“جنين”, (cenin) bir şeyi ortmek, anlamında olup “جن” (cenne) fiilinden turemiştir. Coğulu “اجنن” (ecnun) ve “اجنة” (ecinne) şeklinde gelir. Cenin anne karnında gizli olduğu icin bu adı almıştır. Nitekim cin, mecnun, cenÂn, micen, cunne, cennet gibi kelimeler hep bu kokten gelmekte olup ortmek anlamında birleşmektedirler. [2]


Kurtaj currettage Fransızcadan alınmış bir kelimedir. Fransız kokenli (Kurtaj kelimesi) bir isim olup vucutta boşluklar icinde bulunan yabancı cisimleri, hasta veya zararlı sayılan dokuları kazıyarak alma, kazıma, dol yatağının icini kazıyıp cenini alma anlamlarına gelmektedir.

kurtaj terimi, ana rahmindeki istenmeyen gebeliğin rahim icine uygulanan ozel yontemlerle veya dışarıdan verilecek ilaclarla ya da her hangi bir tıp aleti marifetiyle mudahale edilerek sonlandırılmasına denir. [119]

Arap dilinde Kurtaja, إجهاض (ichÂd) denir. Kelime جَهَضَ (ce-he-da) kokunden turemiş isim olup, kadının veya hayvanın yavrusunu henuz vakti gelmeden duşurmesi anlamına gelmektedir.ıskat/duşurmek,[121]القَاءْ ilkÂ/atmak, إِمْلاصْ imlas/duşurmek, gibi kelimeler de aynı anlamı ifade eder.

Fıkıh ıstılahında cenine mudahaleyi tanımlarken kurtaj anlamına gelen ichÂd الاجهاض veya ıskat الاسقاط kavramları sozluk anlamından uzaklaşmamışlardır. Bununla birlikte fukaha’nın pek coğu ıskat, ilka (duşurme), tarh (atma, reddetme) gibi kelimeleri de kullanmışlardır.

Hanefiler[124] ve Hanbelîler kurtajı, ıskat ve ilka (duşurme)[125] kelimesi ile ifade ederken, kimi MÂlikîler tarh (atmak) kelimesi ile ifade etmektedir. Ancak Şafiîlerden NihÂyetu’l-Muhtac’ın sahibi[126] ve İmam GazzÂlî gibi kimseler kurtajı ichÂd kelimesi ile ifade ederler.

İslam hukuku terimi olarak cenin anne karnındaki cocuk anlamındadır.

Cenin kelimesi Kur’Ân’da bir yerde coğul olarak anne karnındaki cocuk anlamında kullanılmıştır.“O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir.”[4]

Biz ceninden soz ederken Kur’Ân-ı Kerim’e baktığımızda, insanın yaratılış safhalarını anlatan ayetleri goruyoruz. Cunku Kur’Ân-ı Kerim her şeyi icine alan mukemmel bir kitaptır ve Allah her şeyi bilendir. Allah’ın ilmi ve izni dışında hic bir şey olmayacaktır: “O’nun bilgisi dışında hicbir meyve (cekirdeği) kabuğunu yarıp cıkamaz, hicbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: Ortaklarım nerede! Diye seslendiği gun: Buna dair bizden hicbir şahit olmadığını sana arz ederiz, derler.”[5] Bu ayetten anlaşılan şu ki Allah TeÂlÂ’nın bilgisi ve izni dışında hicbir şeyin meydana gelmeyeceğidir. Gebe kalma olayı da Allah’ın bilgisi ve izni dışında meydana gelmeyen mukemmel bir olaydır.

Kur’Ân-ı Kerim’de insanın yaratılışı ile ilgili ayetleri, genel olarak yaratıldığı yer (anne rahmi), yaratılışına sebep olan anne ve baba hucreleri (yumurta ve sperm) ve dollenmeden sonra anne rahminde gecirdiği aşamalar olmak uzere uc safhada incelemek mumkundur.

İnsanın birkac safhada yaratıldığına şu ayet işaret etmektedir:

مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا . وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا

“Size ne oluyor ki, Allah’a buyukluğu yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi turlu merhalelerden gecirerek O yaratmıştır”.
Cenine Ruhun Uflenmesi ve Can ile Ruhun Farkı

Cenine ruh, nutfe, alaka, mudğa, azm ve lahm safhalarını tamamlayıp tam bir insan şeklini aldıktan sonra uflenir. Boylece başka canlılardan farklı hale gelmiş olur. Allah TeÂl şoyle buyurur: “ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آَخَرَ” “Sonra onu başka bir yaratık haline getirdik”.

Ayette gecen başka bir yaratık olma şekli ise şu ayetten anlaşılmaktadır:

“ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ َ” “Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan uflemiştir.” [46]

Bu ayette gecen سَوَّاهُ kelimesi şunlara işaret etmektedir:

Normal insanda olması gereken kemiklerin etle ortulmesi, goz, kulak, kalp gibi butun organların gelişmesi, şekil olarak tam insan şeklini alması, tum organlar kendi gorevini yapma ozelliklerine sahip olan bir hale getirilmesi gibi yaratılışın başlangıcının tamamlanmasına işaret etmektedir. Dolayısıyla “sevvÂhu” kelimesi Mu’minûn sûresindeki “ ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آَخَرَ” ifadesini gostermektedir.

“وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ” kendi ruhundan uflemiştir ifadesi de cenine ruhun uflendiğini gostermektedir. Bu ayeti incelediğimizde cenine uflenen ruh Allah’a nispet edilmiştir. Ruhun Allah’a nispet edilmesi ise ruhun ne kadar onemli olduğuna işarettir. Cunku insanı diğer canlılardan farklılaştıran, yeni bir yaratık haline getiren şey ruhtur. Cenin, ruh uflenene kadar her hangi bir canlının rahmindeki cenin gibidir. Dolayısıyla insanı insan yapan ruhun uflenmesidir. Ruh uflenmeden once her ne kadar insan şekli taşısa da ona insan denilmez. Ancak ruh uflendikten sonra insan denir.

Allah TeÂl şoyle buyuruyor: “وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ” “Ve sizin icin kulaklar, gozler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şukrediyorsunuz!” [47] Bu raddede ceninin kalbi, kulağı, gozu vardır ve canlıdır. Ama bu ana kadar gozu, diğer canlılarla aynı ozellikte iken artık basiret sahibi olur, bir şeyin oncesini ve sonrasını gorebilecek ozellik kazanır. Kalbi sadece kan pompalama işi yaparken bu andan itibaren o yerde ruhun da kalbi oluşarak imanın, kufrun, sevginin, nefretin ve hayatla ilgili her turlu kararın merkezi olur. Kulağı ise işittiği kelimelere anlam vermeye ve onlardan oluşan cumleleri kavramaya başlar. Bunlar insanın ayırıcı ozellikleridir.[48]

Ruh veya nefis hakkında Allah Kur’Ân’da şoyle buyuruyor:

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا

“Allah, olenin olum zamanı gelince, olmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da olumune hukmettiği canı alır, otekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şuphe yok ki, bunda iyi duşunecek bir kavim icin ibretler vardır.” [49]

Diğer bir ayette şoyle buyuruyor:

حَتَّى إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ . لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِنْ وَرَائِهِمْ بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ . فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ

“Nihayet onlardan (muşriklerden) birine olum gelip cattığında: “Rabbim! der, beni geri gonder.” [50] Bu ayette ruh, “Rabbim! beni geri gonder” diye konuşuyor ve meseleyi anlayıp şoyle devam ediyor: “Ta ki boşa gecirdiğim dunyada iyi iş (ve hareketler) yapayım” diyor. Buna cevaben Allah şoyle buyuruyor: “Hayır! Onun soylediği bu soz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri gune kadar (suren) bir berzah vardır.” Bu ayetten anlaşılan şudur: Nasıl ana rahminde yapısı tamamlandığında vucuda ruh uflendiyse, ba’s gunu dirilinceye kadar bedene ruh iade edilmeyecektir. Ruh ancak dirildikten sonra geri gelir.

Anlaşılan şu ki cenine ruh uflendikten sonra oluşan kalp, goz, kulak; ruhun kalbi, ruhun gozu, ruhun kulağıdır. Ama vucudun kalbi, vucudun gozu, vucudun kulağıyla da girdirildiği zaman bire bir ortuşmektedir. [51]

Cenine ruhun uflenmesi hakkında İbnu’l Kayyım ve İbn Hacer’in goruşu şoyledir: “Cenine ruh uflenmeden once cenin canlı bir varlıktır, ancak ruh uflenmeden once cenindeki bu hareketlilik ve hayatiyet irÂdî değildir. Fakat ruh uflendikten sonra ceninde irÂdî hareketler meydana gelir.”[52]

Ruh ile canlılığın farklı olduğuna bir başka ornek de şudur: Bir insanın (ruhunun ondan ayrılmasından) sonra cesedinde canlılığın bir sure devam etmesidir. Bazı organların hayatı, olumun hemen ardından biterken, bazılarınkinin ise saatlerce surmesidir. Nitekim canlı bir insandan veya olu bir insandan yapılan organ nakillerinden sonra bunların bir başka insan vucudunda yeniden calışmasıdır.[53]

Butun bunlardan sonra şunu soyleyebiliriz: Cenine ruh uflenene kadar her cenin herhangi bir canlının rahmindeki cenin gibidir, insan değildir. Ceninde bulunan hayatiyet tıpkı bitkilerdeki hayatiyet gibidir. Cunku insana insanlık vasfını kazandıran şey onun canlılığından ziyade ona verilen ruhtur.[54]
alıntı

__________________