Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
“-Gel seni camiye gotureyim”, dedim. “Bugun Cuma biliyorsun.”

“-Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,” dedi.

“-Biliyorum ama, sebebini gercekten merak ediyorum.”

“-Ne bileyim olmuyor işte”, dedi. “Hem pantolonumun utusu bozulup, dizleri cıkar diye endişe ediyorum.” Gayri ihtiyari gulmeye başladım.

“-Herhalde şaka yapıyorsun”, dedim. “Bunun icin cami terk edilir mi?”

“-Ciddi soyluyorum”, dedi. “Giyimime ve ozellikle yeşile duşkun olduğumu bilirsin.”

Gercekten oyleydi. Giydiği birbirinden guzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan secer ve her zaman utulu tutardı.

“-Peki”, dedim. “Hayatında hic camiye gitmedin mi?”

“-Cocukken dedemle birkac kere gitmiştim”, dedi. “Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.”

Soyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu actığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.

Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra, kendisinin camide olduğunu soylediler. Hemen gittim. Bahcedeki namaz saflarının en onunde duruyordu ve uzerinde yine yeşiller vardı. Yavaşca yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:
“-Hani”, dedim. “Camiye gelmeyecektin?” Hic sesini cıkarmadı. Cunku musalla taşının uzerinde, yeşil ortulu bir tabut icinde yatıyordu.

Bir gun hepimiz gideceğiz bu dunyadan. Belki yeşil ortu altında belki de cok feci bir durumla, bir patlamayla, etlerimizin parcalarını bile ayıramayacaklar. Rabbim olumunde hayırlısını versin, olenlere de rahmet versin. Biri oldu diye bu hikayedeki şahıs gibi davranmak yerine giden din kardeşimizin ardından dua etmek lazım. Gun gelecek olum bizim de kapımızı calacak.ALINTI#

__________________