Peygamberlerden sonra insanların en ustunu:
Hz. EBÛ BEKR-İ SIDDÎK

Hz. Ebû Bekir, daha Musluman olmamıştı. Cok te’sîrinde kaldığı bir ru’y gordu. Gokten dolunay inip, KÂ’be-i muazzamaya gelmiş ve sonra parca parca olmuş, parcalar Mekke’deki her evin uzerine duşmuş, sonra da tekrar bir araya gelip goğe yukselmişti. Fakat, kendi evine duşen ay parcası evde kalmış tekrar goğe yukselmemişti. Hz. Ebû Bekir, evin kapısını kapayarak, ay parcasının cıkmasına mÂni olmuştu.

Kavminden Peygamber gelecek

Sabahleyin heyecanla uyanan Hz. Ebû Bekir, hemen bir Yahûdî Âlimine gidip, ru’yÂsını anlattı. O da dedi ki:

- Bu ru’y karışık ru’yÂlardan biridir. Bunun ta’bîri yapılamaz.

Fakat bu soz O’nu tatmin etmemişti. Devamlı bu ru’yÂnın ta’bîrini duşunuyordu.

Bir zaman sonra ticÂret maksadıyla gittiği yerde, rÂhip Bahîra’ya ru’yÂsını anlattı. Ru’y Bahîra’nın cok dikkatini cekti. Bunun icin Hz. Ebû Bekir’e sordu:

- Sen nerelisin?

- Kureyş’tenim.

- Tamam. Şimdi ru’yÂnı ta’bîr edeyim. Mekke’de, bu kavimden bir peygamber gelecek, O’nun hidÂyet nûru her yere yayılacak. Sen, O hayatta iken O’nun vezîri, vefÂtından sonra da Halîfesi olacaksın!..

Hz. Ebû Bekir ne yapacağını şaşırmış hÂldeyken, rÂhip Bahîra sozlerine şoyle devam etti:

- Şimdi sen hemen memleketine don! O’na ulaş! O’na vahiy gelmeye başladığında, git herkesten once O’na îmÂn et!

Hz. Ebû Bekir bu ta’bîri kimseye anlatmadı. Peygamber efendimiz, peygamberliğini teblîğe başlayınca sordu:
- Peygamberlerin, peygamber olduklarına dÂir delîlleri vardır. Senin delîlin nedir?

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Peygamberliğime delîl, o ru’yÂdır ki, bir Yahûdî Âliminden ta’bîrini istedin. O Âlim, “Karışık bir ru’yÂdır, i’tibÂr edilmez” dedi. Sonra rÂhib Bahîra, doğru ta’bîr etti. Y Eb Bekr, seni Allahu teÂlÂya ve Resûlune îmÂn etmeğe da’vet ederim.
Bunun uzerine, Hz. Ebû Bekir, kelime-i şehÂdet getirerek Musluman oldu. Zaten bir gece once şoyle duşunmuştu:

Aklıma yatmıyor

“Baba ve dedelerimizin sectiği din, hic aklıma yatmıyor. Zîr hicbir zarar ve fayda vermeye kÂdir olmayan bir heykele tapınmak, ibÂdet etmek akıllıca bir iş değildir. Bu kadar muazzam bir kÂinÂtın bir yaratıcısı olması lÂzımdır. Fakat bunu kendi aklım ile bulmam mumkun değildir. Yarın gidip durumu Muhammed aleyhisselÂma anlatayım. Bu durumu ancak O’na arz edebilirim. ZîrÂ, olgun ve akıllı, doğru goruşlu, hic yalan soylemiyen bir kimsedir. Herkes O’ndan Muhammed-ul emîn diye bahsetmektedir. O, ne yapmamı isterse ona gore hareket ederim.”

Resûlullah efendimiz de, aynı gece, Hz. Ebû Bekir’i İslÂm’a da’veti duşunmuştu. Sabah olunca her ikisi de aynı duşunce ile birbirlerinin evine gitmek uzere evlerinden cıktılar. Yolda karşılaştıklarında, “Sozleşmeden birleştik” dediler.

Hz. Ebû Bekir, Peygamber efendimizin huzurlarında Musluman olur olmaz, hemen yakın arkadaşları hatırına geldi:

- YÂ Resûlallah, musÂade ederseniz, yakın arkadaşlarımı da huzûrunuza getirip, onların da Musluman olmalarını arzû ediyorum. Onların da ebedî saÂdete kavuşmalarını istiyorum, diyerek arkadaşlarına koştu.

Arkadaşlarım dediği, Hz. Osman, Hz. Talh bin Ubeydullah, Hz. Zubeyr, Hz. AbdurrahmÂn bin Avf, Hz. Sa’d bin Ebî VakkÂs ve Hz. Ebû Ubeyde bin CerrÂh gibi, ileride EshÂb-ı kirÂmın ileri gelenlerinden ve Cennetle mujdelenenlerden olacak kimselerdi.

Gelin îmÂn edin

Hz. Ebû Bekir, yeni Musluman olmasının aşk ve şevkiyle, Mescid-i HarÂma vardığında, dayanamayıp, muşrikler tarafına donerek seslendi:

- Butun kÂinÂtın yaratıcısı olan Allahu teÂlÂyı bırakıp, nicin gidip, bu Âciz putlara tapıyor, onlara yuz suruyorsunuz. Gelin, Allaha ve O’nun resûlu Muhammed aleyhisselÂma îmÂn edin!

Bunun uzerine muşrikler, hep birlikte uzerine yuruduler. Kendisini cok fecî şekilde dovduler. Kabîlesinden gelen ba’zı kimseler, kendisini baygın bir hÂlde evine goturduler.

Hz. Ebû Bekir, uzun bir sure kendisine gelemedi. Ayılması icin yapılan butun gayretlerden bir netîce alınamıyordu. Artık, umitsiz bir şekilde başında beklemeye başladılar. NihÂyet akşam ustu biraz kendine gelir gibi oldu. Gozunu acar acmaz, ağzından cıkan ilk kelÂm şu oldu:

- Resûlullah, ne yapıyor, O ne hÂldedir? O’na birşey oldu mu?

Annesi Ummulhayr sevinc icinde dedi ki:

- Yavrum, bir şey arzû eder misin, yiyip icmek ister misin?

- Anneciğim, ben Resûlullaha birşey oldu mu diye soruyorum. O’nun hakkında bana bilgi getirmediğin takdîrde, ne bir lokma yerim, ne de birşey icerim.

- EvlÂdım, vallahi, O’nun hakkında bir bilgim yok. Onun icin sana cevap veremiyorum. Sen biraz ye, kendine gel. Sonra O’nun durumunu oğrenirsin.

- Hayır anne!.. Sen Umm-i Cemil’e git ve de ki: Oğlum Ebû Bekir, senden Resûlullahı soruyor. Acaba ne hÂldedir?

Annesi de îmÂn etti

Annesi hemen gidip, Umm-i Cemil’e durumu anlattı.

Daha sonra, annesi ve Umm-i Cemil’in yardımıyla, yavaş yavaş Hz. Erkam’ın evine vardı. Peygamber efendimizi sağ sÂlim gorunce cok sevindi, Resûlullaha sarıldı. Artık butun ağrılarını unutmuştu. Peygamber efendimize dedi ki:

- Y Resûlallah! Bu benim annem SelmÂ’dır. Ona du etmenizi istiyorum. O da hidÂyete kavuşsun!

Peygamber efendimiz du buyurdu. Boylece annesi de, îmÂn ile şereflendi ve ilk Muslumanlardan oldu.

Resûlullah efendimiz Mi’rÂca cıktıktan sonra, ertesi gun, KÂ’be yanında mi’rÂcını anlatınca, işiten muşrikler, inkÂr edip, alay etmeye başladılar. Musluman olmaya niyetli olanlar da vazgectiler.

Muşrikler, “Tamam, bu defa bir koz yakaladık” diyerek Hz. Ebû Bekir’e gidip sordular:

- Ey Eb Bekr! Sen cok defa Kudus’e gidip geldin. İyi bilirsin. Mekke’den Kudus’e gidip gelmek, ne kadar zaman surer?

- İyi biliyorum. Bir aydan fazla.

Mi'rÂcınız mubÂrek olsun!

KÂfirler bu soze sevindi. “Akıllı, tecrubeli adamın sozu boyle olur” dediler. Gulerek, alay ederek ve Hz. Ebû Bekir’in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek, “Senin efendin, Kudus’e bir gecede gidip geldiğini soyluyor” diyerek, Ebû Bekir’e sevgi, saygı gosterdiler.

Hz. Ebû Bekir, Resûlullahın mubÂrek adını işitince;

- Eğer O soyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir, deyip iceri girdi.

KÂfirler neye uğradıklarını anlıyamadı. Onlerine bakıp gidiyorlar ve bir taraftan da diyorlardı ki:

- Vay canına, Muhammed ne yaman buyucu imiş. Ebû Bekir’e de sihir yapmış.

Hz. Ebû Bekir hemen giyinip, Resûlullahın yanına geldi. Buyuk kalabalık arasında, yuksek sesle dedi ki:

- Y Resûlallah! Mi’rÂcınız mubÂrek olsun! Allahu teÂlÂya sonsuz şukurler ederim ki, bizleri, senin gibi buyuk Peygambere, hizmetci yapmakla şereflendirdi. Parlıyan yuzunu gormekle ve kalbleri alan, rûhları ceken tatlı sozlerini işitmekle ni’metlendirdi. Y Resûlallah! Senin her sozun doğrudur. İnandım. Canım sana fed olsun!

Boylece Hz. Ebû Bekir, o gun tereddude duşen Muslumanların tereddutlerini giderdi, diğerlerinin ma’nevîyatlarını guclendirdi. Boyle tereddutsuz îmÂn etmesinden dolayı Resûlullah, o gun Hz. Ebû Bekir’e Sıddîk dedi. Bu adı almakla, bir kat daha yukseldi.
__________________