18 Mart 2016 Cuma 00:10:00

Muslumanlar icin Mekke'de yaşanan hayat, kelimenin tam manasıyla cile ve ızdırap mevsimiydi. Boyle bir donemde Allah Resûlu (s.a.s.), ashabına salih amel, sabır ve sadakati tavsiye ediyor ve onlara ileride yaşanacak guzel gunlerin mujdesini veriyordu.

Efendimiz (s.a.s.), peygamber olmasıyla beraber her fırsatı değerlendiriyor ve adeta arkasında, oturup konuşmadığı, muhatap olup da elinden tutmadığı ve gemisine alıp da kurtarmadığı bir tek insan bırakmak istemiyordu. Ancak Mekkeliler bu icten cağrıya kulaklarını kapatıyor, Allah Resûlu'nun yanında olanlara ise akla hayale gelmedik zulumler yapıyorlardı. Artık Muslumanlar icin Mekke'de yaşanan hayat, kelimenin tam manasıyla cile ve ızdırap mevsimiydi. Zalimler sistemli bir şekilde zulumlerini artırıyor ve bu şekilde İslam guneşini sondureceklerini duşunuyorlardı. Boyle bir donemde Allah Resûlu (s.a.s.), ashabına sabır tavsiye ediyor ve onlara ileride yaşanacak guzel gunlerin mujdesini veriyordu.

SABREDİN EY YÂSİR AİLESİ!
Hz. Habbab İbn Eret'in (r.a.) ifadesiyle Mekke'de eza ve cefanın doruğa ulaştığı gunler yaşanıyordu. Butun ashab inim inim inliyordu... İşte yine boyle bir gunde Resûlu Ekrem (s.a.s.), yanlarından gecerken kendisine dolu dolu gozlerle bakan Hazreti YÂsir'e, “Sabredin ey YÂsir ailesi!” buyurarak onlara sabır telkin ediyordu. İman davasında ağır imtihan gecirenlerden ve muşriklerin şiddetinden nasibini alanlardan biri de Habbab İbn-i Eret'ti (r.a.). Cıplak halde dikenler icerisinde suruklenir, Hazreti Bilal gibi (r.a.) demir gomlek giydirilip gunun en sıcak vakitlerinde guneş altında tutulup adeta vucudunun yağları eritilir, guneşte veya ateşle kızdırılmış kayaların uzerine ya da yakılan ateşin icerisine cıplak halde sırtustu yatırılıp uzerine bastırılır, kaya soğuyuncaya veya ateş sonunceye kadar oylece tutulurdu.

İMTİHAN NE ZAMAN BİTECEK?
Bazen de Ummu Enmar tarafından kızgın demirle başı dağlanırdı. Fakat o, yapılan butun bu işkenceler karşısında direnip sabreder, yuce davasından donmez, muşriklerin baskılarına boyun eğmez ve şirk duşuncesini ifade eden sozler soylemezdi. Muşriklerin yaptıkları eza ve cefalar oylesine tahammulu zor bir hÂl almıştı ki Hazreti Habbab, kendisi gibi işkenceye maruz kalan Muslumanları alıp Beytullah'ın golgesinde burdesine burunmuş oturan Allah Resûlu'nun (s.a.s.) yanına giderek hallerini arz etmiş ve “YÂ Resûlallah! Bizi dinimizden dondurmelerinden korktuğumuz şu kavme karşı bizim icin Yuce Allah'tan yardım dilemez ve dua etmez misin?” demişti.

SİZ DE EZA VE CEFAYA MI MARUZSUNUZ?

Resûl-i Ekrem Efendimiz ise ona tenbih edalı bir tonla: “Siz de eza ve cefaya mı maruzsunuz? Sizden evvel fert, inandığından dolayı alınırdı, hendeğin icine atılırdı. Testere ile ortadan kesilirdi. Sonra da demir taraklarla eti kemiğinden ayrılırdı da dininden donmezdi. Allah bu işi tamamlayacaktır ama siz acele ediyorsunuz. Gun gelecek herhangi bir kadın, San'a'dan Hadramut'a kadar tek başına seyahat edecektir de Yuce Allah'tan başka hicbir şeyden korkmayacak; ancak varsa koyunu hakkında kurt saldırmasından kaygı duyacaktır!” (BuhÂrî, MenÂkıb 25) diyerek onlara gelecekteki guzel gunleri mujdelemiş, ardından da yardım etmesi icin Allah'a dua etmişti. İnsanoğlu bu dunyaya imtihan icin gonderilmiştir. Bu imtihan sayesindedir ki, yetenekleri gelişir ve boylece cennete, Allah'ın hoşnutluğuna ve O'nun cemÂlini gormeye layık hale gelir. Bu yolda imtihan gereği zorluk ve sıkıntı aşamalarını gecmek ancak sabırla mumkun olur. Sabır, mumini Allah'la beraber olma ufkuna ulaştıracak, Allah'ın mujdesine kavuşma mutluluğuna eriştirecek bir ahlÂki sıfattır.

SOZUN OZU
1- Efendimiz (s.a.s.) zor zamanlarda sahabilerine sabır ve sadakati tavsiye ediyor.
2- Sabır, mucadele etmenin başka bir adıdır.
3- Huzura giden yollar sabır taşlarıyla oruludur.

ORNEK HAYATLAR
HAYRA MEYYAL FITRATI HAYRA ZORLAMAK LAZIM!
Fakir oğrencilerin barınacakları yurdun inşası icin yapılan yardım toplantısında ilk defa para veren bir tanıdık anlatıyor: “İlk defa boyle bir yardım yaptığım gece eve geldiğimde, şeytan kulağıma cok para verdiğimi soyluyor; ertesi gun bu miktarı yarıya duşurmemi telkin ediyordu. İşin doğrusu, iyi miktarda yardım vaad etmiştim. Hatta o gece paranın miktarından olsa gerek kalbime ağrılar giriyordu. Sonraki yardımlardaysa bu işin manevi hazzına ermekten olsa gerek artık insanların hayrına işlerde bir himmetim olmazsa yani para vermesem, himmet etmezsem rahatsız oluyordum.”

Evet, hayra meyyal fıtratı hayra zorlamak lazım. İşlenmeyen demirin pas tutması mukadderdir. Fıtrat başta nezih olsa da insan guzelliklere ruhunu kapatır, ben değişmem derse, egonun ve nefsin rehberliğini kabullenirse elbette hayra doğru yol alamaz. En kotu işlerin faili olan insanlarda dahi hayra ait meyillerin gorulmesi, işlenen suclardan pişmanlık duyulması insanın zamanla kirlenen, kirletilebilen temiz yaratılışına işaret eder.

HAYIRLI İŞLERDE ISRARCI OLUNMALI
Odullu bir yabancı filmde -ki konusu gercek hayattan alınmaydı, yani film bir insanın belgeseliydi- yedi kişiyi olduren bir kadının hayatı anlatılıyordu. Filmde, idama mahkûm edilen kadın, en yakın arkadaşına hayatta iyi kalabilmek icin verdiği mucadeleyi gozyaşlarıyla anlatıyordu. Belki bizler de manevi cinayetlerimizle kalbimize ve ruhumuza zehirli hancerler saplıyor ve sonsuz Âleme, Allah'ın rızasına ait cok şeyler kaybediyoruz. Nezih yaratılan fıtratımızı zirveye ulaştırmak, olmeden once olmek icin nefse hayırlı işlerde ısrar etmek gerekir. İkinci bir fıtrat kazanma, “nefs-i emare”den kurtulmak demektir. Emmareden kurtulmak icinse nefse surekli ısrar etmek gerekiyor.

BİR SORU BİR CEVAP

Cemaatle namaz kılarken saf duzeni nasıl olmalı?
Bu soruyu bize Zekeriya Kaya Bey soruyor: Oncelikle “İki ve daha yukarısı cemaattir.” (BuhÂrî, Ezan 35) hadisi şerifinin gereğince en az iki kişinin olması cemaatin oluşması icin yeterlidir. Hatta imamın yanında bir kadın veya buluğ cağına ermiş bir cocuk da bulunsa cemaat olur. Eğer namaz bu şekilde iki kişiyle kılınacak olursa, ikinci kişi imamın sağ arka tarafına durur. Ancak bu kişi imamdan geride olmalıdır.

İMAM ONDE VE ORTADA DURUR
Şayet cemaat olarak bir erkek ve bir de kadın varsa, erkek imamın sağ gerisine dururken kadın da o erkeğin arkasına durur. Cemaat sadece bir kadından ibaret olursa kadın imamın arkasına durur. İmamın arkasında iki veya daha fazla erkek cemaat bulunacak olursa, bunlar imamın arkasında saf bağlarlar. Şoyle ki, bunlardan birincisi imamın tam arkasına dururken diğeri onun sağına durur. Ucuncu kişi birincinin soluna, dorduncu ikincinin sağına vs. olmak uzere saf tutarlar. İmam devamlı ortada bulunur. İmamın arkasına once erkekler saf olur, onların arkasına cocuklar ve eğer varsa onların da arkasına kadınlar durur.

SAFLARDA BOŞLUK OLMAMALI
Bir saf dolmadan arka safa durulmaz ve mumkun olduğunca saflar arasında boşluk bırakmamaya ozen gosterilir. Oyle ki omuzlar birbirine değecek şekilde saflar sık bağlanır. Ve safta duranların hepsinin aynı hizada intizamlı bir şekilde durmasına itina gosterilir. İmamın da safların sık ve duzgun olması icin cemaati uyarması ve gerektiğinde mu- dahil olması guzel bir davranıştır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) cemaatin saflarını kontrol eder ve saflardaki bozukluğa bizzat mudahalede bulunurdu. Namazda safların duzgun tutulmasını emreder ve safların karışık ve duzensiz olmasının saf tutan muminlerin kalplerine ihtilaf ve karışıklık sokacağını ifade buyururlardı. (Muslim, SalÂt 122)

TEFEKKUR ATLASI

“Ben kendimi beğenmiyorum beni beğenenleri de beğenmiyorum!”
Bediuzzaman Hazretleri: “Ben kendimi beğenmiyorum. Beni beğenenleri de beğenmiyorum.” der. Belki insan; yaratılışını, bunda ne kadar iradesi ve dahli olduğunu ciddi manada duşunse kendini beğenmez. En azından gurura, kibre kapılmaz. Kur'an'ın ifadesiyle “Atılan bir sudan” yaratılan insan kul olduğunu, yaratılmış olduğunu bilir. Bunu hayatının butun anlarında hissetmese de kalbi ve zihni bu fikre inandığı surece manevi huzur icinde olur.

BEN NE DERSEM O OLUR!
İstisnaları haric butun beşeri ihtirasların, kavgaların, psikolojik travmaların temelinde “ben” vardır. Her şeyi en iyi bilen “Ben”. Ben duygusu yuksek olan insanlardan fazla hazzedilmediğini, iş gereği bazı munasebetlerin hoşca tutulduğunu gorursu- nuz. Bazen de ciddi tavırlar takınılır ve bu insanlardan uzak durulur. İnsanların bu kadar mesafeli yaklaştığı bir insanın acaba Hak katındaki değeri nedir? Hele de bu insanlara Hak dostları uzaksa, maddeten değil manen boyle bir uzaklık varsa...

BİR ÂYET
“Ey iman edenler! Allah'ın hukukunu gozetin, onun hukukunu ihlal etmekten sakının, O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda mucahede edin ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız.” (Maide, 5/35)

BİR HADİS
Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde şoyle buyuruyor: “Oluyu mezara kadar uc şey takip eder: Coluk cocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi doner, biri kalır. Coluk cocuğu ve malı doner, ameli ise kendisiyle kalır.” (BuhÂrî, Rikak 42)
__________________