Cuma gunu son dersin paydos zili calmasıyla kendilerini gule oynaya dışarı atan oğrencilere inat ağır ağır yerinden kalktı. Elinde ozenle tuttuğu bir tomar kağıt ile gitgide tenhalaşan merdivenlere yoneldi.
Koridorun sonunda artık tek tuk ayak sesinin duyulduğu merdivenlerden ahestece inerek okulun giriş katındaki salonda asılı bulunan panoların onunde durdu. Duvarda yaklaşık 4-5 pano vardı. Kızılay, Kutuphanecilik, Cevrecilik..vs gibi değişik kollara ait ve coğu boş bu panolar okulun duvar gazeteleriydi.
Edebiyat kolu yazan panonun on camını eliyle kenara kaydırarak actı. Gecen hafta astığı eski yazıları yavaş yavaş bantlarından sokerek topladı. Bu pano başkanı olduğu Edebiyat Kolu’nun yayın panosuydu. Diğer oğrenciler butun yuku onun omuzuna bıraktığı icin hafta boyu edebiyata dair ilgisini ceken yazi, şiir, karikaturleri evinde hazırlar, cumu gunu oğrenciler dağıldıktan sonra da okul kapanmadan panoyu kendi başına yenilerdi.
Ancak bu hafta onun icin cok ozeldi.
Yeni keşfettiği bir şiir onu evire cevire sarhoş etmiş, yureğinin derinliklerinde yıllardır sakladığı o sessiz yangını kelimelerin ılık nefesiyle ‘inferno’ya cevirmişti. “Bunu mutlaka panoya asmaliyim!” demişti. Odevlerini bir kenara itip, sadece donem odevi yazılan dolmakalem ile beyaz bir kağıda saatler suren bir itina ile uşenmeden şiiri yazmıştı. O zamanlar bilgisayar olmadığı icin ufak bir imla hatası bile butun sayfayı cope attırabiliyordu. Bu şiiri yazmak icin kimbilir kac kağıdı buruşturup cope atmıştı, Allah bilir. Ama sonunda bitirmişti işte..
Şimdi panonun en iyi yerine, tam ortasına onui koymalıydı..
Ve oyle de yaptı. “Sana Bana Vatanıma Ulkemin İnsanlarına Dair” diye başlayan o şiiri oğrencilerin en rahat okuyabileceği yere, tam orta yere astı.
Diğer el yazması derleme şiir, duzyazı ve karikaturleri de etrafına yersleştirdi.
İşi bittikten sonra bir daha soyle durup uzun uzun baktı. O panoya asılan yapraklar değil yureğiydi. Koridorun sonunda sınıfları temizleyen mustahdemlerin cıkardığı sesler kimse kalmamış okulun duvarlarında yankılanırken, dilinde o şiirin son kıtasını mırıldanarak ayrıldı.
“Butun bunların ustune
Hepsinin ustune sevda sozleri soylemeliyim
Vatanım milletim tum insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama soylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.”
Pazartesini iple cekti o haftasonu..
Ve ilk teneffus zili caldığı zaman kendini panoların bulunduğu salona attı heyecan ile. Genellikle ilk gun, okumaya, edebiyata meraklı oğrenciler bu hafta ne değişmiş diye merak eder, teneffus veya oğlen arasında panoda yazılanlara goz atmadan gecmezlerdi.
Aşağıya indiğinde, Allah’im!, işte onu gordu.
Yureğinin carpıntısı davula vuran bir tokmak gibi kulaklarında uğulduyor, mutluluk ve mahcubiyet ateşinin yalımları yanaklarını okşuyordu.
Evet, beyaz kağıda gecmek icin harcadığı o saatler değmiş, şiir hakkını odemişti. Yıllardır adını bile soyleyemediğine, adeta ‘Can kuşum, umudum, canım sevgilim” diyerek kelimelerle sarılmıştı uzun uzun işte bu teneffus arasında.
Artık o panoya kimse bakmasa bile ne gamdı!.
Kelimelerin masallardaki ucan halısına binip Anadolu’yu dolaşıp ciğerlerine vatanı dolduran, adı soylenmemiş sevgilinin dağlarına cıkarıp naralar attıran ve sonunda getirip ayaklarının dibine atan o şiir dili tutukların bir manifestosuydu.
Bir omur gecti. O beyaz kağıtların rengi soldu. Murekkebi kurudu. Ama o kelimelerin manifestosu yureğinin mermerlerine kazınmıştı.
Şimdi gazetelere yansıyan bu yurek şairinin sessiz olumu, yureğinde kozlenmiş o sevdanın ateşini yeniden korukledi.
“Biliyorum yaklaşıyoruz her an
Biliyorum oruclu doğar insan
Olumun iftar sofrasına.”
Allah, kelimelerinin melekleriyle seni şimdi cennetine ucursun ey şair!.. dedi.
__________________
Oruclu doğar her insan, olumun iftar sofrasına!...
Dini Bilgiler0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Oruclu doğar her insan, olumun iftar sofrasına!...
-
13-09-2019, 03:32:51