Evet arkadaşlar.Bu konuda aydınlamanızı istedim, Bilhassa bu mubarek Ramazan-I Şerif ayında bu iyi olur diye duşundum..Allah'ıh Rahmeti ve Bereketi Uzerinize Olsun...
Saygılar...
__________________________________________________ _____________
Oruc, İslam Ulkelerinin dışında da hızla yayılmakta, bu konuda bircok kişi araştırma yaparken, hastalıkların onlenmesi icin orucu tavsiye eden mutehassıs doktorların sayısı her gecen gun artmaktadır.
Şu anda Batı Almanya’daki 29 klinikte, oruc ile tedavi yapılıyor. Ve oruc, hemen hemen her hastalığı tedavi ettiği gibi, fazla kiloların da sağlıklı bir şekilde atılmasını sağlıyor. Oruc Mutehassısı olarak bilinen Dr. Hellmut Lutzner’e gore oruc, vucudun senelerce depo ettiği zehirleri ve pislikleri dışarıya atmanın en tabii yoludur.
Oruc, insanlık tarihi kadar eskilere dayanır ve butun canlılarda, ortak bir ozellik olarak goze carpar. Haftalarca veya aylarca ac kalarak bir nevi oruc tutmak, tabiattaki bircok canlının hayatında her sene gorulmektedir. Ve oruc tutma istidadı olmaksızın canlıların sağ kalması mumkun değildir.
Bugun bircok gelişmiş ulke, bolluk icinde yaşıyor. Fakat bu bolluğa alışmış olmaları yuzunden de artık hicbir zorluğa cesaret edemiyorlar. Bu ulkelerde aşırı beslenmeden doğan hastalıklar, bir cığ gibi artarak yayılıyor.
Her milletin, kendine has bir yemek listesi bulunur. Ve ailece hep beraber yemek yeme, aile fertlerinin birbirine olan bağlılık duygularını geliştirir. Hatta iş icabı olarak birbirini daha iyi tanımak isteyenlerin yaptıkları ilk iş, bir restoranda buluşmaktır. İşte bu “belirli vakitlerde aynı yemekleri paylaşma hadisesinin” guclendirdiği sevgi ve saygı duygularını, acaba oructan daha iyi hangi şey sağlayabilir?
“Dini bayramların manevi havasını tatmak icin, oruc tutarak hazırlanmak şarttır” diyen Munihli Psikolog Jurgen Von Schedit, sozlerine şoyle devam ediyor:
“Oruc, gelenek olmaktan cıkınca, icindeki gizli kıymetler de yok oluyor. Diğer bir ifade ile insan maddiyata fazla dalınca, maneviyatın kokusunu bile alamıyor.”
Herkesin bilmesi gereken bir başka oruc da, hastalanan butun canlıların insiyaki olarak tuttukları oructur. Sıhhatini kaybeden canlılar, yeme ve icmeyi terk ederler. Bunun acıklaması şudur: Tehlikeye maruz kalan vucut, hazım ile uğraşmayı istemez. Cunku bu hadise ile, canlının aldığı gıda enerjisinin ucte biri harcanır. Bu sebeple vucut butun gucunu, hastalığa karşı savunmaya yoneltir.
Orucun unutulan kıymetlerini Batı Dunyasına tekrar anlatmakta buyuk payı olan Dr. Otto Buchinger (1882-1970) “Şifalı Oruc” adındaki kitabında, bizzat kendisinin buyuk bir hastalık neticesinde oruca başladığını yazmaktadır. Tehlikeli bir mafsal romatizmasına yakalanan Buchinger, hastalığın arttığını, kaslarının eriyerek karaciğerinin buyuduğunu ve safra kesesinin iltihaplandığını gorunce oruc tutmaya başlamıştır. Buchinger, Alman oruc uzmanlarının en tecrubelisi sayılan Gustav Riedl’in kontrolunde oruc tutmuş ve tamamıyla iyileşerek sıhhatine kavuşmuştur.
Dr. Buchinger, on binlerce hasta uzerinde yapmış olduğu araştırmalarını şu cumleyle ozetler: “Tansiyon duşukluğu gibi istisnalar haric, hicbir hastalık yoktur ki, orucun faydası olmasın veya tamamıyla iyileştirmesin! Oruc, bıcağa gerek duyulmayan bir ameliyattır.”
Oruc mutehassısı Dr. Lutzner de, eski 10 bin metre koşucularından 54 yaşındaki bir sporcunun en iyi derecelerini, 49. oruc gununde elde ettiğini belirtmiştir.
Oruc mutehassıslarından biri olan, bayan Dr. Helga Buhler, “aclık grevi” ile “oruc” arasındaki farkı şoyle belirtmektedir:
“İkisinin arasındaki tek fark, insanın niyetidir. Oruc, pozitif ve istekli bir harekettir. Aclık grevi ise, ofke ve gazaptan kaynaklanır. Bilindiği gibi ofke ve sinirlilik halleri mide asidi uretmekte, mide asidi ise acıkmaya sebep olmaktadır. Dolayısıyla oruclu kişi aclık hissetmezken, diğeri buyuk bir aclıkla karşı karşıyadır.”
Oruclu bir insan, yemek yeme telaşından kurtulduğu gibi, ikide bir de yemek hazırlamak veya bulaşık yıkamak derdinden de kurtuluyor. Bu arada insan, bambaşka şeylerden kurtulduğunu da anlıyor. Psikolog Jurgen Von Scheidt, bu konuda şunları soyluyor:
“Ozellikle kendini eşyaya bağımlı hissedenler icin bağımsızlık kazanmak, son derece kıymetlidir. Orucun verdiği bağımsızlık duyguları ile, boyle bir hazineye sahip olmak mumkundur. Oruc ile, esas problemleri bağımlılık olan butun insanların, uyuşturucu madde muptelalarının ve alkoliklerin psikoterapi yoluyla tedavi edilmeleri mumkun oluyor.”
Dr. Hellmut Lutzner, “Oruc Sayesinde Yeni Doğmuş Gibi” adlı kitabında, şu gercekleri dile getiriyor:
“Oruclunun hissettiği acıkma safhaları, aslında tedavi seanslarıdır. Bu safhalar, hastalıklı ve zararlı maddelerin dokulardan koparıldığı ve vucutta dolaştığı saatlerdir. Oruc sırasında bazı vucutlarda meydana gelen ağız ve ter kokuları, bu zararlı maddelerin vucuttan atılması sebebiyledir.”
Dr. Hellmut Lutzner, şoyle devam ediyor:
Oruc tutmanın verdiği zevki, sağlamış olduğu şu faydaları oğrendikten sonra, daha iyi tadabilirsiniz.
* Guclu bir maneviyat.
* Kendi ruh dunyanıza ve vucudunuza karşı, gitgide artan bir alaka.
* Tasavvur ve hatırlama gucunde elde edilen artış.
* Kendinize olan guveninizin sağlanması ve kararların buyuk bir soğukkanlılıkla alınabilmesi.
* Tad alma duygusunun guclenmesi ve oructan sonra, cok daha sağlıklı bir beslenmenin elde edilmesi.
Butun bu sayılan faydaların orucla elde edilmesi, gercekten hayret vericidir. Orucun ilk gunlerinde ortaya cıkan guclukler ise, basit bir yolla giderilir. Oruca başlanılan gunlerde bol meyve yemek, midede kalan et parcalarının curumesine mani olmakta, boylece mide bulantısı veya baş ağrısı gibi rahatsızlıklar da giderilmektedir.
Yazımızı Dr. Buchinger’in bir sozu ile noktalıyoruz.
“Oruc, bıcağa gerek duyulmayan bir ameliyattır.”
__________________