Onlar, fildişi kulelerine cekilip halktan kopuk bir hayat yaşamamışlardı. Hayatın icinde halkla beraber onlardan biri gibi yaşıyorlar, onların yediklerini yiyip, ictiklerini iciyorlar, onlar gibi giyiniyorlardı...
Bir gun Efendiler Efendisi’ne bir sepet icinde turfanda hurma ikram edilir:
- Buyur ya Resulallah, olgunlaşan ilk hurma! Efendimiz hurmalara goz ucuyla şoyle bir bakar ve mutebessim yuzunde bir memnuniyetsizlik işareti dolaşır:
- Benim idare ettiğim halkım da şu anda boyle taze hurma yiyebiliyor mu?
- Hayır, derler, kimse taze hurma yemiyor. Henuz hurmalar olgunlaşmadı. Sadece bizim bahcede olgunlaştı, onu da ilk olarak size getirdik. Kesin sozunu soyler:
- Goturun bu hurmaları, şu cocuklar yesin. Ben ummetimin yemediğini yemem! Giymediğini de giymem! Halkının yemediğini yiyen, giymediğini giyen idarecilerden olmaktan Allah’a sığınırım...
Hz. Halid askerin yediğini yiyordu
Bu, O’ndan bir misal. Bir misal de O’nun halifesi Hazreti Omer’den verelim. Bir iftar sofrasında soğuk bal şerbeti ikram edilir. Bardağı dudağına değdirmesiyle cekmesi bir olur:
- Bu ne? Urkek ve cekingen sesle cevap verirler: - Bal şerbeti, sizin icin ozel olarak hazırlatmıştık: Sert sesle sorar:
- Benim idare ettiğim halkım da şu anda boyle soğuk suyla yapılmış bal şerbeti icebiliyor mu? Derler ki:
- Nerede? Onlar hele bir sıcak suyu bulsunlar! Kelimelere basa basa konuşur:
- Ben, der, Muslumanlar’ın yemediğini yemem, icmediğini de icmem. Goturun bu bal şerbetini, getirin halkımın ictiği sıcak suyu. Halkından ayrı yaşayan idarecilerden olmaktan Allah’a sığınırım!
Şimdi bir de ordu kumandanı Halid bin Velid’den ornek arz edelim. Bakalım o nasıl ornek almış, ne olcude benimsemiş bu gerceği?
Suriye taraflarında Rumlar’la yapılan savaşta akşam olmuş, şoyle bir istirahat devresine gecilmiştir. Sıcak kumların uzerine sofralar serilir, aclıktan takatsiz duşmuş askerler kuru ekmekle hurmalarından yemeye başlarlar. Ancak kumandan Halid bin Velid’in sofrasında yumuşak ekmek, soğuk su var. Hayretle sorar:
- Bu ekmekler nasıl olup da boyle yumuşak kalmış? Deve sırtında guneş nasıl kurutmamış? Derler ki:
- Biz bu ekmek ve suyu eştiğimiz kum cukurlarındaki nemli zeminde muhafaza ettik. Bu yuzden ekmeğimiz yumuşak, suyumuz soğuk. İlk sorusu şoyle olur: - Askerlerim de boyle ekmek mi yiyor, boyle su mu iciyor?
- Hayır, derler, onlarınki, deve uzerinde kurumuş ekmek, ısınmış su! Kumandan hiddetlenir:
- Kaldırın bu yumuşak ekmekle, soğuk suyu. Bana askerimin yediği kuru ekmekle, ictiği sıcak suyu getirin. Savaşta birlik olup da yemekte ayrılan kumandanlardan olmaktan Allah’a sığınırım. Bizim ornek aldığımız zatlar halktan ayrılmadılar. Biz de ayrılmayacağız! (A. Şahin’den) Evet onlar, fil dişi kulelerine cekilip halktan kopuk bir hayat yaşamamışlardı.
Hayatın icinde halkla beraber onlardan biri gibi yaşıyorlar, onların yediklerini yiyip ictiklerini iciyorlar, onlar gibi giyiniyorlardı. Neticede sadece kendi donemlerini değil, asırları aydınlatıcı bir hayat yaşıyorlar, "Ornek bir idareci nasıl olmalı?" sorusunun cevabını sozde değil ozde veriyorlardı.
Bir gun Efendiler Efendisi’ne bir sepet icinde turfanda hurma ikram edilir:
- Buyur ya Resulallah, olgunlaşan ilk hurma! Efendimiz hurmalara goz ucuyla şoyle bir bakar ve mutebessim yuzunde bir memnuniyetsizlik işareti dolaşır:
- Benim idare ettiğim halkım da şu anda boyle taze hurma yiyebiliyor mu?
- Hayır, derler, kimse taze hurma yemiyor. Henuz hurmalar olgunlaşmadı. Sadece bizim bahcede olgunlaştı, onu da ilk olarak size getirdik. Kesin sozunu soyler:
- Goturun bu hurmaları, şu cocuklar yesin. Ben ummetimin yemediğini yemem! Giymediğini de giymem! Halkının yemediğini yiyen, giymediğini giyen idarecilerden olmaktan Allah’a sığınırım...
Hz. Halid askerin yediğini yiyordu
Bu, O’ndan bir misal. Bir misal de O’nun halifesi Hazreti Omer’den verelim. Bir iftar sofrasında soğuk bal şerbeti ikram edilir. Bardağı dudağına değdirmesiyle cekmesi bir olur:
- Bu ne? Urkek ve cekingen sesle cevap verirler: - Bal şerbeti, sizin icin ozel olarak hazırlatmıştık: Sert sesle sorar:
- Benim idare ettiğim halkım da şu anda boyle soğuk suyla yapılmış bal şerbeti icebiliyor mu? Derler ki:
- Nerede? Onlar hele bir sıcak suyu bulsunlar! Kelimelere basa basa konuşur:
- Ben, der, Muslumanlar’ın yemediğini yemem, icmediğini de icmem. Goturun bu bal şerbetini, getirin halkımın ictiği sıcak suyu. Halkından ayrı yaşayan idarecilerden olmaktan Allah’a sığınırım!
Şimdi bir de ordu kumandanı Halid bin Velid’den ornek arz edelim. Bakalım o nasıl ornek almış, ne olcude benimsemiş bu gerceği?
Suriye taraflarında Rumlar’la yapılan savaşta akşam olmuş, şoyle bir istirahat devresine gecilmiştir. Sıcak kumların uzerine sofralar serilir, aclıktan takatsiz duşmuş askerler kuru ekmekle hurmalarından yemeye başlarlar. Ancak kumandan Halid bin Velid’in sofrasında yumuşak ekmek, soğuk su var. Hayretle sorar:
- Bu ekmekler nasıl olup da boyle yumuşak kalmış? Deve sırtında guneş nasıl kurutmamış? Derler ki:
- Biz bu ekmek ve suyu eştiğimiz kum cukurlarındaki nemli zeminde muhafaza ettik. Bu yuzden ekmeğimiz yumuşak, suyumuz soğuk. İlk sorusu şoyle olur: - Askerlerim de boyle ekmek mi yiyor, boyle su mu iciyor?
- Hayır, derler, onlarınki, deve uzerinde kurumuş ekmek, ısınmış su! Kumandan hiddetlenir:
- Kaldırın bu yumuşak ekmekle, soğuk suyu. Bana askerimin yediği kuru ekmekle, ictiği sıcak suyu getirin. Savaşta birlik olup da yemekte ayrılan kumandanlardan olmaktan Allah’a sığınırım. Bizim ornek aldığımız zatlar halktan ayrılmadılar. Biz de ayrılmayacağız! (A. Şahin’den) Evet onlar, fil dişi kulelerine cekilip halktan kopuk bir hayat yaşamamışlardı.
Hayatın icinde halkla beraber onlardan biri gibi yaşıyorlar, onların yediklerini yiyip ictiklerini iciyorlar, onlar gibi giyiniyorlardı. Neticede sadece kendi donemlerini değil, asırları aydınlatıcı bir hayat yaşıyorlar, "Ornek bir idareci nasıl olmalı?" sorusunun cevabını sozde değil ozde veriyorlardı.
__________________