1997'nin kurban bayramıdır. Namazdan cıkan insanlar evlerinde kendilerini bekleyen annelerine, eşlerine ve cocuklarına koşarlar. Buşra ve Sena kardeşlerde evde babalarının elini opmek icin beklemektedir. Babaları Mehmet Bey, o bayram eve uğrayamaz. Annesinin elini opemez, kızlarına sarılamaz. Akşama kadar doğuya gidecek et paketlerinin hazırlığı ile meşgul olur. Guneşle birliktede veda eder Maraş'a. Yalnız değildir. Kırk kahramanla birlikte Hakkari'nin yolunu tutar. Bu bayram doğudaki kardeşlerini yalnız bırakmamaya kararlıdır. Gun batımıdır. Sarışın ikindiler coktan kızıla boyanmıştır. 16 saatlik gece yolculuğunun ardından erişirler Hakkari'ye. Hemen işe koyulurlar. Şehrin sokaklarında akşama kadar bir kapıdan diğerine koşarlar. Acılan kapılardan şaşkın yuzlerle bakanlara: 'Biz Kahramanmaraş'tan geldik, sizin kardeşleriniziz.' diyerek, ellerideki paketi bırakırlar. Son paketide bir ihtiyac sahiplerine verdiklerinde artık heryer karanlığa gomulmuştu. Otobus karanlıkta olumun pusu kurduğu karlı yollarda yol alırken birden kaymaya başlar. korkunc bir gumleme sesiyle sarsılır ve beton bir bariyere toslar. sonra bir sesle yer yerinden oynar... ''Mehmet Abiiii!!!''..... Evet, Mehmet Bey artık olmuştu. Buyuk zorluklarla ailesine haber verdiler, herkes yıkıldı ancak en cokda onun yokluğuna alışık olmayan kucuk kızı Buşra yıkıldı.... Babası onun en yakınıydı arkadaşıydı... Ve kaleminden şunlar dokuldu:

'Babacığım!
Bu satırları senin kaleminle yazıyorum. Ceketinin cebinden aldım. Kızma bana babacığım, izinsiz almak istemedim. İzin alacaktım amaaa..... sen yoktun! Kalemi alırken dayanamadım, ceketine sarılıp ağladım. Ceketin gozyaşlarımla ıslanırken birşey farkettim. Babacığım biliyor musun ceketin 'sen' kokuyordu. Doya doya optuk seni ellerinden, yanaklarından. olum seni guzelleştirmişti babacığım. O gun olumun guzel şey olduğunu gordum senin yuzunde. Soğuk bir kış gunu seni kabre koydular. Kureklerin kabre taşıdığı her toprak parcası seni bizden biraz daha ayırdı. Kur'an sesleri kurek seslerine karıştı. Ve sen bizden butun butun ayrıldın babacığım. Biz annemle eve donduk. Odan boştu, son giydiğin ceket asılı duruyordu, icinde sen yoktun babacığım. Bir kere daha o sıcak guluşunu gormek, sana sarılmak, bağrına yaslanıp sevgimizle dolu kalbinin atışlarını dinlemek, siyah saclarını okşamak istiyorum. Bizi yetim bıraktın babacığım, bu acıyı yaşamayan bilemez. Bilmezler ki, bir yerde, ışığı yanan bir evde yetimlerin yureğide yanıyordur. Geceleri hani gelip bizi oper, koklar, ustumuzu orterdin ya baba... odamıza gelirken ki ayak seslerini , saclarımda gezinen ellerini, sımsıcak nefesini ozluyorum.
Babaaa, sana sesleniyorum. Hadi yeter bu kadar şaka. Dayanamıyorum bu hasrete, nefes alamıyorum baba. Beni ilk okula sen goturmuştun, ilk burs toplantısınada. Ben o zaman daha cok kucuktum, talebelere burs verilecek diye yardım toplanırken bende cıkarıp kolumdaki kucuk bileziği vermiştim. Herkes !bu cocuk neyin ne olduğunu bilmeden nasıl bileziğini veriyor?' diye merak etmişti. Vermeyi cocuk yaşta oğretmiştin bize babacığım.! yakında mezun olacağım, evleneceğim, cocuklarım olacak ama sen olmadığın icin hayatımda birşeyler hep eksik olacak babacığım.
Bir yanım hep ağrıyacak, sol yanım hep ağrıyacak.... Bu satırları senin kaleminle yazıyorum, Kızma bana babacığım, izin alacaktım ama.... sen yoktun. Kalemi alırken dayanamadım sarıldım ceketine ağladım. Uzlme! annem farketmedi ama ceketin gozyaşlarımla ıslanırken ben birşey daha farkettim:
Ceketin gul kokuyordu
Gulec yuzlu babacığım,
Gul kokulu babacığım!
Ceketin 'SEN' kokuyordu!!!

ALINTI#


__________________