Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona pek cok hayır verilmiş demektir." (Kuran 2/269)Hikmet, Allah'ın ahlÂkı ile ahlÂklanmaktır. Bu tarif de yine Fahruddin Razî'ye aittir. Nitekim bir hadîsi şerifte, "Allah'ın ahlÂkı ile ahlÂklanın." buyurulmuştur. FÂtiha Sûresinde ilÂhî ahlÂkın bir tecellisini gormuştuk. Nûn Sûresinde Peygamber (s.a.v.) efendimiz hakkında, "Doğrusu sen buyuk bir ahlÂk uzere yaratıldın." (Kalem, 68/4) buyuruldu. Bu Âyet de bunun canlı bir orneğini gostermektedir. İlahî ahlÂk veya buyuk ahlÂk adı verilen şeyin Kur'Ân ahlÂkı olduğu da tefsirlerde acıklanmıştır. "Ben ahlÂk yuceliklerini kemale erdirmek icin gonderildim." hadîsi şerifi gereğince Hz. Peygamber'in peygamber olarak gonderilişinin sırrı da bu noktada toplanmıştır. Şuphe yok ki akıl, anlayış, iman, marifet ve ilim boyle bir ahlÂklanmanın oğelerinden değilse bile şartlarındandır. "Bunu ancak ustun akıllılar anlayabilir." meÂlindeki Âyeti de bu anlama acıklama getirmiştir. Hikmetin kÂh ilim, kÂh amel, bazen de her ikisi birden olmak uzere ele alınmış olması da bundan ileri gelmektedir. Bundan dolayı sebepler ile sonuclar, ilkeler ile amaclar arasındaki inceliklere ve ilişkilere donuk olan gercekleri, hikmet ile uygulama arasındaki sebep sonuc duzeni icinde gormek ve gostermek bakımından, ilk tariflerde dile getirildiği uzere; hikmet, ilimde ve amelde sağlamlık, sozde ve işte isabet diye tarif olunduğu zaman, hemen hemen butun tarifler gozetilmiş olur. Bunun gibi sebep durumunda olan birinci şıkkın varlıkta da onceliği olduğuna gore ilim ile; sonra bu ilişkiden maksadın sonuc ve amac olması, varlıkta sonra gelen amacın bilgide onceliği bulunması bakımından "amel" ile tarif edilmiştir. Fakat şunu gozden uzak tutmamak gerekir ki, sebep sonuc ilişkisini ve bu ilişkide kotulukleri onlemek ve faydaları sağlamak kavramını daima gozetmek durumunda olan hikmet, sonucta amele yonelmeyen ve pratiği gozetmeyen ilme, aynı şekilde ilimden etkilenmeyen amele ve her ikisinin birlikte iyiliği elde etmek değil de kotuluğu hedef tutan kısmına uygun duşmeyeceğinden, bu ceşit bilgiye hikmet denilmesi doğru olmaz. Bir bilgiye hikmet denebilmesi icin uzerinde faydalı bir işin eserinin gorulmesi gerekir. Herhangi bir faaliyete hikmet adı verilmesi de hem ilmî temellere dayanması ve ilmin gereklerine uygun olarak ortaya konması, hem de kotuluğu ve zararı amaclamamış olması gerekir. Bundan dolayı, uygulama alanı olmayan herhangi bir nazarî bilgi bizzat bir hikmet olmadığı gibi, tesaduflere bağlı olarak meydana cıkmış olan herhangi bir iş de oyledir. Bunun icin ilÂhî hikmetin icinde ne kuru ve nazarî bilgi vardır, ne de tesadufe dayanan bir hareket, bir oluş. Bundan dolayıdır ki, sebepler duzenine dayalı olarak kurulmuş olan bilginin hakikatı, tesaduf eder. Cunku tesaduf, gerceğe ve bilinene gore değil, sebebini bilmeyen bilgisizliğe gore tesaduftur. Tesaduf nazariyesi daima bilgisizlik nazariyesidir. Boyle olduğu icindir ki, varlığın başlangıcı konusunda tesadufe donuşmekten kurtulamıyan tabiat nazariyesi, tabiatın ilk başlangıc ve ilk sebep olduğunu savunan goruş, her yonuyle ilim dışıdır. Ve butun ilimlerin ve fenlerin akışına ters duşen bir cehalet nazariyesidir. Gercekten de butun olayları ve oluşları ve butun yucelikleri bir bakıma tesadufe bağlayan bir fikrin, ne kendisinde, ne eserinde hikmet nasıl olur da soz konusu olabilir. Hikmet ve varlık duzenindeki sağlamlık kesinlikle ilme, ilim de "Âlim-i kul" (herşeyi bilen) ve "hakîm-i mutlak" (mutlak hakîm) olan bir ilk sebebe dayanır. Ve Âlemde gorulen hikmet, mutlak hakîm olan Allah'ın gucune ve hikmetine şahittir. Ve insandaki hikmetin temeli de işte O'na iman etmek, O'nu tanımaktır. İnsan hikmetinin amacı da O'nun kurduğu duzendeki incelikleri, o duzenin kanun ve kurallarını ve sebep sonuc acısından işleyiş şeklini anlamaya calışmak, ona uygun davranmak, onun ahlÂkıyla ahlÂklanmak ve her işinde doğru ve faydalı olanı yapmaktır. Demek ki ilk sebep olan Allah TeÂl ile yaratılmışlardan her birinin iki turlu ilişkisi vardır. Birisi O'na, doğrudan doğruya O'na bağlanan sebep ilişkisidir ki, her şeyin kendine mahsus olan ozelliği buna bağlıdır. Eğer bu ozel sebep ilişkisi ve bağı olmasaydı varlıkta hicbir şey, diğerinden ayrıcalık kazanamaz, ferdî ozelliği ve ferdî kişiliği olan varlıklar gercekleşemezdi. Bu nokta, muminin Allah'a tevekkulunun, yuce gucune ve mucizelere imanının temelidir. Burada akıl değil, yalnızca iman hakimdir.
Hikmet ne demektir? Bu kelime hukum, hukûmet ve sağlamlaştırmak demek olan ihkÂm mÂnÂlarıyla ilişkili olarak mastar ve isim olur. Bundan dolayı manevî ya da lafzî alanda anlam ilişkileriyle bircok mÂnÂlarda kullanıldığından yerine gore tefsir edilmesi gerekir. Mastar olması bakımından, aslında kotulukleri ortadan kaldırmak, iyilikleri elde etmek mÂnÂsı vardır ki; hukum ve hukûmet, sağlamlık ve muhkemlik hep bu kokten alınmıştır. Her nerde kotuluğu gidermek ve iyiliği elde etmek varsa, işte orada hikmet mÂnÂsı vardır. Bundan dolayı bir şeyin icinde gizlenen ve sonuc bakımından ortaya cıkacak olan fayda ve iyiliğe o şeyin hukmu ve hikmeti denilir ki, hikmetin bircok anlamından biri de budur. Bunda butunuyle nihÂî (son) hedef mÂnÂsı olmasa bile, bunun az cok bulunması gerektiği soylenebilir. Buna gore, anlam bakımından hikmet sozu, fayda sozunden daha ozel bir anlam ifade eder. Sebep kelimesinden daha geniş anlamlıdır. Zira hikmet, sebepten once olabildiği gibi, nihÂî hedeften sonra da olabilir. Yani sebebin sebebi, amacın sonucu şeklinde ortaya cıkabilir. Bundan dolayı hikmet denildiği zaman, mutlaka ya bir sebep sonuc ilişkisi veya daha genel olarak bir sebebin nedeni ve buna benzer gerekceli bir mÂn soz konusudur. Yani hikmet, kesinlikle sonucun sebebe irca edilmesi, tutarlı ve sağlam bir ilişki anlamı ifade eder. Nitekim bir işi, bir başka işe isnad etmeye hukum denildiği gibi, bilimsel veya amelî herhangi bir doğru karara da hikmet denilir. Hasılı boyle icerikli veya gerektirici ceşitli anlamlardan her biri dolayısıyla hikmet, cok yonlu mÂnÂlar icin cok anlamlı bir isim olmuştur. En genel anlamda hikmet, fayda, yarar ve ihkÂm anlamlarından dolayı her guzel bilginin ve her faydalı işin ismi olmuştur. Bununla beraber pratik ilimlerle ilişkisi, teorik ilimlerden daha fazla olduğu gibi, doğrudan doğruya amele tahsisi de ilimden daha fazladır. Guzel ameller icindeki yeri de ilme yoneliktir. Yani bir işi koru korune değil de, onunu sonunu duşunerek ve ondan doğacak butun tehlikeleri bertaraf etmeyi gozeterek yapmak demektir. Butun bunlardan anlaşılmaktadır ki; hem ilim, hem iş yapma hikmetin en esaslı mÂnÂsını teşkil eder.



__________________