HAMD VE HAKİM NE DEMEKTİR?

Size bizim koyun yakınlarında bulunan ırmağın ortasındaki kara kayadan bahsetmiştim. Nereden yuvarlanmışsa yuvarlanmış, ırmağın ortasında duruyor. Sular onu yuvarlamak icin geliyor. Ona carpıyor, ancak onu yerinden oynatamıyor. Suyun kendisi yarılıp sağından, solundan gidiyor.
İşte su o kayayı nasıl yuvarlayamıyorsa bizi de fitne selleri, yoldan cıkarma selleri carpsın ama yuvarlamasın, yanımızdan gecip gitsin. Boyle olursak bu işi başarırız. Yoksa kendimiz gideriz.
Sohbet dersimizin ayeti kerimelerine başlayalım:
Kuran’ı Kerim’in ayetlerini daima guzelce okumaya, anlamaya ve onlarla amel etmeye calışalım. Şimdi hepimiz kÂinatı yoktan var eden Allah-u Teala Hazretlerinin kelimelerini okuyoruz, dinliyoruz gibi niyet edelim:
”Butun hamdler o Allah’a mahsustur ki, goklerde ve yerlerde ne varsa hep ona aittir. Ahirette de hamd O’na dır.O Mevla Hakim ve Habirdir.”
1-Ayeti celilenin başında bulunan (elif lam) Harf-i tarif, ya ahdi harici (başında bulunduğu kelimenin fertlerinden daha once belli olan ve bilinen bir bolume delalet etmektedir) icindir. Buna gore mana:”Kamil hamd yani Allah-u Teala’nın kendine yaptığı hamd veya Peygamberlerin hamdi veya kÂmil evliyanın hamdi” demektir.
2-Yahut istiğrak ve umum (başında bulunduğu kelimenin butun fertlerini icine almaktadır) icindir. Buna gore mana:”Butun hamdler” demektir.
3-Yahutta cins icindir (başında bulunduğu kelimenin fertlerini kasdetmeden genel bir manaya delalet eder).Buna gore mana:”Hamdin cinsi ve hakikati” demektir ki zahir ehline gore bu mana daha uygun ve daha mubalağalıdır. Cunku hamdin hakikati Allah’a mahsus kılındığına gore butun fertleri zaten buraya girer.
Hamd neye derler? Bir insan bir insana iyilik edince:”Teşekkur ederiz” diyorsunuz ya işte hamd, ‘teşekkur’ demektir.Yani hamd ile teşekkur birdir.Ancak aralarında ufak bir fark vardır ki hamd, hem nimete hem de belaya karşı yapılır.Şukur ise yalnızca nimete karşı yapılır.Mesela hasta iken:”Nasılsın” diye sorulduğunda::”Elhamdulillah” denir ama cok şukur hasta oldum denilmez.
Teşekkur kime ediyorsunuz? İyilik edene. Ham kime ediyorsunuz? Onu da iyilik edene…
Mustafa İsmet Garibullah buyuk şeyh efendi (kuddisesirrahu) hazretleri buyuruyor ki:
Sana verse birisi bir fulusi (sana birisi para verse)
Yahut bir ev verip kılsan culusi (yahut bir ev versede, o evde otursan)
Veren Allah’tır anla bu hususi (bunu anla ki aslında veren Allah’dır)
Anı etmiş vekil anla nususi (o kişiyi vekil etmiştir, dilil anla)
Hakikat anla gel gidelim
Cemali ba kemali seyredelim
Akaidde bir ibare vardır (Vallahu halıkun li efalil ibad)
”Allah, kulların fiillerini yaratıcıdır”
Gulmeni O yaratıyor, uzulmeni O yaratıyor, ağlamanı O yaratıyor, namaz kılmanı O yaratıyor. Oyleyse madem her şeyi O yaratıyor, asıl hamd O mevla’ya dır.
Fakat orada vasıta olana da teşekkur ediyoruz. Boylece ”hamd” in manasını iyice anlamış olduk. Kuran’ı Kerim’de hamde dair bircok ayet vardır. Bir tanede hadisi şerif okuyalım:
”Subhanallah (demek) mizanı doldurur, Subhanallah ve Elhamdulillah (demek) yerle gok arasını doldurur-yahut doldururlar.”
Subhanallah demek: Cenab-ı Hak butun noksanlıklardan, cirkinliklerden, zevalden ve şerlerden paktır demektir. Bu kelime Mevla’yı butun lekelerden pak ediyor.
Elhamdulillah demek de: Ne kadar guzellikle, kemaller, hayırlar, cemaller varsa hepsi Allah-u Teala’ya mahsustur demek oluyor. İşte bundan dolayıdır ki ”Subhanallah” ve ”Elhamdulillah” kelimeleri gokle yer arasını dolduruyor.
Yarın ahirette her insanın sevapları gunahları tartılacak. En zor zamandır o zaman, cunku sonu ya cennet ya cehennemdir. Mesela amelleri tartılan bir adamın diyelim yuz sevabı var, yuzde gunahı. Allah-u Teala buyuracak: Bir sevap daha getirirsen seni cennete koyarım.” O kişi:”Ya Rabbi! Nereden bulayım.” diyecek.
Mevla Teala:”Git akrabayı taallukatından iste.” buyuracak. O da evvela anasına gidecek:”Ana bana bir sevap ver.” Anası:”Oğlum bana kim verecek.” Babasına gidecek, kardeşine gidecek, hangisine gitse hepsinden aynı cevabı alacak. Boynu bukuk bir şekilde Mevla’nın huzuruna gelecek:”Ya Rabbi, onlarda muhtac” diyecek.
O zaman Cenab-ı Hak:”Benim yolumda hic arkadaşın yok mu? Git ondan iste.” buyuracak. Bu kişide hemen Allah yolunda sevdiği bir arkadaşına gidecek, ondan bir sevap talep edecek : ”Bir sevaba ihtiyacım var, yoksa Rabbim beni cehennem koyacak bana sevaplarından verir misin?” Arkadaşı da ona: ”Bende senin durumundayım. İkimizde cehenneme gitmektense bari senin sevabını tamamlayayım da sen cennete git.” diyecek.
Bakın dikkat edin, anası mı daha hayırlı yoksa Allah yolundaki arkadaşı mı? O kişi gelecek Cenab-ı Hakk’a: ”Ya Rabbi, buldum” diyecek. Arkadaşımda benim durumumdaydı. Bari ikimizde cehenneme gideceğimize sen cennete git dedi ve bana bir sevap verdi.
O zaman Mevla Teala buyuracak ki: ”O fakir olduğu halde benim hatırımı saydığı icin sana verdi de ben bu kadar zenginlikle nasıl vermeyeyim? Her ikinizde cennetime girin.”
Ben bunu nicin anlattım size?
Subhanallah nicin demiyorsunuz? Bakın ”Subhanallah” bir kere soylemekle mizanı dolduruyor. Onun icin ey musluman kardeşlerim, daha ne kadar gaflete devam edeceğiz, daha ne kadar luzumsuz konuşacağız? Konuşmak hayır icin olmalıdır. Allah bizi hayırla uyandırsın. Ya Rabbi! Sen bizi kendine layık kul eyle. Amin!…
Sure-i Fatır’da bir ayeti kerime vardır:
”Ey insanlar! Sizler Allah-u Teala’ya muhtac fakirlersiniz. Allah-u Teala ise O ganidir (ziyade zengindir).Hamiddir (ziyade hamde layık olandır).” (Fatır 15)
Gokler yerler hep onun olduğu halde başkalarına minnet ederiz. Ya Rabbi! Bize hakikati duyurt. Ey insan! O zengin olan Mevla’nın kapısından ayrılma. O, dunya zenginlerine benzemez. Dunya zenginlerini boş verin, onlar kendilerini kurtarmaktan aciz. Suz işi goren zengine, Allah’a bakın…
Sağlam olduğumuz zaman Allah (Celle celaluhu) ya hamd ediyoruz. Hasta olduğumuz zamanda şikayet etmememiz lazımdır. Mesela Kehf suresinde Musa (Aleyhisselam) ile Hızır (Aleyhisselam)’ın karşılaşmalarını ve arkadaşlıklarını anlatan kıssada Hızır (Aleyhisselam) ın geminin tahtasını koparmasını duşunun. Bir tahtanın koparılmasıyla koca gemi kurtuldu. Ne acaip değil mi? Hızır (Aleyhisselam) cocuğu oldurmuştu. Fakat bu, cocuğun anne ve babasının hayrına olmuştu. Perdenin bir tarafını goruyoruz, diğer tarafını hic duşunmuyoruz.
Gorunuşte bela ve musibet olan şeylerin altında, sabredilirse cennet vardır. Bilsek sevineceğiz. Bu sıkıntılara katlanmaktan dolayı Cenab-ı Hak insanlara cok buyuk mukÂfatlar verecek. Ama insan bilmiyor. Ahirette sevapları gorunce: ”Keşke daha fazla hasta olsaydı mı daha cok bela ve musibetlere maruz kalsaydım” denecek.
Şimdi hem nimete karşı hemde belaya karşı hamd caizdir. Nicin? Cunku kıssada gorulduğu gibi belada nimettir. O halde cok akıllı olalım. Rabbimize gereği gibi hamd edelim.
Ayeti kerimemizde:”Ahirette hamd ona mahsustur” buyuruluyor. Cunku nasıl ki dunya da sayılmaz, tukenmez nimetleri veren O’dur, ahirette dahi butun nimetler O’nun tarafından verilecektir. Butun iyilikleri O yapacaktır. Oyle olunca dunyada olduğu gibi ahirette de hamdler O’na mahsustur.
İşte o Rabbul- Âlemin, Hakim’dir. Her ne yaparsa yerindedir. Kullarına analarından da, babalarından da cok acır. O’nun yaptığı herşey doğrudur. O’nun hakim oluşunu anlatan ayetler coktur. Bir iki tanesini okuyalım:
”Gormedin mi ki Allah, gokten bir su indirmiş, onu yeryuzundeki gozelere girdirmiş, sonra onunla renkleri muhtelif ekinleri cıkarıyor sonra kuruyor da artık onu sararmış goruyorsun, sonrada onu kupkuru bir kırıntı yapıveriyor. Şuphesiz bunda akıl sahipleri icin bir tenbih vardır.” (Zumer 21)
Allah’u Teala hazretleri yağmuru tane tane indiriyor. Ceşmeden akar gibi yağsaydı butun meyve sebzeler zarar gorur, toprakları da supurup gotururdu.
Yağan yağmurların bir kısmı yeryuzunde akarlar. Bir kısmı da toprak icine nufuz ederler. Sonra birbirleriyle birleşerek toprak altında akarlar. Bunlardan bir kısmı kendilerine yol bularak toprak ustune cıkar, pınarları, dereleri ve buyuk ırmakları meydana getirirler. Bir kısmı da yerin altında kalarak kuyuları, sarnıcları meydana getirirler.
Bakın! Allah-u Teala suyu gokten yağdırdı. Onu menbalara nufuz ettirdi. Oralardanda sizlere geliyor, ceşmelerinizden akıyor, iciyor ve kullanıyorsunuz.
Hakim’i anladınız mı şimdi. Sonra toprağın emdiği suyla da ceşitli sebzeler, meyveler, otlar bitiyor. Hepsi aynı suyu alıyor fakat renkleri muhtelif. Dometesin başka, biberin başka, patlıcanın başka, havucun başka, armudun başka, uzumun başka… Sayamayız ki. Şekilleri, tadları farklı. Hakim iyice anlaşılıyor değil mi?
Bir ayette Sure-i Rad’dan okuyalım:
”Ve yeryuzunde birbirlerine yakın kıtalar vardır. Ve uzum bağları vardır ve ekinler ve asılları muhtelif ve gayri muhtelif (salkımlı salkımsız) hurmalıklar vardır ki hepside bir su ile sulanır. Ve bazısını bazısı uzerine yenmesi hususunda ustun kılıyoruz. Muhakkak ki bunda akilÂne duşunen bir kavim icin deliller vardır.”(ayet 4)
Peki, bu tadlar nereden cıktı. Ayrı ayrı tadlar, renkler nereden cıktı, şekiller nereden cıktı, kokular nereden cıktı, buyukluk kucukluk nereden cıktı. Bunları iyi duşunmek lazımdır. Melesa elimize bir salkım uzum alıyoruz. Bunun nereden nasıl geldiğini duşunmemiz lazım. Ağzın aldığı tad duşunuluyor ama bu tadı yaşatan kim? O hic duşunulmuyor? O en arkada. O en arkada olursa sende en arkada olursun.

İNGİLİZ, SARIĞI HEMEN TAKTI

Tekrar ayetimize donelim.
Dunyada ve ahirette hamdler kendisine mahsus kılınan Mevla Teala Hazretleri Hakim olduğu gibi Habir’dir. Yani her şeyden ziyade haberdardır. Peygambere karşı yapılanlardan haberdar olmasa, peygamberi muhafaza edebilir miydi?

İmam-ı Rabbani Hazretleri anlatıyor:”Mevla Teala, benden perdeyi actı ve cin Âlemini gosterdi. Baktımki yeryuzunde toplu iğne atacak kadar yer yoktu. Her bir cinin başında da bir melek bir topuzla bekliyor. Birine bir kotuluk yapmak istediğinde topuzla onun başına vuruyor. Allah’ın emriyle. Bazısına Allah emir vermiyor. O zaman o kişiye cinler musallat oluyor. Yine Allah’ın izniyle.”

Yani:”Ben kayırıyorum sizi, siz beni değil.” buyuruyor Mevla’mız.

Madem Rabbimiz herşeyden haberdardır. Oyleyse nicin O’na boyun eğilmiyor. Yine bildiğimizi yapıyoruz. Boyle guzel Allah-u Teala’dan sana emirler geliyor ve sen yapmıyorsun. Allah’a guvenmiyorsun.
İbrahim (Aleyhisselam)’ı duşunelim. Muşrikler İbrahim (Aleyhisselam) ı ateşe attıklarında, Cebrail (Aleyhisselam) onu karşılayıp:”Ya İbrahim bir hacetin var mı?” diye sordu. İbrahim (Aleyhisselam) ise cevaben:”Sana ihtiyacım yoktur.” dedi. Cebrail: ”Oyleyse Rabbinden iste.” deyince İbrahim (Aleyhisselam): ”O benim halimi bilir.Bu bana yeter.” cevabını verdi.
İbrahim (Aleyhisselam) ın kuvvetli tevekkulune karşılık ateş onu yakmadı ve bizzat Mevla Teala ateşe hitaben buyurdu ki: ”Ey ateş! İbrahim uzerine soğuk ve selamette ol.”(Enbiya 69)

İşte boyle Allah’a guvenmek lazımdır. Ancak ve maalesef imanlar tamamlanamadı. Mesela bir erkeğe:”Sakal bırak” diyoruz.”Ben insanların icine nasıl cıkarım” diye cevap veriyor. Bunu kimin buyurduğunu hic duşunmuyor.

Bir insan anasının rahmine duştuğunde bir toplu iğnenin başından daha kucuktur. O anne 50 kg., 60 kg. kaldırır, ceşitli hareketler yapar ama yinede cocuk duşmez. Onu, Hakim olan Allah muhafaza eder. Dunyaya geldiğinde cocuk kendi başına yiyemez, icemez, soğuktan ve sıcaktan korunamaz. Ana, baba veya diğer bakıcıları sebep kılıp yine onu Allah muhafaza eder.

Onun icin guvenelim Allah’ımıza. Carşaf giymekle, sakal bırakmakla insanlara onder olmuş oluyoruz. Hakkında konuşanlar oluyor fakat mani olamıyorlar. Oylelerine yakınlık gostermek lazım. Bizim yardımcımız Allah’tır. Her hususta olduğu gibi bu hususta da O’na guvenmeliyiz. Şimdiye kadar hangi tehlikeyi başımıza getirdi. Şimdiye kadar Mevla bizi hep muhafaza etti. Onun icin iyilikte onder olalım. Rehberlik yapalım.

Furkan Suresi’nin şu ayeti kerimesini unutmayalım:
”Onlar (oyle kullarım var) ki, Ey Rabbimiz bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gozlerimizi aydın edecek iyi kimseler ihsan et. Ve bizi takva sahiplerine onder yap, derler.”(Ayet 74)

Ne demek bu? Yani bizi takva da oyle ilerlet ki herkese onder olalım. Bakın, bu kibir olmuyor ve iyiliklerde ornek olunmak isteniyor. Carşaf giyiyorsunuz kac kişinin de giymesine sebep oluyorsunuz. Giymeyenler olsa da, onlarda doğru kıyafetin bu olduğuna inanıyorlar.

Gecenlerde İngiltere’den birisi geldi. Bir cok haberler verdi.17 yaşında bir cocuk musluman olmuş ve sarığı gormuş: ”Bu ne?” diye sorup oğrenince hemen bir tane sarık sarmış kafasına. Fakat bizim muslumanlara 50 sene anlatırsın korkusundan saramaz, hemde inandığı halde. Bu demektir ki inanmıyorlar. Tam guvenmek lazımdır.

Resulullah Efendimizin buyurmuş olduğu hadis-i şerife dikkat edelim:
”Her kim guzel bir sunnet (bir iş) tesis ederse onun icin sunnetin ecri ve ondan sonra o sunnet ile amel edenlerin ecri, onların ecirlerinden bir şey noksan olmaksızın vardır. Bir kimsede kotu bir sunnet (bir iş) tesis ederse, o sunnet gunahı ve ondan sonra o sunnet ile amel eden kimselerin gunahı, onlarından gunahlarından bir şey noksan olmaksızın onun uzerine olur.”

Bu hadiste guzel işlerde onder olmaya teşvik vardır.

Ders ayetimize devam edelim:
”(Allah-u Teala hazretleri) yere ne giriyor ve yerden ne cıkıyor, gokten ne iniyor ve goğe ne yukseliyor hepsini biliyor. O, ziyade merhamet sahibidir. Ziyade mağfiret sahibidir.”

Mevla Teala yere girenleri, kac tane tohum, kac tane insan girdiğini biliyor. Mesela birisi bir şeyi calıp bir yere gomse, sen onu bilebilir misin? yok. Ama onu Mevla bilir. Bu kadar buyuk Allah’ın emri iğne ucu kadar da olsa kırılır mı? Soyleyin…

Kullarına ziyade merhamet eden ve onları ziyade bağışlayan O’dur. Cenab- Hakkın 100 rahmeti vardır. Bunlardan 99′u ahirete ayırmış bir tanesini dunyada kullarına taksim etmiştir. Mesela bir ana yavrusuna acıyarak, soğukta kalkar, onu emzirir. İşte o rahmettendir.
99′unu siz duşunun artık. Her gun zelzele olabilir, yerler batabilir. Fakat Mevla Teala bizi muhafaza ediyor. Mesela senin kalbinden neler gectiğini Mevla insanlara haber verse veya kalbini bir kabın icerisine koysalar, butun duşunduklerini de dışarı cıkarsalar, insanların icine cıkamazsın.
Yarın Mevla Teala kulunu ridasının altına alacak: ”Kulum sen dunyada filan yerde şu gunahı yaptın biliyor musun?” diye soracak. Kul da: ”Biliyorum Ya Rabbi” diyecek. Ne zaman ki ona butun gunahlarını ikrar ettirecek ve kabul ettirecek, buyuracak ki:”Kulum! Dunyada kimseye gosterip de seni rezil etmedim. Bu gunde seni mağfiret ediyorum.” Duşunun ki ne kusurlarımız vardır. Bunlar yerin ahiret gununde zahir olsa halimiz ne olur?

Ayetimize devam ediyoruz:
”Ve kÂfir olanlar dedi ki: bize kıyamet gelmeyecektir.(habibim) deki: Evet! gaybı bilen Rabbime andolsun ki, elbette size gelecektir. Ondan ne goklerde, ne de yerde bir zerre miktarı ve ondan daha kucuk ve daha buyuk bir şey kaybolmaz. Hepside ancak apacık gosteren bir kitapta (lehvi mahfuzda) yazılmıştır.”

Olenin kıyameti kopmuştur. Ama bu kıyamet-i suğra’dır. Kıyameti Kubra yakındır. Ancak biz ona kavuşur muyuz, kavuşamaz mıyız Allah bilir.

Ayetimizde kıyametin geleceğini inkar eden kafirlere bu inkarlarını red ve davalarını iptal etmek uzere Cenab-ı Hak sevgili habibine cevabı talim buyurmuş:”Ve onlara deki Ey kafirler yerde ve gokte bulunan mevcudattan zerre miktarı hicbir şey ilminden gaip olmayan kucuk buyuk her şey levh-i mahfuzunda yazılı olan Rabbime yemin ederim ki kıyamet elbette size ve umuma gelecektir.” diyerek kıyametin vaki olacağını beyan etmiştir.Bundan sonra ki ayetlerimizde de kıyametin gelmesinin hikmeti beyan ediliyor.

(Ders ayeti)
”İman edip ameli salih işleyen muminleri mukÂfatlandırsın icin kıyamet gelecektir. İşte o imanla beraber amel-i salih işleyenler buyuk bir ma’firet ve meşakkatsiz guzel bir rızık vardır”

Orada, capa vurulmayacak, tarla surulmeyecek, ekim olmayacak.Bağlarla, bahcelerle uğraşılmayacak.Her istenilen kişinin onune hazır gelecek.Asıl efendilik, hanımlık orada.Siz hanımlığı burada yapmak istiyorsunuz.Ne siz burada hanımlık isteyin ne biz efendilik isteyelim.Bir saniye durmayalım.Durulur mu hic? Gecmiş buyuklerimiz nerelere yukseldi.

(Ders ayeti)
”Ve o kimseler ki ayetlerimiz hakkında bizi acze duşurmeleri icin koşup durmuşlardır. İşte onlar pek fena, pek elem verici bir azap vardır.”

Bu ayeti kerime Kuran ahkÂmını iptale calışanların cezalarının pek şiddetli olacağını bizlere haber vermektedir. Cneab-ı Hak bizi Kuran’ı yıkmaya değil yaşatmya calışanlardan eylesin. Âmin…

(Ders ayeti)
”Ve kendilerine ilim verilmiş olanlar gorurler ki sana Rabbinden indirilmiş olan O Kur’an haktır ve Aziz, Hamid olan Allah’ın yolunu gostermektedir.”

Yani kÂfirler ne kadar Kuran’ın ayetlerini iptale calışılırsa calışsınlar kendilerine ilim verilenler Kuran’ın hak olduğunu bilirler.


www.mahmudelofi.com
__________________