Gul Kokan Sevgiliye!..
Gidiyorsun... Sana tutkun, sana meftûn, sana vurgun bu yurekleri sensizliğin zindanlarına terk ediyorsun. Gidiyorsun... Kalan yine yalnız, yalnızlık oluyor. Yalnızlığın yalınlığında, yanılışların yanlışında kalıyor her şey. Sen gidiyorsun. Yaşananlar kırık dokuk, yaşanacaklar sonuk; yaşayanlar yorgun, yaşayacak olanlar suskun. Sen gidiyorsun; kalan yine yalnız, yalnızlık oluyor.
Efendim... Gidişinin depremlerine muteakip gelişinin mimarları vardı senin. Bekleyenlerin muradına nÂil olduğu geceye muhteşem bir musıki gibi yayıldı sesin. Hani tasvir ettiği gibi şÃ‚irin :
‘Bir guzide mektuptur, cağların otesinden
Ulaşır intizÂrın yaldızlı sabahına
Yayılır o en buyuk muştu, pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı catlayan gonullerin
Sukutu yÂr, sevinci dualar kadar derin.’
Sen geldin…Cığlık kokan sedalarımızın tam ortasına kutlu bir vav duştu. Seninle yureğimize koca bir sevd duştu. Sen geldin sevgili…Sinemizi nÂrın yaktı, icimize nûrun aktı. Artık adını anan nefesimiz beste beste…Sen de dinledin mi? Gelişinle ilÂhiler dokuldu dudaklardan: ‘Talaa’l bedru aleyn min seniyyÂti’l–Veda.’ ‘Ay doğdu uzerimize, Veda tepelerinden.’ dedi diller. Ve gonuller…Gonuller sıcak bir selÂm arz etti sana: Merhaba!
‘Merhaba ey andelib-bağ-ı Elest
Aşkın-i ey cumle alem oldu mest.’
Hatırlar mısın efendim?..Bulbuller şeydÂlanmaz olmuştu aşk iklimimizde. Guller peydÂlanmaz olmuştu gonul bahcemizde. Mazmunlar bile mahzun kalmıştı. Ve sen geldin. Gelişinle guller acıldı bataklıklar icinde. Ve dedi ki şÃ‚irler:
‘Gul fasl-ı ganimettir, bulbul sana nimettir.
Bil kadr-i dem-i vaslı, guller gibi ol hande.’
Gule oyle Âşıktı ki gonuller, Gul uğruna gule gule olduler. ‘Gul Devri’ dendi bu zamana. Ve Asr-ı Saadet, damgasını vurdu dunyaya. Yıllar yılları kovaladı ve şÃ‚ir haklıydı:
‘Zaman o gul gibi gul gormedi zaman olalı
Gulun guzelliği dillere dÂsitan olalı.’
Şimdi seninle sensizlik yaşanıyor gonul diyÂrında. Senin yasını tutuyor dostun da ağyÂrın da. Nehirleri kurudu şehrin. Şiir gozlu Şirinler icin dağları delenler yasını tutuyor senin. Collerde LeylÂ’yı, aslında Aslı’yı arayanlar artık seni arar oldu. Herkesin hic kimsesi, aslında herkesin her şeyi iken gittin. Gittin de yokluğunla soluksuz kalan sol yanımızı ateşlere ittin. Yokluğunda gozler doldu, gonuller soldu. Gokyuzune uzanan ellerin canları yeryuzunun cÂnÂnına hasret.
Naatların, kasîdelerin sesi kısık; suratlar hayli asık. Sevgili, zor geliyor ayrılık. Ey Sevgili! Aşkından yananlara yazık. Kız cocuklarının cığlıkları geliyordur kulağına. Ki ecelden değil, sensizlik duşuncesindendir. DivÂneyse Âşıklar, bîcÂreyse mÂşuklar ve avÂreyse tum aşklar yokluğunun boşluğundandır sevgili. ‘Oku!’ diyen kitap okunmaz olduysa ve diller kufur doluysa pervaneler yonunu kaybetmiş demektir, ey nebi!
Gel Sevgili! Gel ki, gul yuzunu gorunce gulsun ezilenler. Haksızlıklar, hırsızlıklar, hayÂsızlıklar kule donsun. Dunya seninle gule donsun. Sen aşkın yarasına yÂrsın, gul yuzlu! Caresizlerin melce’i, beş vaktin baş sesi, tekinin yeki, herkesin her şeyisin. Gel!.. Sen gel ki, yeniden kendine gelsin her şey. Ya surgunlukleri kaldır, yanına aldır; ya da kendine gelsin diye dunya, kendin gel. Sen yeter ki gel. Gel ey!..
Senem Gezeroğlu
__________________