Eskişehir’deydim. Gosterdiler bana. “İşte şurası hapishanenin yeri!” Hapishane yok artık; yerinde tramvay durağı var. “Ama lise olduğu gibi duruyor.” Cumhuriyet Lisesi. Şimdi yerinde olmayan hapishanenin mazi olmuş pencereleri bir zamanlar lisenin bahcesine bakıyordu.
Hapishane penceresinin ardındaki gozler ağlıyordu. Lise bahcesinde kendilerini “19 Mayıs hareketleri”ne kaptırmış kızlar guluyordu. Kendisi icin değildi gozyaşları. Yaşlılığına dair değildi huznu. Hapsedilmişliği umurunda değildi. Genc kızlar onun icin ağlıyor değil; o genc kızlar icin ağlıyordu. Ağlanacak halde olan kendisiydi oysa…
O bakış aksına gecip ben de baktım bir sure. O bakışın izduşumunde tuttum gozlerimi. Yaşlı adamdan genc kızlara doğru yonelmiş ağlayışın yatağında tuttum kalbimi. Ben de boyle bakabilir miyim? Her şeye.. Herkese…
O gulup oynayan genc kızların elli sene sonraki halleri gorunur yaşlı adamın gozlerine.. Hesap basit: 17+50= 67. Onyedilik genc kızların elli yıl sonraki hali 60’lı 70’li bir “nine”. Guvendikleri genclik gecip gitmiş… Sarılıp durdukları korpe bedenleri ellerinden kayıp gocmuş.. Beğenme dilendikleri bakışlar, acımayla bakıyorlar soluk yuzlerine. Nefret ve tiksintiyle donup geciyorlar yanlarından. Bir de obur ihtimal var. Yaşlı olamama ihtimali. Altmışına varmadan toprak olmak da var. Unutulmuş bir mezarda hic onemsiz oluvermek de var. Hatırlanmaya değmeyen, hatıralara sokulmayan, şen şakrak sohbetlerden uzak tutulan bir tuhaf detaya inmek de var!
Eskişehir Hapishanesi’ndeki yaşlı Said Nursî’nin Eskişehir Cumhuriyet Lisesi’nin bahcesindeki neşeli genc kızlar icin gozyaşı dokmesinin uzerinden bir değil iki 50 yıl gecti. Kendilerine ağlanan genc kızlar da, kendilerine ağlayan yaşlı adam da yeryuzunde yok şimdi. Yeryuzunde hÂl yaşlı adamlar dolaşıyor, hÂl daha genc kızlar ince narin bedenlerini 19 Mayıslara, sokaklara, meydanlara, plajlara, iştahlı bakışlara ayarlıyor. Guluyorlar. Ağlamıyorlar. Gencecikler. Yaşlanmış kadınlara goz ucuyla bakıyorlar. Acıyarak ceviriyorlar yuzlerini. Sanki elli yıl sonrası gelmeyecekmiş gibi. Sanki şimdilerde yaşlı ve buruşuk yuzlu ihtiyarlar bir zamanlar kendileri gibi genc olmamış gibi. Sanki onlar da kendi gencliklerinde yaşlılara acıyarak bakmamışlar gibi. Sanki onlar da bir zamanlar acıyla bakılacak, huzunle ağırlanacak, hemencecik toprağa konulup unutulacak, olmesine şaşılmayacak yaşlılar olmayacakmış gibi…
Hayat bu. Yaşıyorsan, yaşamanın her haline yazgılısın demektir. Kendini bir yerine yazdırdın mı, başına getireceklerine razısın demektir. Doğdun ya, oleceksin işte. Doğup da olmeye razı olmamak yok. Gencliğe uğradıysan bir kere, kacarı yok; yaşlılık da bekliyor seni. Ya da toprak olmak. Şimdi yaşlı değilsen, bunun tek nedeni şimdilik yaşlılık sıranın gelmemiş olmasıdır. Gencsin, guzelsin, alımlısın, cekicisin. Kim ne diyebilir sana? Ama gel de kulağına fısıldayayım; sadece sıra sende olduğu icin. Sadece şimdi. Sadece şimdilik!
Şimdilik genc olan gercekte genc değildir. Sadece genc olma sırası kendisindedir. Genc olma sırasını savarken, kendini daha sonraki sıralardan cekip aldığını sanıyorsa, hep sıranın orasında kalacağına inanıyorsa, ağlanacak-yoksa gulunecek mi?-haldedir. Said Nursî işte bu yuzden ağlar genclere. Orada takılıp kalanların takılıp kaldığı o zavallılığa ağlar. O andan sonrasını unutanların korluğune acır.
Başımız sıkıştığında, biz de o yaşlı adam gibi yapalım. Hızla cevirip zamanın carklarını mesela bir elli yıl sonrasına atalım kendimizi. Ne Ertuğrul Ozkok yazısı bizi ince ince alaya alıyor, ne Tuncay Ozkan kanal satıyor. Ne kim medya patronlarınca aşağılanıyoruz ne de biz aşağılananlar ortalıkta dolaşıyoruz. Ne başortulu kalmış, ne başortusunu cekemeyenler. Kapatma davası bile kapanmış. Alın saatinizi elli yıl sonrasına ayarlayın. Yazı tahtanıza, gunluğunuze 2058 yazın meselÂ. Ne size hukmetmeye kalkanlar kalır orta yerde ne siz “zavallı” kalırsınız. Ne bedenlerinin korpeliğine yaslanıp ahlaksızca şehvet oyuncağı olanlara iltifat edersiniz ne de şimdiki dana gozlu iri manşetlerin dehşetine aldırışınız olur.
“Ashab-ı Kehf bakışı” diyorum ben bu bakışa. Hani sadece bir geceliğine uyuduklarını sanıp tam 300 yıl sonrasına uyanmışlardı ya. Ellerindeki para gecersizleşmişti. Kendilerini mağaraya zorlayan zalimlerin zulmu gecip gitmişti. Tanınan, beklenen, ozlenen yuzleri artık tanınmazdı, yabancı oluvermişti. Evleri “başkaları”nın evleriydi. Şehirleri onlara bir sığınak sunamıyordu. “Yedi uyurlar”ın uyandıkları sabah yaşadıkları her turlu şaşkınlık, şimdilik zalim olan, şimdilik guzel ve genc olan, şimdilik unlu ve onemli olanların her birine ebedî uyanışlar vaad ediyor. Durtuyor onları. Uyandırıyor.
Şu anda, bugun, şimdi, cok sonraki zamanlarda gecersiz olan paralar peşinde koşturuyoruz. Bugunlerde bir zamanlar tanınmayacak, aranmayacak yuzlerin ardında duruyoruz. Bu sabah ve yarın sabah, 19 Mayıs’ta, yaşlanması kacınılmaz genclerin zindeliğine yaslanıyoruz. Oluyoruz her an. Bir cenaze namazına doğru yaklaşıyoruz. Bir mezar taşına eğreti bir kazıntı olmak uzere yuruyoruz.
O “yaşlı adam”ı yaşlanacağını unutanlar ağlattı. Sadece bir kum tanesi olduğunu unutanlar zaman ruzgÂrının hoyrat savuruşunda. Şimdilik olduğu yerden teselli umanlar. Ama şimdilik! Sadece şimdilik!
SENAİ DEMİRCİ
__________________
Genc olma sırası kimde?(gencler okumadan gecmeyin)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Genc olma sırası kimde?(gencler okumadan gecmeyin)
-
13-09-2019, 03:13:17