ALLAH’I TENZÎHÂT,
O’NA MUNACAT ve ŞİKAYET
"Goklerde ve yerde olanların tumu Allah'ı tanır. Ancak O'na kulluk ve tesbih ederler. Hukumranlık ve her şeye hÂkim, yalnız Allah'tır. O, her şeye kadirdir. Sizi (biz insanları) yaratan O'dur. Kiminiz inkÂrcı kÂfir; Kiminiz imanlı mu'minlersiniz. Allah yaptıklarınızı (iyi veya kotu, inkÂr veya îmÂn) her şeyi hikmetiyle bilmekte ve gormektedir.”( 64/1–2)
“SubhanekellÂhumme ve bi hamdik”
Ey Guzel Allah'ımız! Sen nice guzelsin!
Nice Subhan'sın!
Yucesin, tum noksanlıklardan, o-lumsuzluklardan, harika eserin olan akl–ı selimin kabul etmediği tum cirkinliklerden ve ayıplardan uzaksın, yucesin, munezzehsin. En olgun ve en mukemmel sıfatlar ancak Sana lÂyıktır.
Onlar, yalnız ZÂt–ı CelÂl'inin sıfatlarıdır. Hic bir şeye ve yardıma muhtac değilsin, ama her şey sana muhtac.
Cunku her şeyin tek Yaratan'ı ve meydana getireni Sen'sin.
İstediğin her şeyi "KUN" Ol! demekle yaratır meydana getirirsin, yaşatır, devam ettirir veya yok edersin. Var eden Sen'sin, yok eden Sen'sin. Her şey Sen'in kudret elinde. Şu ucsuz bucaksız kÂinatta bilip– bilmediğimiz, gorup –goremediğimiz her şey, Sen'i tanıyor, Sana ibÂdet ediyor, Sen'i tesbih ve zikrediyor. Cunku her şeyin, cinlerin ve biz insanların, inanmış olanlarımızın da, olmayanlarımızın da Tek Yaratan'ı Sen'sin. İnanmamızı ve îman etmemizi istediğin nitelikte butun bunların hepsine, Sen'in lutf–u kereminle inandık, îman ettik.
Lutfederek bizlere ihsan ile şereflendirdiğin bu îmanımızı dÂim ve sÂbit kıl Yuce Rabb'imiz! Guzel Allah'ımız!. Âmin.

* * *
Mukaddes Kitab'ımız Kur'Ân'ı Kerim(17/44) 'de: "Yedi gok, yer ve buralarda bulunanlar O'nu (Allah'ı) tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hicbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbîhÂtını anlayacak durumda değilsiniz. Doğrusu O, Halim olandır, bağışlayandır." Diyerek kendini tanıtıyor ve her şeyin, yani "ŞEY" denebilecek canlı cansız her şeyin Seni Tek hÂlıkı ve yaradan'ı olarak tanıdıklarını ve yalnız Sen'i tesbih ve tenzih ile kulluklarını îf ettiklerini bize haber veriyorsun. İnandık, îman ettik el–hamdulillah. Summelhamdulillah.

* * *
Tum Yaratılmışların Sultanı İnsan...
Ey Yuce Rabbimiz, MÂbûdumuz!
Ayet–i Kerime’de buyurduğun gibi canlı cansız her şey kusursuz sana ibadet edip dururken, biz insanları tum yarattıklarının en şereflisi, kÂinatın hÂkimi ve sultanı olarak yaratmış olduğun halde, sana olan kulluk ve ubudiyetimizi, lÂyıkıyla yerine getiremediğimizi itiraf ediyoruz.
HÂlbuki sana olan kulluğumuz, sultanlığımıza yaraşır nitelikte her şey'den daha mukemmel, daha noksansız ve daha samimî olması gerekirken; sultÂnı olduğumuz diğer yaratıkların kadar bile olamayışımızdan, hatta Kur'Ân'ında beyan ettiğin uzere ve apacık delillerine rağmen, icimizde inkarcıların, nankorlerin ve munafıkların bile bulunmasından dolayı, cok utanıyoruz.
İnanmış insanlar olarak bizlere bahşettiğin sayısız nimetlerine karşı, hamd ve şukrumuzun yetersiz kalışından mahcubuz. Bizleri lutfunle bağışla, bağışlayan ve bağışlamayı seven Ey Rahman ve Rahîm Allah'ımız!.

* * *
Yuce Rabb'imiz !
Sana binlerce hamd–u sena ederiz ki bizleri, Yuce iraden ve buyuk lutf–u kereminle, o bahsettiğin inkÂrcılar ve kÂfirler olmaktan muhafaza buyurdun, iman ve İslam'la şereflendirdiğin mu'minlerden olmayı nasip ettin.
VahdÂniyetine, Azametine ve buyuk lûtf–u keremine inanıp îman ettik, gonderdiğin peygamberlerine, indirdiğin butun semÂvî kitaplarına ve Kur'Ân'ımıza, meleklerine, yeniden diriliş ve Âhiret gunune, kaza ve kaderimize rÂzî olup, gonulden inandık, kalbimizle tasdik, dilimizle ikrar eyledik. Hepsi haktır ve gercektir, şek ve şuphemiz yoktur. Şereflerin en buyuk şerefi, seÂdetlerin en asîl seÂdeti, nimetlerin en azametlisi olan bu îmanımızı bizlere ihsan ve ikram ettiğin icin, Ey Lutuf ve kerem sahibi Allah'ımız! Sana binlerce milyarlarca şukrediyoruz; hamdediyoruz.
Bizleri bu imandan ve İslam'dan ebediyen mahrum etme. Senin hikmetli irÂdene mazhar olduğumuz bu îmanla biz bahtiyarız, mutluyuz. Bu mutluluğumuzu kıyamette de devam ettir. Lutfu cok, ihsÂnı bol Allah'ımız. Âhiret Gununun de sahibi Sensin. O muthiş gunde mutlaka Sen'in huzuruna geleceğiz.
Yaptığımız ve yapmadığımız her şeyin hesabını vereceğimize inanıyoruz. O dehşetli gun de bizleri mahcup eyleme, Cemal'inle Cennet'inle sevindirdiklerinle sevindir bizleri Yuce Rabbimiz.
Sen'den gelen herşeye rÂzıyız, Sen de Rız–i Ulûhiyet'inden bizleri mahrum eyleme, aziz kıl bizleri de aziz kıldıklarınla İzzet sÂhibi Aziz Rabb'imiz.

* * *
Mukaddes kitabımız Kur'Ân'ımız (6/125)'da:
"Allah kimi hidÂyet nuruyla şereflendirmeyi isterse, onun kalbini ve gonlunu İslam'ile genişletir ve ferahlatır; Kimi de, dalÂlet ve sapıklığında bırakmak isterse, semaya (hava boşluğuna tasa'ud ederek) yukseliyormuş gibi (boğulurcasına) kalbini ve gonlunu İslam'a karşı, daraltır ve sıkar." diyerek, Şereflerin en buyuğu olan iman ve İslam'la bizleri şereflendirdiğini mujdeliyorsun. Bizim icin en buyuk şeref olan bu imanımızın eserini, kalplerimizin t derinliklerinde hissetmenin hazzını biz hakikaten yaşıyoruz el–hamdulillah. Kalplerde olanları da bilen Sen Rabbimize malumdur. Sana hicbir şey gizli değildir. Bu bakımdan, son derece rahat ve teslîmiyet icindeyiz. Hatta o derece inanıyoruz ki: bizim icin bu iman ve İslam'dan daha mukaddes, daha buyuk şeref ve seÂdetin olabileceğini tasavvur bile edemiyoruz. Cunku kalplerimizdeki bu îman ve İslam'ın ferahlığı, tadı, zevki ve teslimiyyet huzuru, Senin lutfun, Senin ihsÂnın ve eserindir. Onun icindir ki: bu mukaddes dinimizi ve imanımızı canımızdan cÂnÂnımızdan ve her şeyimizden aziz biliyoruz. Bu zevki, seÂdeti ve sevinci, lutf–u inÂyetinle hic bir şeye değişmeyiz, ebediyyen değiştirtme Yuce Rabb'imiz.

* * *
Bu buyuk lûtfunu zaten kur'an'ın şu (49/7) Âyetinde bizleri mujdeliyorsun.
"Allah size îmanı sevdirmiş, onu gonullerinizin susu ve neşesi kılmış; kufru, isyanı, sapıklığı ve dalÂleti de, size iğrenc gostermiştir. İşte boyle olanlar, Allah katından bir lutuf ve nimet sayesinde hak ve hakikata kavuşan sırat–ı mustakim'de hidayet bulanlardır." Buyuruyorsun. Bu buyuk nimetinin hazzını bizler, ey Yuce Rabb'imiz Sana binlerce hamdederek kalplerimizde yaşıyor ve huzur buluyoruz.
Ey Guzel Allah'ımız! Yerler ve gokler dolusu ve buralarda yarattığın her şeyin adedince ve bundan boyle kıyamete kadar yaratacağın mahlûkatının adedince sana şukrediyor, hamdediyoruz.

* * *
Sadece Îman, Benim Gazap Ve AzÂbımdan Kurtarmaz,
Ancak Musluman Olarak Yaşayan Ve Olenler Kurtulurlar.
Ey Rabb'imiz!
Kur'Ân (3/102)'ında:
"Ey inananlar! Allah(ın gazap ve azÂbın)'dan sakınılması gerektiği gibi sakının ve sizler, ancak Musluman olarak olun." Buyuruyorsun. Yani, şu fÂni dunyada, inandıklarınızı tatbik ederek İslÂm'ı bilfiil yaşayan Muslumanlar olarak olun, KıyÂmette de, benim huzuruma oylece gelin. buyuruyorsun.
"Mu'min olarak" değil de, ozellikle: "Musluman olarak olun." Kaydından anlıyoruz ki: îmanını bilfiil tatbik eden ve yaşayan Muslumanlar olarak olun. Aksi takdirde yani, sÂdece iman etmiş fakat, îmanı ile amel etmemiş, Benim Şerîatimi bilfiil yaşamamış ve Musluman olamamış olarak, Huzuruma gelmeyin. Aksi takdirde Benim gazabım ve azÂbıma hazır olun buyuruyorsun. Senin gazab ve azabından sakınılması gerektiği gibi sakınmanın ancak musluman olarak olmekle mumkun olabileceğini acıkca ifade ediyorsun.

* * *
Başka bir (51/56) Âyette de:
"Ben butun insanları ve cinleri sadece bana ibÂdet etsinler diye yarattım." Diyerek bize verdiğin omur kadar bu dunyada yaşamamızın biricik gayesinin, yalnız ve yalnız Sana hakiki kulluğumuzu tam olarak yapıp, sÂdece Sen'in RızÂnı kazanarak, hakikaten Allah'a kul; sevgili Peygamberimize ummet olarak, ebedî Âhiret hayatımızın seÂdetini te'min etmek olduğunu ve bu ubûdiyetin de, yukarıdaki Âyette belirtildiği gibi Musluman olarak yaşayıp musluman olarak olmekle mumkun olabileceğini ozellikle vurgu yaparak tenbihliyorsun. Ve "Allah'ın kabul ettiği tek din İslam'dır.” (3/19) Âyetiyle de, gercek kulluğumuzu tatbik edeceğimiz kuralların, yasaların ve tum İlÂhî buyrukların icrÂÂtı sÂdece ve sÂdece, dinimiz İSLAM DİNİ'ni bilfiil yaşamakla olacağını ve "Kim İslÂmiyet'ten başka bir dine (din diye)yonelirse, kesinlikle kabul edilmeyecektir. O kişi, Âhirette husranda olacaklardandır.”(3/85) Diyerek, İslam Dini'nden başka, din olmadığını, İslam'ın dışında, din diye yonelenlerin hicbir şekilde amellerinin kabul olmayacağını, onların Âhirette husrana uğrayacaklarını ozellikle vurgu yaparak tenbihliyorsun.

HER ŞEYİMİZEÂŞİNA RABB'İMİZE
ARZ–U HÂLİMİZ VE ŞİKÂYETLERİMİZ
Yuce Rabb'imiz!
Tek mÂbûdumuz!
Guzel Allah'ımız!
İşte biz Muslumanlar, butun bu buyruklarına Lebbeyk! deyip inanmış îman etmiş ve tatbik ederek İslam'ı Muslumanca yaşamaya calışan inanclı kullarınız. Musluman memleketimizde, boylece Musluman'ca yaşamaya calışmamızı icine sindiremeyen, gercekte neyin nesi olduklarını bilemediğimiz ve anlayamadığımız kulların var. Bu kişiler, İlÂhî buyruklarına bağlı, olarak inandığımız gibi Musluman'ca yaşamaya calışan bizlere, başka gozle bakıyorlar. Hatta bizleri yabancı veya ikinci derecede vatandaş gibi goruyorlar. Daha ileri giderek, yaşamaya calıştığımız İlÂhî emirlerine yasaklar koyarak, acıkca Ulûhiyetine isyÂn, bizlere de zulum etmeyi, baskı ve dayatmalarla bizleri sıkıntıya sokmayı, ve uzmeyi, kendileri icin, marifet sayacak kadar tÂğutlaşıyorlar. Her adımında, Dîn–i İslam'ı ihy icin şehid olan atalarımızın kanı bulunan, burcu burcu İslam kokan şu cennet vatanımıza ve İslam'a yabancı yabÂnîler neyin nesi ve nereden geldiler? Neden boyle yapıyorlar? Bir turlu anlayamıyoruz. Bu cennet vatanın gercek sahipleri olan biz Muslumanlara bu tÂğûtî zulumlerini uygulama cesaretini nereden ve neye dayanarak buluyorlar? kendilerini hangi tÂğûta ve Allah'ın hangi duşmanına beğendirmeye calışıyorlar?.

* * *
Rabb'imiz!
Sana her şey Âşikar ve hÂlimiz Sana mÂlum. Dinimize inancımıza ve muslumanca yaşamamıza karşı tavır koyan bu yabancıları, Sana havale ediyoruz. Sana şikÂyet ediyoruz. Sen her şeyin en guzelini yaparsın. Kur'an'ında:
"Allahu veliyyullezine Âmenu, Allah İnananların dostu ve yardımcısıdır" buyuruyorsun. Guvenimiz dayanağımız Sen'sin. Kufur diyarlarında bile olmayan bu derece İslam duşmanlığına buyuk coğunluğu Musluman olarak yaşadığımız bilhassa bizim İslam memleketimizde şÃ‚hid oluyor ve cok uzuluyoruz. İslam deyince, Şeriat deyince – (6/125) Âyette buyurduğun gibi– gercekten bu adamların nefesleri daralıyor, sanki boğuluyormuşcasına sıkılıyorlar, buğz ve kinlerini Muslumanlara boşaltıyorlar.
Bunlar, kendilerinin musluman olduklarını iddia edip, Muslumanlara karşı cephe almakla, baskı ve dayatmalarla karşı cıkmalarla kendi kendilerini yalanlıyorlar, İnsan olan insan kendi benimsediği dinin ve vatandaşının duşmanı olamaz. Bunlar, amelleriyle soylediklerinin tam tersini yaparak kendilerini yalanlayan ve muslumalıklarını bilfiil inanılmaz yapan kişiler. Bu gibileri ve icrÂatlarını, Ey Rabb'imiz, Kur'Ân'ın (18/103–105)' da şoyle tanıtıyorsun:
"Ey Rasûlum Muhammed! Size amelce en cok husranda olanları haber vereyim mi? de: Dunya hayatında calışmaları ve amelleri hep boşa giden onlar, guzel iş yaptıklarını sanırlar. Bunlar, o yaptıklarıyla, Allah'ın Âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yuzden butun amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet gununde biz onlara hic bir değer vermiyeceğiz." buyuruyorsun.
Ayrıca, (65/ 8–10). Âyetlerinde:
"Rab'lerinin ve O'nun peygamberlerinin buyruğundan cıkan nice kasabalar halkını Biz, cetin bir hesaba cektik, onları gorulmedik bir azÂba uğrattık. Onlar icrÂatlarının karşılığını tattılar, Âkibetleri husran oldu. Benzerlerine de Allah cetin bir azap hazırlamıştır. Ey îman etmiş olan akıl sahipleri! Allah'ın buyruklarına karşı cıkmaktan sakınınız. Allah size Kur'an'ı indirmiştir. Hukumlerine inanıp buyruklarınca SÂlih ameller işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa cıkarmak uzere size, Allah'ın apacık Âyetlerini tebliğ eden bir peygamber gondermiştir." buyuruyorsun.

* * *
Ne mutlu boyle guzel Allah'a kul; ve oyle guzel peygambere ummet olan bizlere deyip şukretmemiz gerekir. Bizim menfeatimiz icin her imkÂnı verdin, hidayete ve kurtuluşa goturen yolumuzu aydınlattın. Bunu itiraf ve bu lutf–u keremine hamdetmek kulluğumuzun en muhim gereği olduğuna inanıyoruz, hamdediyoruz.
* * *
Bizim icin lutfedilmiş bu guzel nimetleri takdir etmeyip nankorce isyana ve zulme devam eden ve muslumanca yaşayanları dahi hazmedemeyen bu kişiler, İslam'ın Şerîat; Şerîat'ın İslam olduğunu da bilmezlikten gelerek, şeriatı canavarmış gibi anımsayarak ve anımsatarak, irtica, aşırı dincilik, lÂiklik karşıtı gibi takma isimlerle Muslumanca yaşamaya calışanlara duşmanca tavır sergiliyorlar. Bunu yaparken biz de muslumanız diyorlar. Kendi kafalarına gore oluşturdukları bu Muslumanlığın nasıl bir Muslumanlık olduğunu, kendileri de bilmiyorlar. Sadece kelime olarak "Biz de muslumanız" demekle Muslumanlığı yaşadıklarını sanıyorlar. Amelî ve tatbîkî olarak yaşayanları da, “aşırı dinci, kokten dinci" gibi takmalarla kendilerine yabancı goruyorlar. Hakikatte yabancı olanların kendileri olduklarının farkında olamıyorlar.
__________________