Metin Akpınar ve Nilgun Kasapbaşoğlu, tatillerini bitirip “Papatyam”ın setine dondu. Bana da dizi oncesi sette onları ziyaret edip keyifli bir sohbet yapmak duştu.
Nasıl gecti tatil?
Metin Akpınar: Benim tatilim iyi gecti cok şukur. Hava da keyifliydi, musaade etti. Guney cok sıcak oluyor, kacmak lazım. Aslında biz eski alışkanlıkla bir yanlış yapıyoruz; en sıcak donemde guneye gidiyoruz, yağmur doneminde kuzeye bakıyoruz! Aslında o sıcak donemde kuzeye gitmek lazım. Fakat son zamanda iklim o kadar değişti ki... Bundan iki-uc sene once bir kuzey seyahati yapalım dedik, Samsun, Rize, daha ilerisi... 35 dereceydi. Ayder Yaylası’nda bungalov yanıyor zannettim. Odun kokuyor, cıra kokuyor... “Ne oluyor” dedim, meğer sis kalkmış, guneş vurmuş.
Nilgun Kasapbaşoğlu: Ayarlamak artık mumkun değil.
Tatil bitti, yeniden dondunuz sete...
Metin Akpınar: Donduk tabii yine cilehaneye. Bizans bizim icin hem vazgecilmez hem de cilehane. Nilgun de bir ara tatilde bize katıldı.
İlk kez bu sette mi tanıştınız?
Nilgun Kasapbaşoğlu: Daha once tanışıyorduk. “Hastane” dizisinde uc-dort bolum konuk oyuncu olarak oynamıştım ben. Onun haricinde boyle goz goze, omuz omuza ilk defa oynuyoruz.
Set dışında ailece goruşuyor olmanız da cok guzel...
Metin Akpınar: Tabii kavga cıkmasın diye goruşuyoruz. Kadını sarılıp sarılıp opuyoruz, adam bozulur! Benimki de bozulur. “Aramızda bir şey yok”u ispatlamak icin ailece goruşuyoruz.
Nilgun Kasapbaşoğlu: Eksik olmasın Metin Ağabey bizimle birlikte oluyor. Metin Ağabey’le beraber olmak isteyen Turkiye’nin yarısından fazla insan var. O sohbet, o keyif, onun anlattıkları... Gun bitmesin, gece bitmesin istiyorsunuz. Boyle bir keyfi kacıramam yani.
Evet o istekli grubun icinde ben de varım.
Metin Akpınar: Yapalım inşallah. Ama biz tiyatroda da boyleydik. Oyunumuz bittiği zaman 00:30’da sofra kurulur, isteyen herkes katılır, misafir de gelebilirdi. Yıllarca oyle devam etti.
TİYATROYA DONMEM ARTIK
Bir roportajınızda “Tiyatro bittikten sonra cok kilo almaya başladım” demişsiniz...
Metin Akpınar: Tabii cok doğru. Biz tiyatrodayken normal sofraya oturma saatimiz 00:30’du, tiyatro bitince 21:00’de oturmaya başladık. Oyle olunca da kilo aldık.
Herkes soruyordur, ben de soracağım; donmeyecek misiniz tiyatroya?
Metin Akpınar: Yok, artık donulmez. Kabare tiyatrosunu bir daha acmak olası değil de... Bir produksiyonda calışılabilir. Ben tiyatroyu cok ozluyorum. Bizim kabareden kalan altı tane bandımız var, filmlerimiz var... Coluk cocuk biliyor, izliyor.
Artık dizi filmlerde cok enteresan konular var. Onca dizinin arasında “Papatyam” mutevazı, kendi halinde, tam da papatya gibi bir dizi...
Metin Akpınar: Biz bunu bilincli yapıyoruz. Doğal perspektifinde akan bir Turk ailesini oynuyoruz. Carşı da oyle. Ve bunların başına duşen taşlar... Doğal perspektifinde mizah uretmek zordur. O yuzden yazarlarımıza Allah sabır versin.
Daha heyecanlı, entrikalı bir dizide oynamak istemez miydiniz?
Metin Akpınar: Biraz ukalalık gibi olacak ama benim oynamadığım rol kalmadı.
Nilgun Kasapbaşoğlu: Ben de cok ceşitli rollerde oynadım. Şehir tiyatrolarında malum cok ceşitli roller var. Gecen gun bizim kağıtlarımızı belediyeye goturmuşler. Tam gunu gunune giriş tarihimi oğrenmek istedim. Kutlamak istiyorum cunku. Oğrendim; ilk sahneye cıkışım 25 Temmuz 1962.
Metin Akpınar: Sen benden once profesyonel olmuşsun.
Nilgun Kasapbaşoğlu: Ama ben 6 yaşında cıktım. Sozum yoktu. 12 yaşından sonra başladım rollere ufak ufak. “Şunu da oynayayım” dediğim cok az rol vardır.
BİZİM AŞKIMIZ AKSARAY’IN EN BUYUK YANGINIYDI
Bir roportajınızda “Evlilik insan doğasına aykırıdır” demişsiniz. İyi ama nasıl 50 yıldır evlisiniz?
Metin Akpınar: Tiyatrocuyum ben, oynuyorum. Evcilik oynuyoruz ama iyi oynuyoruz. Empati kulturu, ben ya da sen değil biz paradigması, saygı... Once aşk vardır, sonra bu sevgiye donuşur. Aşkta akıl yoktur biliyorsun ama sevgide akıl, cıkar, menfaat vardır. Birbirleriyle birlikte olmaktan hem haz duyan, hem cıkar hesabı olan insanlar birlikte olmayı becerebilir. Kader birliği etmek, birbirine ihtiyac duymak, guvenmek... Sadece ihanet anlamında guvenmek değil, mesela bir şey olduğunda “Metin beni kurtarır” demek... Benim karım bana cok guvenir, ben de ona guvenirim. Ben bankaya, postaneye gidemem. Doktora zar zor giderim. Karım da bunları halleder. Bir de beraber buyuduk biz, cok erken evlendik.
“Erken evlenmek iyi değildir. İnsanlar buyuyup, kendi ayakları uzerinde durabilmeyi oğrensinler once” denir.
Metin Akpınar: Ekonomik yonden doğru. Ekonomik ozgurluğunu elde etmeden evlenirsen, doğru bu sozler. Ben daha oğrenciyken evlendim, cok sıkıntı cektik.
İyi ki hic ayrılmamışsınız birbirinizden...
Metin Akpınar: Cok şukur. Arada minik inkıtalar olur evlilikte. Onlar da tuzu biberi oluyor. Sonra daha cok beraber oluyorsunuz.
“Yalnız bırakıp gitme bu akşam” diyorsunuz tabii...
Metin Akpınar: Benim karım der onu. Ben cunku hep yalnız bırakırım. Oyle bir yaşantım vardı ki, 04:00’ten evvel eve gitmezdim. Karıma da derdim ki; “04:00’ten sonraya gecikirsem beni ara. Ondan evvel arama.”
Ama eşinize de helal olsun, cok sabırlıymış...
Metin Akpınar: Bizim aşkımız Aksaray’ın en buyuk yangınıydı. 21 sene kusursuz yurudu. Sonra minik şeyler oldu tabii.
Nilgun Kasapbaşoğlu: Biz de severek evlendik. İkimizin de ikinci evliliği. İkincide buldum diyorum. Eşim sert yapılı gibi gorunur ama cok duygusaldır. Metin Ağabey’in dediği gibi, dengeyi kuruyoruz. O kızdığında ben idare ediyorum, ben kızdığımda o susuyor. Gerci benim cok dolmam gerek bir şeylere bağırıp cağırmam icin. Birbirimize saygı, sevgi gostererek bir hayatı paylaşıyoruz.
BİRLİKTE BİR FİLMDE OYNAMAK İSTİYORUZ
Benim sormak aklıma gelmeyen ama sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Metin Akpınar: Sinema filminde oynamayı duşunuyoruz. Bir proje gelirse beraber oynamayı tercih ederiz.
Nilgun Kasapbaşoğlu: Televizyon biraz buzda yazı, sinema filmi daha kalıcı.
Eskiden hep Hollywood filmleri izleniyordu. Son yıllarda Turk filmlerinin de buyuk bir izleyici kitlesi var. Seviniyor insan.
Metin Akpınar: Ah be sevgilim, oyle değil. Sizler cok kısa yaşadığınız icin boyle geliyor. Eskiden Mısır filmleri vardı. Ben mesela Enver Vecdi ve Ummu Gulsum’le buyudum. Sonra Hint filmleri başladı. Ardından İsvec ve Fransız sineması devreye girdi. Onlardan sonra Amerikan filmleri geldi. Rahmetli annemi haftada bir sinemaya gonderirdim ben. Filmi seyrettikten sonra “Ben bu filmi izledim” derdi. “Ay anne ne huysuzsun, yeni cekildi bu film daha” derdim. Sinemaya bulaşınca Zeki’yle oturup gunde dort film izlemeye başladık. O zaman baktım ki annem haklı, butun filmler aynı! Bugun 100 tane film alalım. Belli rolleri belli aktorler oynar. Konu da zaten iki akstır. Zengin kızın fakir cocukla aşkı ya da tam tersi, ucgen aşk; fakir kız, aşık cocuk ve gazinocu, bir diğeri meşhur “Gilda”da olduğu gibi yaşlı eğitimli memur, fahişeye aşık. Bir diğeri duşman ailelerin cocukları... Konular hep bu minvaldeydi. Şimdi yeni yeni bir şeyler yapılıyor. Ama o yeniliklerden de bir şikayetim var. Ya gişe filmleri oluyor ya da odul filmleri. Ya bunun ortası yok mudur? “Eşkıya”yla patlayan, teknolojiyi getiren, dışarıya pazarlanabilen Turk sinemasının buna ozen gostermesi gerektiğini duşunuyorum. Yonetmenler kendi kafasındaki, gonlundeki şeyi cekiyor. Daha buyuk populasyonlara hitap edecek şeyler cekilmiyor. Ya durağan, karanlık odul filmleri ya da cok kaba cizgilerle anlatılan filmler... İkisi de beni kahrediyor.
SİNEMADA YARATIKLAR OYNUYOR
Metin Akpınar: Tiyatroda hic mutevazı değilimdir ama sinemada cok iyi filmler yaptığımız soylenemez. Ona rağmen bakıyorum, insan oynamışız. Şimdi yaratık oynuyor. Bu biraz da dominant kulturun bize dayatması. Eskiden guclu olan gucsuze elini uzatırdı ya da ezerdi. Ama insandı. Şimdi bakıyorsunuz Yarasa Adam, Pırasa Kadın geliyor. Yardım eden dort tane kaplumbağa. Ninjalar gelmezse yandın! O yuzden bu kulturun altında ezilmememiz, bizim kendi kulturumuzu cağdaş goruşle birleştirmemiz şart.
Kaynak: Star
__________________