Namaza başlamadan once misvak kullanmak namazın faziletlerindendir. Bu konuda şu hadisi şerif nakledilmiştir:
“Misvak kullanarak kılınan namazın sevabı, misvak kullanmadan kılınan namazın sevabından yetmiş kat daha fazladır.” (Ahmed, Musned, VI, 272; Hakim, Mustedrek, I, 146; Ebu Ya’la, Musned, No: 4738; Heysemi, ez-Zevaid, II, 98)
Namaza başlamadan once Nas sûresini okumak mustehaptır. Cunku bu sûre onu cinni şeytanlardan korumak icin bir kalkan olur. Fatiha’yı okumaya başlamadan once her rekatta euzu besmele cekmelidir. (Hanefilere gore, birinci rekatta euzû besmele cekilir, diğer rekatlarda ise Fatiha’dan once sadece Besmele cekilir) Cunku kişi Kur‘an okumaktadır ve her rekat ayrı bir namazdır.
Namaz kılan kişi tekbir alırken parmaklarını bitiştirmeli, kıyamda dururken ayaklarının arasını dort parmak kadar acmalı, topuklarını ise bitiştirmemelidir. Bu şekilde yapmak mustehaptır.
Alimlerden birisi demiştir ki: “Onceki insanlar imamı takip ederlerdi; eğer imam tekbir alınca parmaklarını bitiştiriyor, kıyamda iken ayaklarının arasını acık tutuyorsa bunları onun fıkhının iyi olduğuna bir delil sayarlardı.”
İbnu Mesud (r.a), namaz kılarken topuklarını birleştiren birini gorunce: “Şayet ayaklarını acsaydı sunnete uymuş olacaktı” demiştir.
Bir hadis-i şerifte: “Şuphesiz Hz. Peygamber (s.a.v) namazda ayaklardan birini kaldırıp havada tutmaktan ve iki topuğunu birleştirmekten men etti” (Zebidi, İthafu’s-SÂde, III, 136) şeklinde rivayet edilmiştir.
Hadiste gecen “safane” kelimesi: Ayaklardan birini kaldırmak anlamına gelir. Şu ayette olduğu gibi: “Uc ayağının uzerinde durup birisini kaldırarak duran atlar kendisine arz edildiğinde...” (Sad 38/31)
“Safed” kelimesi ise, iki ayağı birleştirmek anlamına gelir. Şu ayette gectiği gibi: “Sucluların demir halkalarla birbirine bağlandıklarını gorursun.” (İbrahim, 14/49)
Alimlerden birinin iftitah tekbiri sırasında parmaklarını actığını gordum; bunu: “Hz. Peygamber (s.a.v) tekbir alınca parmaklarını yayardı” (Tirmizi, Salat, 63) hadisine gore yaptığını soyluyordu.
Hadis-i şerifte gecen ‘neşere’ kelimesi yaymak manasındadır. Bu manayı cumle icinde masdar olarak gelen “neşren” desteklemektedir. Bu ifadeyi “birbirinden ayırmak” manasında anlamak da mumkundur. Cunku, bazen “bessen” ve “neşren” kelimeleri birbirinden ayırma manasında kullanılır. Ancak, neşere fiilinin asıl manası ayırmak, yaymaktır. Ayırma manasına kullanıldığı da olur. Mesela şu ayeti ele alalım: “Cennette serilmiş halılar vardır.” (Ğaşiye, 88/16) Buradaki “mebsûse” kelimesi ayrı ayrı yayma anlamındadır.
“Sanki etrafa yayılmış cekirge surusu gibi” (Kamer 54/7) ayetinde, Neşere kelimesi, besse anlamındadır. Besse kelimesi ayırma anlamına geldiği icin, neticede neşren kelimesi de, ayırma anlamına gelir.
Ancak İshak bin RÂhuveyh’e: “Hz. Peygamber (s.a.v) namazda parmaklarını yaydı” hadisindeki “neşren” kelimesinin manÂsı kendisine sorulunca: “O, avucu acıp parmakları kapamaktır” demiştir. Yanı bununla, avuc icini yummadığını soylemek istemiştir. Bu guzel bir yorumdur. Cunku mana bakımından “neşr/yayma, “tayy/katlamanın zıddıdır.
İftitah tekbirini alırken parmaklarını acık tutan uc Âlim gordum. Mescid-i Haramda namaz kıldıran, fıkhî bilgisi cok derin olan Ebu’l-Hasan bunlardan biriydi. Aynı şekilde tekbir alırken parmaklarını bitiştiren uc Âlimi de gordum. Ebu’l-Hasan bin SÂlim ve Ebu Bekr el-Âcûrî bunlardan idi.
Hatırladığım kadarıyla, fakîh Ebu Zeyd de tekbir alırken parmaklarını acıyordu.
Namazdayken Fatiha’nın bitiminde “Âmin” demek namazın faziletlerindendir. Hz. Resûlullah (s.a.v) amin konusunda şoyle buyurmuştur:
“İmam: ‘ve leddÂllîn’ dediği zaman siz de “Âmin” deyiniz. Cunku kimin Âmin sozu meleklerin Âmin sozune denk gelirse, gecmiş gunahları affolunur.” (Buhari, Salat, 262; Muslim, Salat, 72; Ebu Davud, Salat, 183; Tirmizi, Salat, 71, İbnu Hıbban, Sahih, No: 1804)
Resûlullah (s.a.v) Âmin dediği zaman sesini yukseltirdi.
Amin kelimesinin iki okunuş şekli vardır. Biri uzatarak, diğeri kısaltarak okumaktır. Her iki okunuşta da “mim” harfi şeddesiz olarak okunur. Cunku “mim” şeddeli okunursa mana “yonelenler” manasına gelir. Şu ayette olduğu gibi: “Rablerinin lutuf ve rızasını arayarak Beytu’l-Harama yonelmiş kimselere saygısızlık etmeyin.” (Maide 5/2)
Sağ elini sol eli uzerine koyarak bileğinden tutar. Ellerini, goğsu ile gobeği arasına koyarak bağlar. Cunku bu tevazu ve huşûnun belirtisidir. Alimlerden bir zat demiştir ki: “Bu şekildeki duruşu, Aziz olan Allah’ın huzurunda boyun eğme olarak kabul ederim.”
peygamberlerin sunnetlerindendir. [Tabarani, el-Kebir, No: 10851; Heysemi, ez-Zevaid, II, 105]
Hz. Ali [r.a] “Venhar/kurban kes” [Kevser 108/2] Âyetini, sağ eli, sol el uzerine koymak şeklinde tefsir etmiştir. Bu yorum Hz. Ali’nin [r.a] ince zekasını ve ilmî derinliğini gostermektedir; Cunku goğsun altında “nÂhir” isminde bir damar vardır. Bunu ancak alimler bilirler. Hz. Ali [r.a] ayette gecen “venhar” emrinin, en-NÂhir kelimesinden turemiş bir emir olduğunu soylemiş ve ayeti: “Rabbin icin namaz kıl; ellerini “nÂhir” denilen damarın uzerine koy” şeklinde anlamıştır. Sûrede namaz emredildiği icin Hz. Ali bu yorumu yapmıştır.
Bazı insanlar “venhar” kelimesinin kokunun “nahr” olduğunu iddia etmişlerdir. Nahr ise boğazın alt kısmıdır. Halbuki el buraya konmaz. Bazı dil alimleri ayete: “Goğsunu kıbleye cevir” manasını vermişlerdir. Bu da bir goruştur.
Namazda dizler dikilerek oturulmaz. Dil alimlerine gore “ik”nın manası; ayak tabanları yerde olduğu hÂlde dizleri dikerek oturmaktır. Hadis ehline gore bu kelimesinin manası, ayak parmakları yerde olduğu hÂlde dizler uzerine cokmektir.
Namaz kılan kimse namaz sırasında elbiseyi cekmek ve sarkıtmaktan sakınmalıdır. Buna sedil denir. Sedil, ayakta iken elbisenin kenarlarını yere sarkıtmaktır. Bir goruşe gore: “Sedele” ve “Sedene” aynı manÂyı ifÂde eder. Harflerin cıkış yerleri birbirine yakın olduğu icin bazen lam ve nun yer değiştirir. SidÂnetu’l-Ka’be/Ka’benin muhafızları ifadesi buna ornek olarak gosterilebilir. Ka’be’nin muhafızları Ka’benin ortusunu sarkıtırlardı. Ka’be’ye ortulen kumaşa, SidÂnetu’l-Ka’be denir. Bu dil ehlinin goruşudur.
Hadiscilere gore sedel: “Kişinin elbisesine sarılıp ellerini yenin icine koyarak, o şekilde secde ve rukû yapmasıdır.” Yahudiler namazlarında boyle yaptıkları icin muslumanlar onlara benzemekten men edildiler. Kamis olarak bilinen giysi de boyledir. Eller gomlek icinde rukû ve secde yapılmaz. Ancak, bu giysi geniş olursa, elleri icinde iken rukû yapabilir. Veya elinin birisi icerde, diğeri gomleğin dışında olduğu hÂlde secde yapabilir. Ancak secdede her iki elin elbisenin icine sokulması mekruhtur.
Fakihlerden birisi “sedel” hakkında ucuncu bir goruş ileri surerek şoyle demiştir. Sedel; izar denilen ve bel kısmından aşağıyı orten elbisenin ortasını başın ustune koyup, iki yanını sağ ve sol taraflardan omuzların ustune koymadan sarkıtmaktır. Bu goruş, sonraki alimlerden birisine ait olup, bana gore herhangi bir değeri yoktur. Bence bu goruşler icinde ilk ikisi guzeldir.
Namaz sırasında elbisenin toplanması (keff) yasaklanmıştır. Keffin, manası, secdeye giderken onden veya arkadan elbiseyi cekerek kaldırmaktır. Gomleğin uzerine izar denen ortunun sarılmasını da mekruh goruyorum. Cunku o bir ceşit elbiseyi toplamaktır.
İmam Ahmed bin Hanbel’in bu hareketi mekruh gorduğu rivayet edilmiştir. Omer bin el-Hattab‘ın cocuklarının birinden bunun yapılmasıyla ilgili ruhsat olduğuna dair rivayet vardır. Şoyle ki: Hz. Peygamber (s.a.v) sarığını gomleği uzerine bağlayarak namaz kılmıştır.
Bu toplama, bazen baştaki saclarda olur. Sacları kafanın ustunde topuz yaparak namaz kılmak mekruhtur. Bir hadisi şerifte:
“Yedi organ uzerine secde yapmakla, sacı ve elbiseyi toplamamakla emrolundum” (Buhari, Salat, 283; Muslim, Salat, 227; Ebu Davud, Salat, 156; Tirmizi, Salat, 88; İbnu Mace, Salat, 58.) buyurulmuştur.
__________________
Namazın kılınış şekli ve edepleri
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Namazın kılınış şekli ve edepleri