İslam Âlimlerinin en buyuklerindendir. İsmi Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed’dir. Kunyesi Ebu HÂmid, lakabı Huccet-ul-İslam ve Zeyneddin’dir. Gazali nisbesiyle meşhurdur. Muctehiddi. İctihadı, Şafii mezhebine uygun oldu.
İran’ın Tus şehrinin Gazal kasabasında 1058 (h.450) yılında doğdu. Babası fakir ve salih bir zattı. Âlimlerin sohbetlerinden hic ayrılmazdı. Elinden geldiği kadar, onlara yardım ve iyilik eder ve hizmetlerinde bulunurdu. Âlimlerin nasihatini dinleyince ağlar ve Allahu teÂlÂdan kendisine Âlim olacak bir evlat vermesini yalvararak isterdi. Babası yun eğirip, Tus şehrinde bir dukkanda satardı. Vefatının yaklaştığını anlayınca, oğlu Muhammed Gazali’yi ve diğer oğlu Ahmed’i hayır sahibi ve zamanın salihlerinden bir arkadaşına, bir miktar mal vererek vasiyet etti ve ona dedi ki:
“Ben kendim, Âlim bir kimse olamadım. Bu yolla kemale gelemedim. Maksadım, benim kacırdığım kemal mertebelerinin, bu oğullarımda hasıl olması icin yardım etmenizdir. Bıraktığım butun para ve erzakı, onların tahsiline sarf edersin!”
Arkadaşı vasiyeti aynen yerine getirdi. Babasının bıraktığı para ve mal bitinceye kadar, onların yetişme ve olgunlaşmaları icin calıştı. Sonra onlara; “Babanızın, sizin icin bıraktığı parayı tahsil ve terbiyenize harcadım. Ben fakirim param yoktur. Size yardım edemeyeceğim. Sizin icin en iyi careyi, diğer ilim talebeleri gibi medreseye devam etmenizde goruyorum” dedi. Bunun uzerine iki kardeş medreseye gittiler ve yuksek Âlimlerden olmak saadetine kavuştular.
İmam-ı Gazali, cocukluğunda fıkıhtan bir miktarını kendi memleketinde okudu. Sonra Curcan’a gitti. İmam Ebu Nasr İsmaili’den bir muddet ders aldı. Sonra Tus’a dondu. Curcan’dan Tus’a donerken başından gecen bir hadiseyi şoyle anlatır:
“Bir grup yol kesici karşımıza cıktı. Yanımda olan her şeyimi alıp gittiler. Arkalarından gidip kendilerine yalvardım. Ne olur işinize yaramayan ders notlarımı bana verin. Reisleri; “Onlar nedir? Nasıl şeylerdir?” diye sorunca; “Onları oğrenmek icin memleketimi terk ettim, gurbetlere gittim. Filan yerdeki birkac tomar kağıtlardır” dedim. Eşkıyaların reisi guldu; “Sen o şeyi bildiğini nasıl iddia ediyorsun, biz onları senden alınca ilimsiz kalıyorsun” dedi ve onları bana geri verdi. Sonra duşundum, Allahu teÂlÂ, yol kesiciyi beni ikaz icin o şekilde soyletti, dedim. Tus’a gelince uc yıl butun gayretimle calışarak, Curcan’da tuttuğum notların hepsini ezberledim. O hÂle gelmiştim ki, yol kesici onume cıksa, hepsini alsa, bana zararı dokunmazdı.”
Memleketinde gecirdiği bu uc seneden sonra, tahsiline devam etmek icin o zamanın buyuk bir ilim ve kultur merkezi olan Nişabur’a gitti. Zamanın buyuk Âlimlerinden olan İmam-ul-Harameyn Ebu’l-MeÂli el-Cuveyni’nin talebesi oldu. Ustun zekasını ve calışkanlığını goren hocası ona yakın alaka gosterdi. Burada usul-i hadis, usul-i fıkıh, kelam, mantık, hukuk ve munazara ilimlerini oğrendi. Ebu HÂmid er-Rezekani, Ebu’l- Huseyin el-Mervezi, Ebu Nasr el-İsmaili, Ebu Sehl el-Mervezi, Ebu Yusuf en-NessÂc gibi devrin buyuk Âlimleri belli başlı hocalarıdır.
Nişabur’da tahsilini tamamlayınca, buyuk bir ilim ve edebiyat hÂmisi olan Selcuklu veziri ustun devlet adamı Nizamulmulk’un daveti uzerine Bağdat’a gitti. Nizamulmulk’un topladığı ilim meclisinde bulunan zamanın Âlimleri, imam-ı Gazali hazretlerinin ilminin derinliğine ve meseleleri izah etmekteki ustun kabiliyetine hayran kaldıklarını itiraf ettiler. O zaman ortaya cıkan sapık fırkaların mensupları, onun yuksek ilmi ve en zor, en ince mevzuları en acık bir şekilde anlatması, hitabet ve izah etme kabiliyetinin yuksekliği, zekasının parlaklığı karşısında perişan oluyorlar ve tutunamıyorlardı.
Bu sırada otuz dort yaşında bulunan imam-ı Gazali hazretlerinin İslamiyet’e yaptığı buyuk hizmetleri goren Selcuklu veziri Nizamulmulk, şimdiki tabirle, onu Nizamiye Universitesi rektorluğune tayin etti. Bu universitenin başına gecen imam-ı Gazali hazretleri, uc yuz seckin talebeye luzumlu olan butun ilimleri oğretti. Yetiştirdiği talebelerin had ve hesabı yoktu. Ebu Mansur Muhammed, Muhammed bin Esad et-Tusi, Ebu’l-Hasan el-Belensi, Ebu Abdullah Cumert el-Huseyni talebelerinin meşhurlarındandır. Bir taraftan da kıymetli kitaplar yazan imam-ı Gazali hazretleri, ilim ehli, devlet adamları ve halk tarafından buyuk bir muhabbet ve hurmet gordu. Şohreti gun gectikce arttı. Nizamiye Universitesinde bulunduğu yıllarda, Kitabu’l-Basit fil-Furu, Kitab-ul-Vesit, El-Veciz, Meahiz-ul-HilÂf adlı kitaplarını yazdı.
Ayrıca İsmailiyye adındaki sapık fırkanın goruşlerini curutmek icin Kitabu FedÂihil-BÂtınıyye ve FedÂil-il-Mustehzariyye adlı eserini yazdı. Yine bu sırada Rumcayı oğrenerek felsefecilerin sapıklığını ortaya koymak icin eski Yunan ve Latin filozoflarının kitaplarının aslı ustunde uc sene titizlikle incelemeler yaptı. Bu incelemeleri esnasında ve neticesinde felsefecilerin maksatlarını acıklayan MekÂsid-ul FelÂsife kitabı ile felsefecilerin goruşlerini reddeden TehÂfut-ul-FelÂsife kitabını yazdı. Avrupalı filozoflar, o asırda dunyanın tepsi gibi duz olduğunu iddia ederek, ilimlerini ve felsefelerini boyle yanlış bilgiler ustune kurarken, imam-ı Gazali hazretleri dunyanın yuvarlak olduğunu, karaciğerde kanın zehir ve mikroplardan temizlenip tazelendiğini, safra ve lenfle zararlı madde eriyiklerinin burada kandan ayrıldığını bu işte dalağın, bobreklerin ve safra kesesinin rollerini, kanın madde miktarlarındaki oranın değişmesi ile sıhhatin bozulacağını, bugunku fizyoloji kitaplarında yazdığı gibi, delillerle ispat etti. Ayrıca diğer fen ilimlerinde de Avrupalıların bilmedikleri doğru bilgilere kitaplarında yazıp yer verdi.
İmam-ı Gazali hazretleri, felsefecilerle ilgili bu calışmalarını El-Munkızu AniddalÂl kitabında şoyle anlatmaktadır:
“İşte şimdi filozofların ilimlerinin hikayesini dinle: Onları birkac sınıf, ilimlerini de birkac kısım hÂlinde gordum. Onlara, cokluklarına ve eskileri ile yenileri arasında doğruya yakınlık ve uzaklık farkına rağmen, kufur ve ilhÂd damgasını vurmak lazımdır. Filozoflar fırkalarının cokluğuna ve ceşitliliğine rağmen, Dehriyyun, Tabiiyyun ve İlahiyyun olmak uzere uc kısma ayrılırlar. Dehriyyun sınıfı eski filozoflardan bir zumredir. Yaratıcının varlığını inkÂr ederler, bunlar zındıktır. Tabiiyyun; bunlar da ahiretin mevcudiyetini kabul etmediler. Cenneti Cehennemi, kıyameti ve hesabı inkÂr ettiler. Bunlar da zındıktır. Ucuncu sınıf olan İlahiyyun, daha sonra gelen filozoflardır. Bunlar ilk iki sınıfı red etmişlerse de kendilerini bid’at ve kufurden kurtaramamışlardır.” Ucuncu kısımdan olan bu filozoflar, kendilerinden once gelenlerin yanlışlarını acık secik gostermek ve bir yaratıcının olduğunu soylemekle beraber Peygamberlere inanmadıkları icin kufurde kalmışlardır. Cunku kufurden kurtulmak icin Peygamberlere ve onların bildirdiklerine inanmak da şarttır.
İmam-ı Gazali hazretlerinin felsefecilerin goruşlerini curutmek ve itikadlarına, felsefe karıştıran sapık fırkalara cevap vermek icin yaptığı bu calışmasını işiten bir takım kimseler, onu felsefeci zannetmişlerdir. Bunun sebebi, felsefe ile tefekkur arasındaki muhim farkı bilmemek olabilir. Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir. Mutefekkirler ise aklı kullanmakla beraber, akla da rehber olarak Peygamberleri ve onların bildirdiği imanı almışlardır. Goz icin ışık ne ise, akıl icin iman odur. Işık olmayınca goz goremediği gibi iman olmayınca akıl da doğru yolda yuruyemez. İmam-ı Gazali hazretleri, filozof değil muctehiddir. Zaten İslamiyet’te felsefe ve filozof olmaz. İslam Âlimi olur. İslam dininde felsefenin ustunde İslam ilimleri, filozofun ustunde de İslam Âlimleri vardır.
İmam-ı Gazali hazretleri, bu calışmalarından sonra, yerine kardeşi Ahmed Gazali’yi vekil bırakarak Nizamiye Universitesindeki gorevine ara verdi ve Bağdat’tan ayrıldı. Ceşitli ilmi calışmalar ve seyahatler yaptı. Şam’da kaldığı iki yıl icinde en kıymetli eseri İhyÂu-Ulumiddin’i yazdı. Daha sonra Kudus’e gitti. Burada BÂtıni denilen sapık fırkaya karşı Mufassıl’ul-HilÂf, CevÂb-ul-MesÂil ve Allahu teÂlÂnın EsmÂ-i Husn denilen isimlerini anlatan El- Maksad ul-Esm adlı eserini yazdı. Kudus’te bir muddet kaldıktan sonra hacca gitti. Haccını muteakiben Bağdat’a dondu. Nizamiye Universitesinde, Şam’da yazdığı İhyÂ’sını kalabalık bir talebe kitlesine ders olarak okuttu. Bu seferki tedris hayatı uzun surmedi. Doğduğu yer olan Tus’a gitti. Burada yine BÂtınilere karşı Ed-Derculmerkum kitabı ile El-KıstÂs-ul-Mustakim, Faysal-ut-Tefrika, KimyÂ-ı SeÂdet, NasihÂt ul-Muluk ve Et- Tibr-ul-Mesbuk adlı kıymetli eserlerini yazdı. On sene kadar suren bu hizmetlerinden sonra Selcuklu veziri Fahr-ul-Mulk’un ricası uzerine bir muddet daha Nizamiye Universitesinde ders verdi. Tasavvufu anlatan MişkÂt-ul-EnvÂr adlı eserini de bu sırada yazdı.
İmam-ı Gazali hazretlerinin tasavvufta murşidi, Silsile-i aliyyenin buyuklerinden olan Ebu Ali Farmedi hazretleridir. Onun huzurunda kemale geldi. Zahir ilimlerinde eşsiz Âlim olduğu gibi, tasavvuf ilimlerinde (evliyalık ilimlerinde) de murşid (yol gosterici) oldu. Her iki ilimde, Peygamberimizin vÂrisi oldu. Kısa bir muddet daha Nizamiye Universitesinde ders verdikten sonra doğduğu yer olan Tus’a dondu. Elli beş sene gibi kısa bir omur suren imam-ı Gazali hazretleri, omrunun son yıllarını Tus’ta gecirdi. Burada evinin yakınına bir medrese ve bir de tekke yaptırdı. Gunleri insanları irşÃ‚d etmekle gecti. Elli yaşını aştığı bu sıralarda El-Munkızu AniddalÂl, fıkhın kaynaklarına (Usul-i fıkha) dÂir El-Mustesf ve selef-i salihine (Ehli Sunnet itikadına) tÂbi olmayı anlatan İlcÂmu’l-AvÂm an İlm-il-Kelam adlı eserlerini yazdı.
İmam-ı Gazali hazretlerinin yaşadığı devirde İslam Âleminde siyasi ve fikri bakımdan buyuk bir kargaşalık hukum suruyordu. Bağdat’ta Abbasi halifelerinin hakimiyeti zayıflamaya yuz tutmuştu. Bunun yanında Buyuk Selcuklu Devletinin sınırları genişliyor ve nufuzu artıyordu. İmam-ı Gazali hazretleri, bu devletin buyuk hukumdarları Tuğrul Beyin, Alparslan’ın ve Melik Şahın devirlerini yaşadı. Melik Şahın kıymetli veziri Nizamulmulk, hem savaş meydanlarında zaferler kazanıyor, hem de o zamanın parlak ilim ocakları olan İslam universitelerini acıyordu. İmam-ı Gazali hazretleri 23 yaşındayken doğuda Hasan Sabbah ve adamları, sapık yollardan olan İsmailiyye fırkasını yaymaya calışıyorlardı. Mısır’da Şii Fatımi Hanedanı cokmeye başlamış, Avrupa’da ise Endulus İslam Devleti gerilemeye yuz tutmuştu. Mukaddes toprakları Muslumanlardan almak icin ilk Haclı seferleri de imam-ı Gazali hazretleri zamanında başlamıştı. Bunlardan birincisi olan Haclı seferine katılan Haclılar, Anadolu Selcuklu Hukumdarı Birinci Kılıc Arslan’ın ustun gayret ve kahramanlıklarına rağmen 600 binden 40-50 bine duşmek pahasına da olsa, Anadolu’yu gecmiş, Torosları aşmış, Antakya’yı ve bir yıl sonra da Kudus’u ele gecirmişlerdi (1096).
İslam Âlemindeki bu siyasi karışıklıkların yanında bir de fikir ve duşunce ayrılıkları vardı. Butun bunlar; Muslumanların birliğini doğrudan doğruya askeri kuvvetle ve ilim yoluyla yıkamayan ic ve dış duşmanların, halk arasında bozuk ve sapık fikirleri yayabilmeleri icin cok uygun bir zemin teşkil ediyordu. Muslumanlar arasında itikad birliği sarsılmış, duşunce ve fikirlerde ayrılıklar meydana gelmişti. Bir taraftan eski Yunan felsefesini anlatan kitapları okuyarak yazılanları İslam inanclarına karıştıranlar, diğer taraftan Kur’an-ı kerimin Âyetlerinin manasını değiştirerek ve kendi bozuk duşuncelerini katarak acıklamaya kalkışan BÂtıniler ve Mutezile ile diğer fırkalar İslam itikadını bozmaya calışıyorlardı. Bunlara karşı Ehl-i sunnetin mudafaasını uslenmiş olan İslam Âlimlerinin başında akli ve nakli ilimlerde zamanın en buyuk Âlimi, muctehid ve asrın muceddidi olan imam-ı Gazali hazretleri geliyordu.
O, bir taraftan kıymetli talebeler yetiştirdi, bir taraftan da sapık fırkaların bozuk inanclarını curutmek ve Muslumanların bunlara aldanmamaları icin okuyacakları kıymetli kitaplar yazdı. Uc yuz binden fazla hadis-i şerifi ravileriyle ezbere bilen ve Huccetul-İslam adıyla meşhur olan imam-ı Gazali hazretleri, İslamın yirmi temel ilmi ile bunların yardımcıları olan musbet ilimlerde de soz sahibiydi. Hadis ve Usul-i Hadis ilimlerinde ilim deryası olan bu buyuk Âlimin kitaplarında mevdu hadis var diyerek, imam-ı Gazali hazretlerinde eksiklik aramak, ilmin hakikatini, İslam Âliminin derecesini bilmemektir. Zamanında yaşayan ve sonra gelen Âlimler onun kitaplarını senet kabul etmişler ve neticede imam-ı Gazali hazretlerinin kitaplarını ancak mezhepleri kabul etmeyenlerin, dinde reform yapmak icin uğraşanların beğenmediklerini bildirmişlerdir.
İmam-ı Gazali hazretleri 1111 (h.505) yılının CemÂzilevvel ayının 14. Pazartesi gunu buyuk kısmını zikir ve tÂat ve Kur’an-ı kerim okumakla gecirdiği gecenin sabah namazı vaktinde abdest tazeleyip namazını kıldı, sonra yanındakilerden kefen istedi. Kefeni opup yuzune surdu, başına koydu: “Ey benim Rabbim, MÂlikim! Emrin başım gozum uzere olsun” dedi. Odasına girdi. İceride, her zamankinden cok kaldı. Dışarı cıkmadı. Bunun uzerine oradakilerden uc kişi iceri girince, imam-ı Gazali hazretlerinin kefenini giyip, yuzunu kıbleye donup, ruhunu teslim ettiğini gorduler. Başı ucunda şu beytler yazılıydı:
Beni olu goren ve ağlayan dostlarıma,
Şoyle soyle, uzulen o din kardeşlerime:
“Sanmayınız ki, sakın ben olmuşum gercekten,
Vallahi siz de kacın buna olum demekten.”
.......
Ben bir serceyim ve bu beden benim kafesim.
Ben uctum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
.......
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız.
Biz gittik. Biliniz ki, sırada siz varsınız.
Son sozum olsun, “Aleykum selam” dostlar.
Allah selamet versin, diyecek başka ne var?
İmam-ı Gazali hazretleri, kendisini mezarın icine Şeyh Ebu Bekr en-NessÂc koysun, diye vasiyet etmişti. Şeyh bu vasiyeti yerine getirip mezardan cıktığında hÂli değişmiş, yuzu kul gibi olmuş goruldu. Oradakiler “Size ne oldu?.. Nicin boyle sarardınız, soldunuz efendim?..” dediler. Cevap vermedi. Israr ettiler, gene cevap vermedi. Yemin vererek tekrar ısrarla sorulunca, mecbur kalarak şunları anlattı:
“İmamın nÂşını mezara koyduğum zaman, Kıble tarafından nurlu bir sağ elin cıktığını gordum. Hafiften bir ses bana şoyle seslendi. «Muhammed Gazali’nin elini, Seyyidu’l Murselin Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin eline koy» Ben denileni yaptım. İşte mezardan cıktığımda benzimin sararmış, solmuş olmasının sebebi budur. Allah ona rahmet eylesin.”
İmam-ı Gazali hazretleri asrının muceddidi olup, din bilgilerinden unutulmuş olanlarını meydana cıkarmış, acıklamış ve herkese oğretmişti.
İmam-ı Gazali hazretleri, zamanındaki devlet adamlarının ikram ve iltifatlarına kavuşmuştu. Onlara zaman zaman nasihat ederek ve mektup yazarak hakkı tavsiye etmiş, Muslumanların huzur ve refahı icin dua etmiştir.
Bunlardan Selcuklu Sultanı Sencer’e nasihat icin aşağıdaki mektubu yazmıştır:
“Allahu teÂl İslam beldesinde muvaffak eylesin, nasibdÂr kılsın. Ahirette ona, yanında yeryuzu padişahlığının hic kalacağı mulk-i azim ve ahiret sultanlığı ihsan etsin. Dunya padişahlığı, nihayet butun dunyaya hakim olmaktan ibarettir. İnsanın omru ise, en cok yuz sene kadardır.
Cenab-ı Hakk’ın, ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, butun yeryuzu, bir kerpic gibi kalır. Yeryuzunun butun beldeleri, vilayetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur? Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yuz senelik omrun ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip mağrur olsun? Yukseklikleri ara, Allahu teÂlÂnın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma.
Bu ebedi padişahlığa (saadete) kavuşmak, herkes icin guc bir şey ise de, senin icin kolaydır. Cunku Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bir gun adalet ile hukmetmek, altmış senelik ibadetten efdaldir.” Madem ki Allahu teÂl sana, başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir gunde kazanma sebebini ihsan etmiştir, bundan daha iyi fırsat olamaz! Zamanımızda ise iş o hÂle gelmiştir ki, değil bir gun, bir saat adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten efdal olacak dereceye varmıştır.
Dunyanın kıymetsizliği, acık ve ortadadır. Buyukler buyurdular ki: «Dunya kırılmaz altın bir testi, ahiret de kırılan toprak bir testi olsa, akıllı kimse, gecici olan ve yok olacak olan altın testiyi bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dunya, gecici ve kırılacak toprak bir testi gibidir.» Ahiret ise hic kırılmayan ebediyyen bÂki kalacak olan altın testi gibidir. Oyleyse, buna rağmen dunyaya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi duşununuz ve daima goz onunde tutunuz...”
İmam-ı Gazali hazretlerinin buyurduğu guzel sozlerden bazıları:
Allahu teÂlÂnın verdiği nimeti, Onun sevdiği yerde harcamak şukur; sevmediği yerde kullanmak ise kufran-ı nimettir (nimeti inkÂr etmektir).
Belaya şukretmek lazımdır. Cunku kufur ve gunahlardan başka bela yoktur ki, icinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini senden iyi bilir.
Bir sozu soyleyeceğin zaman duşun! Eğer o sozu soylemediğin zaman mesul olacaksan soyle. Yoksa sus!
Bil ki, kalble gıybet etmek, dille etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına soylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine soylemek de caiz değildir.
Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur.
Allahu teÂlÂnın, her yaptığımızı her duşunduğumuzu bildiğini unutmamalıyız. İnsanlar birbirinin dışını gorur. Allahu teÂl ise, hem dışını, hem icini gorur. Bunu bilen bir kimsenin işleri ve duşunceleri edepli olur.
Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermayem, yalnız omrumdur. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her cıkan nefes hicbir şeyle tekrar ele gecmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde bu gunu elden kacırmamak bunu saadete kavuşmak icin kullanmamaktan daha buyuk ziyan olur mu? Yarın olecekmiş gibi butun ÂzÂlarını haramdan koru.
Ey nefsim, sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, olum daha once gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugun tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.
Eserleri:
İmam-ı Gazali hazretleri, omru boyunca gece gunduz devamlı yazmış buyuk bir İslam Âlimidir. O kadar cok kitap yazdı ki, omrune bolununce, bir gune on sekiz sayfa duşmektedir. Eserlerinin sayısının 1000’e ulaştığı, MevduÂt-ul-Ulum kitabında bildirilmektedir. Bunlardan 400’unun isimleri Şeyh Ebu İshak ŞirÂzi’nin HazÂin kitabında yazılıdır.
Eserleri ustunde Avrupalılar geniş ve uzun suren incelemeler yapmışlardır. Bunlardan P. Bouyges adlı musteşrik Essaie de Chronologie des Oeuvres de al-GhazÂli adlı eserinde İmam-ı Gazali’nin 404 kitabının ismini vermiştir. Meşhur musteşrik Brockelmann da Geschichte Der Arabischen Litteratur adlı eserinde, eserlerinden 75 tanesinin listesini vermiştir. 1959’da dort Alman ordinaryus profesoru, imam-ı Gazali hazretlerinin kitaplarını okuyarak, İslam dinine aşık olmuşlar ve hazret-i İmam’ın kitaplarını Almancaya cevirerek sonunda Musluman olmuşlardır.
İmam-ı Gazali hazretlerinin vefatından sonra İslam dunyasının maruz kaldığı Moğol felaketi esnasında yakıp yıkılan binlerce kutuphane icinde Gazali hazretlerinin sayısız eseri de yok edilmiştir. Bu sebepten bugune kadar eserlerinin tam bir listesi ve tasnifi yapılamamış, ilim dunyası bu husustaki eksikliğini tamamlayamamıştır.
Eserlerinden bazıları şunlardır:
İhyÂu-Ulumiddin,
KimyÂ-ı SeÂdet,
Cevahir-ul-Kur’Ân,
KavÂid-ul-AkÂid,
Kitab-ul-İktisÂd fil İtikad,
İlcÂm-ul-AvÂm an İlm il-Kelam,
MizÂn-ul-Amel,
Durret-ul-Fahire,
Eyyuh-el-Veled,
KıstÂs ul-Mustekim,
TehÂfet-ul-FelÂsife,
MekÂsıd-ul-FelÂsife,
El-Munkızu AniddalÂl,
El-FetÂvÂ, HulÂsÂt-ut-Tasnif fit-Tesavvuf.
(İlcÂm-ul-AvÂm, Eyyuh-el-Veled, El-Munkızu AniddalÂl, Durret-ul-Fahire ve KimyÂ-ı SeÂdet kitapları Hakikat Kitabevi tarafından bastırılmıştır.)
İmam-ı Gazali hazretlerinin en kıymetli eseri İhyÂ’sıdır. Osmanlı Âlimlerinden Saffet Efendi Tasavvufun Zaferi isimli eserinde, İmam-ı Gazali’nin İhyÂu Ulumiddin kitabı oyle kıymetli bir eserdir ki, Kur’an-ı kerimin ve Peygamber efendimizin hadislerinin manalarını Muslumanlara anlatmak ve Allahu teÂlÂnın kullarına, doğru yolu gostermek, huzur ve saadete kavuşturan İslam ahlakını oğretmek icin, din Âlimleri olarak elimizde bundan başka hicbir kitap bulunmasaydı, yalnız bu kitap kifayet ederdi.
Seyyid Abdulhakim Arvasi hazretleri de, “İmam-ı Gazali’nin İhy kitabı, butun Âlimlerce doğru ve yuksektir. Bir gayrı muslim, severek yapraklarını cevirirse, musluman olmakla şereflenir” buyuruyor.
Hazret-i Musa ile konuşması
Peygamber efendimiz Miracda iken Musa aleyhisselam ile goruşur. Hz. Musa, "Ummetimin Âlimleri İsrail oğullarına gelen peygamberler gibidir" buyuruyorsunuz. Bir Âlim nasıl olur da peygamber gibi olur diyor. Peygamber efendimiz, bir Âlim cağırır.
Hz. Musa gelen Âlime sorar:
- Senin adın ne?
- Muhammed bin Muhammed bin Muhammed Gazali
Hz. Musa sorar:
- Ben sana adın ne dedim, sen t dedelerinin adını bile soyledin? Boyle soylemek uygun mu? Sadece sorulana cevap vermek gerekmez miydi?
- Efendim Allahu teÂlÂ, (Ya Musa elindeki ne) diye sorduğunda siz, Asa deyip bırakmadınız. (Bu elimdekini yere vurunca su cıkar, bununla duşmanların oyunlarını bozarım, gerektiğinde bu ejderha olur, sihirbazların sihirlerini yok ederim, yururken dayanırım. Bu Asanın bana cok faydaları vardır) demiştiniz. Oyle değil mi?
- Evet oyle demiştim.
- Maksadınız Allahu teÂl ile daha fazla konuşmak değil miydi?
- Evet.
- Ben de sizin gibi ululazm buyuk bir peygamberi bulmuşken konuşmayı uzatmak icin dedelerimin de ismini soyledim.
Hz. Musa, Peygamber efendimiz aleyhisselama der ki:
- Şimdi anlaşıldı, gercekten de senin ummetinin Âlimleri Beni İsrailin peygamberleri gibi imiş. (Ruhulbeyan c.2, s. 568)
__________________
İmam-ı Muhammed Gazali
Dini Sohbetler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- İmam-ı Muhammed Gazali
-
12-09-2019, 07:01:22