırır.) O da burada demek... İyi... Tiyatroya inanmıyordu; hayallerimle alay ederdi hep. Ona bakarak ben de inancımı yitirdim; maneviyatım kırıldı... Aşk uzuntuleri, kıskanclık da bir yandan... Yavrum icin korkuyordum hep... Miskinleştim, kuculdum, oyunum manasızlaştı... Sahnede duzgun yuruyemiyordum; ellerimi ne yapacağımı bilemiyor, sesimi idare edemiyordum. İnsan kotu oynadığını hissedince ne acı duyar, bilemezsiniz! Martıyım ben.. Yo... Değil de... Şey, siz o sıralar bir martı vurmuştunuz, hatırlar mısınız? Yaa!.. Boyle işte... Gelmiş bir adam, durup dururken, laf olsun diye, yok etmiş kuşcağızı... Tam kucuk hikaye konusu... Gene de soylemek istediğim bu değildi. (Alnını uğuşturur.) Ne diyordum?.. Evet, sahneden bahsediyordum. Şimdi oyle değilim artık: gercek bir artist oldum. Şevkle, coşkunlukla oynuyorum. Kendimden geciyorum sahnede... Oyunumu, herşeyimi gercekten guzel, gercekten değerli goruyorum artık. Buraya geleli beri her yanı dolaşıyorum. Hem yuruyor, hem duşunuyorum; ruhumun gunden gune nasıl kuvvetlendiğini duyuyorum. Siz bir şey soyleyeyim mi Kostya, bizim işlerde, sahne olsun, yazı olsun, un, yaldız, kurduğumuz hayaller değil, sabırlı olmak onemli; buna iyice inandım. Kaderine katlan, inancını yitirme... Şimdi acı duymuyorum artık, odevimi duşundukce hayattan korkmuyorum.
__________________