Asrı Saadet'te “Musluman evi” deyince sokaklara arı uğultusu gibi Kur'an seslerinin taştığı evler anlaşılırdı. Burası Medine idi.
Mekke'de de yeni Musluman olmuş ailelerde, evler, eşlerin birbirleri ile Kur'an muzakere ettiği mekanlardı.
Bir Dar'ul Erkam vardı, eğitim yurdu, sevgi ocağı ve şifa merkezi... Orada Kur'an'la ışıyan, Rasulullah'ın kalbinden beslenen bir kandil yanardı... İnsanlar Musluman oldukca Dar’ul Erkam'daki ışığı evlerine taşırlar, bir kandil de orada yanmaya başlardı.
Darul Erkam'da Kur'an talimi olur, bir Musluman kişiliği inşa edilirdi. Sevgi alış - verişi olur, bir Musluman kardeşliği doğardı. Ve hem odulleri hem de baskıları ile yıpratıcı olan Mekke ortamında bedeni ve yureği yaralananlar icin şifa dağıtılırdı.
O zamandan bu zamana, Muslumanların bir araya geldiği butun evlerde bir Dar’ul Erkam iklimi yaşanır.
Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem “Evlerinizi kabirlere cevirmeyin.” (Muslim, Musafirin, 212) buyurmuştu.
Musluman evleri diri yureklerin bulunduğu evlerdi. Kur'an dirilik getirirdi o evlere, Rasulullah'ın onderliği dirilik getirirdi.
Allah Teala Kur'an-ı mubinde “Ey iman edenler! Allah Rasulu sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah'ın ve Rasulu'nun davetini kabul edin......” (Enfal, 24) buyurmuştu.
Allah ve Rasulu'nun yaptığı davet “hayat verici – dirilik taşıyıcı” bir davetti. Kur'an'dan ve Rasulullah'ın onderliğinden mahrumiyet, bir anlamda diriliğin kaybı idi. Evler bu hayat iksirinden mahrumsa, evler kabristanlara donmuş demekti. “İman edenler” bu ihya cağrısını işitenler ve bu cağrıya “Lebbeyk” cevabı verenlerdi.
Rasulullah salllahu aleyhi ve sellem “Kalbinde Kur'an'dan bir miktar bulunmayan kimse harap bir ev gibidir.” (Tirmizi, Fezaili'l- Kur'an, 18) buyurmuştu.
Yurekler harap bir ev gibi olunca, harap yureklerin bulunduğu evler de kabristanlara donerdi. Yureklerde Kur'an'dan bir miktar bulundurmak, Kur'an'a bir yerinden tutunmak demekti. Kalbine Kur'an'dan hayat taşımak, hayatını Kur'an’ın hayat damarı ile buluşturmak demekti.
Allah Rasulu sallahu aleyhi ve sellem, “Bir cemaat Allah'ın evlerinden bir evde toplanır, Allah'ın kitabını okur ve aralarında muzakere ederlerse, uzerlerine sekinet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teala da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.” (Muslim, zikir, 38) buyurmuştu.
Camiler Allah'ın evi idi ama Kitabullah'ın okunduğu butun evler de Allah'ın evi olmaya namzetti. Aslında yeryuzunu mescid kılan Allah, İsmi Celalinin zikredildiği, Kelam-ı kadiminin muzakere edildiği her evi Zatına izafe edebilirdi. Orası sekinete mazhar olurdu, orayı ve oranın sakinlerini rahmet kaplardı. Melekler onları kuşatırdı. Ve lutf-u ilahiye bakın ki, o kutlu evlerin sakinleri, Allah Teala'nın nezdinde bulunanlara bizzat Zat-ı Bari tarafından takdim edilmeye layık olurlardı.
Nelerden bahsediyoruz şu kulluk kadrimizle...
Rabbani bağışlar soz konusu Kur'an iklimine girince...
Sekinet...
Rahmet...
Melek kuşatması...
Ve Allah Teala'nın nezdinde anılmak...
Bunların hepsi, Rasulullah'ın hitap ettiği nesil icin derin anlamlar ifade etmekteydi.
Onun icin Kur'an tum “Musluman evleri”nin hakim sesiydi.
Cunku onda;
Hidayet vardı.
Oğut vardı.
Rahmet vardı.
İkaz, uyarı vardı.
Şifa vardı.
Doğru haber vardı.
Hak ve Batılı birbirinden ayıran (furkan) olculer vardı.
Ve o dirilik kaynağı idi.
Kur'an'ı şifa ve rahmet kaynağı gibi okudular.
Okudular, anladılar ve anladıklarını hayata taşıdılar. Omurleri boyunca “Canlı Kur'an” olmak gibi bir hedefe koştular.
Onun her bir ayeti uzerinde tefekkur ettiler. Uzerinde uzun uzun duşunup, onu ozumsediler.
Ona sımsıkı sarıldılar.
Hayatlarını sık sık Kur'an olculerine vurdular, o olculere uymayan yanlarını kesip attılar.
Kur'an'dan asla şuphe etmediler.
Allah'ın ayetlerine karşı asla buyukluk taslamadılar.
Allah'ın ayetlerini kucuk bir baha karşılığında takas etmediler.
Kur'an'da acık hukumler dururken, gerek kendi nefislerinin gerek başka hesapların peşine duşmediler.
Kur'an hukumlerini bolmeye, parcalamaya yonelmediler.
Ayetleri anlamaya calıştılar ama tartışmadılar, didiklemediler.
Ayetleri gizlemediler, Kur'an'a hakaret edilen ortamda bulunmadılar.
Ve Kur'an'dan kopmadılar. Bir ayeti red ve inkar kitaplarında yer almadı.
Bu hukuku Kur'an bildirmişti onlara ve onlar, Rasulullah'ın terbiyesinde bu hukuka en ustun bağlılığı gosterdiler.
Her Musluman evi, bir Kur'an mektebi gibiydi.
Kur'an'da “Rahman'ın zikrinden gafil olana bir Şeytan'ın arkadaş olacağı” bildirilmişti.
Bakın nasıl:
“Kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yuz cevirirse, Biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan her zaman onunla beraberdir. Ona arkadaş olur.
“Bu şeytanlar, onları doğru yoldan alıkoyar. Onlar da kendilerinin hidayette olduğunu sanırlar.” (Zuhruf, 36-37)
Kur'an da Allah'ın zikriydi.
Ve “Musluman evleri”, zikr-i ilahinin deveran ettiği evler olarak melekleri konuk eden evlerdi.
Allah Teala Kur'an'da, Şeytan'ın insanın malına ve evladına ortak olabileceğini bildirmişti. Şeytana hitaben şoyle denilmişti:
“Onlardan gucunun yettiklerini vesvesenle, Bana karşı tahrik edip yoldan cıkar. Atlı ve yayalarını toplayarak butun oyunlarını ortaya koy. Onlara mal ve cocuklarında ortak ol. Asılsız vaadlerde bulun. Aslında şeytan, kendisine uyanlara aldatıcı vaadlerde bulunmaktan başka bir şey yapmaz.” (İsra, 64)
Bu bilgi, Muslumanı teyakkuza sevk edecek bir bilgiydi. Adeta evleri zırhlarla kaplamak, cocukları celik yeleklerle donatmak, mallara rahmani bir mahfaza gecirmek ve Şeytan'ın tum bunlara ortak olmasına karşı mucadele etmek gerekti.
Zırh Kur'an ve zikr-i ilahi zırhı idi.
Celik yelekler, cocuk kalplerinin inancla ve Kur'an aşkıyla donanması idi.
Mallara rahmani bir mahfaza gecirmek, onun ilahi bir lutuf olduğu şuurunu kuşanmak ve uzerindeki “Allah hakkı”nı gosterilen adreslere tevdi etmekti.
Kur'an okunurken once “koğulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınılır”, “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla” okunmaya başlanırdı.
Onun icin “Musluman evleri” Şeytan nufuzuna karşı tahkim edilmiş, Kur'an iklimi icinde yaşanan evlerdi. Bir kucuk İslam toplumu idi. Mekke'de bir Darul Erkamdı. Allah zikrinin mayalandığı, sekinete ve rahmete doyulan ortamlardı. Kur'an once orada hayat bulurdu. Baba, anne ve cocuklar Kur'an'ın ellerinde bir İslam toplumu nuvesi oluştururlardı.
Orada Kur'an'ın huzuru yaşanırdı.
“Er rahmanu allemel Kur'an...”
“Kur'an'ı Rahman oğretirdi” ve onun oğretildiği, okunduğu, yaşandığı yere rahmet yağardı.
Oyleyse bir Musluman icin en hayati soru “Evlerimizin ne kadar Kur'an evi olduğu” sorusuydu.
Evet!
Ne kadar?
Dar’ul Erkam'a ne kadar benziyor evlerimiz?
Evlerimizden arı uğultusuna benzer Kur'an sesi geliyor mu?
Evlerimizde sekinet ve rahmet var mı?
Cocuklarımız Kur'an'la zırhlanmış mı?
Kur'an'a gore bizim yerimiz neresi?
__________________
Evlerimizde Kur’an İklimi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Evlerimizde Kur’an İklimi