Seleflerimiz bu hususta o derece dikkatli davranmışlardır ki, ailelerinin helal rızıkla beslenmesi, cocuklarının manevî acıdan da selim fıtrat uzere doğması ve sıhhatli buyumesi icin adeta tir tir titremişlerdir. Menkıbelerde asla değil fasla bakılması gerektiğini bir kere daha hatırlatarak anlatacağım şu hadise de bu hassasiyetin guzel bir misalidir.



Bir devirde, Merv şehrinin Kadısı, kızının evlilik cağına geldiğini duşunur ve ona layık bir eş aramaya başlar. Dunurculer birer birer kapıya dayansa da Kadı efendinin acelesi yoktur, adayları teker teker değerlendirir, biricik kızını vereceği en uygun insanı bulmaya calışır. O gunlerde Kadı bir ruya gorur; ruyasında kendisine kızını “MubÂrek” adlı kolesine vermesi soylenir. Aynı ruyayı birkac defa gorunce ve kolesini değişik şekillerde deneyip onun salih bir insan, hayırlı bir damat adayı olduğuna kanaat getirince, bu duşuncesini eşe-dosta acar. Bazıları daha munasip, asil ve zengin kimseler de bulunabileceğini soyleyerek kadı kızının bir koleye verilmesine razı olmasalar da, Merv Kadısı kararını vermiştir. Kızının da rızasını alır, kolesini cağırır ve onları evlendirir.

Nikahın uzerinden bir ayı aşkın bir sure gecmiştir ki, Kadı Efendi, kızının ve damadının hallerini sormak icin onları ziyaret edince, kızcağız “Babacığım, damadın cok iyi bir insan ama daha pecemi indirmedi, evlendiğimizden beri benden uzak duruyor; yediriyor, iciriyor, fakat elini elime surmuyor.” der. Kadı bu hale taaccup eder, hemen damadını bulur ve ona bu davranışının sebebini sorar. Aldığı cevap karşısında Kadı gozyaşlarına boğulur ve kızını doğru insana verdiğini gormenin sevinciyle şukur hisleriyle dolar. Damat şoyle der: “Efendim, ne olur alınmayınız, su-i zanda bulunduğumu zannetmeyiniz; fakat, siz şehrin kadısısınız, size cok gelen giden olur, evinize hediyeler yollanır; CenÂb-ı Hakk’ın bana bir emaneti ve hediyesi olan kızınızın o şupheli şeylerden yemiş olmasından korktum. Rasûl-u Ekrem Efendimiz’in bedendeki haram bir lokmanın tesirinin ancak kırk gunde gececeğini soylediğini oğrenmiştim. Muhtereme eşimi hic değilse kırk gun alın terimle kazandığım helal lokmayla beslemek istedim; ta ki, HÂlık-ı Kerîm nasip ederse, evladımız salihlerden olsun.”



Evet, bu bir menkıbedir; aynıyla olmuş mudur bilinmez. Evlenen herkesin boyle bir erbaîn cıkarması da gerekmez. Mubarek adlı o Hak erinin kırk gun beklemesi subjektif bir meseledir. Ne var ki, maneviyat aleminin sultanlarından, buyuk veli Abdullah bin Mubarek işte o temiz izdivactan neş’et etmiştir.ALINTI#


__________________