BİR KUR'ÂN MUCİZESİ: EBU LEHEBRahmÂn ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Ebu Leheb’in iki eli de helÂk olsun—nitekim oldu da.
Ne malı bir fayda verdi ona, ne kazandıkları.
Yakında o alev alev bir ateşe girecek.
Karısı da beraber girecek: O odun hamalı,
Boynunda liften orulmuş urganıyla.
Tebbet (Mesed) Sûresi

KUR’ÂN, hayatın en onemli gerceklerini, yine hayatın kendisi icinden alınmış gercek kesitler halinde bize sunar. Bunu yaparken de bir olay veya bir şahıs icinde, pek cok ibret numunelerini birden toplar. O canlı vak’aya ibret gozuyle bakanlar, gecmişte yaşanmış bir olayın veya orada sozu edilen fÂni bir şahsın kendisine takılıp kalmaz; o vak’anın icinden, kıyamete kadar butun insanlık icin gecerli olacak dersler cıkarırlar.

Ebu Leheb ile ilgili sûre de Kur’Ân’ın bize sunduğu canlı ibret levhalarından birisidir. Burada, biz iman ehline duşmanlıkta sembolleşen bir tiple karşılaşırız. Bir defa bu sembol kişinin adı, “alev babası” anlamına gelmektedir ki, onun kişiliğine de, hak ettiği Âkıbete de bundan daha doğal bir isim duşunulemez. Kur’Ân da zaten onu “alev alev bir ateşle” mujdeliyor.

Ayrıca bu kişi, kendisinden duşmanlık beklenebilecek en son kişilerden birisidir. Eğer Hz. Peygambere kendi yurdunun insanları da dahil olmak uzere butun dunya karşı cıkacak olsa, herhalde onun yanında yer alacak birkac kişiden birisi, yahut en başta geleni, kendi oz amcası olmak gerekirdi. Peygamber Efendimizin yetimliğini de dikkate alırsak, Ebu Leheb’den beklenecek şeyin bir baba şefkat ve himayesinden başka birşey olmayacağı acıktır. LÂkin o, Peygambere yakınlığına hic mi hic yaraşmayacak ve ona nesep itibarıyla en uzak kimseden bile beklenmeyecek bir şekilde, Hz. Peygambere ve onun getirdiği dine karşı duşmanlık gosterdi—karısı da onunla beraber. Akrabalığın en yakın ve samimî noktasında duşmanlığın en uc noktası olarak beliren bu ibret levhası, bizi, hayatın cok onemli bir gerceğiyle karşı karşıya getirir ve her zaman, her yerde gorulebilecek duşmanlıklar karşısında hazırlıklı bulunmamız gerektiğini hatırlatır.

Bu dersi verirken, Kur’Ân, aynı zamanda, mucizelerinden birini de sergiler:

Ebu Leheb’in istikbalini, dosdoğru bir şekilde bize haber verir.

Bu Âyetler indiği zaman, Peygamberimizin etrafındaki bir avuc Musluman, Mekke doneminin ağır şartları altında var olma mucadelesi veriyordu. Daha sonra İslÂm adım adım ilerledi. Muslumanlar birer ikişer coğaldı. Bu arada, inkÂrda ve Muslumanlara duşmanlıkta en ileri giden kimselerden bile bircoğu kendi iradeleriyle İslÂmı secti. Ve tabii, bu kimseler, Allah ve Resulunun vaadlerine uygun şekilde, Musluman olmakla gecmiş gunahlarını affettirdiler. Hatt onlardan bircoğu da hayatlarını İslÂm uğruna feda ederek şehidlik mertebesine erişti.

Onların elindeki fırsat, aslında, Ebu Leheb’in elinde de vardı. Diğerleri gibi, Ebu Leheb de birgun gelip “Ben de Musluman oldum” diyebilirdi. Bunu ictenlikle soylediği anda da gecmiş gunahları bağışlanır, anadan doğmuşcasına tertemiz bir şekilde yeni bir hayata başlardı.

Tabii ki, o zaman, Kur’Ân’ın Ebu Leheb hakkındaki haberi—hÂşÃ‚—asılsız cıkmış olurdu.

LÂkin Ebu Leheb, bu sûrenin inişinden sonra on beş sene kadar daha kÂfir olarak yaşadı ve kÂfir olarak oldu.

Pek garip ve ibret verici bir durumdur: Ebu Leheb’in elinde, Musluman olmak suretiyle Kur’Ân’ın bir haberini yalanlamak ve kendi bÂtıl iddiasını ispat etmek imkÂnı vardı.
Fakat o kÂfir olarak yaşamak suretiyle Kur’Ân’ın haberini tasdik etti.

Boyle bir istikbali, sûrenin ilk Âyeti “Nitekim oldu da” ifadesiyle vurguluyor. Zira Kur’Ân’ın Âyetlerinde gecmiş zaman kipiyle gecen ifadeler, coğu zaman, istikbale ait ince işaretler taşır. Bazan bu işaretlerde geleceğin bilimsel buluşlarına, bazan da ileride doğruluğu anlaşılacak haberlere gondermeler bulunabilir ki, burada da Ebu Leheb’in istikbaldeki helÂki, zamana ezel tarafından bakan Kur’Ân tarafından, gercekleşmiş bir hadise şeklinde haber verilmiştir.

Evet, Kur’Ân bir haber verdiği zaman, onu yalanlayabilecek kimse olmaz.

Zaman da onu tasdik eder, dost da, duşman da.Hatt Ebu Leheb ile karısı da.
__________________