
Bir dunyada yaşıyoruz ki, ışık-karanlık ic ice, nur ve kir bir arada, ahlÂk ve fazilet lÂahlÂkîlikle atbaşı, buğu buğu nezahet, levsiyat tufanına karşı ve umitler adım adım inkisarların arkasında... Evet, zamanın hicbir diliminde, bu cağda olduğu olcude, boylesine urpertici bir hacimde, bu denli sistemli ve bu capta baş dondurucu bir cozuluş ve oluşum mutekabiliyeti yaşanmamıştır. Her şey Âdeta şimşek suratinde ve gok gurultusu dehşetiyle o kadar hızlı ve o kadar tepeden inmece cereyan ediyor ki, birbirine zıt duşuncede olanlar, umit ya da inkisarlarını, kabul veya tepkilerini ifade edebilme fırsatını dahi elde edemiyorlar.
Guc ve kuvveti temsil edenler, teknolojik imkÂnları kin, nefret ve hırslarının emrine vererek, gecmiş donemlerde bir asra sığıştırılamayan yakıp yıkmaların en korkuncunu birkac gune sıkıştırabilmekte ve bir hamlede en sağlam sistemleri yerle bir edebilmekte, bir nefhada rejimleri değiştirip yerlerine yeni rejimler ikame edebilmekte ve kaş-goz arasında en koklu duşunce tarzlarını, en metin anlayışları toz-duman ederek yığınları mesnetsiz hale getirebilmekte, inanclara had koyup duşunce hurriyetini sınırlayabilmekte; bilhassa son zamanlarda medyanın gucunu de yanlarına alarak hakkı bÂtıl, bÂtılı hak gostererek toplum capında bir değerler kargaşası meydana getirmektedirler.
Dunya var olduğu gunden bu yana, zamanın hicbir doneminde insan şahsiyeti, insan onuru, din, milliyet, aile, ahlÂk, fazilet ve hukuk mefhumları bu olcude lÂubÂlilikle ve boylesine bir insafsızlıkla mercek altına alınmamış, sorgulanmamış ve karakuşî kararlarla mahkûm edilmemiştir.
Butun bu olumsuzlukların yanında bence, bin bir carpıklığın ic ice yaşandığı bu cağın en belirgin ozelliği; hakkın kuvvete feda edilmesi, menfaat mulÂhazasının butun değerlerin onune cıkması, katı ırkcılık duşuncesinin evrensel değerlerin yerini alması, millî ve milletler arası problemlerin kaba kuvvetle cozulmeye calışılması gibi hususlardır. Gerci kuvvetin de bir hikmet-i vucudunun bulunduğu muhakkak.. ama, ona dayanılarak cozulmeye calışılan problemlerde aklın, mantığın, muhÂkemenin hatta dehÂnın değerlendirilemediği, değerlendirilmek bir yana kulak ardı edildiği de bir gercek. Bundan dolayı da dunyada guc kullanılarak gercekleştirilen pek cok inkılÂp ve değişimin, yeniden aklî ve mantıkî bir platforma oturtulabilmesi yolunda bazen seneler harcanmış da yine başarılı olunamamıştır.
Evet, kuvvet, hakkın elinde, mantık ve muhÂkeme rehberliğinde bir kısım problemleri cozebilecek potansiyel bir guc sayılsa da, his yorungeli kaba duşuncenin elinde her zaman bir tahrip aleti olagelmiştir. Evet, İskender'in başını dondurup bakışlarını bulandıran, Napolyon'un dehasını delik-deşik eden, Hitler'i cağın deli tekesi haline getiren, işte bu kuvvet cılgınlığıdır. Ne acıdır ki, gunumuzde, hak da, mantık da, muhÂkeme de bu cılgın kuvvet karşısında beraber yenik ve Âdeta bir esaret yaşamakta.
Zannediyorum, gunumuzde yaşanan kaoslar zincirinin ve her biri birer anafor halindeki hÂdiselerin arkasında da yine bu azgınlaşmış kuvvet var.. insanî değerler, insanî duşunce, mantıkî olma ve hakka karşı saygılı bulunmanın yerini alan kaba kuvvet. Kuvveti temsil edenlerin hakka teslim olacakları, onları takip eden yığınların da gundelik endişelerin anaforlarından sıyrılarak, yaşadıkları dunyayı "net" gorebilecekleri Âna kadar da bu kaosların devam edeceği zaruri gorunmektedir.
Cok yakın bir gelecekte, kendi zaruret ve kanunlarıyla bizi de cepecevre icine alacak gibi gorunen bir globalleşme sath-ı mÂilinde olsun, uyanıp kendimize gelmez ve başkalarıyla beraber yaşama mecburiyetinde olduğumuz bir dunyanın, hak-kuvvet-akıl-mantık eksenli ve şaşırtmaz, yanıltmaz muvazene unsurlarından biri haline gelmezsek, daha bir sure başkalarının dumen suyuna gore hareket etmemiz kacınılmaz olacaktır.
Evet, gozlerimiz her zaman, gecmişin rasat noktalarını kullanarak geleceğin umitle tullenen ufuklarında olmalıdır. Yoksa bu carpıklıklar boyle devam ettiği surece, yıllardan beri icinde bocalayıp durduğumuz girdapları golgede bırakacak daha buyuk değişim veya kargaşa dalgaları bizi onune katıp oyle bir surukleyecektir ki -maÂzallah- bir daha belimizi doğrultmamız cok zor olacaktır. Onumuzu kesmiş bizi bekleyen gÂileleri aşmamız icin, kendisi icin yaşamayan diğergam ruhlara ihtiyac var. Evet, bugunku insanlığı, kendini duşunmeyen ve kendisi icin yaşamayan kahramanlar kurtaracaktır.
Bu kahramanların sevgiyle tullenen ışıktan duşunceleri, buyuk coğunluğun ruhlarını sardığı gun, tabakat-ı beşer capındaki fırtınalar dinecek, hasret ve hicranlar sona erecek.. ve devletler arası dengedeki yerimizi istirdat etmemiz sayesinde, ciddî ve Âdil bir disiplinle, tabiî ve tam bir hurriyet duşuncesine bağlılık icinde ilÂhî bir muvazene sırrına erilecek.. toplum plÂnında mÂruz kaldığımız buhranlar, ictimaî krizler ve milletler arası munasebetlerdeki devÂsa problemler birer birer cozulecek.. sevinc ve tasa, felÂket ve saadet arasındaki ezelî Âhenk, yeniden teessus ederek, bize ve butun insanlığa, hic olmazsa onun buyuk bir kısmına, milletler arası muvazenede onemli misyonlar yuklendiğimiz gunlerin şivesiyle bir şeyler mırıldanacak.. ve bir kere daha ruhlarımıza, yararlı insan olmanın mÂnÂsını duyuracaktır.
Evvel milletimiz, sonra da topyekun insanlık hesabına boyle bir ufka ulaşma gayreti; dunya barışı, dunya sulhu, dunya nizamı ve evrensel disiplinler adına var oluş gayesi olcusunde onemli esaslar ve insanlığın beklentileridir. Bu beklentileri gercekleştirme istikametinde her hamle, hakkı tutup kaldırma yonundeki her hareket, Allah'a doğru atılmış en isabetli bir adımdır. Bu istikamette atılan her adım, kucuk de olsa, beklenen buyuk oluşumun bir parcasını teşkil etmektedir. Evet, bu izafî gayret ve nisbî cırpınışlar butunuyle mutlu geleceğin havuzunu besleyen birer sızıntı mesabesindedir. Biz onun sıza sıza gol olacağı, aka aka yollar vuracağı gunlerin ruyalarıyla yaşıyoruz.
__________________