Birisi hastalandı. Hekimi gidip dedi ki: Nabzımı ele al da icimdeki derdi anla. Cunku nabızdaki damar kalbe ulaşır. Kalp gorunmez kayıptır. Onun hali, nabızdan anlaşılır, cunku nabızla ilişiği vardır.
Ey emin kişi, yel de gizlidir; kopardığı tozdan, ucurduğu yapraklardan anlaşılır.
Sağdan mı esiyor, soldan mı? Onu sana yaprakların hareketi soyler. Gonul sarhoşluğu nerededir? Gormezsin. Onu nerkise benzeyen mahmur gozlerde ara.
Allahnın zatından da uzak olduğun icin onu peygamberlerle mucizelerden bile bilirsin. Gizli olan mucize ve kerametler, temiz pirlerden gonullere akseder. Onların gonullerinde yuzlerce hazır kıyamet vardır... En aşağısı şudur: Komşuları sarhoş olur.
Kutlu bir kişinin yanına gocen talihli, Allah ile duşup kalkıyor demektir. Cansız şeylere tesir eden mucize ya sopa ( nın ejderha olması) dır, ya deniz(in bolunmesi) dir, yahut da ayın ikiye ayrılışı. Fakat vasıtasız olarak cana tesir ederse gizlice bir ilgiyle ilgilenir.
Mucize ve kerametlerin cansız şeylere tesiri daimidir, birbiri ardınca ulanır durur.
Bu suretle o cansız şeyden adamın gonlune tesir eder. Ne hoştur hamur heyulası olmayan ekmek. Ne hoştur Mesih’in hic eksilmeyen sofrası, ne hoştur Meryem’in bağsız, bahcesiz yetişen meyvesi.
Kamil erin canından kopup gelen mucizeler, talibin canına, gonlune hayat gibi tesir eder.
Mucize denizdir, nakıs kişiyse karada yaşayan kuş. Suda yaşayan kuş, helak olmadan emindir. Her namahremin canını aciz eder, fakat hem dem olan kişinin canına kudret bağışlar. İcinde bu kutluluğu bulamazsan her an zahirden istidlalde bulun.
Tesirler, insanın duygularında gorunur durur. Bunlar, tesir edeni haber verirler. Her ilacın manası hakikati, her hunerin sanatı, sihri gibi gizlidir. Fakat yaptığı işe ve eserlerine bakarsan hakikati gizli olmakla beraber onu meydana cıkarırsın. İcinde gizli olan kuvvet, fiile gelince acığa cıkar, gorunur.
Bunların hepsi, sana eserleriyle gorunur de nasıl olur. Allah, eserleriyle gorunmez? Sebeplerle tesirler, ic ve kabuk değil mi? Araştırırsan hepsi de onun eserleri değil mi? Eserlerine bakıyor da bazı şeyleri seviyorsun, peki, neden eserleri bağışlayandan haberin yok?
Bir hayale kapılıp halkı seviyorsun da doğu ve batının padişahını nasıl sevmiyorsun? Ey ulu kişi, bu sozun sonu gelmez. Bu husustaki hırsımız da dilerim bitmesin. Don de hasta hikayesini soyle, ayıpları orten hekimle macerasını anlat.
Hekim, hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme umidi hic yoktu.
Dedi ki: Gonlun ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin. Hatırına ne gelirse yap, geri durma da sabır ve perhiz, sana eziyet vermesin.
Bil ki sabır ve perhiz, bu hastalığa ziyandır, gonlune geleni yap. Hastaya, Allahnın dediği gibi adeta “Dilediğinizi yapın” dedi. Hasta ala dedi, haydi sen git, hayra karşı. Ben ırmak kıyısına seyre gidiyorum.
Kendisine sıhhatten bir kapı acılsın, iyileşsin diye gonlunun dilediğince ırmak kıyısında gezinip duruyordu. Su kenarında bir sofi oturmuş, elini yuzunu yıkıyor, temizken bir kat daha temiz oluyordu. Hasta sofinin kafasını gorunce hulyaya kapıldı, icinden bir sille vurmak isteği coştu. Bulgur aşına tapan sofinin kellesine vurmak icin elini kaldırdı.
Hekim, icinden geceni yapmazsan o, sana dert olur dedi. Allah da “Kendinizi, elinizle, tehlikeye atmayın” buyurmuştur. Hele bir sille aşk edeyim. Bu sabır ve perhiz, bir tehlikedir. Başkaları gibi cekinme, bir iyice vur bakalım diyordu.
Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses cıktı. Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı. Ona iki uc yumruk vurmak, sakalını, bıyığını yolmak istedi ama vazgecti.
Halk da hastadır, hummalıdır, caresizdir. Şeytanın igvasıyla boyle sille vurur durur. Hepside sucsuzları incitmeye haristir. Birbirlerinin kafasını noksan gorurler. Ey sucsuzların kafasına vuran, bunun cezasını kendi kafanda gormuyor musun?
Ey hava ve hevesini hekimlik sanıp zayıfları tokatlamaya kalkışan! Sana bu ilactır diyen, seninle alay etmiş, sana gulmuştur. O, Adem’e de buğdaya kılavuzluk ettiydi ya!
Ey Allah yardımını dileyen Adem ve Havva, ilac icin bunu yiyin, “Ebedi olarak yaşarsınız” demişti ya. Şeytan, Adem’in ayağını titretti, surcturdu, onun kafasına vurdu. Fakat o sille dondu, şeytanın kafasına geldi, ona ceza oldu.
Şeytan, Adem’i adam akıllı surcturdu ama Adem’in arkası Allah idi, elini tutan Haktı. Adem bir dağdı, yılanla dolsa ne cıkar? Tiryak madeniydi, ona hicbir zarar gelmedi. Sende tiryakten bir zerre bile yok, kurtulacağını nasıl umuyor, nasıl aldanıyorsun?
Nerede sen de Halil’cesine Allahya dayanma, nerede sende Kelim’deki keramet? Nerede o Allahya dayanma ki kılıcın İsmail’i kesmesin, nerede o keramet ki Nil’in dibini ana cadde yapsın?
Kutlu bir adam, minareden duşse elbisesine ruzgar dolar, onu yere yavaş indirir, kurtulur.
Ey guzel adam, o bahta inanmıyorsan neden kendini yele veriyorsun ya? Bu minareden Ad gibi yuz binlercesi tepesi ustune duştu, başlarını da yele verdiler, canlarını da. Bu minareden tepesi ustune duşen milyonlarca kişiye bak. İp ustunde oynamayı bilmiyorsan ayaklarına şukret, yeryuzunde yuru.
Kendine kağıttan kanat yapıp dağdan ucmaya kalkışma. Bu sevdada niceler başından oldu. O sofi, kızgınlıktan ateşlendi, ateşe dondu ama işin sonuna goz attı. Taneyi almayan ve tuzağı goren kişi, ilk saftan adım atar atmaz durur, ileri gitmez. İşin sonunu goren gozlere ne mutlu. Onlar, bedenin bozulup curuyuşunu gorurler.
Ahmed’in gozu de onu gormuş, cehennemi buradayken kıldan kıla seyretmişti. Arşı, kursuyu, cennetleri gormuş, gaflet perdelerini yırtmıştı. Zarardan kurtulmak istiyorsan gozunu işin onunde kapa, sonuna bak. Sona bak da yokları var gor, varları, duyguyla duyulan aşağılık bir şey bul.
Yoksulluğa duşup de comertliği kim aramaz, dukkanlarda bir kar elde etmeyi kim istemez? Tarlalarda kim mahsul istemez, fidanlıklardan kim bir fidan ummaz? Medreselerde bilgi elde etmeyi istemeyen, ibadet yurtlarında Allah lutfunu dilemeyen var mı? Butun bunlar varları, artlarına atmışlar yokları istemekte, yoklara kul olmaktadırlar. Cunku Allah sanatının madeni mahzeni, yokluktan başka bir yerde tecelli etmez.
Bundan once bir remizdir soylemiştik. Sakın bunu ve onu iki gorme. Demiştik her sanat sahibi, sanatını meydana getirmek icin yokluk arar. Mimar yapılmamış bir yer, yıkılmış, tavanları cokmuş bir yurt arar. Saka, icinde su olmayan kap peşindedir. Dulger, kapısı bulunmayan bir ev aramaktadır. Avlanma zamanında hepsi de yokluğa saldırırlar. Ondan sonra da hepsi yokluktan kacarlar. Mademki umidin yoklukta, neden cekiniyorsun ondan? Tamahının enis olduğu şeyden bu cekinme nedir?
Mademki tamahın o yokluktur, yokluktan yok oluştan bu kacışın neden? Eğer bir yuvaya enis olmuşsan neden yokluk pususunda bekliyorsun a canım? Elinde ne var, ne yoksa hepsinden gonlunu cekmiş, gonul oltasını yokluk denizine salmışsın. Oyle olduğu halde bu murat denizinden kacışın neden? O denizden oltana yuz binlerce av duştu. Neden kÂrın adını olum taktın? Buyuye bak ki kÂr sana olum gorunmede.
Onun buyusundeki sanat, iki gozunu de bağladı da canlar, kuyuya rağbet ettiler. Allah hilesiyle hayaline kuyunun ustundeki ova tamamı ile yılan zehrinden ibaret gorunur. Hasılı kuyuyu, sığınılacak yer sanır, nihayet olum de onu kuyuya atar. Soylediğim bu yanlışları Attar’ın sozlerinden dinle azizim.
Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yuzunden korcesine baş vermeye gelmez. Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir. Duşmanını pek arık gordu, ben de duşmanca bir yumruk vursam. Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek. Zaten cadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor. Bu olu herif icin kılıc altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.
Onu dovemediğinden kadıya goturmek kurdu. Cunku kadı Allahnın terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez. O, hasetlerin, cekişlerin makasıdır. İki duşmanın savaşı dedikodusunu keser. Afsunu şeytanı şişeye hapseder. Kanunu fitneleri yatıştırır. Tamahkar duşman teraziyi gorunce serkeşliği bırakır, onun hukmune uyar. Fakat terazi olmazsa cok bile versen payına razı olmaz.
Kadı rahmettir, savaşı defeder, kıyametteki adalet denizinden bir katradır o. Katra kucuk ve ayağı kısa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur. Gozundeki tozu temizledin mi katradan Dicleyi gorebilirsin. Cuzuler kullerin haline tanıktır. Gun battıktan sonra batıdan beliren kızıllık, guneşin varlığını bildirir.
Allah “Guneş battıktan sonra batıda beliren kızıllığa and olsun” dediği zaman Ahmed’in cismine yemin etmiştir. Karınca bir tanecik buğdayı gorup harmanı anlasaydı hic o bir tane buğdayın ustune titrer miydi?
Sen yine sozune gel, sofi sabırsız. Yediği sillenin cezasını acele istemekte. Ey zulumler eden, nasıl oluyor da gonlun hoş yaptığını cekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun? Yoksa yaptıklarını unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi? Ardında duşmanların olmasaydı duşmanların sana haset ederdi.
Fakat sende olan hukuk yuzunden hapistesin. Yaptığın isyanlar yuzunden azar azar ozur dilemeye bak. Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.
Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip davacı gibi eteğine yapıştı. Onu ceke ceke kadının yanına goturdu. Bu ters eşeği ya eşeğe bindir, halka gostererek ceza ver. Yahut da doverek cezalandır. Artık hangisini munasip gorursen onu yap. Senin verdiğin cezadan olse bile olur gider, soran bile olmaz. Kadını şer-an vurduğu sopayla birisi olurse kadı, onu odemez. Cunku şeriatin emri oyuncak değildir. o, Allah vekilidir, Allah adaletinin golgesidir. Her hak sahibiyle cezaya mustahak olanın aynasıdır o.
O, mazlumun hakkını hak etmek icin ceza verir, kendi ırzı icin kızgınlığından yahut da bir şey kazanmak icin değil. Onun cezası, Allah icindir, kıyamet gunu icindir. Bu ceza da bir hata olsa bile ona diyet lazım gelmez. Cunku birisini kendisi icin doven borcludur. Allah icin doven her şeyden emindir. Baba oğlunu dovse de oğlu olse kan diyetini vermesi lazımdır. Cunku onu kendi işi icin dovmuştur. Oğulun babaya hizmeti vaciptir. Fakat cocuğun oğretmeni dovse de cocuk bu dayaktan olse korkma, oğretmene hicbir şey olmaz. Cunku oğretmen Allah vekilidir, emindir. Her eminin hakkındaki hukumde boyledir.
Talebenin oğretmene hizmeti farz değildir. bu yuzden de ustat ona kendisi icin bir ceza vermez. Baba doverse kendi hizmeti icin dover, bundan dolayı,kan pahasından kurtulamaz.
Ey Zulfikar, kendi varlığının, benliğinin başını kes. Kendinden gec, derviş gibi yok ol. Kendinden gectin, varlığını bıraktın mı ne yaparsan Allah yapar. “Sen atmadın, Allah attı” hukmune girersin, eminsin. O diyet Allahyadır, emin olan adama değil. Bu, “Fıkıh” ta uzun uzadiye ve etraflıca anlatılmıştır. Her dukkanın ayrı bir sanatı, ayrı bir karı vardır. Mesnevide yokluk dukkanıdır oğul.
Kunduracı dukkanında guzel deriler bulunur. Herhangi bir tahta parcası gorurse bil ki kundura kalıbıdır. Kumaş satanlarda kumaşlar, ipekliler bulunur, demir olsa olsa arşın olarak vardır.
Mesnevimiz vahdet dukkanıdır. Orada birden başka ne gorursen puttur. Halkı tuzağa duşurmek icin putu ovmeyi “Onlar ak ve yuce kuşlardır” sozu gibi say. Peygamber, onu “Vennecmi” suresinde okudu ama o soz, surede bir ayet değildi, sınama icin soylenmiş bir sozdu. Sonunda butun kafirlerde secde ettiler. Bu, bir sırdı, bu suretle onlar da yere baş koydular. Bundan sonra anlaşılması guc, karışık bir soz vardır. Sen, Suleyman’la bulun, şeytanlara karışma.
Yine sofi ile kadı hikayesine gel, o zayıf ve perişan, fakat zalim adamın hikayesini anlat.
Kadı dedi ki: Oğul, once tavanı durdur da ondan sonra ona hayır, şer bir resim yapayım. Vuran nerede? Vurduğu yer neresi? Yahu, bu, hastalıkla bir hayal olmuş! Şeriat dirilerle zenginler icindir. Hic mezardaki olulere şeriat hukumleri tatbik edilebilir mi? Yoklukla kendilerinden gecmiş olanlar, o olulerden yuz kat daha oludur. Olu, bir kere olmuş, bu alemden gecip gitmiştir. Halbuki sofiler, yuz taraftan olmuşlerdir. Olum, bir kere oldurulmedir. Halbuki bu, uc yuz olumdur, her birine de sayısız diyet vardır.
Allah, bunları defalarla oldurmuştur ama diyetleri icin de ambarlar dokmuştur. Bunların her biri hakikat aleminde Circis’e benzerler. Altmış kere oldurulmuşler, altmış kere dirilmişlerdir.
Bu ceşir adam, ihsan sahibi kılıcın zevkiyle oldurulmuştur; fakat bir kere daha vur diye yanar, sızlanır durur. Vallahi şehit olan, o canlar bağışlayan varlığın aşkıyla ikinci defa oldurulmeye oyle bir aşıktır ki!
Kadı dedi ki: Ben dirilere hukmederim, mezarlıkta yatan olulere değil. Bu gorunuşte mezarda alcalmış, olu değil ama mezarlar onun varlığında gizli. Mezarda oluyu cok gordun, bir de olude mezarı gor ey kor adam.
Bir mezardan ustune bir kerpic duşse ne yaparsın, akıllılar kalkarlar, mezardan davacı olurlar mı? Oluye kızıp da kinlenmeye oc almaya kalkışma. Hamam duvarındaki resimle kavgaya girişme. Şukret ki sana bir diri vurmadı. Cunku dirinin ret ettiğini Allah da ret eder. Dirilerin kızgınlığı Allah kızgınlığıdır, Allah zahmıdır. Cunku o dışı temiz kişi, Allahyla diridir. Allah onu oldurmuş, ayağından uflemiş, cabucak kasap gibi derisini yuzmuştur. Allahnın ufurmesi, ona ebedi olarak kalır. Allahnın ufurmesi kasabın ufurmesine benzemez.
Fakat Allah ufurmesiyle kasap ufurmesi arasında cok fark vardır. Bu, baştan aşağıya kadar lutuftur, kemaldir, oburu tamamı ile ayıp ve ar. Bu dirilik ufurmeyle mahvolmuştur; o dirilik, o ufurmeyle gelmiştir, ebedidir.
Bu soluk, o soluk değildir ki soze sığsın, anlatabilsin. Kendine gel de şu kuyunun dibinden koşkun ustune cık, yucel! Bunu eşeğe bindirmenin şeriatta yeri yok. Sopanın resmini eşeğe bindiren var mıdır hic? Onu eşeğe değil, tabuta bindirmek daha doğru, daha yerinde.
Zulum nedir? bir şeyi layık olduğu yere koymamak. Sen de onu, ona layık olan yerden başka bir yere koyup zayi etme.
Sofi dedi ki: Peki, hicbir sucum, gunahım yokken bana bir sille vurmasını reva goruyor musun? Demek ki bir değirmen eşeği, hicbir sucu olmayan sofiye bir sille aşk edebilir ha? Kadı, zayıf adama, az cok paran var mı? Diye sordu. Adam, dunyada yalnız altı kuruşum var deyince, peki dedi, uc kuruşunu sen harcan, uc kuruşunu da hic laf etmeden ver bu adama. o dA zayıf yok yoksul bir adam. Uc kuruşla kendine ekmek katık alır.
Hasta adamın gozu kadının ensesine ilişti. Baktı ki onun kellesi, sofininkinden daha hoş. Vurduğum sillenin cezası ucuz deyip vurmak icin elini kaldırdı. Kadının yanına gidip kulağına bir şey soyleyecek gibi yaptı, ensesine bir hudayi sille aşk etti. Dedi ki: Altı kuruşu boluşun ben de hırıltıdan gurultuden kurtulayım!
Kadı kızınca sofi, hey deli. Şuphe yok ki senin hukmun adalettir, azgınlık değil. Ey din şeyhi, ey emin adam! Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl hukmediyorsun? Bilmiyor musun ki benim icin kuyu kazarsan nihayet kendin duşersin.
“Kim kardeşine kuyu kazarsa kendi duşer” hadisini okumadın mı? Okuduysan a babasının kuzusu once o hukme sen uy. Kafana bir sille inmesine sebep olan şu tek hukmun yok mu? Eğer obur hukumlerin de boyleyse, vay senin hukumlerine. Kim bilir onlar da başına, ayağına ne dertler getirir? Bir zalime, sana harcamak icin uc kuruş lazım diye acırsın ha. Acımanın yeri mi? Zalimin elini kes. Halbuki sen, hukmu, dizgini o zalimin eline veriyorsun. Sen ey adaleti bilinmez adam, kurt yavrusuna sut veren keciye benziyorsun!
Kadı dedi ki: Kaza be kaderden gelen her silleye her cefaya razı olmamız gerek. Alnımızın yazısına icten razıyım, yuzum ekşidi ama hoş gor; hak, acıdır. Gonlum bağdır, gozum buluta benzer. Bulut ağladı mı bağ guler, neşelenir, hoş bir hale gelir. Kıtlık yılında gulup duran guneşin yuzunden baplar, bahceler olum haline girer, can cekişirler.
Allahnın “Cok ağlayın” emrini okumuşsundur. Peki, ne diye pişmiş kelle gibi sırıtıp kaldın ya? Mum gibi daima goz yaşı dokersen mum gibi evi aydınlatmış olursun. Anasının yahut babasının ekşi suratı,cocuğu her zarardan korur. Ey sersem sersem gulup duran, gulmenin zevkini gordun, bir de ağlamanın zevkini seyret. O, şeker madenidir. Seni cehennem ağlatırsa onu anmak, sana cennetten hoştur. gulmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey saf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara cekip goturmuşlerdir. Yolda konak yerine kadar tersine nal izleri var. İhtiyatlı ol gozunu dort ac. İbret gozunu dort ac. Sevgilinin iki gozunu de kendi gozlerine dost et. Kuran’dan “Onlar işlerini danışarak yaparlar” ayetini oku. Sevgiliye dost ol, nazlanarak of deme. Dost yola arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan gorursun ki yol sevgiliden ibarettir. Dostlara, sevdiklere ulaştı mı sus, otur. O halkaya kendini yuzuk taşı yapmaya kalkışma. Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir duşuncededir, susup dururlar. Varını yoğunu sukut diyarına cek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gosterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde oyle yol gosterir. Gozu yıldızlara dik, yol ara. Soz, bakışı bulandırır, sus, soyleme. İki doğru soz soyledin mi, uydurma soz de ona uyar, ulanır gider. Soz, sozu acar derler; hic duymadın mı bu lafı? Sakın doğru soze de girişeyim deme. Cunku soz, doğrudan eğriye gidiverir.
Ağzını actın mı artık soz, senin elinde değildir. saf sozun ardından bulanık soz de akar. Fakat Allah vahyinin yolunda masum olanın sozleri, tamımı ile saftır, onun icin boyle dam ağzını acar, soze başlarsa caizdir. Cunku peygamber, kendi heva ve hevesinden soz soylemez. Allah masumundan heva ve heves doğar mı hic? Hal sahibi ol da soz soyle; bu suretle de benim gibi soze duşkun olma.
Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar? Hepsi bir elden geldiği halde neden bunu aklı başında, oburu sarhoş?
Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, oburu ağza zehir gibi gelmede. Butun nurlar, ebedilik guneşindedir de doğru sabahla yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor? Bakanın gozune cekilen surme, aynı surme. Doğru goruşle şaşı goruş nereden cıkıyor?
Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena? Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, oburu yol kesmede. Mademki hur kişiyle şaşkın kişi, bir karından doğmada, “Cocuk, babanın sırrıdır” sozu nasıl doğru oluyor?
Binlerce suretle gorunen birliği kim gormuştur? Daimi olarak duran bir varlıktan nasıl oluyor da yuz binlerce hareket meydana geliyor?
Kadı dedi ki: Ey sofi, şaşırma. Bunu bir ornekle anlatacağım dinle. Aşıkların kararsızlığı da sevgilinin karar ve sebatından ileri gelir. O dağ gibi nazlanıp durur, aşıklar da yapraklar gibi titrerler.
Onun guluşu ağlamalar koparır, yuzunun suyu yuz sularının yerlere doker.
Butun bu keyfiyetler, kopuk gibi denizin ustunde oynar durur. Fakat denizin zatında da bir zıttı, bir ortağı benzeri yoktur, işinde de. Varlılar, varlık libaslarını ondan giyerler. Zıt, kendisine zıt olan şeye nasıl olur da varlık verir? Onu yaratması şoyle dursun belki ondan kacar, uzaklaşır. Eş ne demektir? Misil demektir, iyinin kotunun misli. Misil kendisine misil yaratır mı hic?
Ey Allahdan korkup cekinen, Allah, birbirine benzer, birbirinin misli iki varlık olsa yaratıcılıkta bu, neden oburune ustun olsun yani? Bir bahcedeki yapraklar kadar birbirine eş ve zıt varlık olsa onlar, yine zıttı ve eşi olmayan denizin kopuklerine benzerler. Denizin bu zıt gorunuşlerini , keyfiyetsiz olarak gor. Denizin varlığına keyfiyet nasıl sığar? Onun en aşağı oyunu, canındır. Bu nelik ve nitelik cana nasıl sığar? Can nasıldır, nicedir diyebilir misin?
Peki her katradaki akıl ve can bile bedene bigane olan boyle bir deniz, nasıl olur da sayı ve keyfiyetin daracık sahasına sığar? Aklıkul bile orada bilmeyenler arasına katılmıştır. Akıl, bedene ey cansız şey der, hic o donup varacağın denizden bir koku aldın, bir şey duydun mu?
Beden der ki: Ben ancak senin bir golgenim. Golgeden kim yardım ister ki? Akıl da burası der, anlayabilecek kişinin, anlayamayacak kişiden daha aciz olduğu bir yerdir. Oyle bir hasret makamıdır burası ki, burada parlak guneş bile bir zerreye kulluk etmede, kole gibi hizmetlerde bulunmaktadır.
Aslan burada ceylanın onune baş kor. Doğan burada cil kuşunun yanında kanat cırpar. Buna inanmıyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur ya? Bu, belletme incindi dersen bilgisizlik, nasıl olur da anlatma vesilesi kesilir? O biliyor ki padişahlara layık defineyi, padişah, yıkık yerlere gomer. O yıkık yerin her cuzu, defineyi gosterir ama kotu zan, o defineyi kaybetmek icin tersine cakılmış nal izlerine benzer.
Hatta doğrusu hakikat, hakikatte garkolmuştur da bu sebeple yetmiş fıkra, belki de yuz fıkra meydana cıkmıştır. Sofi can kulağını iyi ac, sana kendi sacma sozlerini anlatıyorum.
Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir. Cunku o, silleyi vurduktan sonra tac ve taht bağışlamayacak bir padişah değildi. Butun dunya, onca bir sinek kanadı değerindedir. Bir silleye karşı da sonsuz ihsanlarda bulunur. Boynunu, dunyanın şu altın boyunduruğundan cabuk kurtar da Allahdan sille satın almaya bak.
Peygamberler de dertlere musibetlere sabrettiler de o yuzden başlarını yucelttiler. Fakat yiğidim, hazırlan, bekle de gelince seni evde bulsun. Yoksa eve geldim, kimsecikler yoktu diye getirdiği elbiseyi geri goturur ha.
Sofi dedi ki: Ne olurdu yani, bu alem, ebedi olarak insana gulseydi, hic kaşlarını catmasaydı. Her an ortaya bir acılık katmasaydı, değişip durarak insana zahmetler vermeseydi. Gunduzun nurunu gece calmasaydı, zevk ve sefalar surulen bahceyi kış talan etmeseydi. Sıhhat kadehi humma taşı ile kırılmasaydı eminliği dert ve elem korkusu bozmasaydı. Hasılı nimetinde bir hırıltı, gurultu olmasaydı comertliğinden, ne eksilirdi ki?
Kadı, pek bomboş bir sofisin sen. Kufi yazıdaki kef gibi bomboşsun, bir parcacık bile aklın yok. Ağzından şekerler sacan hikayeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatır, hic duymadın mı sen? Onların halkı nasıl soyup soğana cevirdiklerine dair gecmiş zamanlardaki hikayeleri anlatır durur.
Kumaş keserlerken kumaşın bir parcasını nasıl caldıklarını şuna buna soyler. Hikayecinin biri de geceleyin yine terzi masalı okumaya koyulmuştu. Halk başına toplanmıştı. Dinleyici bulunduğundan butun cuzleri hikaye olmuştu adeta.
Birisinin sozu guzelse dinleyicidendir. Oğretmenin heyecanı ve işe iyi sarılması, cocuğun tesiriyledir. Yirmi dort şubeden calgı calan bir calgıcıya dinleyen olmadı mı calgısı bir yuk olur. Aklına ne bir yanık nağme gelir, ne bir guzel, ne de on parmağı, calgının perdelerinde ve tellerde oynar.
Gayb haberlerini dinleyen bir kulak olmasaydı hicbir muştucu gokten vahiy getirmezdi. Allah sanatlarını goren gozler olmasaydı ne gokyuzu donerdi, ne yeryuzu gulerdi. “Sen olmasaydın” sozu, keskin ve gorur gozler icindir. Fakat halk, kadın ve yemek aşkından nereden Allah sanatına bakacak, nereden Allah aşkına duşecek?
Yiyecek birkac kopek olmadıktan sonra tutmac suyunu kopeklerin yiyecekleri yere dokmezsin ki. Yuru, Allah mağarasının kopeği ol da o, seni secsin, bu yal yerinden kurtarsın.
Hikayeci, terzilerin insafsızca hırsızlılarını anlattı, caldıkları kumaşları nasıl sakladıklarını soyledi. Halk arasında Hıta’lı bir Turk vardı. Bu sırrın acılmasına pek kızdı ofkelendi. Gece, kıyamet gunu gibi o sırları, hakikat ehline acıp durmaktaydı. Nereye gitsen de orada birbirlerinin sırlarını acan iki duşmanı savaşır gorsen; o anı, anılıp soylenen mahşer bil. O sır soyleyen boğazı da sur say. Allah, ofke sebeplerini hazırlamış, o kotulukleri ortaya atmıştır. Hikayeci terzilerin bir cok hainliklerini sayıp doktu. Turk acıklandı, kızdı, dertlendi.
Dedi ki: Ey meddah, şehrinizde hilede, hıyanette en usta hangi terzi?
Meddah dedi ki: Ciğeroğlu derler bir terzi vardır, hırsızlıkta, ceviklikte halkı oldurur adeta. Turk, benden dedi bir iplik bile calamaz. Sizinle bahse giriyorum.
Senden daha akıllı nice kişileri mat etti, bahse girişme, boyle kanatlanıp ucmaya kalkma. Yuru aklına boyle mağrur olma. Onun hileleriyle sen de kendini kaybedersin dediler.
Turk, busbutun kızdı, benden ne yeni, ne eski hicbir şey alamaz diye bahse girişti. Tamah edenler de onu busbutun kızdırdılar. Bahse girip ağzını acarak dedi ki: Şu Arap atım rehin olsun. Benden hileyle at calabilirse at sizin olur. Fakat hile yapamaz, calamazsa ben sizden bir at alırım. Turk, o gece kızgınlığından uyuyamadı. Hırsızın hayali ile savaşıp durmaktaydı. Sabah cağı bir atlas kumaşı koltukladı, carşıya o hilebazın dukkanına gitti.
Terziye selam verdi. Usta hemen yerinden kalkıp selamını aldı, merhaba hoş geldin dedi. Turk’e haddinden fazla saygı gosterdi, hal ve hatır sordu, kendisini sevdirdi. Turk, ondan bu bulbul gibi cilemeyi gorunce o İstanbul atlasını terzinin onune attı.
Bana, dedi, bundan savaş icin bir kaftan bic. Belinden aşağısı bol olsun yukarısı dar. Belden yukarısı dar olsun da guzel dursun, beni bezesin. Fakat aşağı tarafı bol olmalı ki savaşta ayağıma dolaşmasın.
Terzi, sevimli muşterim, sana yuzlerce hizmette bulunayım deyip elini gozunun ustune koydu, baş ustune dedi. Kumaşı once bir olctu, ne kadardan cıkacak onu anladı, sonra Turku lafa tuttu. Başka beylerin hikayelerini soylemeye, onların lutuf ve ihsanları ovmeye koyuldu. Nekeslerden, onların aşağılık huylarından bahsetti. Guldurmek icin tuhaf tuhaf sozler soyledi. Ateş gibi makasını cıkardı, kumaşı kesmeye başladı. Ağzıysa masallarla afsunlarla doluydu.
Turk hikayelere gulmeye başladı. Daracık gozu tamamı ile ortuldu. Terzi kumaştan bir parca calıp oyluğunun altına gizledi. Allahdan başka kimsecikler gormedi.
Allah her şeyi gorur ama huyu, ortmektir. Fakat haddini aştın mı acan da odur ha. Turk, onun masallarının lezzetinden giriştiği bahsi tamamen unuttu. Atlas neymiş, bahis neymiş, rehin ne? Turk, o terzi beyinin latifesine kapıldı gitti, adeta sarhoş oldu, kendinden gecti. Allah icin olsun, latifelerin canıma gıda oldu, gulunecek bir şey daha soyle diye yalvardı. O hain gulunecek bir şey daha soyledi. Turk kahkahasından sırt ustu yere yıkıldı. Gafil Turk, gulup dururken terzi kumaştan bir parca daha calıp gomleğinin yakasından koynuna soktu.
Hıta’lı Turk, ucuncu defa, Allah aşkına gulunc bir şey daha soyle dedi. Terzi, ikinci latifesinden daha gulunc bir şey soyledi, Turku tamamı ile avladı.
Gozu kapanmış, aklı gitmiş şaşırmış kalmış bahse giriştiği halde kahkahayla sarhoş olmuştu. Bu sırada Turkun gulmesinden meydanı boş bulup kumaştan bir parca daha caldı. Hıta’lı Turk, ustadan dorduncu defa olarak yine gulunc bir şey isteyince, herif rahme geldi, hilesini, başkalarına yapmaya niyetlenip, amma da gulunecek şeye haris ha dedi, zararından, ziyanından haberi bile yok. Turk, ustayı operek; Allah aşkına bir hikaye daha soyle diye yalvarıyordu.
Ey masal, hikaye olmuş, varlıktan gecmiş adam, masalı ne zamana kadar deneyeceksin? Senden daha ziyade gulunecek masal yok. Yıkık kabrinin başına git de bir guzelce dur.
Ey bilgisizlik ve şuphe mezarına duşmuş kişi, feleğin latifesini, masalını ne zamana kadar arayacaksın? Ne zamana kadar şu cihanın işvesini tadacaksın? Ne aklın duzenin de kaldı, ne canın.
Hor ve zalim olan şu felek senin gibi yuz binlerce kişinin yuz suyunu doktu. Herkesin terzisi olan felek, yuz yaşındaki ham bebeklerin elbiselerini yırtar, diker. Latifesi bahcelere bir letafet verir ama kış gelince verdiğin şeylerin hepsini yele verir.
Halbuki ihtiyar oğlancıklar, ihtiyacları yuzunden onun kutlu, kutsuz devriyle alay etmek eğlenmek icin onune oturmuşlardır.
Terzi dedi ki: A hadım ağası vazgec. Bir latife daha soylersem vay haline. Sonra kaftanın dapdaracık olur. Hic kimse kendi kendine boyle iş işler mi? Guluyorsun ama gulmenin yeri mi?
Omrunun atlasını, ay makasıyla gurur terzisi kesip parca parca ediyor. Sense yıldızım, hep beni guldurseydi, hep kutlu olsaydı der, bunu isterdin. Onun terbilerine pek kızar, cilvesinden, kininden, aletlerinden hiddetlenirsin.
Susmasından, kutsuzluğundan, tutukluluğundan, kinciliğinden incinirsin. Neden zuhre calıp cığırmıyor dersin. Fakat onun kutluluğuna, oynayışına, cağırışına pek guvenme.
Yıldız der ki: Latifeyi biraz daha fazlalaştırırsam seni tamamı ile aldatır, borclu cıkarırım. Bu yıldızların işvesine bakma da ey hor hakir kişi, erkeklere olan aşkına bak.
Birisi yola duşmuş, dukkana gidiyordu. Gordu ki kadınlar yolu kapamış. Hızlı yurumeden ayağı yanmaktaydı. Yolsa ay gibi kadınlarla doluydu, yol acmaya adeta imkan yoktu. Bir kadına yuz cevirdi de dedi ki: A bayağı mahluklar, a kızcağızlar, ne de coksunuz.
Kadın ona dondu ey emniyet sahibi dedi, bizim bolluğumuzu kotu gorme. Bu kadar coğuz ama oyle olduğu halde size bu cokluk bile az gelmede. Kadın kıtlığından oğlancılığa duşuyorsunuz da yapan da dunyaya rezil rusva oluyor, yaptıran da.
Zamanın hadislerine bakma. Feleğin acılıklarını, hazm olunmaz şeylerini gorme. Rızkın, gecimin darlığına, şu kıtlığına, korkuya, titreyişle bakma.
Şuna bak sen: Bu kadar acılıklarıyla beraber yine onun icin oluyor, ondan bir turlu kendinizi cekemiyorsunuz. Acı imtihanı bir rahmet bil, Belh ve Merv ulkelerine sahip olmayı bir gazap say.
O İbrahim telef olmaktan cekinmedi, ateşe atıldı, fakat yanmadı, bu İbrahim, şereften saltanattan kactı, kendisini ateşe attı. Şaşılacak şey ateş onu yakmadı, bunu yaktı. İstek yolunda boyle tersine nallar vardır işte.
Sofi dedi ki: Yardımı dilenen Allah, kÂrımızı ziyansız etmeye kadirdir. Ateşi gul ve ağac haline getiren, bunu da zararsız bir hale getirebilir. Dikenden gul cıkaran şu kışı da bahar edebilir. Her selviyi hur bir halde sere serpe yucelten, derdi de neşe haline getirir. Onun lutfiyle her şey, yokluktan var oldu. Var ettiğini ebedi kılarsa nesi eksilir ki? Bedene can verip dirilten, dirilttiğini oldurmezse ziyana mı girer?
O comert Allah, kulunun isteğini calışmadan verse ne cıkar? Artık kullarından pusuda bekleyen nefis hilesiyle melun şeytanın hilesini uzat Tutsa ne olur ki?
Kadı dedi ki: Acı emir olmasaydı, dunyada cirkin, guzel taş ve inci bulunmasaydı, nefis, şeytan heva ve hevese... Zahmet, meşakkat, savaş olmasaydı, a perdesi, yırtılmış adam; padişah kullarına ne ad takardı?
Nasıl ey sabırlı, ey hilim sahibi, ey yiğitlik, ey hikmet ıssı diyebilirdi? Yol kesen ve melun şeytan olmasaydı sabırlılar, doğrular ve yoksulları doyuranlar, nasıl belli olurdu?
Rustem ve Hamza’yla namussu, aynı ve bir olsaydı bilgi ve hikmet batıl olurdu. Bilgi ve hikmet, doğru yolla yolsuzluğu gostermek icindir. her taraf yoldan ibaret olsaydı hikmet, abes ve boş bir şey olurdu. Sense bu acı sulu tabiat dukkanı icin iki aleminde yıkılmasını hoş goruyorsun.
Ben bilip duruyorum ki sen paksın, ham değilsin. Bu soruşunda aşağılık kişilerin anlaması icin. Devranın cefası ile alemdeki butun eziyetler, Allahdan uzak olmadan ve gafil bulunmadan daha kolaydır. Cunku bunlar hep gecer de onlar gecmez. Devlet, ona derler ki insanın canı uyanık olsun.
Alıntı;
Mesnevi'den Hikayeler
__________________
Ayıpları Orten Hekim
Dini Bilgiler0 Mesaj
●43 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Ayıpları Orten Hekim
-
13-09-2019, 00:22:32