Ortunme yaratılışın gereğidir
Ortunme, insanı zinaya goturen yolları kesen en onemli etkenlerden birisidir. Ortunme fıtridir, yaratılışın gereğidir. Bakınız Bediuzzaman Hazretleri bu meseleyi mealen nasıl izah ediyor:
Ortunme, kadınlar icin gayet tabiidir ve fıtratları bunu gerektirir. Cunku kadınların kendilerini sevdirmeye, nefret ettirmemeye ve aşağılanmaya maruz kalmamaya karşı tabii bir meyilleri vardır. Sonra kadınların % 60-70'i ihtiyarlık ve cirkinlik gibi sebeplerden dolayı kendisini herkese gostermek istemez. Veya kıskanclık sebebi ile kendinden daha guzellere nispetle cirkin duşmemek ister. Tecavuz ve suclamalardan korktuğundan, saldırıya maruz kalmamak ve kocası nazarında hainlikle suclanmamak icin fıtraten ortunmek isterler.
Malumdur ki, insan sevmediği kimselerin bakışından sıkılır, rahatsız olur. Hem ahlaken bozulmamış guzel bir kadın nazik ve hadiselerden cabucak etkilendiğinden bakışlardan elbette sıkılır, hatta bu dikkatli bakışlardan "Bu alcaklar bizi goz hapsine alıp rahatsız ediyorlar" diye şikÂyette bulunan pek cok hanım vardır.
Demek ki, medeniyetin ortunmeye karşı cıkması, bir manada kadınlık Âlemine ait tabii ve fıtri kanunlara karşı cıkmasıdır. Halbuki Kur'an ortunmeyi emretmekle birer şefkat Âbidesi, sonsuz ve kıymetli bir hayat arkadaşı olabilecek kadınları kucuk duşurmekten, aşağılanmaktan, esirlik ve sefillikten kurtarıyor.
Hem kadınlarda yabancı erkeklere karşı fıtraten bir cekingenlik vardır. Cekingenlik ise ortunmeyi gerektiriyor. Ayrıca kadının tabiatı ortunme ile yabancı erkeklerin şehevi arzularını acmamayı ve tecavuze meydan vermemeyi emreder. Bu gibi kotu duşuncelere dur diyecek aşırılıklara set cekecek olan şey, kadının kalesi hukmundeki tesetturudur.
Gunumuzde kadının icinde bulunduğu icler acısı durum, genclerimizin icine duşmuş olduğu ahlaki bunalım ve bu durumun meydana getirmiş olduğu pek fena yan tesirler, tesettur aleyhinde olanların, ortunme emrine "esirliktir" diyenlerin yuzune karşı şamar gibi iniyor.
Kadın ve erkek arasındaki gayet şiddetli olan muhabbet ve alaka sadece dunyaya ait bir ihtiyactan dolayı kaynaklanmaz. Bir kadın kocasına yalnız dunya hayatına mahsus bir hayat arkadaşı değildir. Ebedi hayatta da kadın yine kocasına ebedi bir hayat arkadaşı olacaktır.
Oyleyse kadının ileride kendisine ebedi bir arkadaş olarak kalmaya devam edecek kocasından başkasına ilgi, alaka ve samimiyet duymaması, kocasından başkasının bakışlarını kendi guzelliğine cekmemesi, kocasını bu hususta darıltmaması ve kıskandırmaması gerekmektedir.
Cunku mu'min bir kocanın, kendisinde bulunan iman sebebi ile hanımıyla olan alakası yalnız dunya hayatına ve guzellik vaktine mahsus değil ve gecici bir sevgi de değildir. Bu alaka kadının ahirette kocasına ebedi bir hayat arkadaşı olması yonu ile esaslı ve ciddi bir sevgi, bir hurmetle alakalıdır. Hem yalnız genclik ve guzellik vaktinde değil, belki ihtiyarlık ve cirkinlik zamanında dahi o ciddi sevgi ve hurmeti taşır. Elbette buna karşılık kadının da kendi guzelliklerini kocasının nazarına has kılması ve sevgisini sadece ona gostermesi insanlık gereğidir.
Bir ailenin mutluluğu bey ve hanımın birbirine emniyet duyması, samimi bir hurmet ve sevgi gostermesi ile meydana gelir. Tesettursuzluk ve acık sacıklık ise bu emniyeti bozar, karşılıklı hurmet ve sevgiyi de kırar.
Neslin coğalması herkesce istenen bir şeydir. Hicbir millet ve idare bunun aksini savunmamıştır. Peygamber Efendimiz, "Evlenin, coğalın. Ben kıyamette sizin cokluğunuzla iftihar edeceğim" (İbn Mace, NikÂh 1) buyurmuştur. Halbuki acık sacıklık evlenmeyi coğaltmıyor, azaltıyor. (Bugun icin bazı Avrupa ulkelerinde evlenme primleri verilerek evlilik muessesesinin diriltilmesine calışıldığı bir gercektir.)
Ustelik memleketimiz Avrupa'ya kıyas edilemez. Cunku Avrupa ulkeleri soğuk tabiatlı yerlerdir. Asya Âlem-i İslam kıtası ise ona nispeten sıcak memleketlerdir. Bilindiği gibi cevrenin insan ahlakı uzerinde tesiri vardır. Hassas ve alıngan mizaclı olan sıcak ulke insanlarının şehevi hislerini de devamlı tahrik edecek olan acık sacıklık elbette pek cok suiistimale, israflara ve neslin zayıflığına sebeptir. Bir ayda veya yirmi gunde olabilecek fıtri ihtiyaca karşılık her birkac gunde kendini israfa mecbur zanneder. O zaman her ayda on beş gun kadar hayız gibi arızalar munasebeti ile kadına yaklaşmamaya mecbur olduğundan nefsine mağlup ise fuhşiyata da meyleder. (Lem'alar, 24. Lem'a, s. 318-323)
İslam'ın ongorduğu bir ortunme şekli var mı?
İslam'da şekil itibariyle sabit bir kıyafet tarzı olduğu soylenemez. Ne Peygamber Efendimiz, ne de Sahabe-i Kiram icin hususi bir kıyafet şekli yoktur. Zaten İslamiyet gibi butun insanlığı kuşatan evrensel bir dini bağlayıcı kıyafetler icinde değerlendirmek onun evrenselliğine terstir. İnsanlığın İftihar Tablosu'nun hayatı boyunca giyim kuşamına bakınca tek tip bir kıyafetle karşılaşmayız. Allah Resulu, bazen peştamal, bazen urba, bazen guzel bir entari giyerdi.
Abdullah b. Cabir şoyle demektedir: "Vallahi ay ışığında uzerinde bir entariyle, gomleğiyle Allah Resulu'nu gordum. Bir kimse uzerindeki giysiyle ancak bu kadar guzel olabilirdi." Bir başka sahabi ise bir gun Allah Resulu'nun sırtında gorduğu guzel bir gomleği ister. Allah Resulu de cıkarıp kendisine hediye eder.
Onun hayatında bir kıyafet standardına, boyle bir telkine rastlamak mumkun değildir. Toplumda genelde kabul edilen kıyafet tarzı neyse Allah Resulu aynısını veya bir benzerini giyerdi. Bazen bunu da değiştirerek ve geliştirerek giyerdi. Bugun giyilen siyah cubbelerin Hz. Peygamber'e dayandırılması da doğru değildir. Allah Resulu genelde goz alıcı beyaz giyerdi. Beyaz, kırmızı, bazen de yeşil giydiği olurdu.
Kostumun şekline ve rengine takılıp kalınmamalıdır. Bunlar tartışma konusu haline getirilerek asla ihtilafa sebebiyet verilmemelidir. İşte ecdadımız Osmanlılar, İslam'ı almış ve onu kulturumuzle kaynaştırmışlardır. Kılık-kıyafeti ile değil, alması gerekenleri almış, Kayı boyu kendi ulkesinde ne giyiniyorsa onu da devam ettirmiş ve zamanla geliştirmiştir. Pişdonları ve cepkenleriyle ihtişam donemlerimize ait kıyafetimizle, deriden yapılmış kostumlerimizle de uzun zaman Avrupa'da ornek alınmıştır.
Ortunme Allah'ın emridir
Cahiliye devrinde başını orten kadınlar, başortulerini enselerine bağlar veya arkalarına salıverirlerdi. Allah Teala, Nur Suresi'nin 30-31. ayet-i kerimeleriyle İslam'dan onceki bu Âdeti kesinlikle yasaklayarak mu'min kadınların ?kendiliğinden gorunen haric? ziynetlerini, ziynet yerlerini acmamalarını ve başortulerini, saclarını, başlarını, kulaklarını, boyun, gerdan ve goğuslerini iyice ortecek şekilde yakalarının uzerine salmalarını emretmiştir.
Hz. Aişe, "Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eyleye, Yuce Allah, 'Mu'min kadınlar başortulerini yakalarının uzerine salsınlar' ayetini indirince, onlar eteklerinden bir parca keserek, onunla başlarını orttuler" (Buhari, Tefsir-u Sureti'n-Nur 13; Ebu Davud, Libas 33) der.
Bu ayet-i kerime nazil olunca, ensar ve muhacir kadınların, eteklerinden bir parca keserek, onunla başlarını ortmeye acele etmeleri, Hz. Aişe'nın ablası Hz. Esma'nın, ince bir elbise ile Hz. Peygamber'in huzuruna cıktığı zaman, Efendimizin, "Ergenlik cağına gelen bir kadının elleri ve yuzu dışında kalan yerlerini gostermesinin caiz olmadığını" (Ebu Davud Libas, 32) bildirmesi kadınların yukarıda sayılan ziynet yerlerini ortmekle yukumlu olduklarına işaret etmektedir.
Yine Hz. Peygamber'in, bileklerinin dort parmak yukarısını işaret ederek "Allah'a ve ahiret gunune iman eden bir kadına, ergenlik cağına gelince yuzu ve şuraya kadar elleri haric, herhangi bir yerini acması caiz değildir" (Ebu Davud, Libas 33) buyurması, soz konusu ayetteki emirlerin bağlayıcı olduğuna delildir.
Burada bir de Allah Resulu'nun "KÂsiyÂtun ÂriyÂtun" ifadesiyle anlattığı "ortulu acıklar" uzerinde bir iki cumleyle duralım. Bir hanımın giyinip ortunmesinden maksat, bedenindeki cazibesini gizlemesi, bakanları tahrik etmemesidir. Efendimizin bu ifadelerinden anlaşıldığına gore giyilen şey icini gostermeyecek şekilde kalın olmalı, aynı zamanda vucudun hatlarını da belli etmemeli.
Ortunmenin gayesi nedir?
Dinimizin emrettiği ortunmeden maksat, kadının ziynetini ve ziynet yerlerini eşi veya mahremi olmayan erkeklere gostermemesi ve yabancı erkekler tarafından gorulmesine meydan vermemesidir. Bu itibarla ortunun; sacın, ten renginin veya ziynetlerin gorunmesine engel olacak kalınlıkta, vucut hatlarını gostermeyecek nitelikte olması gerekir. Bu konuda, yukarıda meali zikredilen hadis-i şerifler dışında, daha pek cok hadis-i şerif bulunmaktadır. (Muslim, Libas 34, Cennet 13; Musned, 2/356)
Ahzap Suresi'nin 60. ayetinde de "Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mu'minlerin kadınlarına soyle: (Evden cıkarlarken) ustlerine vucutlarını iyice orten dış elbiselerini giysinler. Bu, onların iffetli bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar" buyurulmaktadır.
Bu ayette Musluman hanımların evlerinden cıkarken, ustlerine vucut hatlarını belli etmeyecek bir dış elbise almaları, ev kıyafetiyle sokağa cıkmamaları emredilmektedir. Nur Suresi'nin 60. ayetinde ise, yaşlanmış kadınların, 31. ayette ortulmesi emredilen ziynet ve ziynet yerlerini ortmek kaydı ile (manto, pardosu, carşaf gibi) dış elbiselerini ustlerine almadan dışarı cıkabilecekleri belirtilerek şoyle buyrulmaktadır:
"Bir nikÂh umidi beslemeyen, cocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini, (yabancı erkeklere) gostermeksizin, dış elbiselerini cıkarmalarında, kendilerine bir vebal yoktur. Yine de dış elbiseli olmaları, kendileri icin hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir."
Sonuc olarak, kadınların, vucudun el, yuz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan erkekler yanında, vucut hatlarını ve rengini gostermeyecek nitelikte bir elbise (ortu) ile ortmeleri, başortulerini, saclarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice ortecek şekilde yakalarının uzerine salmaları, dinimizin, kitap, sunnet ve İslam Âlimlerinin ittifakı ile sabit olan kesin emridir. Muslumanların bu emirlere uymaları dinî bir vecibedir.
"En guzel elbise, takva elbisesidir"
Rabbimiz bir ayet-i kerimede şoyle buyuruyor: "Ey Âdem'in evlatları! Bakın size edep yerlerinizi orteceğiniz giysi, susleneceğiniz elbise indirdik. Fakat unutmayın ki en guzel elbise, takva elbisesidir. İşte bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Olur ki insanlar duşunur de ders alırlar." (Araf, 7/26)
Elbiseden de onemli olan, takva duygusu ve hay hissidir. Ortulmesi gereken yerleri ortmek, namusu korumanın ilk şartıdır. Allah'ın hikmeti, diğer pek cok canlı varlığın yapısına, hay ve ortunme duygusu koymayıp sağlam, guzel ve doğal bir elbise vermiştir.
Sadece hay duygusu verdiği insanı cıplak yaratmıştır. Boylece insan, hem ortunme emrini tutmanın sevabına ermekte, hem de dunyadaki halifelik gorevini ispatlamaktadır. Cunku butun yeryuzune yayılan hayvan ve bitkilerden ve diğer maddelerden elde ettiği giyecekleri yapıp giymekle, butun yaratıklar uzerindeki tasarruf ve yonetme gucunu, halifeliğinin tezahurlerinden birini gostermektedir.
Ortunme butun varlıklar icinde yalnızca insana mahsus bir ozelliktir. Cıplaklık, insanlığın her doneminde, vicdan ve sağduyu tarafından daima hayÂsızlık ve arsızlık olarak nitelendirilmiştir.
Dinimizin ortunme emri, insanın ruh sağlığını, fıtri (yaratılıştan olan) yapı ve onurunu, toplumun genel ahlakını koruma, insanlar ve cinsler arası ilişkilerde dengeyi gozetme, ayrıca insanın haysiyetine yaraşır bir cinsi hayat ve aile hayatı kurma gibi amaclara yoneliktir. Ortunme cizgilerinin kadın ile erkek icin farklı hukumlere bağlı olması, bu iki cinsin yaratılışlarındaki farklı ozellikler gozetilerek yapılmış bir ayırımdır.
Peki başortusu takmayan iffetsiz midir? Şuphesiz başını ortmeyen kadınlarımıza iffetsiz demek mumkun değildir. Ayrıca her başını orten kadına da iffetli demek isabetli olmayabilir. Başını orten ve ortmeyen kadınlar arasında namuslu ve iffetli olanlar bulunduğu gibi, namus ve iffetten yoksun olanlar da bulunabilir.
Ancak meseleye İslam ahlakı ve ahkÂmı acısından bakarsak, hukum bir olcude değişmektedir. İslam, kadın ve erkeğin vucudunda bazı yerlerin avret olduğunu, bunların yabancılara (namahrem olanlara) gosterilmemesi gerektiğini bildirmiş, insanların gozleri ve elleri ile de zina yapabileceklerine işaret etmiştir. (Buhari, İstizan 12; Muslim, Kader 20)
Toplum icinde kadının ve erkeğin avret yerlerine şehvetle bakacak insanlar her zaman ve her yerde bulunabileceğine gore, bunu bilen bir Musluman'ın avret yerlerini acarak dışarı cıkması, İslami namus ve iffet kavramını zedeleyen bir davranış olmaktadır. Başortusu de kadının avret yerlerinden olan başını ve boynunu kapatan bir ortu olduğuna gore mesele bu şekilde değerlendirilmelidir.
Bu zamanda tesettur olur mu?
Zannediyorum bu soru değişik mekÂnlarda sizin de kulağınıza gelmiştir. Bir belediye otobusu icindeydim. Tam onumde iki yaşlı insan oturuyordu. Aralarında konuşuyorlardı. Bu sırada otobuse iki başortulu genc kız bindi. Yer olmadığı icin on tarafta ayakta dikiliyordu. Onumde oturan yaşlı hanım, yanındaki kişiye koluyla durterek "Şunları goruyor musun?" dedi. Kadın, "Evet, goruyorum ve cok uzuluyorum. Yazık bu genclere... Hadi eskiden başımızı ortuyorduk. Ama şimdi modern cağdayız. Hic bu asırda boyle kılık kıyafet olur mu? Bu cağ dışılıkla bir adım ileri gidemeyiz" diye cevap verdi.
Maalesef ulkemizde boyle duşunen insanlar da var. Oncelikle şunu ifade edelim ki tesetturun, zamanla hicbir alakası yoktur. İnsan farklı ve acayip kılık-kıyafete girebilir, ama kafası calışabilir. Mesela Almanya'da bir donemde kadın-erkek herkes başlarına kalpak giyiyorlardı. Başına kalpak giyen Alman aptallaşmamış, sanayisi ve tekniğiyle ustun gelmiştir. Dune kadar Avrupa başını kapatıyordu. Onların başlarını kapatmaları, gelişmelerine mani olmamıştır. Bu meselenin devirle hic ilgisi yoktur.
Bu meseleyi medeniyetle telif etmek de mumkun değil. "Medeni insan acık gezer" sozu cok anlamsız. Medeniyet, eski devirlere nispeten onlardan, onların tarz-ı hayatından uzak olmak ise, vahşet devri, acıklık sacıklık olarak İslam'ın gelmesiyle terk edilmiştir. İslam gelmiş, tesetturu emretmiştir. Tesettur, cazip hale getirilmiş, mukemmelleştirilmiş, olgunlaştırılmış ve kadının sevdiği bir kıyafet haline getirilmiştir.
Dolayısıyla medeniyet, cok eski devirlere ait şeyleri yaşamamak ise, bugunku cırılcıplaklık, İslam'dan evvel Cahiliye devrinde yaşanan şeylerdi. Cırılcıplak, acık sacık dolaşmak şayet medeniyet ise, ormanlarda yamyamlar, tamtamlar goğuslerini de acarak gezmektedirler.
Kadının kılık kıyafetine şiddetle reaksiyon gosterenler neyi savunuyorlar? Nicin bu konuda ısrar ediyorlar? Bunu anlamak mumkun değil. Zannediyoruz ki bu duşunce sahipleri, başkaları hakkında bir hukum olarak savurdukları yobazlık icinde kendileri bocalamaktadırlar. Yobazlık, delilsiz, mesnetsiz bir kısım iddialara kalkışmak demektir. Mu'minin iddia ettiği şeylerde, delili cok kuvvetlidir.
Sorularla İslamiyet.
Sorularını veya Ek Bilgi icin ozel mesaj.
__________________
İslam'ın ongorduğu bir ortunme şekli var mı? Ortunmenin gayesi nedir?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İslam'ın ongorduğu bir ortunme şekli var mı? Ortunmenin gayesi nedir?